Mikinin Kangurüusu Boksör İŞTE TERTİS HEYETİ ad iYOR.. DENMEZ | ? MAMAFI MER KES GORİLİ a Emi Küçük Çiftlik Parkında HER AKŞAM i Suriyede pek fazla rağbet bulan rakkase Anjel'in iştirakile beş kişiden mürekkep Arap saz heyeti ve ayrıca Çiftlik Parkının 15 kişiden mürekkep muazzam Sazı icrayı terennüm edecektir Sanatkârlardan bazıları: Bayan Fikriyenin iştirakile, Kemani NUBAR piyanist ANJEL, tan. buri FAHRİ, cümbüş HASAN, klârnet ŞÜKRÜ, kemençe ANASTAS nisfiye NIMAT, hamende: 1B- : Bayan Fikriye RAHIM, NİHAT, NUMAN Bayan MÜZEYYEN, ŞÜKRAN, NEZİHE, PERİHAN vesaire... tayan Anjei Küçük Çiftlik Parkı Istanbulun en nezih aile yuvasıdır Masalarınızı evvelden tedarik ediniz. Telefon: 41992 eri YILMAZ RAKISI — iki çekilmiş ve filtreden geçmiş bol anasonlu su içirmez, baş Göz Hekimi | Dr. Şükrü Ertan © Cağaloğlu Nuruosmaniye cad. No. 30 (Cağaloğlu Eczanesi yaninda) Salı günleri macennendir.. Telefon, 22566 ağrısı ve bulantı yapmaz 1.5 derecelik en nefis rakıdır. FAÜSTA le yanlarında böyle askerier| ursa çok mühim şeyler ilân ederler. Münadi etrafında kâfi miktar da kalabalık hasıl olduğunu gö tünce, şüphesiz çoktanberi ezbe- rinde bulunan bir şey okumağa, daha doğrusu söylemeğe başladı. Elinde kâğıt falan yoktu. Müna- di söze başlar başlamaz dört mız- 'raklı asker hürmet vaziyeti almış" lardı. — Paris şehri münadisi olan biz, ,Kiyom Kiyome, Şevketmaab kra* İm bulunmaması yüzünden ona vekillik eden Dük dö Gizin emriy» Je burada hazır bulunan madam ve! mösyölere, hazır bulunmıyanlara| da bildirilmek üzere ilân ederiz ki... Halk bu sırada: — Yaşasın Giz!... Kahrolsun Herod! diye bağırmağa başladı. Münadi devam etti: .— Marjansi kontu ünvanmı ta” gıyan Şövalye dö Pardayan. kilise ile Sen Lig'e ihanet ve isyan et "mekle itham olunmaktadır. Bütün halka, Papaslara, asker ve jantiyomlara kendisinin görül düğü yerde yakalanarak ruhani mahkemeye teslim edilmesi emro- Tunur. Eğer sağ olarak tutulamazsa ö- lü olarak da ele geçirilmesi mak- buldür. Pardayanm şekli şudur: Uzun) boylu, geniş göğüslü, gümüş kad» fe elbiseli, horoz tüylü şapkalıdır. Bıyıkları bükük, sakalı Ruvayyal biçimdedir. Alnı yüksek gözleri parlak, tavırları serbesttir. Bu şe killerle kendisi nerede olsa tanr ır. Kadın, erkek, papas asker ve jantiyom, her kim olursa olsun Pardayanı yakalayıp ruhani mah” kemeye, polis müdürüne yahut *d» liye memurlarından birine teslim ederse, mükâfat olarak beş bin duka altını alacaktır. Metr Kiyom Kiyome, sözünü bitirdikten sonra borusunu bir ke* re daha öttürdü. Halk son dere ce şaşmış, beş bin duka altını göz” lerini kamaştırmıştı. Herkes şu parayı kazanmanın çaresini düşüs nüyordu. Artık kimsenin aklın- dan “yaşasın mukaddes Hanri, kahrolsun Herod,, diye bağırmak geçmiyordu. Pressuvar dö Fer lokantasının umumi salonuna Pardayan, arka- sında Şarl olduğu halde girmişti, Şövalye sakin bir halde, Angulem ise son derece heyecanlı bulunus yordular Salonda herkes bu şövnlyenin kim olabileceğini birbirine s0'w- yor ve daima madeni bir sesle: —Beş bin duka altını! diye tekrarlanıyordu. Pardayan sakin bir tavırla sa“ lonu bir baştan bir başa katederek FAUSTA 479 Faustanın evinden dışarıya fırıa mış olduğu vakit, geçmiş olduğu küçük gizli kapıya yakm bir yer ariyordu. Fakat acaba bu kapı neredeydi. Rasladığı bir odaya girerek bir masanın önüne oturdu ve ne istediğini sormağe gelen bir kadına sadece: — Bir öğle yemeği! cevabını verdi, Metr Kiyomenin sözleri in sanın karnını acıktırıyot .. On dakika sonra gelen bir om leti, arkasımdan birkaç kap yeme" ği yedikten sonra bir şişe de Su mör şaranını devirdi. Bu esnada Rusetin kırıtmalarına karşılık ver» di. Tam şarabın son damlasını iç mişti ki, siyah elbiseli ve düşünce li tavırlı bir adam daha geldi. Kız onun yanma giderek ne istediğini sordu. Yabancı: — Mösyölerin içtiği şaraptan! dedi. Şarl, hemen hemen hiç bir sey yiyip içmiyor gibiydi. Yalnız Par- dayanı merhamet ve şefkatle sey» rediyordu. Tam Rusetin yeni ge" len yabancının istediği şeyleri çe- tirdiği sırada Şövalye, Şarle: — Vallahi azizim, sizi gören mutlâka şu münadinin başını ge“ tirene beş bin altın vadettiği Par»! dayan olduğunuzu sanır. Bu ne dalgınlık böyle?... Fakat beş bin altın da fena bir şey değil ha1... Ne olurdu, şu Pardayanı ben tanısay” dım. dedi. Rusetin yüzünde bir durgunluk hasıl oldu, yavaş sesle: iğ — Ben tanıyorum. dedi Şarl Dangulem hemer yerinden sıçrıyacaktı. Pardayan, masanın altında Dü- kün ayağ.na kırarcasıma basarakt — Ya! dedi. Ruset: — Evet, tanıyorum... diye tek- rarladı. Pardayan hemen sandalyasının üzerinde dönerek elini masaya das yadı ve otelcinin yüzüne dikkatle bakarak: — Öyleyse, bana onu tarif edi- verin. Şu beş bin duka altınını ben kazanayım. sözlerini söyledi. Siyahlı ve sönük bakışlı, yaban cis — Ben on altın bahse girerim ki onu siz de tanıyorsunuz! de di, —51—' PARDAYAN, OTELCİNİN | GÖRÜNDÜĞÜNDEN DAHA GÜZEL OLDUĞUNU ANLIYOR Pardayan, kılıcınm el yetişecek kadar bir uzaklıkta olup olmadır ğını gözüyle muayene etti. Bir de kapıya baktı. Eğer yabancı dışa" rıya çıkmak isterse hemen fırlayıp