Müneccim Ubeyd düşünüyordu : — Bugün iyi işler yaptım. Şimdi yatıp | güzel bir uyku kestirebilirim. Fakat buraya gelişimin sebebi baş kadır. Hem korkma seni soyacak dı Bilim. Senden bazı şeyler öğrenmi istiyorum. Üstelik soracağım doğru ve beni tatmin edecek cevap verecek olursan seni da ederim, — Ne suretle? — Sana şu elması vermek suretile!| Maskeli kadının parmakları arasın- da fındık büyüklüğünde fevkadâde bir elmas parlâdı. Ubeyd bunu görünce yarı cali, yarı tabli bir eda ile: — Bu elması cidden bana verecek! misiniz? diye sordu: — Elbette! Fakat gözlerinde şüphe ışıkları görüyorum. Seni inandırmak için elması sana şimdiden veriyorum. AV! Halifenin kızı parmakları arasmda tuttuğu koca elması yere attı, Münec- cim derhal yere düşen elması kaptı: — Şimdi kim olursanız olun ve ne isterseniz sorun! Sizö hepsini tamamı) tamamma ve noktası noktasma söy-| İiyeceğim, İçinden de şöyle düşünüyordu: — Paraya düşkün görünmek de mu-! vaffakiyetin başlıca sebeplerinden bi- idir. Böyle pek çok kimselerin itimat- ları kazanılır. Dur Deği Zübeyde bana neler soracak? — Dinle! Dün gece aça bazı fevkalâde vukuat cereyan etmiş. Bu işin asıl ve esasını öğrenmek istiyo- Tum, — Me Dün vazife icabı rl GİNE 2 Câriyesi bu- ir bulunuyordu. - Bu sırada vezir Müeyyededdin ve onu takiben de hali- fe buraya geldiler. Fakat aradan beş dakika bile geç meden içeriye hiç tantmadığımız dör- düncü bir adam girdi. Güzide ile Türk- çe bir şeyler konuştu. Sonra halifenin ve benim ellerimi ayaklarımı bağladı. Güzide ile vezir Müeyyededdini aldı götürdü. — Hüseyin de bu adamla beraber mi idi? Ubeyd. Biran tereddilt etti, Halife- Bin kızımın dimağmdaki düşlinceye nü- fuz etmeğe çalıştı. Doğrudan doğruya cevap vermemek, düşünmek için vakit kazanmak üzere sözü bililtizam uzattı: — Hangi Hüseyin? — Muhafız zabiti,. — Şimdi maksadını anladım. Her halde onun vefalı bir sevgilisi olacak- sm. Sevgilinin hapse atıldığını duyun- ca buraya koştun memhun Ubeydin ağzımdan lâlettayin lâf ol- sun diye çıkan “Hüseyinin sevgilisi, tabiri, yüzü örtülü yabancı kadına bir zibi tesir etti. Ve onü biran sars- li olmasına rağm zünden kaçmadı. — Boşa attık ar ma, dolu tuttuk diye düşündükten sonra derhal sordu: | — Nasıl tahminimde mi? Yüzü örtülü kadın sesinde bariz bir| heyecan ihtizazı sezilir bir ahenkle ce vap verdi: — Evet, doğru tahmin ettin. İşte şimdi maksadımı İyi anladın. Öğren- mek istediğim şey Hüseyinin bu işteki rolüldür, Ubeyd yine biran düşündü: — Doğrusunu istersen bunu ben de bilmiyorum, Fakat hâdisat öyle göste- isabet ettim İ Fiyor ki Hüseyinin herhalde bu işte parmağı olmak lâzım geliyor. Biz bağ- iandıktan sonra ancak on dakika son- ra bağlarımızı çözerek serbest kalabil- dik, Bu müddet esnasında anlaşılan Hüseyin arka kapılardan birini aça. rak Güzide, vezir Müeyyededdin ve o! esrarengiz Türkü dışarıya kaçırmış. Kendisi de içeride kalarak askerleri şaşırtmıştır. Zübeyde bir müddet düşünceye dal- dı. Sonra sadece! — Ben gidiyorum diye mırıldandı. Eğer Sa gelmeğe, benim kim ol u öğrenmeğe çalışırsan ken- diht olmuş” bil. Kapıyı açtı. Merdivenlerden inerken müneccim Ubeyd de kendi kendisine şöyle düşünüyordu: — Ben senin kim olduğunu çoktan anladım kızım, Sen halifenin esraren- giz kızı Zübeydesin. Üstelik kalbinde bulunan bir se da artık benim malü- Mmumdur, Bu yetmiyor muş gibi bana bir de kocaman elmas verdin. Halbu- ki