Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Yazan Tlam, KAW 0 | Murad Serteoğlu e— TÜ karar verdiler. İstanbula — ineceklerdi, Müneccim Ubeyd içeriye bir adım atmıştı ki omuzuna bir el dokundu. Yanı başında yüzünü sımsıkı örtmüş bir kadın duruyordu — Dinle! Rüyalarıma yeşil cübbeli yeşil sarıklı ve yeşil sakallı bir derviş giriyor. — ?2?Nla — Elinde kocaman bir âsa var: Göz leri kör, yahut kör değil de bililtizam açmıyor. Kapalı. — ?!1. — Bana yaklaşıyor ve diyor ki: “Mustasım! Karin seni aldatmıştır. Kızm bildiğin Zübeyde senin kanmdan, senin irsiyetinden gelmemiştir. Onun Hİ babası başkasıdır.,, -?i1Tll, Müneccim Ubeyd, halifenin bu müt- hiş sözlerini büyük bir heyecan ve alâ- kaâ ile dinliyordu. — Evet, evet.. Mesele bu işte! Şüphe| ediyorum. Büu esrarengiz dervişin söz- | leri, kalbimde hiç de kolay kolay sile- miyeceğim bir şüphe yarattı. |— İşte sana tevdi edeceğim büyük sır budur. Bu meseleyi halledeceksin, Ve bana en fazlâ bir hafta içinde kati bir cevap getireceksin! Anladın mmr? — Evet, mühterem halife! — İster yıldızlara bak, İster cinleri, perileri, ruhları çağırıp onlarla könüş, ne yaparsan yap, fakât bana herhalde bir cevap getir. — Emrinizi harfi harfine yerine ge- tireceğim. — Haydi öyle ise pit! Übeyd sarhöş muş gibi sendeliyerek dışarı çıktı. Hem kulübesine doğru ' İlerliyor, hem de: — Bunda mühim bir iş var. diye dü- günüyordu. Halife Mustasım her he kadar âaptal bir adamsa da böyle bir rüyaya inana- cak derecede sersem değildir. Müuhak-| , kak surette bunda bir çikârı, böyle hareket etmekte bir menfaati var. F'a- kat bu menfaat ne olabilir? Halifenin kafasında yine bir kurt var, Amma henüz ne olduğunu keşfedemiyorum. Acaba bana tevdi ettiği bu sırla ki- zına karşı daima çekingen hareket et- mesi arasmda bir münasebet var mi? Şimdilik bir münasebet bulamıyorum. Fakat olması lâzım, Ne ise bunu da öğreniriz. Ben Mustasımı gayet iyi tanryorum. Geveze bir adamdır. Hele banâ kârşı büsbütün gevezedir. Muhtelif münase- betlerle bana bütün devlet sırlarını ân- lattığı gibi elbette bunu da söyliyecek- tir. Şimdilik beklemek lâzım. Öyle zannediyorüum ki yakmda öğ- — Teneceğim bu sırlar çok işime yârryacak ve halifeyi yere vurmak İçin elimdea mükemmel bir silâh olacaktir. Ne ise, şü düşünceleri bir yana bırakalım da işe sarılayım, 00 DG Ubeyd tam bunları düşünürken ay- nı zamanda husüsi dairesine giriyor- du, Tam kapıdan içeri adımını atmıştı ki omuzuna bir el değdi. Elin üzerinde yaptığı ani aksi tesirle hemen başını çevirdi. Kapınım iç tarafında yüzünü iyice örtmüş, elinde bir hançer öldü- gu halde bir kadın duruyordu. Silâh ne de olsa silâhtır. Ha bir cengâverin, ha bir kadının elinde ölsün yine keser. Yine öldürür. Şakaya ta- hammülü yoktur. İşte Ubeyd böyle düşünüyoördu. O- nuün için hiçbir hareket yapmadan el- lerini kaldırdı. Mütehakkim ince bir