LI ADİ ' Yazan: Niyazi Ahmet 147 sene evvel bugün Fransa kralı gülünç bir karar verdi İDört bin kişi tarafından hapishane kapıları| kırılarak kurtarılan mahkümlar, kralın emri ile affedildiler. Fakat... 147 sene evvel bugün, 1789 yı- | İk bir temmuz günü Fransa, ihtilâ- Jin en heyecanlı günlerinden biri- “ni yaşıyordu. i Birkaç gün önce milli meclisin © kararlarına muhalif hiçbir emre İ-| taat etmiyeceklerine dair yemin! eden on bir asker için tam dört bin Parisli ayaklanmıştı. On bir| | asker, yeminlerinden dolayı yaka- | lanarak Abbey hapishanesine atıl-| © dılar. Bunu duyan balk büyük bir | © hassasiyetle taşkınlığa başladı.. | © Bir delikanlı, sandalyanm üzerine çıktı ve bağırdı: Grid — Millet üzerine ateş etmek is- temiyenler hapishaneye il Onlar, bizi öldürmek için verile- © cekemre itaat etmiyeceklerini söy. lediler. Bundan dolayı cezaya çar-| | pılıyorlar. Haydi, bizim için hap- © se girenleri kurtaralım. Bu sözler, dinliyenleri coştur- | Biraralık yekönu dört bine varan “kurtarıcı ordusu, hapishanenin — kapılarını balta ve kazmalarla kır- “diler. On bir kişiyi kurtardılar, Bu, çok büyük bir hâdiseydi... “ Hapishane kapılarını kırmak, ha- pisleri çıkarmak.. Elbette cezasız © bırakılmazdı. İşte, bugünkü gibi bir temmuz günü, Parisliler neti- ceyi bekliyor, endişeler gittikçe K artıyordu. Ü Halk, kralm ancak cezalar ter- tip edeceğini, muhafız askerlerle | o çarpışmalar başlıyacağını u- suna mektup yazmakla meşguldü. Ni kral, Paris baş peskopo- işler yazıyordu: “— Hapishaneden kurtarılan! | eş kendi istekleriyle tek-| yar hapishaneye gitsinler. Bu, ya- "plan suçu unutturur. Söz veri- prom. Cezalıları temin ediniz.! piispishaneye girer girmez affedi- | iklerdir.,, | Baş peskopos cezalıları çağırt-| ita, Onlara: i » — Kralın dileği budur, dedi,! kendi ayağmızla tekrar bapisha- eye gireceksiniz. "Ba, çocukca oyuna nasıl inanr- Yurda. > Peskoposun ilk sözleri, on bir (Parislinin üzerinde bir soğuk su "duşu tesirini yapmaktan geri kal- imadı. Böyük bir suçla yakalanmış- ardı. Tesadüfün yardımı ve lütfi sayesinde kurtulmuşlard. Bi: da ha dört bin kişi onları kurtaracak değiid. tabii pek âlâ biliyorlardı. Peskopos: — Kral sizi affedecek. Bana 852 verdi. Fakat şimdi siz, kendi aya ğımızla hapisl dedi. On bir müerisa: — Peki, Gidiyoruz. Kral ve peskopos sözlerinde dur- mazlarsa ölüm nasıl olsa, bizi bu lacak.. Tekrar hapishaneye (gittikten sonra milli meclis yeni bir karar Bur haneye teslim olunuz ledier... veriyordu: — Kralı verdiği sözü yaptırma- ğa mecbur edelim. On bir mahkümun talileri gidiyordu. Kral onları tekrar hap- se sokarken serbest bırakmağı hiç bir zaman düşünmemişti. Fakat ertesi gün, Paris müntehipleri Ver. saya geldiler: — Mücrimlerin affmı istiyoruz! Diye ayak dirediler. Kral, ne yapacağını şaşırmıştı. Bir oyunla on bir kişiyi tekrar hap se soktuğuna sevinirken, şimdi ver. diği sözü yerine getirmek suretiy- İe büsbütün gülünç olacaktı. Fa. kat çare yoktu. 