ii | V / <5, Ağ FÂUSTA Mi çıkarmasını istedim. O baha öyle mühim bir meselede ancak ir kişinin beni istediğim affa eriş* tirebileceğini söyledi. O kimseyi * siz tanıyormuşsunuz. Föusta sakin bir halde: , “> Düşüncelerini serbestçe söy“ Hiyebilirsin, papas! Çünkü istedi: Siniz affr Allah namına size ve" rebilecek olan kimsenin karşısın” da Sulunuyorsunuz! dedi. Faüsta şu sözleri söylerken san dâlya sında doğrulmuş, yüzü ciddi ir hal almıştı. Dizinin üzerine oymuş olduğu elinde papalık yü" Züğü parlıyordu. Papas, zaten bulunduğu hücre de mütemadi oruç yüzünden kafa” Bi sarsılmış, sinirleri bozulmuş, gö” tüne bir takım hayaller görünür bir hal almıştı. Hele Hanri dö Vals Yadan bahsolunduğu zamanlar, kendisinden geçerek bir vehim ve ayai âlemine dalıyordu Jakobin- rin reisi olan Burguvany zavallı liye demişti ki: ii İstediğiniz affı mukaddes ve Srimizin hususi bir memuru, da” a doğrusu onun başka bir sureti, hususta mutlâk kudret sahibi va *ilise prensi vardır, o verebis ir, d Onun için Jak Kleman kendisi* hin. reisin bahsettiği bu kadının Zurunda bulunduğunu sezmiş, bu kadının Senligin gizli reislerin* biri olduğunu sanmıştı, Zaten Fausta da: — Günahlarımızın affı için va sıta olacak olan kimsenin huzurun» da bulunuyorsunuz! dememiş miy- di? Keşiş Faustaya baktı. Fakat o nu fanıyamamıştı. Biraz evvel son derece yumuşak ifadeli olan bü kadının yüzüne büyük bir ciddiyet ve şaşaa gelmişti. Tuhaf bir ür perti bütün vücudunu sarstı. Ku laklarma zil sesleri gelmeğe baş" ladı, Bir hayal yahut, kendisinin dediği gibi, bir hakikat âlemine dalmıştı. Yavaş yavaş bakışı Fa- ustanın eline indi. Orada papalık yüzüğünü gördü. Fakat şaşmadı. Yalnız kendisinden geçtiği »a- manlar vücudunda hisssettiği ür perti, yeniden onu kaplamıştı, Al nı soğuk ter taneleriyle örtüldü. Ağır ağır iki dizi üzerine çökerek şunları kekeledi: — Allah aşkına kimsiniz? Allah tarafından gönderilmiş bir haber ci, yoksa onun gibi bir melek misi- niz? (Papas burada Mari dö Mors pansiyeden bahsetmek istiyordu.) Sorduğu bu soruya Fausta: — Aldanıyorsunuz Jak Kle- man! Ben ne bir melek nede Al- lah tarafından kullarına gönderil miş bir haberciyim. Fakat şuna dikkat ediniz ben Allahın bir ves kili, yer yüzünde çığırından çıkan din işlerini düzeitmeğe megyr e dilmiş bir kimseyim. aldım: — Kocam, bir FRIGIDA!RE alalım diyordu... Adam sende... Buz dolabı- nın elektrik sarfiyatına kim dayanır? dedim! Bunun üzerine kocam güldü ve de- diki: Yavrum, her buz dolabı Frigi- daire değildir, alayım da gör. İşte bir ay oluyor... Demin elektrik hesabı gel- di.. Meğer hemen hemen fark yok gibi bir şey. Ben şaştım, sen de şaş, dünya âlem şaşsın!.. FRİGIDAİRE in ne için bü kadar az elektrik sarfettiğini merak edi- yorsanız söyliyelim. FRİGIDAİRE başka soğuk hava dolaplarında bülunmıyan ve ken- dine mahsus olan EKOVAT kom- presörü ile işler, EKOVAT :se elektrik sarfiyatını So 50 ye kadar azaltır, BOURLA Biraderler ve Şürekâsı Galata: Hezaran caddesi — Beyoğlu İstiklâl caddesi Ankara: Bankalar caddesi — İzmir: Gazi bulvarı ve ” SATİE' nin bütün şübelerinde, FAUSTA 489 dakika sonra her üçü Grev meyda: nmdan kaybolmuşlardı. Sen nehrinin kenarında bir yer- de oturarak dertleşmeğe başladr lar, Pikvik, elde âlet olmadıkça hünsr gösteremiyeceklerini an'a- mıştı: — Bari dilenerek birkaç para kazanalım. dedi, cebinden bir sah- te yara :le bir çift kör göz çıkar dı. Fakat yara şeklinde olan bu yapıştırma bozulmuş olduğu için attı. Yalnız kör gözleri Kroasm gözlerine yapıştırdı Herif tıbkı bir köre benzedi. Pikvik sol kolu" mu, ceket kolunun içine büzerek çolak bir hale getirdi. Ve Piponun boğazına da bir sicim bağlıyarak dilenmeğe başladılar. Pikvik: — Mösyöler, merhamet ediniz. Harpte Dük dö Gizin yanmda di- vüşürken yüzüne raslıyan bir tü- fek darbesiyle kör olan arkadaşt- ma :nerhamet edin Navarlı o mel' un protestan ile harp ederken al dığım bir kılıç darbesiyle kolum bu hale geldi. Merhamet edin, h- zim gibi iki zavallıyı aç bırakma” yn. diye barbar bağırıyordu. Halk ya çok meşguldü yahut bu gibi şeylere alışıktı Onun için kim senin kendilerine aldırış etbği yoktu. Yalnız bir dilim ekmekle bir kuru sovan ve bir onluk topir yabildiler. Ekmekle soğanı yediler ve pa- rayı ertesi güne sakladılar. Fakat yemek bitince Piponun yanlarında bulunmadığını gördüler. Kroas, Deviniyerde vermiş oh duğü tavuk parçasını hatırlıya- rak: — Nankör! dedi. ... Kroasla Pikvik böylece üç gün üç gece geçirdiler. Fakat ilk gün- künden fazla bir şey yapamadılır. Dördüncü günü akşamı artık ne Kroasda ne de Pikvikte derman kalmamıştı. Zayıflamış boyları büsbütün uzamıştı. Pikvik daha fena haldeydi. Kroas biraz k:m- disir.! tutuyor, o ise artık tamamen ümidini kaybetmiş bir halde buu» nuyordu. Nihayet Monimartr kapısı dışım da bir meşenin altına oturarık Kroas ağlamağa başladı. Pikvik yerde gördüğü palamutlara doğru koşarak büyük bir hırsla yemeğe başladı. Kroas da yerinden fırir yarak arsadaşını taklit etti Kroas: - Bunlar fındığa benziyor! de di. Pikvik: — Palamutla yalnız domuz!z» rın geçindiğini söylüyorlardı... der di. Kroas: — Gerçi bizim gibi adamların böyle palamutla karın doyurması