HABER — Aksam Postasi 25 AĞUSTOS — 1936 Müneccim Ubeyd atmıştı ki omuzuna bir el dokundu. Yanı başında yüzünü sımsıkı örtmüş bir kadın duruyordu — Dinfe! Rüyalarıma yeşil cübbeli yeşil sarıklı ve yeşil sakallı bir derviş giriyor. —”*. — Elinde kocaman bir âsa var. Göz leri kör, yahut kör değil de bililtizam açmıyor. Kapalı. yaklaşıyor ve diyor ki: “Mustasım! Karm seni aldatmıştır | Kızım bildiğin Zübeyde senin kanından. | #enin irsiyetinden gelmemiştir. Onun; babası başkasıdır.,, —. Müneccim Ubeyd, halifenin bu müt-| hiş sözlerini büyük bir heyecan ve zlâ- ka ile dinliyordu. — Evet, evet. Mesele bu işte! Şüphe ediyorum. Bu esrarengiz dervişin söz leri, kalbimde hiç de kolay kolay sile- miyeceğim bir şüphe yarattı, İşte sana tevdi edeceğim büyük sır budur. Bu meseleyi halledeceksin. Ve bana en fazla bir hafta içinde kati bir sevap getireceksin! Anladım rar? — Evet, muhterem halife! — İster yıldızlara bak, İster cinleri, perileri, ruhları çağırıp onlarla könuş, Be yaparsan yap, fakat bana herhalde bir cevap getir. — Emrinizi harfi harfine yerine ge- tireceğim. — Haydi öyle ise git! Ubeyd sarhoş muş gibi gendeliyerek dışarı çıktı, Hem kulübesine doğru İlerliyor, hem de; — Bunda mühim bir iş var, diye dü- şünüyordu. Halife Mustasim her ne kadar aptal bir adamsa da böyle bir rüyaya inana- sak dersosde sersem değildir. Muhük- kak surette bunda bir çikar, böyle hareket etmekte bir menfaati var. Fa- kat bu monfüat ne olabilir? Halifenin kafasmda yine bir kurt var, Amma henüz ne olduğunu keşfedemiyorum. Acaba bana tevdi ettiği bu sirla kr- zina karşı dalma çekingen hareket et- mesi arasmda bir münasebet var mi? Şimdilik bir münasebet bulamıyorum. Fakat olması lâzım. Ne ise bunuda öğreniriz. Ben Mustasmı güyet iyi tanıyorum. Geveze bir adamdır. Hele banâ kârşı büsbütün gevezedir. Muhtelif münase- betlerle bana bütün devlet örlarıni an- lattığı gibi elbette bunu da söyliyecek- tir. Şimdilik beklemek lâzrm. Öyle #ürnediyorum ki yakında öğ- reneceğim bu sırlar çok işime yârryacak ve halifeyi yere vurmak için elimde mükemmel bir silâh olacaktır. Ne ise, | o Mütehakkim ince bir kadın sesi em- retti: — Hiç ses çıkarmadan yukarı, oda- na çık! En ufak bir hareketin seni gü düşünceleri bir yana bırakalım da işe sarılayım. Ubeyd tam bunları düşünürken ây- nı zamanda hususi dairesine giriyor- du, Tam kapıdan İçeri adımını atmıştı ki omuzuna bir el değdi. Elin üzerinde yaptığı ani aksi tesirle hemen başını gevirdi. Kapmın iç tarafında yüzünü iyice örtmilş, elinde bir hançer oldü- | Bü halde bir kadm duruyordu. Silâh ne de olsa silâhtır. Ha bir cengâverin, ha bir kadınım elinde olsün yine keser. Yine öldürür. Şakaya ta- hammülü yoktur, İşte Ubeyd böyle düşünüyördu. O- nun için hiçbif hareket yapmadan el- lerini kaldırdı. içeriye bir adım derhal öldürlir. Çünkü hançerim ze- hirlidir. Saplardığı değil, sıyırdığı in- sanı bile öldürür, den ve her nasılsa bir yolumu bulup buraya kadir sokulmağa müvaffak olan beni soymağa teşebbüs edecek bir hırsız. Üç ay evvel de aynen böyle bir vaka dereyan etmişti. Hatta sana İstersen