Tefrika No. 69 Yazan: Murad Sertoğlu Fariyani cevap yerine Borjiya nın eline koynundan çıkardığı ve papanın mührile mühürlenmiş bir kâğıt tutuşturdu. Borjiya yattığı yerde kâğıdı okudu. Yazıyı, mührü, imzayı dikkatle tetkik et- ti. Vakıt kazanmak için çabaladı. ğı belli oluyordu. Nihayet: — Doğru,. hakkınız var.. Bu kâğıd size beni sorguya çekmek hakkını veriyor. Papa İnnosan si. ze bu hakkı vermiş. Sorunuz! — Vatikandan niçin kaçtınız? Ve neden buraya gizlendiniz? — Buna vereceğim cevap çok basittir. Çünkü diğer muhterem kardinaller ve papaya sadık şah - siyetler gibi ölmek istemiyordum. Çünkü bana hazırladığın suikaste diğerleri gibi düşmek istemiyor - dum. Çünkü papa İnnosanın he- kimabşısı Fariyaninin zehrile öl. mek istemiyordum. — Yalan söylüyorsun! Katil sensin? Bütün cinayetleri işliyen sensin. — Aman yarabbi ne çirkin if- tira! Sen istediğini söyliyebilir ve istersen beni öldürebilirsin. Nite - kim gece yarısı yatak odama ka: dar girebilmen her türlü cinaye- ti yapabileceğinin en açık delili - dir. Hattâ yataktan kımıldıya - mıyacak, canını nerede ise allahi- na verecek bir ihtiyarın müdafaa- sız ve açık göğsüne zehirli han- çerini de çekinmeden saplıyabilir. sin. Bunu senden bekliyebilirim. Fakat nekadar uğraşsan, ne kadar! çabalasan hakikati hiç bir vakıt gizliyemezsin, Siz asil ve kahraman senyör - ler, silâhşörler! Allah rizasi için vak'aya şahit olun. Bir caninin bir bigünâhı nasıl, öldürdüğünü siz görün! Çünkü yarın adaletin önünde siz elinizi vicdanınıza ko. yarak şahadet edeceksiniz. İşte bü tün söyliyeceklerim bu kadar. Ar- tık hiç bir şey söylemiyeceğim. Haydi tereddüt etme, öldür beni! Öldür de sıra papaya gelsin! Fariyani bu sözler karşısında kudurmak derecesine gelmişti. Bu şeytanet karşısında ne yapacağını şaşırmış, kan beynine hücum et. mişti. En ziyade kızdığı noktalar dan biri Borjiyanın bütün mesele. yi apaçık anlatması, yabancılara kim olduğunu ve meselenin & iş yü: zünü duyurması idi, Sonra en ziyade kızdığı nok. talardan biri de Borjiyanın bütün bu sözleri büyük bir aktöre yakı. şacak derecede ustalıkla söyle - mesi idi. Yüzüne öyle bir ifade, sesine öyle bir ton veriyordu ki, buna kapılmamanın, kendisini magsum zennetmemenin imkânı yoktu. Ve Fariyani bundan dolayı Borjiyanın fazla söylemesini , ko- nuşmasını da istemiyordu: — Sus diyorum sana koca şar- latan! Allahın hakkı için yalanda şeytandan daha mahirsin! Borjiya inler gibi konuşmakta devam etti: — Haydi Fariyani daha fazla Öldürülmemin şahidi siz olun! Size son vasiyetim olsun. Eğer İsaya i- man ediyorsanız yarın papanın 9 nünde gördüğünüz ve işittiğiniz şeyleri aynen söyleyin. Kardinal Borjiya son nefesini verirken pa- panın hayatı için dun etti, deyin.. Bundan başka size gene vasiyetim ve nasihatim olsun, Fariyaniden korkun! Çünkü müthiş bir sır