ben sade bu sırrı öğrenmek için #a- na bana verdiğin kıymette iki elmas Parçasi verirdim. Oh, oh,. Bugün işlerim çok yolunda gidiyor. Korkma kızım. Seni takip et- miyeceğim ve kim olduğunu öğrenme- ğe çalışmayacağım. Çünkü bunu öğ- renmeğe ihtiyacım yok. Kim olduğu- nu esasen biliyorum. Şimdi güzel ve rTabat bir uyku kestirebilirim, Müneccim Ubeyd hakikaten söyledi- ğini yaptı. Ve ö gece rahat ve güzel bir üyku kestirdi. (Devamı var) belini kavradı ve zorla kucağına oturt- tu. Leylâ kurtulmak için çırpımıyordu: — Neden bu kadar vahşisin; seni sevdiğimi anlamıyor musun? Zengi- nim.. Sana istediğin hayatı yaşatabi- dirim, Elmaslar, otomobil, her arzu edebileceğin şeyi sana verebilirim, Bu- na mukabil biraz beni sev başka bir şey İstemiyorum. Yavaş yavaş yüzünü yaklaştırıyor. Gözleri şaşılaşmış kızı yutacak gibi bakıyör. Leylâ son bir gayretle silkin- di, odanm öbür köşesine büzüldü. Bü- tiin vücudu titriyordu. — Dokunmayın. Bana dokunmayın" Erkek, yerinden kalktı ona doğru ilerlerken: — Aptal mısın, benden neden kaçı- Tali bey hemen kolunu uzattı e “yorsun. Bugün kâdar sana iyilikten başka ne yaptım. Seni seviyorum. Bak sana ne güzel bir hayat yaşata- cağım, en zengin kadınlar bile sana gipta edecekler. — İstemiyorum, istemiyorum, gidin buradan, beni bırak: — Saçmalama., İyi düğün. Ben seni Çılgınlar gibi seviyorum. arı arasina alacağı â iğildi, sokak Kapısına doğru . Oh!“Kurtulmuştu. Dışa- rı fırladı kapıyı Kapadı üstüne kilitle- di: A Leylâ ne yapıyorsun, gel buraya gel... Kiz helecan İçinde apartmanın ba- sâmağma otürmüş ses çıkarmıyordü;! i Sale 26 AGUSTOS «—- 1950 İnlellicen#fervi/ KARSIBiri UBK ! — Pakat göz göre tehlikeye atılmasa- nız daha iyi değil mi? Çünkü siz ölür- seniz o cephaneleri kim çıkaracak. — Sen meraklanma Efdal! Biz o İn- giliz muhribindeki İngilizleri kandır » dık, Heriflere birkaç okka uskumru da” yadık. Bizi sahici (Obalıkçı (sandılar. Şimdi her gece burunlafının dibinde ça- Mışıyoruz. Enayiler çıkarılan sandıkların farkında bile değiller. — Pekâlâ canım. güle.. Bu fedakâr arkadaştan ayrıldım. O, gece karanlığında deniz içinde Anadolu ya cephane kaçırmağa gidiyordu. Ben de bir sevgiliye. İçime bir hüzün çöktü. Adeta bu bir gecelik masum eğlencem- den dolayı kendi kendimden utandım.Fa kat biraz düşününce kendi vaziyetimin utanılacak bir şey olmadığını akıl ettim Daha üç gece evvel vazife uğrunda şü mavi sular bana mezar olmuyor mıydı? Ya buna göre geçirdiğim £ tehlikeler. Bir gece dinlenmek, bir gece | fe kâm almak zannederim ki beni, hak olmuştu. Cenyo lokantasına gider- ken aklima geldi. — Eğlen,iyi ima, ya âyrildiğindan- beri Krokerde © mühim bir iş olduysa. Ya, bizimkilere müstaceleri bildirilme - si icap eden bir haber varsa. İçime bir kurt düştükten sonra rahat edemem. Mutlaka Kroköre kadar bir gitmeli... Cenyoya döndüğüm O zaman Matmazel A... yı yukariki salonda bir köşede dalgın buldum. Beni görünce: © — Beklemekten" etkrtdim; ve işte geldim. — Kuzum, artık bir'yere gitine de biş başa kalalım. Konuşalım... Krokerden ayrıldığımızdanberi uğramadığın yer kalmadı. Vaktimiz boşuna geçiyor. — Güzelim! Haklısm. o Fakat benim işlerimin ne kadar dertli şeyler olduğu- nu ibtimal biraz bilirsin. (Bana rahat yüzü var mi ki. — Ne kadar yorulduğunu biliyorum. Fakat şimdi tatil. > Eğlenmeye çiktik. Sen zaten ya somurtür otürür, “yahut, öteye beriye