ne suretle sarayım İç bahçesine girebii- diğini bile anlatabilirim. Muhakkak muhafızlardan birini ayartarak onun döştü oldun. Ve sersem herifi #arhoğ ödip sızdırdıktan sonra içeri daldm. Nasıl bile bildim mi? Masköli kadın kısa bir tereddüt ân geçirdi, Sönfa öevap verdi: 4—'Yurısını bildin. Saraya hakikateb bü yölla girdim. Aşılım ölün budale muhafız horul horul uyuyor ve koliarı rasında tuttuğu yastığı ben Zânnedi- yor, (Devamı vin | e — Beklerim efendim, lâkin Tütfer bü mektubu kendisine verin. — Peki efendim. Kadın çıktı. Leylâ bir köşeye büzül- dü helecanla bekliyordu. Biraz sonra 'Tali bey mütebessim içeri girdi, neşe ile: — Beni hatırladığınıza çok teşekkü” ederim kilçük hanım, emiti olun size yardım etmek için ne kabilse yüpada- ğım. Hiçbir şey sormadı, zâten mektupta kızm istediklerini okumuştu. Birlikte karar verdiler. İstanbula ineceklerdi, hemen işe başlayacaktı. Tali bey ona gayet ucuz Iki odalı bir yör de tuta- caktı. Eğer yalnız bunları yapmağa teşebbüs etse onu aldatırlardı. Hem çök gençti tanıdığı da Yoktu, başma belki bir felâket gelebilirdi. Hâlbüki kendisi onun babası yerinde İdi. Her halde dostlukları bununla bitmiyecek- ti, değil mi? Arasira gelip ottu ziyâret edebilirdi. — Aman efendim ne diyorsunuz, ba- şımla berabor, 3iz6 öbödiyön mihhâttas fım. Pakat acaba beyöfendi o hanım beni yanma işçi olarak alir mı” — Nasıl almaz! O benim öski âhbt- bımağır. Mademki sisâö güzel al işi Şa- piyorsunuz dahâ 76 İstiyor... Vakit erkendi. Birlikte yemek yedi- ler, Sonra İstahibülg indiler Löbibe id. dimfi âpartımanı Beyoğlunün ârka 40 kaklarından birinde idi, yerli cam dö- laplarm içinde Kat kat renk tek ka- KAR Hatıralarını anlatan ; EFDA$ TALAT —167 — nfellicen# feryis'e 'Biri ÜRK Yazan: IHSAN Irfan Reisinde, deniz kazasından güç kurtulduğunu, kendisini Şemsipaşa sahilierine atabildiğini öğrendim Küçüktenberi iyi yüzdüğünüzü biliyor. dum.Korktuğum yegâne şey,İngilizlerin| eline düşmenizdi. Bunun İçin size bağır muştına. Akıntı siri benden bayli © uzaklaştı - rınca ben de mümkün mertebe suyun altından giderek vaka yerinden uzaklaş tam. Bir aralık suyun üstüne çıktığım zaman denizde sizi göremedim. O za- man içim cız etti Fakat ne yapabilir - dim. Çok ilerde denizin ortasında ma- hut motör projektörile sandalın battığı anlayınca, beni Marmaraya doğru sü- rüklemeğe çalışan esreyandan kurtul « mağa çalışarak sahile doğru yüzmeğe, başladım. Bir hayli uğraştıktan (o sonra Üsküdarda Şemsipaşa sahiline çıktım. Fakat yorgunluktan (o bitkin bir halde idim. Bir müddet yerde halsiz kaldım. Sonra kaltkım, bir sandal tedarik ederek denizde sizi aramayı düşündüm. Fakat sonradan bünün tehlikeli ve daha doğ- rusu neticesiz bir şey olduğunu aklıma getirerek vazgeçtim. Allaha emanet bir şey olmuyacağınıza dair içimde bir his vardı. Oradan sırsiklam bir o vaziyette bizim balıkçı Salmin 6 civarda bulunan kulübesine gittim. Oğlan beni görünce hayretinden küçük dilini yutuyordu. — Balığa çıkmıştım. o Karanlıkta bir motör çarptı, kayığı ( batırdı. Ben de Canımı gor kurtardım, dedim. Sitden hiç bahsetmedim. İyi