Mn A A. VE Se, öğ e. Ve em am Ben mezarlıktan nefret ederim Berbat, çok berbat bir kış saba. hiydi, Hiç durmadan kar yağıyor. Beni, güzel bir metres gibi sıcak kucağına çeken yatağımdan ne kadar da güçlükle ( kalkabildim. Uykusuzluktam bir sarhoş | gibi sendeliyordum. | Bununla beraber (Okalkmağs| mecburum. Çünkü bu sabah meta fizik profesörümüz doktor Her manın cenaze merasimi var. Ora Ya iştirak etmem lâzım... Titreye titreye traş oldum. Dolaptan siyah elbiselerimi çıkararak giydim ve Pansiyonumu terkettim, Yolda yakamı bırakmıyan $ marık bir rüzgârla çarpışarak yü Tüyorum., İsınacak ve ayni zaman da sicak bir şey içecek bir yer düşünüyorum. Bir köşeyi dönerken irdenbire üniversite arkadaşım Franzla burun buruna geldim. —— Bonjur Franz. Nereye böyle telâşlı telâşlı? Seni görmemezliğe gelmek is- psa hissettim. Maamafih dur u. — Bonjur... f — Hani siyah elbiselerin? Pro €sörün cenaze merasimine gitmi Yecek misin? — Hayır. — Neden? — Çünkü,. çünkü ben ölmeden evvel meZörliğa gitmiyeceğim. | — Ne garip adamsın? O zaman dikkat ettim: Franzın yüzü çok sarıydı. Gözlerinin etra fırı iki mor çenber çevirmişti. — Sende bir şey var Franz.. Hasta mısın yoksa? iğ | — Hayır, hayır. Bir şeyin yok. — Gel seninle sıcak bir yere sidelim. Birer çay içeriz. 5 Teşekkür ederim, dostum! Fakat maalesef sana refakat ede- Miyeceğim. İşim var. — Peki, o halde seni nerede bulabilirim? — Ben Baba Hanrikin meyha. nesindeyim. Beni bulmak istersen oraya gelirsin. — İş dediğin bu mu?- Sende bir fevkalâdelik var Franz.. Pek ne zamana kadar oradasın? — Sabaha kadar.. Belki daha bir şeyler konuşa. caktık, Fakat şiddetli bir rüzgâr sözümüzü kesti. Gözlerimi kapa - dım, Açtığım zaman Franz git Mişti, Franzın bu vaziyeti içimde bir kör düğümi oldu. Onun gibi dü Tüsk, iyi ve makul bir adamın bı ine hiç bir mana veremi - Yordum; Franz, Baba Hanrikin o Pis meyhanesinde sabahlasın, ve benden kaçmak istesin. Hayret... Yalnız arkadaşımın kalbinde u - Yuklayan bir sırrım azdığını his - *“ttim. O anda, bilmem neden o- Dun bazı gayri tabii hallerinin, mütemadi hüznünün sebebini bu hareketiyle münasebattar buldum. Ve “kimbilir? Belki.., dedim. ... Beyaz saçlı muhterem profe - sörü yine beyaz saçlı bir ağacın dibine gömdük.. Bir iki kısa fakat Sok acıklı söz... Zavallı adam ne kadar da çok felsefe bilirdi. Nihayet çiçekleri donmuş siyah kurdelâlr bir kaç çelengi mezarın üstüne bıraktık.. Boğazımızda ka. tılaşan bir acı, hayalimizde kara bir uçurum, mezarlığı terkettik.. gün... Kafamda dirilen fena dü - şünceleri dağıtmak ve uyuşturmak için benim de alkole ihtiyacım var. Ben de içmeliyim. Boğazım - daki bu katı şeyi ancak ispirto e- ritebilir. Birden, aklıma, erken gelen bir tren gibi, Franz gittiği meyhane geldi, Sevindim, açtım bacakla - rımdaki frenleri! Beni, göğsümden bir dev gibi iten rüzgârla itişerek yürüdüm. Bana çok uzun geler dakikalardan sonra Baba Hanri - kin meyhanesinden içeri girdim. Franz içeride idi. İçiyordu. Ve önünde, içki şişelerinin en bü. yüğü duruyordu. Yanına oturdum ve ben de