147 sene evvel bugün, Lüi'nin bulduğu çare kendisini gülünç yap maktan başka bir işe yaramadı. Mahkömlar, kralın sözü ile hap- se girdikten bir müddet sonra af- fedilerek çıktılar.. Kollarını sallı yarak Paris sokaklarında dolaştı- lar. Bu hâdiseden sonra şehir s0- kaklarında en kanlı boğuşmalar başladı. Meşhur Kamil Demalen ortaya çıktı: — Vatandaşlar, silâh başına... Almanlar ahaliyi boğazlamak için Parise girecekler.. diye heyecanlı ve korku veren nutuklarla Fran- sızları ayaklandırdı. Halk: Tiyatrolar kapansın, balolar yapılmasın.. Matem günündeyiz... İ sözleriyle sokakları dolaşıyordu. Askerlerle ahali çarpıştı ve günlerce kan aktı. İş Bastilin zap tiyle neticelendi. yâr Fransa tarihinin eşsiz bir vakası! olan bu hâdiseyi günü gelince (14 temmuz) gene bu sütunda okuya- caksınız. Amma sipani OĞLU ASAN HÜSNÜ, ERMENİ LE AEELİASNR: Arz AR SAMARA LEME MÜJDE! Cemiyetleri olan Bay ve Bayan- ların düşünmeisrine lüzum yok. Sipahioğlu * HASAN HüSNü BURSA PAZARI ti rinden gördüğü teveccühten cesaret alarak cihaz için lâzım ola; eşyâlarm en küçük teferruatma kadar en ucuz flatlarla mağazal ine verilecek Si satmaktadır. Model üz şler çok kısa bir za-fi caddesi No. 376 ŞUBEMİZ YOKTUR İ i İİ hapister| "HABER — Akşam Pon. Anlatant Nesip Karaçay Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur. No. 21 Rumeli hakkında esaslı fikir edinebilmek için, oranın ne türlü akınlara maruz kaldığını öğrenmek lâzımdır İştip civarında gölü 5 Sveti Duşa kilisesinden Bragalnitsa nehrine bir nazar... Romalılar, bunlardan istifade ederek “Confins militaires,, serhat| teşkilâtında bunları iskân mişler ve bu suretle İisanlarınımn mühim bir kısmını bunlara vermiş- lerdir. Daç'lardan mürekkep ©-| lan Romanyaya bu ismin verilme-; sine sebep de budur. Dördüncü olarak Bulgar istilâ- sı gelir ki, bunlar aslen Türk ol- dukları halde Slarlarla muhat bir mıntakaya girdiklerinden, az za- manda lisanlarını kaybedip Slav- ca konuşmağa başlamışlar ve bir ara Daç'larla müşterek bir hükü- met kurup garba doğru akmağa çalışmışlardır. Binaenaleyh, Slavlarla fevka- lâde mahlüt olarak yaşamış ve he- men hemen birbirinin ayni olmuş- lardır. Yalnız antropoloji nokta- sından arada büyük fark vardır. ettir-| Bunlar tamamiyle Mogol evsa- fını — azalmış surette — muhafa- za etmektedirler. Kâmilen braki- sefal olup yanaklarının elmacık kemikleri fırlak, burunları basık, gözleri yukarı doğru çekik, yüzleri etli, boyunları kısa, vücutları kavi ve topaçtır. Asıl Slavlar ise bra- kisefal, burunları ekseriya koçbu- run (yani aguilin), boyunları u- zun, yüzleri armudi, gözleri mun- tazam ve vücutları da daldır, uzun ve mevzundur. Bittabi bunlar arasındaki tesa- lüplerden dolayı birçok mutavassıt şekiilere tesadüf olunur OEn son gelen müstevli, Osmanlı Türkleri- dir. Bunlar da bir takım akvamı ge- tirip Makedonyaya yerleştirmiş- lerdir. Meselâ Konyar denilen Konya Karamanlı'arını Vardar ve Karasu vadilerine, hattâ Arna- vutluğun göbi an Debrenin yanına, Kocacık ökyüne kadar s0- kup merhale merhale yerleştirmiş- ler, Trakyaya Ankara Ahilerin- den vesair Anadolu ahalisinden de Stranca'ya Ayazman tabir olu- nan Kürtlerden getirip iskân et- mişlerdir. Bunlar lisanlarını, elbiselerini, âdetlerini ve hattâ ziraatlerini bile muhafaza edip diğer ahali ile ka- rışmamış, ve daima Osmanlı ordu- ları kendilerine istinat ederek ha- reket elmişlir. (Meselâ safran ziraati Rumeli- de yalnız bunlardadır.) Propagandalar Onun için, her millet propa- ganda yaparken bütün Makedon- ya mıntakasını kendi unsuru ren- gine boyamış ve diğerlerini naza- rı itibare almamıştır. Bu meyan- da Rumların Ethniki Etheria ce- miyeti haritasına bakılırsa bütün Makedonya ve Cenubi Arnavut- luk Helen gözüktüğü gibi, Bulgar- lar da bu kıtayı tamamen Bulgar göstermektedirler. En az unsuru olan Ulahlar bi- le, mekteplerinde okuttukları ha- ritada Makedonya tamamiyle U lah unsuruna ait gibi anlatırlar. Bu suretle hasıl