öğ- rendiniz. O, yaptığı diğer cinayet- lerin şahitlerini nasıl ortadan kal-| dırdıysa, bu cinayetten sonra siz-| leri de öylece ortadan kaldıracak-| tır, Ben son nefesimi verirken si- zin de sırtmıza zehirli bir hançer saplanacaktır. Aman dikkatli o- Tun! — Sus! Borjiya sustu. Hafif bir sesle in- cilden lâtince bir dua okurken yan| gözle de hekimbaşının arkasında bulunan üç kişiyi tetkik ediyordu. Sözlerinin bunların üstünde tam bir tesir yapmış olduğunu görün- ce memnun oldu. Fakat bu sevin- cini kat'iyyen belli etmedi. Bilâkis büyük bir aktör gibi yüzüne derin bir teessür hissi verdi. Ve gözle- rinden yaşlar dökerek hüngür hün gür ağlamağa ve! — Allahım, son nefesimde seni anıyorum. Madem ki canımı ala- caktın, neden bu işe böyle bir ca- navarı, böyle bir haini memur et- tin? Ne günah işledim ki.. diye in- lemeğ başladı. Fariyani hiddetinden kudurmak derecelerine geliyordu. Birdenbire, göz yumup açmcı- ya kadar bir zamanda müthiş bir hareket oldu. Jülyetto, ve iki serseri bunun karşısında taş kesildiler. Gözler fal taşı gibi açıldı. Hayret! Bin defa hayret! Ne idi o? Yatağında bir ölüden daha hal- siz, en ağır bir hastadan daHia bit- kin bir balde yatmakta olan ihti- yar kardinalin o şimşek gibi fırla- yışı ne idi? Nasıl da fırlamış? Elinde tuttu- ğu kısa hançeri daha kımıldamağa bile vakit bulamıyan Fariyani'nin boğazına nasıl da saplamıştı? (Devamı var) 03 KOCALI K YAZAN: İBH Sİ EEE FERDİ 19 MART — 1016 ADIN) Nesrin, annesinin “göğsünde, ağlar gibi konuşuyor: — Sen melek huylu bir kadınsın, anneciğim... Bu işte bir yanlışlık olmalı... Leylânın kızı neler anlatıyor ! Nesrin iki gün sonra İzmitten İstanbula gelmişti. Leylâ bir sabah tevkifhane ko- ğuşunda yatarken gardiyan kapı: dan bağırdı: — Leylâ hanım.. İdareden ça- gırıyorlar... Leylâ çarçabuk kalktr.. Saçını başını düzeltti. Sırtına mantosu - nu attr.. Müdüriyet dairesine geç- t. Buradaki bekleme odasında yarım saattenberi sabırsızlanan Nesrin, annesinin geldiğini gö - rünce sevinmişti, Birbirlerine hiç bir şey söyle - meden sarıldılar.. öpüştüler.. kok Nesrin çok şık, çok temiz, çok güzel bir kızdı. Oturdular.. Nesrin ağlamamak için kendi- ni güçlükle tutuyordu. — Anne.. seni nekadar göre - ceğim gelmişti, bilsen..! Leylâ kızmın yüzüne bakma - ğa utanıyor gibiydi. — Yavrum, ben de seni . bir Kerecik olsun görmek için - Mr. sırdan buraya geldim. İçimde sa- na karşı sönmez bir ateş var, kı zım! Seni her dakika yanımda görmek istiyorum! Yavaş yavaş komuşmağa baş - ladılar: — Mısırdan nasıl geldin, an- ne? — Gazeteleri okudun mu? — Okudum, anne! — O halde bana bir şey sorma. — Ben okuduğum vak'alarm hiç birine inanmadım, anneciğim !