içmeğe başladım. Masa- nin üzerindeki iri şişe ikileşti. İçi. yoruz. İspirto damarlarımı yakı - yor, ve ben ona soruyordum, o cevap vermiyordu. Mütemadiyen içiyordu. Anlıyorum ki şimdiki halde ben daha ona çok uzağım. Onunla beraber ayni şeyleri mü - savi kuvvette düşünebilmek için benim daha ziyade içmem lâzım. Ve içiyoruz. Gece oldu.. Meyhane kalaba Mıklaştı, sonra yine tenhalaştı. En $on yalnız biz ikimiz kaldık. Mey- haneci fazla lâmbaları söndürdü. İçeride hiç ses yok. Yalnız dışar- dan bazan rüzgârın bir köpek gibi kavladığını duyuyoruz. O kadar. Artık içmiyoruz.. O dalgın du- ruyor ve bem ona bakıyorum. Bir- den söze başladı. — Dinle.. bana mezarlığa 'ne- mi? — Evet.. 7 Buyıbui föci bir hikâyediriii Daha gençtim o zaman. Ve şim. diki gibi felsefe değil, tıp okuyor. dum. O sene sömesir tatilinden istifade ederek ailemin yanma git miştim. Nüfusu az olan şirin bir şehirdi burası.. Ve en güzel yeri de şehrin tam ortasında içinde bir çok yüksek ağaçları olan mezar- liktı.. Fakat o sene oşehrimizde i mezarlığın bir kısmından geçen bir yol açılıyordu. Ben de merakla bu yol-acma ameliyatını seyredi - yordum. Mezarlığın - içinde yeni yeni çukurlar açılmıştı. Yola te - sadüf eden mezarlardaki tabutlar bu yeni açılan yerlere nakledili - yordu. Franz bir dolu kadeh daha içti. Ben de onu taklit ettim. — Yine böyle tabutlardan biri çıkarılırken, tabutun ön tarafı yandaki taşlardan birine çarptı. Rutubetten çürümüş olan tahtalar kırıldı ve açılan delikten yere bir kuru kafa düştü. Merakla yaklaş: tum. Her halde çok eski bir ölü ye ait olmamalı idi ki başında el'an bir miktar saç vardı ve su- ratınin ötesinde berisinde kuru - muş etler görünüyordu. Kafanın yanma çömeldim. Ameleler tabu- tu götürdükleri için benimle hiç kimse meşgul olmuyordu. Parma. ğımı bu ölünün kafa tasında gez- dirdim. Birdenbire: Franz.. bir kadeh daha içti ve ben onu yine taklit ettim. Bilmem neden Franzın sesindeki ahenk bana çok tuhaf tesir ediyordu ve ben de onunla beraber ayni heye- canı duyarak dinliyordum. Ve soğuktan mr, heyecandan mı pek fark etmiyorum şiddetle — Her halde memleketinizin es. ki serbestisini kazanmasının işgal. den kurtulmasını isterseniz değil mi? — Ben sizlere duygularımı sa- mimi bir insan sıfatole anlattım. — Acaba Kemalistler sizin bu arzunuzu tahakkuk ettirebilecekler mi? — Hiçbir şey bilmiyorum. — Anadoludan bir haber mıyor musunuz? — Benim onlarla ne alâkam var. Ben İngilizlerin bir memuruyum. — Fakat ne olsa bir Türksünüz. — İnkâr etmiyorum. Hem de dediğiniz gibi buranın sahibiyim. (Aşağıda duran otomobilde salla- nan İngiliz bayrağını göstererek) fakat gülünç bir ev sahibi... Bunları söylerken gözüm, oto- mobilimizi kendisine siper yapmış bir adama ilişti. ERMENİ HAFİYE YİNE ala. PEŞİMİZDE Herif, salak salak kuleye doğru, bakıyordu. Dikkat edince kendisi- ni tanıdım. Şu beni Ada yolculu- ğunda takip eden ve Heybeli ada. da vapurdan atlamam üzerine izi. mi kaybeden meşhur hafiye.. He- rif, kulenin tepesinden kendisini gördüğümün farkında değildi. Ağ. bir