koşarsın. — Ne kadar doğru (söylüyorsun... Hattâ şimdi bile beş dakika için Kroke- re gitmek için senden müsaade İstiyece- im. — Ben demedim mi? — Ne yapayim. Şimdi aklıma — geldi, Ballar bana bir mektup bırakacaktı. Bel ki içinde müihim bir şöy yasılıdır. Onu Tali bey kapıyı sarsmağa başladı: — Ağ! Açsana! Sesi perde perde öfkeli çıkıyordu: — Aç diyorum sana!. Ben sans gösteririm.. Unutma bunu. Alacağın olsun!.. Arkasından müthiş bir küfür savur- du: Leylâ biraz kendine geldikten son- ra yerinden kalktı, merdivenlerden ya- vaş,yavağ İnmeğe başladı; kendi Xen- dine söyleniyordu: — Allah saklasın, böyle şey olamaz olamaz, ben böyle şey yapmam! Kendini sokakta buldü. Hızlı hiz yürümeğe başladı, yorulduğunu” his- settiği vakit asabi da sükün bulmuğtu. Yollar kalabalıktı. Acıkmıştı. Bir süt- çü dükkânıma girdi, hem yedi hem dü- şüindü. Ne yapacaktı, bütün gece böyle Sokaklarda dolaşamazdı ya! Yanımda birakç parası vardı. Otelde kalmağa karar verdi. Muhallebici iyi bir adam- di, ona ucuz bir ofel tavsiye etti, Yerini tarif etti kızın acemi olduğunu, bece- remiyedeğini anlayinea çırağını kattı. Ertes| sabah erkenden Leylâ aparlı- manına, gitti. Eşyalarmı toplayıp bas-, ka bir yere taşmmak niyetinde idi. Ka- picı suratı asık onu karşıladı: Hatıraları ar anlatan : EFDAS TALAT Gece karanlığında deniz içinde Anadoluya cephane kaçırmağa | | gidiyordu.. yım de sen de rahat rahat çalış... — Sitem etme güzelimi Gaybubetim beş dakikadan fazla sürmiyecektir. Ha- tâ seninle beraber yukarı çıkalım. Kızcağız biraz somurttu ama, saçla- rn okğayarâk, elini, yüzünü — öperek kandırmak güç olmadı. Nc yapalım o benim için iki türlü hazine... Kaybetme- ge gelmiz. Tünelle Beyoğluna çıktık. Kızcağız: civardaki muhallebicide oturttum. Ben de doğru Krokere gittim. Odama çıka- rak nöbetçi polisi çağırdım; — Kumandan burada mı? — Hayır! Klübe gitti. — Bana bir emir bıraktı mı? — Hayır! Yalnız kendisinin klüpte ol- duğu zaman oradan aramanızı tenbih etti, ” — Gelen giden oldu mu? — Üç kişi getirdiler. Aşağıya yerleş- tirdik. — Kimler bunlar? — Üç Türk. — Kabahatler ne imiş? — Feriköyde birkaç rumu yaralamış- ar... Yaralılar hastahaneye (kaldırı) - mış, bunları da İngiliz devriyeleri yaka- lamış... — Bana polis Selâmiyi gönderiniz. İngiliz. polisi o gittikten “bir iki dakika sonra, bizim kahraman o Selâmi geldi. Bu çocuğun mütareke senelerinde bana ettiği yardımları unutmak ve onu . daima minnetle hatırlamamak mümkün |” mü? Odaya girer girmez her zamanki gibi: 2 — Bir emriniz mi var! diye sordu. — Selâmi, dedim. Ben. birkaç saat için buradan ayrılacağım. . Sen benim yokluğum müddetince buradan bir yere kıpırdama... Eğer mühim bir şey olur- «a, inzibat kumandanı Şevket beyin Ci- hangirdeki parisiyonuna gel. Ben orada yk — Başlistüne! Haberiniz varmı bil- mem. Şehrin ötesinde berisinde © cerh vakaları çoğaldı. Bu akşam (buraya üç kişi getirdiler. Rumlara taarruz etmiş, yaralamışlar;.. — Hab var, — İş Fenaya sarıyor: Gün gelecek vu- ran vurana olacak. — O kadarına meydan verilmez Selâ- mil — 'Tabit Ben bu akşam devriye dolaş- tım. Rumlar ve diğerleri şimdiden sin- mişler. Ortalık kararınca evlerine çekili — Nereye küçük hanım — Evime! — Giremezsiniz. Dün s9 vakit bey efendiyi çıkardık, onu içerde . kilitle- mişsiniz,. Allahtan anahtarı üstünde birakmışsınız, fena kızmış. Hakkı da var ya öyle iyi bir beye böyle şöy