eümedim mi? — Bravo İrfan reis! Çok iyi etmişsin. — Orada elbiselerimi, çamaşırlarımı kuruttum, Ertesi sabah (doğru İstari- bula indim. Şimdi sizin hayat ve mema tartız hâkknda bir bâber âlmak istiyor- dum. Samatyadaki evinizi bilmiyordum. Krokere geldim. Fakat içeri girmekten çekindim. Belli bir şey sörtarlar da mü- nasebiltir bir öövap vefirim diya kork tüm. Kârşı kaldtrımda saatlere dola şarak sizin girip çıkman — bekledim. Kazayı tehiikesizce atlattığınız takdirde elbet nasl ölen buraya gelecek yahut dışarı çıkataktınız. Nihayet © bit aralık örta kattaki pengetede sizi gördüm, O saman ne kadar çok sevindiğimi bir bil seniz. Allaha şükürler ettim, önüme ge- İen fıkaraya para dağıttım. Bu fakir fakat asil ruhlu (balığının benim bakkımda gösterdiği derin şef- kat gözlerimi yaşartmıştı. Ellerini tuta- | kyn başımdan geçeni ona kısaca anlatim. — Akıntı ile : #imtz! Ben çalıştırdığım insanlarin hak kini vermeği severim: böylü son derece memmin ve rahat NM İİ — Bu kadar sene denizdeyim. Başıma böyle bir şey gelmedi. Kurtuluş yoktu ama bey, öldürmiyecek (Allah öldür - mez. irfan Relsin hatırını aldıktan sonra oradan ayrıldım. Ermeni kızı ile Beşik- taştan vapura bindik ve köprüye geldik. O zaman kendisine sordum. —“Son vapur daha (gitmedi. Eğe dönmek istersen mani olmam.,, Yüzüme çapkın çapkın baktı: — Bü gece akrabalarımda kalacağım dedim ya. — O halde eve bir pusula yaz, ben bi- risile göndereyim. Matmazel Ası. bir kâğıda, o gece İçin gök işi olduğunu, geç vakte kadar çalı şacağr için son vapura yetişemiyeceğini, bü sebepten bu geöe Kumkapıdaki akra balarından birine gideceğini, kendisini merak etmemelerini yazdı. Kâğıdı al - dım. Kıza dedim ki; Ben git, Cenyo lokantasının o Üze- rinde beni beklet Ben bu O mektubu bir tanıdığa verip geleyim. Sevgilimi gönderdikten sonra ben de Ada iikelesine gittim. Orada bir arka * daş buldum, kâğıdı bizim kızm tarif tan genç bir mülüzime tesadüf Garip bir şey olarak ismi bir türlü ak- İzma gelmiyen bu arkadaşla konuşmağa başladık. Kendisini vaktile Kuvayi in- sibatiye içide dasus gibi kullanmıştık. Şimdi de kaçak eşyaların, cephanelerin sevkiyat işlerile uğraşan sivil bir zabit- 4. Bit Iki köre bizim içtima mahalleri miz olan muhtelif evlerde (buluşmuş. görüşmüştük. Beni görünce gurbettön dönen bir döstüu karşılar gibi boynumâ sarddi.! “ Kardesim, nasılam.? görüşemedik. — Sen nasılsın bakalım. İşte güçten yakit bulup sizi aramayoruğ ki. - Bah da öylen — Nerelördesin? desi — Bön şimdiki halde Suadiye tarafın- Çoktanberi — Na yüpiyötsun? < Ö tivarda Fönerbahçe açıklarında batırılmış bir cephâne dubası vardi, On- dan cöphanö çıkaftıyöruz. — Tehlikeli bir şeye « Çok! Dört arkadaş © geleşiyoruz. tı. Bir hemşiresini bulsâ keyfi tamam olacaktı, İşte şimdi içini kemiren çü büyük dert bu idi. 