da Ni Zübeyde Hüseynin karısı Eymenin sözlerini büyük bir hayretle dinliyordu Zübeydeye gelince biran bile uyuya madı. Odasında yarı ölü bir halde ya- tan Hüseyini diğer cariyelerile birlik- te tedavi için uğraştı. Bu esanda birdenbire aklına Hüseyi- nin karısı Eymen geldi. Sahi bu kadın ne olmuştu? Dün akşamdanberi orta da yoktu. Yanında bulunanlara sordu. Hiçbiri doğru dürüst cevap veremedi. Yalnız 'bir tanesi dün geceki hengüme başla- madan biraz evvel onu pürtelâş, bü- yük bir heyecan içinde odasına kapa rırken gördüğünü söyledi. Zübeyde bunun üzerine odadan çık- tı, Büyük merdivenlerden yalnızca in- di. Eymenin odasına girecek, vaziyeti en doğru olarak ondan öğrenccekti, Eymenin kapısında garip bir vazi- yetle karşılaştı. Kapınm önünde iki harem ağası duruyordu. Zübeyde onla- r: görünce sordu: — Ne işiniz var burada? — Eymeni alacağız. — Ne yapacaksınız? — Halifepin emri mucibince kendi- sini İbni Ömere teslim edeceğiz. — Anlayamadım, — Dün geceki büyük rezalet ve hi- yanetinden sonra halifenin emrile Ey- men kocası Hüseyinden boş düşmüş- tür, Ve yine halifenin emrile Eymen, İbni Ömere verilecetkir. Yani halife Eymeni İbni Ömere hediye etti. — Bunu kendisine söylediniz mi? — Söyledik. — Ne dedi? — Hiç.. Yalnız büyük bir hayret gösterdi, Şimdi içeride hazırlanıyor. Alın götüreceğiz. — Ye) verin bana! Harem 'ağâları derhal Zübeydenin önünden çekildiler. Çünkü onlar da bu gaka bilmez, hırçın kızm saraydaki bt- yük nüfuzunu biliyorlardı. Zübeyde içeri girdi, Eymen kapmm açılıp kapanması seni Üszrine arkasma döndü. Karşısında halifenin kızını gö- rünce eğilerek kendisini selâmladr. Zübeyde emretti: — Eymen, bu meseleden herhalde senin haberin var, Bana bütün bildik- Yerini noktası noktasına anlat! Çünkü ben bütün hâdiseyi blilyo- rum, Eğer beni kandırmağa teşebbüs edersen senin için çok fena olacaktır. “Tabiatrmı biliyorsun. Eymen gözlerini yere indirerek bir: müddet sustu. Hüseyinin bu yaramaz ve vefasız karısı sarayda bir gece zar- fmda olup biten vakaların ancak bir kısmma vakıftı. Kocasile aşıkmın çar- pışmasna başka hiçbir şey bilmiyor- du. Bu betbaht kocası Hüseyin Dicle- ye doğru ağır ağır giderken o kendisi- ni tutamamuş ve âşıkı İbni Ömeri de bırakarak srka kapıdan kendisini sa- raya ve odasına atmıştı, Biraz evvel harem ağaları gelip de halifenin emrile kocasından boş düştü- ğünü ve artık İbni Ömerin malı oldu- ğunu haber verdikleri zaman bu habe- re fevkalâde hayret etmişti. Şimdi de Zübeyde kendisine hâdise- yi soruyordu. Demek oluyor ki vaka- dan haberleri vardi. Kekeledi: — Emin olunuz ki benim hiçbir sey- den malümatım yok. Güzideyi Ubey- din dairesine bıraktıktan sonra dönü- yordum. Hahgi şeytan beni dürttü de biraz hava almak bahanesile Dicleye doğru gittiğimi bilmiyorum. — Buralarını bırak. Bana Hüseyinin yaptıklarımı ve bu işteki rolünü &sn- lat! — Anlatacağım. Dicleye elli, yüz adım kadar yaklaşmıştım ki örüme bir karartı çıktı. Baktım, karartı bana doğru geliyordu. Daha ziyade yakla şınca tanıdım. — Hüseyin mi idi? — Hayır, İbni Ömer, — İbni Ömer mi? — Evet, İbni Ömer.. Hüseyin sonra- dan geldi, * — İbni Ömer ne istedi senden? Eymen başmı eğerek kızardı. Hali- fenin kızı Zübeyde, Eymenin bu halin. den bir gey anlayamıyordu. Sordu: — Söylesene! Neden kızarıp bozarı- ; — Bana beni sevdiğini, benimle ev- lenmek istediğini kocamdan ayrılma- mı, kendisine varmamı teklif etti, Şimdi Zübeyde, Eymenin sözlerini büyük bir şaşkımlıkla dinliyordu. Ma- Eymen anlatıyordu: — Meğer kocam da bize yakm bir çaldıktan konuştuklarımızı dinliyor- muş. Birdenbire meydana çıktı. Ben de, İbni Ömer de çok korktuk. Kiltcm çekti, İbni Ömer de kılıcına davrandı Döğüşmeye başladılar. 