| Sen melek gibi bir kadmsm! Bu işte bir yanlışlık olmalı. O kadm birkaç adam öldürmüş... — Doğrudur yavrum, öldür - müş. — O. sen değilsin, değil mi an- neciğim? — Sen bir günBeykozdaki e- vimize geldiğin zaman, ben, ka. pıdan içeriye girmek isteyen $1s- ka, pis bir kedi yavrusunu tekme ile dışarıya atmak istemiştim. Sen: (Günâhtır yavrum, onun da bir canı var! Bir lokma ekmek ver... yaşasm.) demiştin. Böyle bir ka- dın nasıl katil olur? Ben bunları senin ağzından bile duymuş olsam, yine inanmam, anne! Sen talihsiz bir kadınsın! Hayatta tatmin edil. memiş ve ızdıraplarını kendine zevk edinerek yaşamışsın! Hiç merak etme. Bu iftiralardan kur. tulursun! Mahkeme elbet haklıyı' baksızı ayırd eder, sen de yakın- da hürriyetine kavuşursun ! Leylâ hafif bir göğüs geçirdi.. Sonra birden kızınm yüzüne ba -| karak gülümsedi: — Evet yavrum, mahkeme hak- Iyı haksızı ayırd edecek ve ben| belki de idama mahküm olaca. ğım, Odanın içini korkunç bir ses. sizlik kapladı.. bir müddet ikisi de! sustular, Nesrin yutkunarak mırıldan | 3 — Ne diyorsun, anne.. Suçla- rm, seni idama götürecek kadar büyük mü? Leylânm gözlerinden birkaç damla yaş döküldü. Vücudünü sanki bir buz tabakası kaplamıştı. Sıt- malı hastalar gibi titriyordu. Nes. rin: — Anne! dedi, üzülme., Ne o Tuyorsun? Yüzün sapsarı oldu. Biraz da beni düşün. Benim de diyeceklerim var... Biraz da beni dinle! Leylâ fasılalı Kaçkırıklarla ağ- larken, Nesrin sözüne devam et- tiz — Anneciğim! yarın kocam da İs tanbula gelecek. Ben gazetelerde resmini görünce dayanamadım.. Kocama: (Çok sevdiğimiz aile dostlarımızdan bir kadın ba” na nasılsa bir felâket gelmiş. Bi ze küçükken çek iyiliği dokunmut tu. Onu yoklamağa gideceğim!) dedim. Tirene atladım, geldi Yarm cuma olmak münasebetil? kendisi de İstanbula gelecek, A” man anneciğim, yarın seni tekr8” ziyarete geldiğimiz zaman beni #8 kın kocamın yanında mahcup # mel Saadetimi, sükütunla tama lıyacaksm! Çünkü, ben Celâl il€ tanıştığım zaman, ona: (Annem çoktan öldü!) demiştin” Celâl çok temiz kalpli bir çocuk" tur, Onu görürsen, çok sin, anne! ... Nesrinin bu sözü sabahtanbefi Leylânın kulağında gmlıyordu. ce tanımamışmıydı? O, Nesrinin kocasını ondan öN Celâl Büyükadada Leylânı* peşinden az mı koşmuştu? Zavallı Celâl! Severek aldığ' Nesrinin annesini tevkifhaned” görse acaba ne yapardı? Leylâ koğuşunda o gün ort*" İ lik kararıncıya kadar düşündü” Beyni sulanıncıya kadar d Kendini kaybedip sızınciya wi dar düşündü, Artık Leylânın beyni işlemiye du.. Bir aralık kulağının dibinde sivrisinek vızıltısına benziyen 86” ler işittiz — Hanımcığım yemek yemi” cek misin? Eleni, Leylânın başı ucund dolaşıyordu. Leylâ başını iki 789 tığın arasma sıkıştırmıştı.. har. ; şun gürültülü ve boğucu havf (25 kocalı kadın) ın uykusu" kaçırmıyordu. Leylâ o gece yat” ğında sabaha kadar uyanmadi” yatmıştı. tereddüt etme! Öldür beni! Par- makların bir de hasta kanma gir- öin! Sonra Jülyetto ile iki serseriye dönerek onlara hitap etti: — Son sözlerimi