kadın sesi em- retti: — Hiç ses çıkarmadan yukarı, oda- nâ çık! En ufak bir hâreketin seni derhal öldürür. Çünkü hançerim ze- hirlidir. Saplandığı değil, sıyırdığı in- sanı bile öldürür. Müneccim içinden? — Tanıdım. Yüz maskelense bile ses maskelenemiyor. Bu kâdm eğer halifenin kızı Zübeyde değilse ben ka- famı kestiririm, Fakat ukalalığa lü- züm yok. ben bu kadımı tanrmadım. Kim olduğunu da bilmiyorum. Galiba bu tesadüf halifenin bana verdiği işi kolaylaştıracak. Her ne ise beklemek lâzım. : Müneccim önden, ve Zübeyde oldu- ğunu öğrendiğimiz peçeli kadm arkâ- dan merdivenleri çıktılar. Ve çalışğma odasma dahil oldular. Esrarengiz kadım sordu: — Benim kim olduğumu anladın — Katiyen! Fakat öyle zannediyo- rüm ki.. — Ne zannediyorsun? Söyle! — Benim zengin olduğumu zatıne- den ve her nasılsa bir yolunu bulup buraya kadâr sokülmafa muvaffak olan beni soymagğa teşebbüs edecek bir hirsriz. Üç ay evvel dö aynen böyle bir vaka cereyan etmişti. Hatta sana istersen ne Suüretle Sarayın İt bahçesine Girebil: diğini bile anlatabilirim. Muhakleak müuhafızlardan birini ayartarak önüti döstü oldün. Ve sersem herifi Sarhoğ edip sızdırdıktan sonra içeri daldm. Nasıl bile bildim mi? Maskeli kadin kisa bir tereddüt ani geçirdi. SBonra cevap verdi: — Yarısımı bildin. Saraya hakikatek Bü yolla gifdim. Aşıkım ölân budala muhafız horül hörul uyuyor ve koöliarı arasında tuttuğu yastığı ben Zanttedi- yor, 00 KALIZ ÇÜD SUU No F / | | | h) — teşebbüs etse onu aldatırlardı. Hem — Beklerim efendim, lâkin lütfen bü mektubu kendisine verin, — Paki efendim. Kadın çıktı. Leylâ bir köşeye büzül- dü helecanla bekliyordu. Birâaz sonra Tali bey mütebessim içeri girdi, neşe ile: — Beni hatırladığınıza çok teğekkü- ederim küçük hanım, emin olun size yardım etmek için ne kabilse yapacta- gım. Hiçbir şey sormadı, zaten mektupta kızm istediklerini okumuştu. Birlikte hemen işe başlayacaktı. Tali bey öna gayet ucuz İki odalı bir yer de tuta- caktı. Eğer yalnız bunları yapmağa çok geneti tanıdığı da yoktu, başıma belki bir felâket Belebilirdi. Haâlbuki kendisi onun babası yerinde idi, Her halde doğtlukları bununla bitmiyecek- ti. değil mi? Arasira gelip onu ziyaret edebilirdi. — Aman efendim ne diyorsunüuz, ba- şımla beraber, size ebediyen minhetta- Fım, Fakat acabâ beyefendi o hanım beni yanıma işçi olarak alir mı? — Nasıl almaz! O benim Göki âhbü- brmdir, Mademki sizde güzel &l işi va- piyorsunuz dahâ ne İstiyor... Vakit erkendi. Birlikte yöemek yedi- ler, Sonra İstahbülü indiler. Lebibe hâ- üimin apârtımanı Beyoğlunun âarka so- kaklarından birinde idi, yerli cam dö- laplarm içinde kat kat renk renk ka- Hatiralarını anlatan : EFDA&H TALAT —167- —ii Yazan: IHSAN ARİF Irfan Reisin de, deniz kazasından güç kurtulduğunu, kendisini Şemsipaşa sahilierine atabildiğini öğrendim Küçüktenberi iyi yüzdüğünüzü biliyor- dum.Korktuğum