Size ne memleketin adımı #öy-| liyeceğim, mede adamın... Bi) memleket buradan yzak, çok u- zak, yakıcı ve münbit bir sahil il zerindeydi. Sabahtanberi ekinlerle örtülü sahili ve güneşe boğulmuş mavi denizi takip ediyorduk. | Bana, sahilin denize uzanmış| kımmında; portakal Oormarının içinde oturan Fransızın evinde o| akşam için misafir olabileceğimi söylemişlerdi. Bu adam kimdi? Heniz bilmiyordum. Ön sene »v-| vel bir sabah buraya gelmiş, ara” zi satın almış, bağlar kurmuş, ©-| Kin ekmiş, ve durmadan ©-“ışma- ğa başlamıştı. Sonra aydan aya seneden seneye arazisini genişle- terek ba'sir ve kuvvetli lemek suretiyle bu yorulmaz gay* reti sayesinde bir servet sahibi o: muştu, Maamafih gene de d: ma''a: çalıştığını — söyliyorlardı. Saba! karanlığında kalkıyor, geteye ka dar sağa sola koşuyor, mütemar- yen işlerin yapılıp yapılıraığın | nezaret ediyordu. Sabit bir filerir kendisini rahat bırakmadığı, bu - zurumu ve uykusunu kaçıran bır| dutsuz bir para kazanma': hırsiy-. le azap çektiği görülüyordu. | Herkes onu çok zengin olara! | tanrmaktaydı. it Evine vardığım zaman güne | batmak üzereydi. Bir burunun s0- | nunda portakal agacları arasında | bulunan evi kocaman, fakat sade idi. Biraz yaklaşınca orta yaşlı bi! alam kapıdan göründü. Selâm -| laştıktan sonra kendisinden gece- yi geçirmek için bir yer sordum | Gülerek elini uzattı. | — Giridiz, dedi, burasını ken- | di eviniz biliniz. Beni bir odaya götürdü. Gör müş geçirmiş adamlara has bir ta- biilik ve hos bir lâubali'ikle emir lerime bir hizmetçi verdikten son-| ra çıkarken: | — İşlerinizi bitirip indiğini” zaman yemeğimizi yeriz dedi. Yemeğimizi denize nazır bir taraçada yedik. o Ona evvelâ bu memleketin uzaklığından, zengin- liğinden bahsettim, Lâkaydane cevap verdi: — Evet, burası güzel bir yer. dir. Fakat insan asıl sevdiği mem- leketten uzak olunca hiçbir yer| ” hoşuna gitmiyor. — Fransadan ayrıldığınız için müteessirsiniz demek? İ — Evet, bilhassa Paristen... — Niçin oraya dönmiyorsunuz? | — Günü gelince döneceğim! | & Böylece Paris âleminden, bar- | lardan bahsetmeğe başladık. Bu-| ralarımı O çok iyi bilen bir adam| haliyle bana sualler soruyor, ta -| nınmış aileleri, isimleri sayıyor -. du. Birçok isimler sorduktan son- Ta: — Ya kadınlar, dedi, bana on- lardan bahsediniz. Süzan Vanneri tanır mısınız? — Evet, — Ya Sofi Aster'i? —Oöldü! — Zavallı kızcağız! Şey bir sev daha sormek isterdim... Birdenbire mmwtu. Sonra sesi değişmiş, £ yüzü sapsarı olduğu halde devam etti: — Hayır, bundan bahsetme - İ ra yaldızlı bir çerçeve icinde be sem daha iyi olur. Mek ai yor. Sözü değiştirmek ister gibi a | yağa kalktı: — İçeri girmek ister misiniz? — Hay hay! O önden yürüdüğü balde eve girdik. Alttaki büyük odaların kirli ve metrük bir halleri vardı. Her şe, sanki gelişi güzel şuraya buraya bırakılmış hissini vermekteydi Odasına girdiğim zaman ken dimi bir koltukçu düldeânmda