'Bir ara Hüseyinin ayağı kaydr. İbni Ömer de bundan bilistifade kılemı Hüseyinin sol koluna sapladı. Fakat Hüseyin buna rağmen döğüş- mekte devam elti, İbni Ömeri mağlüp ederek kılıcmı iki parça etmeğe mu- vaffak oldu. Tam onu öldürecekti ki, araya ben girdim, Hüseyinin katil o)- masmı istemiyordum. Bunun Üzerine Hüseyin kılıcını yere attı. Yaralanan sol kolunu tutaraktan Dieleye doğru yürüdü. İşte bütün hakikat bundan ibaret- tir, (Devamı var) — Vah vah! E tüccarm ne oldu? — Ne? — Canım. İşte dostun o zengin he- rif, o da mi seni bıraktı? — Ben onun metresi değilim ki,, Hiç bir zaman da olmam Allalı gösterme- isn! — A, 6 sana babasının hayrına mı bakıyordu sanıyorsun, aptal mısın ayol! Lebibe hanıma da etmişti Pr Si Şar veriyor. Şen bir kahkaha attı: ri vallahi! hüsnli niyeti olmadığı dün geo anladım!.. — Ve onu defetlin öyle mi? Hakkın da var, Pek çirkin adam ama ne ya: aa parsın hayat bu parası olen düdüğü çalar. — Ne demek istiyorsun Samiye an- Tayamıyorum! — Anlarsın,. Bir gün anlarsın. Oda olacaktır, ama şimdilik ne yapacak- sım, açlıktan nefesin kokacak! Ben İmam sokağında oturuyorum, Sağ ta- rafta (7) numara dördüncü kat. Ne zaman İstersen gel başımla beraber fazla bir odam var.. — Samiye bana bir iş bulabilir mi- sin? Sarışm genç kız dudaklarını büktü: — Bulmağa gayret ederim! — Sen he yapıyorsun. — Başka bir gün anlatırım. Güç, yorucu bir iş.. Geceleri çalışmak lâzım Postam KA Hatıralartni anlatan * EFDA5 TALAT Olmaz. Bu akşamı seninle neş8 içinde geçirmek istiyorum. | — Ha, bravo sana... Ne bakalım, İşe içki karışacağını hissedince kızca-' ğızın rengi değişti. Fakat bana bir şey belli etmek istemiyordu. Yalnız sordu: — Ne içeceğiz? — Ne istersen! — Bir şey içmesek olmaz mı? — Olmaz. Bu akşamı seninle gülerek neşe ve saadet içinde geçirmek istiyo - rum. Razı değil misin? — Razıyım, Biz konuşurken, hamarat kadın kü- çk bir masa hazırlamış üzerini mezeler le donatmağa başlamıştı. Matmazel A... bu hazırlıkları biraz endişe ile takip edi- yordu. Ben onu bu sıkıntıdan kurtar - mak ve eğlendirmek (o maksadile biraz gevezelik etmek istedim. İskemlemi ka napesine yaklaştırdım, kızı (kendime doğru çektim; başını göğsüme dayadım ve dedim ki; — Sana dün gece gördüğüm, bir rü- yayı anlatacağım, bak dinle! — Anlat, — Şu Beşiktaş: görüyor musun? Bir geceyarısı küçük bir sandalla (oradan karşıya geçiyorum. Hava sert, ortalık zifiri karanlık, deniz dalgal.. Kürcklere bütün kuvvetimle asılırken (kulağıma meçhül bir ses geliyor. Daba ne oldü- ğunu anlamadan kendimi denizin dibin- de buluyorum. Sandalım © parça parça olmuş, tahtalar etrafa savrulmuş... Ben boğulmak üzereyim. Elbiselerim $u ile şişmiş vücudum kurşun gibi ağırlaşmış. bir türlü suyun üzerine (o çıkamıyorum. Boğulmak üzereyim. Tam bursırada ar- kamdan bir takım eller (o uzanıyor beni çekip sudan çıkarıyorlar, o zaman ken- dimi bir sahilde kayaların arasında çır- çıplak olmuş bir vaziyette buluyorum. — Tabii bu sırada uyanıyorsun. — Evet rüya olduğuna göre sonunda elbette uyanıyorum. — Korkulu bir rüya.. — Ne mana verirsin. — Çok sevineceksin. Minimini ellerini öpüyorum. Zavallı bü anlattığımın hakikat olduğunu nere- den bilecek.. Bu akşam diğer hâdiselere İrfan reisi sağ buluşumun