yegâne şey,İngilizlerin eline düşmenizdi. Bunun için size bağır maişttm. Akıntı sizi benden hayli — üzaklaştı - rınca ben de mümkün mertebe suyun altından giderek vaka yerinden uzaklaş tim. Bir aralık suyün üstüne çıktığım zaman denizde sizi göremedim. O za- man içim cız etti. Fakat ne yapabilir - dim. Çok ilerde denizin ortasında ma- hut motör projektörile sandalın battığı yeri aydınlatarak — bizi hâlâ oralarda arıyordu. Denizde sizi bulamıyacağımı anlayınca, beni Marmaraya doöğrü sü- rüklemeğe çalışan tereyandan İuürtul « mağa çalışarak sahile doğru yüzmeğe, başladım. Bir hayli uğraştıktan — gönra Üsküdarda Şemsipaşa sahiline — çıktım. Fakat yorgunluktan — bitkin bir halde idim. Bir müddet yerde halsiz kaldım. Sonra kaltkım, bir sandal tedarik ederek denizde sizi aramayı düşündüm. Fakat sonradan bünün tehlikeli ve daha döğ- rusü neticetiz bir şey olduğunu aklıma getirerek vazgeçtim. Allaha emanet bir gey olmryacağınıza dair içimde bir his vardı. ÖOradan sırsıklam bir — vaziyette bizim balrkıçı Sâimin © civarda bulunan kulübesine gittim. Oğlan beni görünce hayretinden küçük dilini yutuyordu. — Balığa çılkmıştım. — Karanlıkta bir motör çarptı, kayığı — batırdı. Ben de canımı zort kürtardım, dedim. Sizden hiç bahsetmedim. İyi etmedim mi? — Bravö İrfan rels! Çok iyi etmişsin. — Orada elbiselerimi, çamağırlarımı kürüttüm, Ertesi sabah — döğrü İstan- büla indim:. Şimdi sizin hayat ve memâa tıriz hâkkinda bir hâber âlmak istiyor- dum., Samatyadaki evinizi bilmiyordum. Krokere geldim. Fakat içeri girmekten çekindim. Belki bit gey #örarlar da mü- nasebetsiz bir devap veririm diye körk tüm. Kâr$ı kaldirimdâ saâtlerde — dola- garak sizin girip çıkmanızı — bekledim. Kazayı tehlikesizce atlattığınız takdirde elbet nasıl ölsa buraya gelecek yahüt dışarı çıkacaktınız. Nihayet — bir aralık orta İattaki pencerede sizi gördüm. O zaman ne kadar çök sevindiğimi bir bil seniz. Allaha şükürler ettim, önüme ge- len fıkaraya para dağıttım. Bu fakir fakat asil ruhlü — balıleğinin benim hakkımda gösterdiği derin şefe kat gözlerimi yaşartmıştı. Ellerini tuta. rak teşekkür ettim. Bet de — başimdan geçeni öna kıbaca anlattım. — Akintı İle nâzikâne karşıladı: — İlmrinir efendim. _ şeyler fısladı. Kadın başımı salltyordü. Sönra mültefit bir eda ile Leylâya yak- lâğtı: — Demek çalışmak istiyorsunuz kl- çgük hanim öyle mi? — İüvet efendim, hayatımı kazan- mak mecbüriyetindeyim. ; — Pekâlâ, bön siğe işlenecek ğiniz gün parasını alıramız ölür mü? — Teşekkür öderim efendim. Bİ işlerini getirdiği saman ev sâhiİ- böesi tarafından birçok âlkışlara mas- hür öldü. Parayı eline saydıkları vakit hâyret içinde kâldi beğ lira! İki gün- de biten bu işin mukabili bu kadar pa- ra, Acaba yahılmışlar miydi? — PFazla Vermiyor musünüz efene dim. Benim yaptığım işin bu kadar de« ğgeri yök kil! — Bilâkis, gok