'Tali beyin ona tut tuğu apartımanda hem güzel, hem çök ütüsü, Kendi de ara sira geliyor, ha- terin: sorüyör adeta babalık ediyordu. Samimiyetleri ârttıktan âönra her ge- İlp gidişinde ktzı yânağından öpüyor- du. Bu temas Leylâyı irkitiyordu. Far kat bu kadar müşfik davranan bir adama ne âiyebilirdi. Bif gün göç Vakit evine döndüğün- de Tali beyi ödadâ buldu. Yemekler getirmiş sofrayı kurmuş bekliyordu. Gülerek: 5 Kâç tamandır, bit türlü beni ye- meğe gağırmldınız. Ben dö kendi ken- dimi davet ettim. Bütün yömekleri Ab- dullaki efendiden getirttim. Güzel bir liste yaptım. Herhalde hoşunuza gide- cektir. Hali son dörööö #ünilmi ve babâcan: dı, buna râğmen İçine garip bir ürkeklik geldi, Korkuyordu. Sofra Kendi Kendine kızâr. Deli miydi, veli nimeti olan bu adamdan önü nö fena hk gelebilirdi kit Tali böy sördüt «5 Hiç viski içmödiniz mi? <- Aslat İki arkadaş var ki mükemmel denirdi” Bir daldılar mı, bir iki dakıza dıpie #” © İiyorlar. İkimiz gözelilük ediyoruz Dİ” Jar arkadaşlar münavebe © ile dalıyof” lar, Dalâcak olan arkadaş — eline ilmiği ewvelte (o hazırlanmış bir ip aliyor. ucu bizde olan bu iple dalıyor ve diğ” tephane sandıklarından birini kaldıf#" rak ilmiği geçirip sıkıştırıyor. O yuk” ri Şıkınca biz de ipi — çekerek sandığın: çıkartıyoruz. — Bunları nereden sevkediyorsunafll — Balıkçı kayıklarile Değirmendif? sahillerine... Orada bizi haşka bekliyei” ler var. Onlara teslim ediyoruz, — Yakalanmak tehlikesi... — Pek çok kardeşciğimi.. — Hınzırlar motörlerle vızır vızır ğ€ taşıyorlar. Elimizde tabancalarla her durdurulmamızı bekliyoruz. Hi balıkçı kayafetindeyiz. Kayığın üzeri b” ık ağlarile dolu... Bizi (oOgörüp yana madan geçiyorlar. Bir ka'ksalar.... — Kaçabilecek misiniz? — Hayır, — Ne yapmayı kararlaştırmıştınıZ. — Ne kadar düşman — öldürebilirse” öldürecek, sonra da kayıktaki cephan”” İeri tutuşturarak kendimizi öldürecek” tik, — Ne diyeyim, şansınız açık — ols” Allah yüzümüzü güldürecek elbet. — İnşallalı kardeşimi, . İayadışleıf ne dersin, doğru değü mi? — Tabi doğru! İngilizlere gelen di mi raporlarda Türk zaferi hiç kaydediliyor. — Artık daha neşeli çalışırız. Bani müssade vapuru kaçırmayayım. — Nereye böyle? j — Kadıköyüne geçeceğim. Arkadaf ar beni Fener yolunda bezliyor. > gece de cephane çıkaracağız. Fakat kaç gündür hep geceleri galtşıyoruz — Sebep? — Çünkü bir İngiliz muhribi gelde tam bizim çalıştığımız yerin önünde sn ki bize mani olmak için gelmiş gibi di mirledi. Bunun için gündüz © V . gece galışıyoruz. — Yahu; geceleri de görülmek tab” ilkesi var. Birkaç gün beklesenir. — Bekliyemeyiz. Karşıda bizi bekli * yorlar. (Devamı var), -— O halde ilk Gözlük elimden tad tüksımız, inşallah uğurlu gelsin de ri yatmızda bol bol için! Haydi yy Kızm bardağını doldurmağı başl” dı; Leylâ bir yudum aldıktan son” hepsini döktü yerine su doldurdu. — Ne yapıyorsunuz? Niçin içmiyo”” sunuz? — Alışık değilim efendim, sonra Pİ” şini döner, Hastalanırsam nasıl işe den yâzık değil mi? Çalışmadan da rahet e Bu senin vi Benim dostluğuma inanmıyor — Lâtuflârimza ne kadar eri etsem azdir, Merbametinizi sutlatis#i etmek istemem, Hem kendi ekmeği” kendim kazanmak istiyorum. Lr âlmak İçin size borçlandım, onu d8 mem lâzim, Bakın para bile dim. Kalktı, küçük bir çekmece çekti ufak bir medeni kutuyu aldı erkeği? Kulüğinn döğrü iğiletek selamı” başladı. (Devamı var)