da inzimami- le artan bir neşem var. Şarkı söylüyor, gülüyor, konuşuyorum. O zamana kadar içki ile başım hoş de ğildi. Fakat nedense son Oo zamanlarda, daha doğrusu hayat bahasına atlatılan tehlikelerden sonra biraz alkol alıp asa- birr uyuşturmak, onun temin ettiği mu varsa getir Haydi Allaha ısmarladık, düşün ister- sen gel, Ben memnun olurum.. İnel gibi dişlerini gösteren tatlı hir tebessümle başını salladı, ilerledi. Arkasından Leylâ: — Yok yok ona da gitmem! diye mırıldandı, Geceyi geçirdiği otele gitti, Sahibi- n€ yalvardı. Birçok adresler buldu, her yerlere bâş vurdu. Hep ret cevaplarile karşılaştı. Akşamları aç, yorgun nev- mit dönüyor, saatlerce ağlıyordu. Ni- hayet beş parasız odasınm dahi para- smı veremiyecek bir vaziyette kaldı. Samiyeye ilticadan başka çaresi yok- tu. Çapkm kız onu sevinçle karşıladı: — Safn geldin. Er, geç işin böyle olacağına emindim, Kısmet ayağa gel. mişken teptin, Tali bey aşkından deli oluyormuş, Herif zengin mi zengin. İsteseydin otomobilin, elmasların, ne- lerin olmazdı.. Ah! Senin yerinde ben olsaydım! — Ne yapardın Samiye? — Ne yapacağım teklifini ederdim.. Biraz düşündü sonra gülerek ilâve etti: — Bilmem ama belki de etmezdim.. kabul MAYİ 25'BirTÜDK —169 — yakkat nisyan içinde dinlenmek (bana zevk veriyordu. İhtiyar madamın getirdiği buzlu bi- radan bardaklarımıza (doldurarak bir tanesini svegilime uzattım ve: — Ben de senin gibi içkinin yabancı ve acemisiyim. Bu akşam içmeyi beraber tecrübe edelim. Bakalım içtikten sonra insan ne oluyor.? — Bunu şimdiye kadar tecrübe ct- mediniz mi? — Etmediğime inanabilirsiniz — O halde içelim. — Ya sarhoş olursak. — Olalım. — Mesele yok. Şerefe! Kıza bayağı bir cesaret gelmişti. Bir kaç bardak arka arkaya içtikten sonra meclisimizin neşesi de tamamen yerine geldi. Matmazel A... nm sesi (güzeldi. Kendisini ilk defa gördüğüm düğün ge- cesinde bir iki şarkı söylemişti. Sesinin güzelliği aklımda kalmıştı. Bu gece de fazla ısrara lüzum kalmadan yanık sesi- le güzel şarkılar okumağa başladı. İçki- nin tesirile yanakları (o kızarmış, güzel gözleri bulanmıştı. İpek gibi yumuşak saçlarını okşıyor, dalgın onu dinliyor- dum. Hizmetçi Eleni bize hiç görünmeden daha doğrusu rahatsız etmeden odaya giriyor, çıkıyor, mezeleri tazeliyor. boş gişeleri değiştiriyordu. Artık iyice ol- muştuk. Doğrusu, arkadaşım Şevketi, böyle vaziyetin icaplarına bu kadar iyi uymasını bilen bir hizmetçiye sahip ol- duğu için tebrik etmek lâzımdı. Şevke- tin Marmara ve Boğaza bakan bu köşe- sinde o gecesini yalnız aşk için yaşayan Ermeni svegilimle geçirdiğim güzel ve tatlı dakikalar, < hayatımın o buhranlı devresinden bana kalan en çanlı hatıralar dan biridir. Biz başbaşa içer, eğlenirken Şevket gelmiş. O fakat bizim evi işgal! ettiğimizi öğrenince rahatsız etmemek arzusile tekrar çıkmış, gitmiş... Bizim bir şeyden haberimiz yok, Boyuna içi» yor, gülüyor, söylüyoruz. Bir aralık saate bıktım. Vakit hayli o gecikmiş.. O vaziyette bile işim beni bırakmıyor. Sevgilime artık gitmemiz lâz:mgeldiği- ni söylediğim zaman bayağı somurttu. — Ben bu gecenin hiç bitmesini iste- miyordum, diye stzlandı. — Ben de istemezdim. Fakat benim geceleri Krokerde emre muntazır bulun mam lâzımgeldiğini sen de pekâlâ bilir- sin. Hakkın da var çok çirkin şey.. Sen de çok güzelsin! — Ne tuhafsın Samiye. * Gülüştüler: Artık birlikte yaşıyorlardı. Birçok araştırmalardan sonra Leylâ da ken- dine bir iş buldu. Pek az ücret muka- bili, pek az bir