temiz galişilmiş teb- rik öderim. Böyle giderse az zaman içinde kazandığınızm iki mislikni Mi sıniz! Ben cülıştirdiğim İnsanlârin Hâk kimt vermeği severim: Beşiktaştan Ahırkapı sahillerine kadar sürüklenişime hayret etti. — Buüu kadar sene denizdeyim. Başıma böyle bir şey gelmedi. Kurtuluş yoktu ama bey, öldürmiyecek — Allah öldür - mez. İrfan Reisin hatırını aldıktan sonra oradan ayrıldım. Ermeni kızı ile Beşik- taştan vapura bindik ve köprüye geldik. O zaman kendisine sordum. —“Son vapur daha — gitmedi. Eğer dönmek istersen mani olmam.,, Yüzüme çapkın çapkın baktı: — Bü gece akrabalarımda kalacağım dedim ya... — Ö halde eve bir pusula yaz, ben bi- tisile göndereyim. Matmazel A, bir kâğıda, o gece için gök işi olduğunu, geç vakte kadar çalı- şacağı için sön vaptıra yetişemiyeceğini, bu sebepten bu gece Kumkapıdaki akra balarıtıdan birine gideceğini, kendisini merak etmemelerini yazdı. Kâğıdı al - dim. Kıza dedim ki: — Ben git, Cenyo lokantasının — Üze- rinde beni bekle! Ben bu — mektubu bir tanırdığa verip geleyim. Sevgilimi gönderdikten sonra ben de Ada iakelesine ğittim. Orada bir arka « daş buldum, kâğıdı bizim — kızın tarif Ettiğim evine brrakiyermesini rica et - tim. Tam döneceğim sırada bizim grup tan genç bir mülâzime tesadüf — ettim. Garip bir şey olarak ismi bir türlü ak- İzma gelmiyen bu arkadaşla konuşmağa başladık. Kendisini vaktile Küuvayi in- zibatiye içinde casus gibi kullanmıştık. Şimdi de kaçak eşyalarım, cephanelerin sövkiyat İşlerile uğraşan sivil bir zabit- ti. Bir iki kere bizim içtima mahalleri: 'miz olân müuhtelif evlerde — buluşmuş, görüşmüştük. Beni görünce gürbetten dönen bir döstüu karşılar gibi boynuma sarıldı.? — Kardesim, nasılsın.? görüşemedik. — Sen nasılsin bakalım. İşte güşten vakit bulup sizi aramayoruz ki., — Ben da öyle... — Nerelerdesin? Ürei — Bön şimdiki halde Suadiye tarafın- dâa çalığıyorum. — Ne yapıyoörsün? — © tivarda Fenerbahçe açıklarında batırılmış bir cephane dübası vardi. Ön- dari cephane çıkartıyörüz. — Tehlikeli bir şeys. ua Çök! Dört arkadaş Çoktanberi olataktı. İşte şimdi içini kemiren en büyük dert bu idi. Tali beyin ona tut- tuğu apartımanda hem güzel, hem çök ücuğdu. Kendi de ara sira geliyör, ha- tirini sorüyor adeta babalık ediyordu. Samimiyetleri ârttıktan sönta her ge- lip gidişinde kızı yânağından öpüyor- du. Bu temas Leylâyı irkitiyordu. Fa- kat bu kâdâr müşfik davranan — bir adama ne diyebilirdi. de Tali beyi odada buüldu. Yemekler getirmiş sofrayı kurmuş bekliyordu. Gülerek: p 5z Küç zamandir, bir türlü beni ye- meğe çağırmâdınız. Ben de kendi ken- dimi davet ettim. Bütüf yemekleri Ab- dullah efendiden getirttim. Güzel bir liste yâptımt. Herhâlde hoşunuza gide- cektir. , Hali son dörece samimi ve babacan- dı; buna râğmen Leylânm içine garip bir ürkeklik geldi, Korkuyordu. Söfüira kendi kendine kızdı. Deli miydi, veli nimeti ölat bu adamdan öna ne fena- lik gelebilirdi ki! « Hiç viski içmediniz mi? — Aslat Di İki arkadaş var ki mükemmel denizd : Bir daldılar mı, bir iki dakika dipve K — İtyörlar. İkimiz gözcülük ediyoruz? 