sigara sersem sersem ka- pıyı kontrol ediyordu. Buraya nasıl gelmişti? Demek ki Galatadan itibaren başka bir ara. ba ile bizi takip etmişti. Onu gö- rünce büsbütün sinirlendim. Gölge gibi peşimi bırakmıyan bu belâlar. dan nasıl kurtulacaktım? Artık bu komediyaya bir nihayet vermeli idim. Onlar beni takip ettikleri için pişman olmalı idiler. Yoksa, Ente. licens Servisin bu mendebur göz. cülerile bir gün mutlaka başım be- lâya girecekti. Öyle bir iş yapmalı idim ki, bu a titriyordum. Baktım O Franzın da hareketim onların kulaklarına kü. pe olmalı idi. Yapacağım işi bu üstat casusa beğendirmeyi istiyordum. Vakit hayli ilerlediği için kule. nin dolambaçlı merdivenlerinden aşağıya indik. Kuleden dışarı ç- kınca madam Dusmundu otomobi- line kadar götürdüm ve; — Bana bir dakika müsaade ediniz. Şimdi geleceğim. diyerek! koşa koşa civardaki polis noktası. | na gittim. O zaman Samatya mer.| kezinin ser komiseri şimdi Anado- luda bir vilâyette polis müdürü olan kısa boylu ve (Kürt) lâkabile maruf Murat (beydi). Ona telefon ettim ve kendimi tanıttıktan son. ra: — Mühim bir mevkii olan ve vü. da kadeh tutan eli titriyordu, Franz derin bir nefes aldıktan sonra de. vam etti: — Parmağıma sert bir şey ta. kıldı. Dikkatle baktım. Bu, küçük bir çivi başına çok benziyordu. Tırnağımla biraz zorlaymca yerin den oynadı ve çıktı. Murad SERTOĞLU (Sonu yarın) #nielicens KAR —126 Yapacağım işi bu üstat casusa da beğendirmeyi istiyordum . cuduna en ufak bir zarar gelme- mesi menfaatimiz icabından bulu. nan bir İngiliz kadını ile Yedi kule surlarını geziyorduk. Harekâtın. dan şüphe ettiğim bir adam tai! fından takip edildiğimizi gördüm. | Adamın her halde fena bir maksa dı olacak, Binaenaleyh bana yar. dım etmenizi ric ederim. Yanımda! umum müttefikin polislerile Türk polisinin her talep ettiğim zaman bana yardım etmelerini âmir bir vesika vardır. Bu vesika, Esat (bey le), İngiliz polis müdürü Miralay Ballar tarafından imza edilmiştir. Şimdi bulunduğum yere iki üç po- e O e ag Bir TÜR Of.. ne kadar fena bir gün bu-| Hatıralarını anlatan ? EFDA& TALAT Yazan; IHSAN receğim, tahkikat neticesinde vazi yeti ve bizi takip etmesinin saikin öğreniriz. Onun cevap vermesini bel den otomobilin kapısını kapad n Ermeni hafiye, kendisini gördüğü mün farkında olmadığı için, bizi kapıdan çıktığımızı görünce kı daki bir duvarın arkasma an mış, bizi oradan gözetliyordu. Fa kat ben orada meydanda dolaştı ğırm için duvarı tamamen kendisi. ne siper yapmıştı. Polisler yanıma gelince, vesiks mı çıkararak gösterdim ve on yanıma alarak duvara doğru düm, Duvarı döner dönmez s€ hafiye ile burun buruna geldik. denbire şaşaladı! gözlerini bize baktı. Ve sonra şöyle yi bir çark yaparak yanımızdan laşmak istedi. Derhi yakasma a pıştım, Ve polislere dönerek: — Bu efendiyi yakalaymız. Sı bıkalı mıdır, hırsız mıdır, ci midir, nedir? Uzun zamand beri bizi takip ediyor. Yanımd İngiliz madam fena belde e: ye düştü. Kendisini merkeze götürerek hüviyetini tesbit edi, Ser komiser Murattan lâzım len direktifi almış olan iki