san”'ım. Etrafım, ber biri tir katı. | ra olduğu bissedilen uyğunsuz çeşit çeşit eşya ile dolu idi. Duvarlarda tanmmış ressam - ların eter'-r'#bileri iki güsel tablo silâhlar, kılılar, tabanralar sor vaz bir atlas vardı. Bakmak içir vaklastım we parlak kumaşın or tasma saplanmış büyük bir iğne gördüm. Er sahibi elini omuzuma koy du, gülerekez — Ön senedenberi sakladığım öö <hi baktığım bir hatı dedi. Bu iğne benim mate mimdir d'vebilirim! Beylik bir cümle arıyordum nihayet söyledim: ve ra, ” Hatıralarım melnten : — Bir kadın yüzünden ıztırap çektiniz galiba? Birdenbire: — Çektim de ne demek? Dedi | Hâlâ da bir sefil gibi ıztırap çek-! mekteyim. Hele balkona geliniz | Demin duda'ldarıma s#öy'emeğe| cesaret edemediğim bu isim gel - di. Eğet Sofi Aster icin söyledi- ğiniz gibi “öldü,, diye cevap ver- miş olsaydınız, ben bugün kendi- mi öldürürdüm, (Yarın bitecek Geren; Fahire MUATLA Çocuk gazeleci 8 | messilliğine ne kadar çok ehem- Nyojersey vilâyetinin Ünyon şehrinde “Sokak haberleri, adlı| gazeteyi çıkarmakta olan dokuz yaşmdaki Klark Jonson gazetesin. den bir nüshası Kral Sekizinci Edvarda göndermiştir. “Sokak haberlerinde., Kral Se- kizinci Edvarda sıhhat ve saadet dileyen bir bent yazılıydı. Babası Ünyon şehrinde kültür direktörü olan Klark gezetesini her cumartesi günü sabahı çıkarır ve bunu daktilo makinesinde ya- zarak düplikatorla teksir eder. Basış sayısı on altıdır ve bu nüs- halarm her birisi satılır. Klark bütün mahallenin dedi- kodularını, hattâ annesinin giydi- İ çok güzel bir yaldızlı kap taşıyor. İ Fakat içi o kadar bayağıki... İ imda eriyen kar gibi bu fazileti : EFDAL TALAT —25— Yazan; İHSAN ARI İftira kurbanları kırmızı konakla tam 22 gün ahır süpürdülei Ve bittabi bu ardı arası kesil miyen propagandalarla büyüle nen düşmanlarımız, Türk srkma Türk halkıma diş bileyor, ondan bu mazlum! ve günahsız! insenla- rın iniikamım almak için fırsat kollıyorlardı. Malta faciası, Arapyan hanı rezaletleri, Kroker Engirisyonla- rı bu intikam hırsının mecra bul muş tezahürleridir. Ben, yakın ve kanlı tarihte ka- ranlık bir köşe kalmaması için.| içinde bu acıklı hakikatlerden is-! tifler bulunan kafamın ışığını harcaracağım: Her gün bir vesile ile, çoluğu: nun çocuğunun göz yaşları içinde yuvasından almarak Kırmızı ko - nağın bodrumlarına tıkılan bed. bahtların çoğu ermeni tehcir ve taktili maznunları idi. Yalnız kendi topraklarında de-! ğil, yalnız kendi muhitlerinde de- gil, şu yuvarlak dünyanın her kö- şesinde hak ve adaletin mümessi- li sıfatını kendilerinde görmek il- letine müptelâ olan İngilizler, kendilerine muhayyel, fakat kor ' kunç ve fecaatengiz bir dekor| içinde sunulan isimlerin sahipleri. | ni, hiç bir tahkike tenezzül etme- den yakalayıp bir karanlık zinda- na tıkmayı ve sonra onlara ber türlü tazyik ve cefa usullerini tat bik etmeyi kâfi görüyor ve bunu böyle yapmakla vazifelerini ifa ettiklerine kani