yâ- pılır mı? Bina onundur. Bizde adamı- yız.. Eşyaların da parasmı o verdi. Her şey onun artık sizi içeri söokamam emir aldım, dinlemeğe mecburum. ; Leylâ yalvardı: a — Kuzuni beş dakika gireyim. Eşya filân alacak değilim sırf kendime ait bazı şeyler var.. Ehemmiyetsiz. Ne olur bırakın! Herifi ikna etmek kabil olmadı. Artık fazla ısrar etmekte mans yok- tu. Geri döndü. Adam sende neola- cak, Lebibe "hanım ona bol bol para veriyordu. Başının çaresini kolaylıkla bulurdu. Leylâ içeri girdiği zaman, patronu hanım bir mektubu okumakla meşgul- dü, Kızı görünce pi çattı, ses- lendi: — Leylâ-hanım size'artıkiş veremi: yeceğim * — Neden efendim bir kusur mu yap- tüm? * Yazan: İHSAN TARİF # yorlar. Artık düşman askerlerine o kalmadı. — Daha çok sinecekler. inşallah # harp bir zaferimizle tamamen < bitti”, sen var gör o zaman İşi... — Gece gündüz duamız bep bu Yİ”. CİHANGİRDE PANSİYONDA Krokerden çıktım. Muhallebicide P€ ni bekliyen ve (beklemekten de hap üsanan sevgilimi alarâk © Cihan; bir apartımanda oturan bizim Şevki evine gittim, Şevket o zaman bel Cihangirdeki apartmanında ihtiyar Rum hizmetçi He yalnız başma otur” yordu. Kendisi şahsan çok iyi di olduğu için vakitli vakitsiz evine bilirdim. Matmazel A... le doğru Şev” tin evine gittim. Çünkü Bizim ye ancak gece sabaha doğru evine döndü günü bilirdim. Hizmetçi evde daima nız kalırdı. Nitekim, kapıyı çaldığımız zaman ar şımıza ihtiyar kadın - çıktı. Beni e severdi. Görünce sevindi: pe yel” — Buyurun pasam, buyurun. nasıl oldu siz bizi aradınız! diyerek * gösterdi. Matmazel A... içeri girme! biran için tereddüt etti. O zaman bir şey söylemeden (o gözlerinin baktım. Bu bakışlarım: — Mademki, bana itimadın. yok” Neden beraber geldin, dernek istiyöf * dum. Kız, bunu hissetti ve benden er içeri girdi. Ben âdet yerini bülsun diye hizi "giye sordum: “ yi - > Şevket evde mi? — Hayır pasâm, o gelmez bu zar 'Ta gece yarısından sonra gtlezek. Matmazel A... bu sözlerden oldu. Bir kere geldiğimiz yerin bir daş evi olduğunu öğrenmişti. ikimizin başbaşa kalacağımızdan ye” inşirah duymuştu. Yukarı çıktık. Apirtımann ie karşı olah bir odasında pencerenin öÜ ne karşılıklı oturduk. Ben öntümde #“* / sıra uzanmış düşman gemilerini € diyordum. Sevgilim, karşımda koli Uzanmış yüzünün tuvaletini tazeliği” du. and Çok geçmeden kapı açıldı. i hizmetçi bu işleri iyi bilen bir ve. sordu: — Burada böyle mi outracaksııs — Ne yapacağız? — Biraz gakıştırmayacaksınız? (Devamı öne) — Hayır, bilâkis sizden çok nie nundum, gayet muntazam ve temiğ ©, lişıyorsunuz; lâkin sene #onu ar azaldı, eski adamlarımı muhafâza bilmek için yenileri savmağa rum. — İmkânsiz! Fakat niçin vi Sunuz? Mademki - Tali bey. gibi. Vİ” dânli, merhametli bir adam sis” meşgul oluyor, gidin gene kendisi” yalvarın o size başka bir iş buluf” Kızcağız gözlerinden yuşlar'ak& Beyoğlu caddesinden bir sarhoş | yürüyordu. Ne yapacaktır, nereye decekti, kimseyi: tanımıyor iz bilmiyor. Cebindeki iki buçuk önü ancak birkâç gün yaşatabilirdi- nl da son derece hesaplı olarak. Z Hüriieri dererade yemek yemek * va tile! — Leylâ nereye böyle? Başını çevirdi, sarı saçlar!l6, pe yanaklarile güler yüzile Samiy€ ne bakıyordu. Lebibe hanımm va birlikte çalıştıkları arkadaşlardı riydi. On beş gün evvel eri işi terketmiş gitmişti. N — Nen var? Niye ağlıyorsun? 0 — Patron ürtık bana iş a? Beni çıkârttı! i (Devamı var)