p vakit geçirmeden herifin iki na girdiler. Boş yere: lis göndererek bu adamı tevkif et- tirerek polis müdüriyetine sevket. tirmenizi istiyorum. dedim. Ser komiser Murat bizim gizli teşkilâta dahildi. Benim hakiki hüviyetimide çok iyi tanıyordu. Fakat, başka birisinin bizi dinle- mesi ihtimaline karşı kendisile ga. yet resmi konuşmuştum. Telefon ettikten sonra geri dön. düm. Tramvay yoluna geldiğim zaman, (Samatya merkezinden doğru iki pelisin koşa koşa bize doğru gelmekte olduğunu gördüm. Derhal otomobilin yanına seğirt- tim, Ledi Dusmund arabaya gir- miş beni bekliyordu. Kapıyımaça- ae : — Yahu ben hırsız filân d — Muhterem madam! Sizi bek.! ,,.. : ki ik i lettiğim için affmızı rica ederim. Riinsayi a iekziyi Simya 5 "| bağırıp duruyordu. Fakat bab Fakat burada biraz oyalanmamız| sebepsiz değildir. Miralay Ballar ve Kapiten Benet, bana itimat ve emniyet gösterdikleri için sizin re fakatinize verdiler. Binaenaleyh, ben de bu itimada lâyık olduğumu gösterebilmek için çok dikkatli ol. mağa mecburum. — Peki ama, bu sözlere sebep ne? — Sebebi basit: Biz kulenin üzerinde etrafı seyrederken bir adamın bizi tarassut ettiğini gör. düm. Maksadı nedir bilmiyorum. ama, herhalde bizim hoşumuza gi- decek bir şey düşünmediği muhak. kak... 7 — Nerede bu adam? — Siz yerinizden oynamaymız? — Peki ama arabayı neden ha- reket ettirmiyorsunuz? — Endişe etmeyiniz madam! İki polis çağırdım. Bu şüpheli herifi şimdi polis müdüriyetine sevketti. polisler, onun bu itirazlarma rış bile etmeden, sürükliye sürüklü ye Samatya merkezine doğru türdüler. Bir sual akla gelir: Entelicens Servise mensup adam o devirde Türk polisine böy le kolaylıkla nasıl teslim olur? O ların Ali kıran baş kesen oldukla o zamanlarda bir İngiliz h. yakalayıp karakola (götürme mümkün müdür? Sebebi gayet b: sit: Entelicens Serviste böyle ayi işlerinde çalışanlara resmi ve vermezlerdi, Çünkü bu heri hemen hepsi npten kazıktan ku muş kimselerdi, Casusluğun zekâ istiyen inceliklerine gillerdi. Ergeç bir gün bir pot rarlar, maskelerini düşürürler, Yi kayı ele verirlerdi. İngilizler de! nu düşünerek bu gibi kesanın ke dilerile alâkası olduğunu tesbit etmemek ihtiyatkârlığını gö terirlerdi. j İşin açıkçası şu idi ki, bu takımı hafiyeler akılları b da iş görüp İngiliz istihba faydalı oldukları müddetçe tutulur, taltif edilirdi. Yakalı ne ları zaman ise kimse onlara sal çıkmazdı. Hatta, icap ederse 8i ları bile inkâr olunurdu. Zaten, telicens Servisin bunlara resme! tesahüp etmesi onların da pek * ne gelmezdi. Çünkü, ba damgasını yerler, memleket! nılırlardı, Onlar hüviyetlerini etmeden, dile düşmeder iş gö istiyorlardı. Zi (Devamı var) HABERİ AKSAM POSTASI IDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi » Posta kutusu: İsta ; abul 24 |, Telgraf adresi; istanbul HALA , Yazı işleri telotonu , 98879 iâerevenan * 24570 . ABONE ŞARTLARI Türkiye Eenebi 1400 Kr. 2700 ker. 2908 taso ,, »o9 n! 4 190... 300, Benek Sayim 3 aylık * öylk Sahibi ve Neşriyat Müdürür İ Hasan Rasim Us | Bösildiği yer (VAKIT) mele a ayine,