bulunuyorlardı. Benim, Kapiten Rikatson Hat ile beraber kırmızı konakta çalış-! tığım sırada bu meseleden dolayı| mevkuf bulunanlardan hatırım- da kalan bir kaçının isimlerini ya- zayrm: Sivas jandarma tabur kuman damı binbaşı Şefik, Dersim mebu- su Mehmet Nari, Eğinlili kasap Mustafa, Narmanlı zade Hacı Mustafa, Şevki, Rıdvan, Bali za- de Ömer Rayf... İngilizlerin bak ve adalet mü- Fakat Kitap, miyet verdikleri malüm! bu yalnız işin fantazisi... Para ve menfaat karşisında, güneşin al- | heykeli de yok oluveriyor. Size, casusluğa başlarken tanı- dığım bu mahpuslardan bir tane- sinin macerasını anlatmak bu var| ziyeti olduğu gibi tesbite yeter. Meselâ, şu saydığım isimlerden bir tanesini ve meselâ en sonuncu: | sunu ele alalım: Bali zade Ömer Rauf... IKi YÜZ LİRANIN MARİFET! Şimdi bir kuş tüyü fabrikası işleten bu vatandaş da Ermeni öl. dürmek ve Ermenilere zulüm et- mekle suçlu idi. Hattâ onun suçu hakkında söylenenler, daha doğ rusu uydurulanlar biraz ölçüsüz kaçmış olacak ki, İngilizler, diğer mahpuslardan daha fazla onunla! meşğul oluyorlardı. Bu vatandaşım, Sivasın Gümüş | kariyesinden Kirkor ve Sahak Fa naryan isminde iki Ermeni dava cısı vardı. Bunlar, Ömer Rawfur' Sivasta kendi ırktaşlarına yaptığı fenalikları sayıp dökmüşler ve a- damcağız. yehülmtarak deliğe tıktırmağa muvaffak olmuşlardı. İngilizler, yukarıda da bahset. tiğim gibi, şikâyetçiler kimdir? Söyledikleri doğru mudur? Delil ve şahit var mıdır? Bahsedilen # dam © adam mıdır? Gibi birçok lüzumlu noktaları araştırmağa bi | le lüzum görmemişlerdi. Onlar için yapılacak ilk hare- ket, bir vesile bularak bir Türkü! yakalamak ve onu dünyaya geldi ğine pişman etmekti. İlk hareketleri bu idi. Ikinci ha- reketlerine gelince; acele etmeyi niz! Onun da sırası gelecektir. Bali zade, 336 yılının Ağustos ayında — galiba ayin on ikinci günü — Erzurum hanındaki yaz hanesinde yakalanarak Kırmızı konağa getirildi ve isimlerini say- dığım diğer suçlularla beraber bu. | rada yirmi iki gün mevkuf kaldı. İngilizler, böyle tehcir ve taktil suçiyle yakaladıkları Türklere, A: merikalıların, (Bir wumaralı, iki numaralı halk casusu) . dedikleri ve (Gangster) tabir ettikleri meş- hur câniler nazariyle bakıyorlar- dı. Ve bunlar yakalanmca derhal sokaklara beyannameler yapıştı- nlyor, gazetelere aşağı yukarı şöyle ilânlar veriliyordu: . Şu meseleden dolayı şu adam yakalanmıştır. Şunları veya bunları taktilden ve tehcirden suçlu olan bu adamın başka öl dürdükleri veya öldürdüklerinin davatrları var mıdır? Varsa... Bittabi, olanlar, İngiliz adalet ve himayesine sığınsınlar! Bu ırktaşımız için de, beynel- milel bir cani yakalanmış gibi ay- ni tarzda ilânlar yapıldı. Yirki iki gün bu iftira kurban-| ları Kırmızı konakta ahır süpür | düler. Yerleri sildiler, Abdeshane temizlediler. Kimisi tüccar, kimisi asker, kimisi mütefekkir, kimisi mebus olan ve hepsi içtimai mev- ki sahibi bulunan bu