olan anasır ka- rışıklığı o kadar ileri gitmiş ki, Avrupada bile karışık salata ma- nasa gelmek üzere Salade Mace. doine denilmektedir. Buna dair bir iki misal irat et- mek istersek, Makedonyanın va- sat kıtasını teşkil eden ve etrafı oldukça yüksek dağlarla muhat bulunan Karacaova kazası kısmen ihtida etmiş unsurlarla kısmen hıristiyan bulunan Bulgarlardan mürekeptir ki, islâmlar da Bulgar- ca konuşurlar. Fakat bunun iki nahiyesi vardır. Biri Fuşdan, di- ğeri Notye olup bunlar Ulahlar- dan ihtida ettiklerinden müslüman olmak için mutlâka Bulgarca öğ- renmek şarttır sanırlar ve lisanla- rı Ulahçadır. Suhareka köyünde tesadüf etti. ğimiz manzarayı yukarda arzet- miştik. Binaenaleyh Makedonyada un- surları tefrik eden miyar yalurz dindi. Selânik vilâyetinin yüzde kırkı müslüman olup Helen unsuru ga- lip, Manastır vilâyetinin Debre ve Elbasan sancakları müstesna ol- mak şartiyle ancak yüzde © yirmi beşi müslümandı. Kosva vilâyetinde ise islâmlar birçok yerde yüzde altmış, yetmişli nisbetinde bulunup diğer edyana galebe çalarlardı. “Bogomillik ve müslümanlık Müslümanlık Rumeliye Osman. k Türkleri tarafından ve süratle intişar etmiştir, sokulmuş! j Bunun bu kadar çabuk yayıl- masına sebep, o zaman Bosna Ar- navutluk ve Makedonyada cut Bogomil (1) akidesiydi Bilâ- hare bu akide Fransanın cenubuna kadar yürümüştür. (Albijoi'lar) Bogomil'lere hıristiyanlar tara- fından mezalim yapılıyordu. Bun- lar, müslümanlığı maruf bir din olarak kendi akidelrine hıristiyan ıktan daha yakın bulmuşlar ve dört elle sarılmışlardır. Bosnada en çok Bogomil olduğu için müs- lümanlık evvelâ burada parlamış- tır. İki müslüman kitle arasında kalan ortadaki kıtanın bir kısmı bilmecburiye yavaş yavaş müslü- manlaşmıştır. Iktısaden faal unsur İktisaden faal unsura gelince, başlıcası Bulgarlardı. Müslüman unsuru memur, aşker jandarma, korucu, ve cüz'i miktar da esnaf ve tüccardı. Ziraat kâmilen Bul- garların elindeydi ve amele de sırf Bulgarlardan ibaretti. Yalnız top- tan işlemek şartiyle yol amelesi ve inşaat amele ve ustaları Arna- vutlardandı. Yukarıda söylenildiği gibi U- thlar, Çobamvesanuyierbub. ve kısmen tüccar olup asıl ticaret Rumların elinde bulunmaktaydı. Her yerde hükümetle temas e- den müs'ümanlardı Meclisi idare- ler, hükümet ricali ve tahsildarlâr, kaymakâmilar, nahiye müdürleri ve valiler müslüman olması hase. biyle hiç bir gaman iktisaden âmil unsurların menafiini düşünmezler, sırf kendi menafilerini göz önün- de tutarak hareket ederlerdi Avâ- zinin yüzde doksanı islâmlara nit olduğundan, faal unsurun menafii mühmel kalır ve bunlar da için için ntikam hisleri birikmeğe beş- lardı Onun için, bunların ilk sülük ettiği fikir Zemlia naşe yani “Tep- rak bizim!,, fikri olmuştu. Filhakika, yukarda söylediği- miz gibi bunların hayatı taham- mülfersa ve esaret derecesinde bip haldi o Sonra, aralarında İttifak edip yarıcı oldukları araziyi ek. meğs başladılar. Ancak kendi a. lacaklarının iki mislini yetiş! yorlardı: Biri mal sahibine birisi de kendilerine... Bir ara geldi ki, müttefikan tar- lalara orakçı gitmediler ve beylik suretiyle — yani doğrudan doğr” ya teroğlanı (yanaşma) Yasıtas9” le — işletilen çiftliklerin ekinBri yerde kaldı Buna karşı mülü- man beyler ne düşündüler, bilfvor musunuz? (1) Slavca “Allahin sevgü kus la,, demektir. mev- (Devamı ş6r) ve Halice fevkalâde marız#'â, yirmi oda ve büyük bahçe. ( İsiyenlerin Nuruosmaniyede bakkal Hafız Nuriye müracaatları.