1 Ber arkadaşlar münavebe — ile dalıyor” — ları Dalacak ölan arkadaş — eline ilmiği — evvelce — hazırlanmış bir ip alıyör: Bir 3 ucu bizde olan bu iple dalryor ve diptt — cephane sandıklarından bitini kaldıri” — rak ilmiği geçirip sıkıştırıyor. O yulür — ri çıkınca biz de ipi — çekerek cephafit — sandığını çıkartıyoruz. | ı — Bunları nereden sevkediyorsunuz — Balıkçı kayiklarile Değirmendef' sahillerine... Orada bizi başka bekliyei” — ler var. Onlara teslim ediyoruz. | — Yakalanmak tehlikesi..; — Pek çok kardeşciğim.. ' — Hınzırlar mötörlerle vızır vizir dÖ laşıyorlar. Elimizde tabancalarla her p K durdurulmamızı bekliyoruz. Hepin!"* SI balıkıçı İkryafetindeyiz. Kayığın üzeri bE” — | ik ağlarile dölü... Bizi — görüp madari geçiyorlar. Bir — durd kalksalar.... — Kaçabilecek misiniz? — Hayır. — Ne yapmayı kararlaştırmıştınız. — Ne kadar düşman — öldürebili öldürecek, sonra da kayıktaki cephant” leri tutuşturarak kendimizi öldürecek * tik, — Ne diyeyim, şansınız açık — olsuft —| Allah yüzümüzü güldürecek elbet.. — İnşallah kardeşim! Havadişletm ne dersin, doğru değil mi? — Tabi doğrtı! İngilizlere gelen re” mt raporlarda Türk zaferi hiç t kaydediliyor. — Artık daha neşeli çalışırız. Banâ müsaade vapurü kaçırmayayım. — Nereye böyle? j — Kadıköyüne geçeceğim. Arkadaj lar beni Fener yolunda — bezliyor. 9“ | gece de cephane çıkaracağız. Fakat bif kaç gündür hep geceleri çalışıyoruz: — Sebep? — Çünkü bir İngiliz muhribi geldi tam bizim çalıştığımız yerin önünde sari ki bize mani olmak için gelmiş gibi de mirledi. Bunun için gündüz uyuyof gece çalışıyoruz. N — Yahu; geceleri de görülmek t likesi var. Birkaç gün bekleseniz. y — Bekliyemeyiz. Karşıda bizi bekli yorlar. gARMA Bi a — O halde ilk benim elimden tadi” caksınız, inşallah uğurlu gelsin de h'; yatmnızda bol bol için! Haydi yiyelif Kızm bardağını doldurmağa başlâ dı; Leylâ bir yudum aldıktan hepsini döktü yerine su doldurdu. —« Ne yâpıyorsunuz? Niçin içmi sunuz? — Alışık değilim efendim, sonrâ bar şini döner, Hastalanırsam nasıl işe £” derim ? L-—-nihiîıeyll.cığım,yu'ımned“!ü' nüyorsun, Ben yok muyum. Sana h" zaman yardıma hazir değil miyim. Nİ den korkuyörsun? O güzel gözle gt yazık değil mi? Çalışmadan da rah rahat yaşayabilirsin. Bu senin ollnd'; Benim dostluğuma inanmryor musüf — Lütuflârmıza ne kadar teşekku etsem azdır. Merhametinizi sutistim3) etmek istemem, Hem kendi ekmeğ“'ı kendim kazanmak istiyorum. E!Y'ı;; almak için size bordlandım, onu dâ mem lâzimi, Bakm para bile biri dim. Kalktı, küçük bir çekmece Ç“d : üfak bir madeni kutuyu aldı erkeğir — kuülağima döğrü ifilerek | başladı, (Devamı var)