vatandaş- lar, insanı manen ve maddeten | harap eden her türlü angaryalara tahammül gösterdiler. O kadar ki, tabii ihtiyaçlar için abdeshaneye gitmelerine bile müsaade edilmedi. Ve bu bed. bahtlar, bu zaruri ihtiyaçlarını ye: | mek yedikleri ve yatın uyudukları avuç içi kadar daracık verlerde defetmek mecburiyetinde kaldı lar. Hayret etmeyiniz! Ne biliyor sunuz, belki bu da medeniyetin bir icabı idi? Bir gün, onların bulunduğu höcrelere (o gitmiştim. İçlerinden birisi bu iğrenç işkenceye taham- mül edemiyecek bale gelmişti Benim Türk olduğumu anlayınca ellerime sarıldı: — Allah, Muhammet aşkına bizi bu fena vaziyetten kurtar. Aç! bıraksınlar, dövsi'nler, susuz bi raksınlar, fakat buağır eziyeti! | yetimden, reva görmesinler. Çünkü hiç biri miz bu hale alışkın değiliz.,, Diye yalvarmağa başladı. Gidden yürekler acısı balda idiler. Zaten onların maruz bir lundukları bu ağır muamelelere evvelden vakıftım. İçim kan ağlı yordu. Fakat vaziyetim nazikli, Sesimi çıkaramıyordum. Çünkü içlerine girdiğim insanlar gibi dü- şünmeğe, onların istediği gibi ha- reket etmeğe mecburdum, Onla » rin arzu ve kanmatlerine aykıri bir şey yapamazdım. Sonra vazi- hüsnüniyetimden ve mevcudiyetimden şüphe uyandr rırdım. Fakat, ellerime sarılarak göz yaşları dökerek yalvaran bedbaht vatandaşın bali bana çok dokum muştu. Kalbinin iyiliği vazifeşi- naslığından daha az ölmıyan (Kapiten Rikatson) » giderek mahpusların tabii ihtiyaçları için malüm mahalle gitmeğe serbest bırakılmaları için şefaatte bulun dum. Bu suretle onlar da bu müstek- reh vaziyetten kurtulmuş oldular. Gelelim, Sivasta Ermenileri öldürdüğünden dolayı yakalanan Bali zade Ömerin vaziyatine.. Bir çok insanları öldürmekten suçlu. bir adamın tahkikatsız, istintak * sız, gönlerce bir odada kapatıldık. tan sonra kefaletle serbest bıra * | kıldığı dünyanın neresinde görül müştür, Bu adam, katil idiyse, derhal mahkemeye sevki icap ederdi. Kabahatsiz ve masum ise nakdi Kefalet almağa ne lüzum vardı? | Hayır, meksat. adalete hizmet #> mek değildi. Maksat, şu veya bu | vesile ile şundan bundan para | sızdırmaktı. Netekim, maznunun tahliye için yaptığı teşebbüs der - hal müsbet netice verdi. Ve güya suçunun ehemiyetinden! dolayı İ dört yüz lira nakdi kefalet vere « rek kurtuldu. Budört yüz lira nakdi kefalet İngiliz resmi ma kamlarına resmen verilmiş bir rüşvetten başka bir şey değildi. Usulen (kefalet) namı altında a - İmiyor, ve bittabi bir daha geri verilmiyordu. Netekim, bu dört yüz lira da, böyle alınmış daha on binlerce liralar da henüz geri verilmemiştir, (Devamı var; HABER AKSAM POSTASI (DARE Evi Istanbul . Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgraf adresi; İstanbul HABER Yazı işleri telotonu . ZARIN idare velân , 14310 ABONE ŞARTLARI Turne O Benek Senelik VaDOK? 3700 Me. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: | Hasan Rasim Us | Basıldığı yer (VAKIT) matbaası