para fdi, fakat ne olsa cep harçlığı temin ediliyordu, Arka- daşı ona adeta öz kardeş gibi muame- le ediyor, oda onun çapkınlıklarına göz yumuyordu. Zaten onun tatlı ne- gesine kapılmamanm imkânı yoktu. Her dakika gülüyor. Şarkı söyliyor. Bu hal genç kızın düşünüş tarzma mütbiş tesir etti. Belki Neclâ, o saf o hassas Neclâ, yanında olsaydı hayatı başka gözlerle görürdü, fakat kızca- gızdan hiç haber yoktu, Acaba ne ol muştu. Kalbinin sızladığını duyuyor. du. Günler geçtikçe Leylânın da fikirle- ri değişiyordu, bomboş bu yalnız ha- yatın sonu ne olacaktı. İlk bahar gel- mişti. Arkadaşını meyus gören Sami- ye teklif etti; — Ayol ne geziyorsun ne tozuyor-! sun. Vallahi sinir hastalığına uğraya-| caksm bu pazar gel birlikte çıkalım; belki biraz oyalanırsın, TUR 27 AĞUSTOS — 1936 Yazan: IHSAN ARI — Bir gece de olmayıver. — Mümkün değil. — Bu çok fena! Sen kendini yle rin için ihmal ediyorsun. — Çok doğru söylüyorsun. Faki lerimin beni buna mecbür ettiği yor musun? — Hissediyorum. Ve sana mani iğ ğa kendimde hak bulamıyorum. gidelim. gi İyi tahsil görmüştü. Çok bassa kızdr. Ben kendisine açıkça itiraft? yi lunmadığım halde her şeyi | biliyo” içinde bir irk husumeti beslemediği kalben banr karşı © beslediği inle de inzimamile bana clinden gelen “ dımda bulunuyordu. Ve bu yardm da diğer Ermeni kızından çok deh$ yal gidiyordu. Matmazel maddi idi, Benden bir takım maenlasi | ummuştu. Umduğunu da bulama! işe erkek rekabeti karıştırmak 18 o ti. Ve nihayet bana bir müddet ii porları vermekten istinkf eder bir İ yet bile almıştı. o Bcn kendisine da ayni silâhla mukabele edince yel suya indirmişti ana benim de iğzSüÜÜ kaybetmişti. Halbuki matmazel (OA... hiç de < değildi. O, beni maddi hiç bir hiss€ yi pılmadan seviyordu. Beni hayran kan da onun asil feragati idi. « Madam Eleniye teşekktür ettikt#f Şevkete selâm bıraktıktan sonrâ çıktık. Taksimden bir Harbiye — tramvayına atladık. Çenberlitaşta kızı Gedikpaşada oturan teyzesini “ ne kağar götürdüm. seli tk a Kadıncağız geceyarısı kapının N de Matmazel A... yı görünce 1 ma ölüm, hastalık gibi bir takım ihtimaller kelmiş olarak fena beli Jâşlandı.. Daha bizi içeri almadan *, önünde bir sual yağmuruna tutul” — Ne var, ne oldu,? Nereden çel sun? Bir felâket mi oldu? Anan mi ta, baban nasıl? Kadımcağızdan vakit bulup da cer veremiyoruz ki... Makara gibi keli ai yuvarlanıp duruyor ağzında... Ni bir fırsatını bulup lâfa karıştım: — Madam merak etmeyiniz. Buff dairede yazılacak çok mühim 78 # vardı. İşimiz bu saate kadar deva «4 ti. Matmazeli brrakamadık. Adağafi Zİ vine haber gönderdik. Kendisini dö bizzat buraya kadar getirdim. al (Devamı. " “Taksim bahçesine gittiler. Bir ei da iki üç genç orta yaşlı bir ade oturuyordu; Samiyeyi . görür gö hepsi birden seslendiler: g — Samiye hanım buyurun Ajlab kına bizim masaya gelin! — Arkadaşım var, — Canım ne olacak, sizin nız bizim de arkadaşımız demektir. y . Leylâ biraz tereddüt etti, fakat » sızlık yapmak korkusile kabul ett- rarla akşam yemeğine de alekafii lar. Meclis çok hoş, çok neşeliydi man pek tatlı geçiyordu. par Manifatura tüccarı olan Ali yi bey son derece nazik bir adamdı ekili ve zengindi, “Masrafı onun anlaşılıyordu. p# Geç vakte kadar oyalandılar. avdetlerinde Samiye gözlerini ld rak Leylâya yaklaştı: — Tebrik ederim! — Neyi? — Adam abayı yaktı. Farkmâf Zil misin? — Yoo... Hangisi? — Hay hmbıl hay! mi bey! — Haydi sende alay edip durmö 4 (Devamı var) | Ni r Papehlisi.. #