bari siz duyun. Tetrika No. 76 — Hayır! Bunda ikiye ayrılıyoruz. Benim de bir arzum var, Siz bunu unutuyorsunuz. Sizin arzunuzu bir tarafa bırakalım (Samiye, Eğer şu yeryüzünde her ikimizde kalırsak benim ar züm sizinkini parçalayacaktır. Onun kendisine bu kadar rak: — Peki! Niçin sizinki benimkini parçalıyacakmış Arif Beyâfendi diye bağırdım. — Karakter meselesi. — Karakter mi? İstediğiniz kadar taş gibi bir ka” rakterde olunuz, Ben sizin karmız olmasmı İsteme dikten sonra elinizden ne gelir kil, İşte (arzunuza karşı geliyorum daha diyeceğiniz vat mt? Mavi gözlerinden bir ışık geçti: — Benim arzuma karşı geliyorsunuz ne Yuk! Fakat ben sözlerimin nereye varacağını düşün” meden haykırıyorum? — Evet size karşı geliyorum! Size meydan oku yorum. Benim de sizin kadar inatçı olduğumu ei ceksiniz. Biraz kederli bir tebessümle: güvenmesinden kıza- çocuk” — Öyle olsun! dedi, İleride göreceğiz. Birkaç saniye düşünceli durdu. Sonra ilâve etti: — Böyle gülünç bir şey için sizinle atışmak iste miyordum. Fakat bana karşı gösterdiğiniz istihlafa karşı ben de muksbeleden kendimi alamıyorum. E vet ileride göreceğiz! İşte o zaman hiddet ve öfkemin ne kadar gülünç ve manasız olduğunu anladım. Onu böyle kızdırmak için hangi şeytan beni fi tillemişti? Hem de böyle bir mevzu üzerinde? Halbu ki ben oraya aramızda sürüp giden anlaşamamazlığı kaldırmak fikrile gelmiştim. Böyle olmakla beraber daha ilk sözlerde biribirimizle çarpışmaya başladık. Acaba artık Arif Nedretle kavga etmeden konuşa mıyacak mıydık? Çok sinirli, pek beceriksizdim. İyi niyetime rağ” men arzularımı yerine getiremiyordum. Bununla beraber?.. Demir bir çemberin olanca ağırlığıyla beynimi #ıkıştırdığını hissediyordum. o Şakaklarıma şiddetli bir ağrı yapıştı. Göz pnarlarım hücum eden gözyap larile yanıyordu. Yakınımdaki bir koltuğa bitkin bir halde kendi- mi bıraktım. Başımı iki elim arasında sakladım. Bir denbire bütün varlığımı karanlık düşünceler sarmış- tı. Kocam dirseği masaya dayalı, dalgın, bu duruşu ma karşı tamamen yabancı gibi görünüyordu. Denile bilirdi ki benim orada olduğumu bile belki unutmuş. tu, BRACELET SE İN Fakat içerimde tutmağa muvaffak olamadıği” boğuk bir iç çekişini işitmişti. Başını bana çevirdi. Donuk bir bakışla uzun ut Bana baktı. Üzerime çevrilen bu bakış öyle sertdi ki benim için en küçük bir merhamet kelimesi ii yeceğini sanıyordum. Fakat zorlanarak ayağa kalktı. (Yanıma pi geldi. Koltuğuma eğilerek: — Ne var Samiye? Neyiniz var? Ellerimi yüzümden ayırmak için ince .— tutuyordu. — Ağlıyorsunuz!., Niçin? Tutamadığım bu göz yaşlarından utanarak z mı eğiyor, kızarmış gözlerimi göstermemeye uğ! yordum. Tekrar etti: — Niçin ağlıyorsunuz? Ne var? — Bir şey yok. Aptallık ediyorum. — Fakat boş yere ağlanmaz. — Sıkıkyorum, ” — Sıkılıyor musunuz? Â — Müthiş surette, Elimden ne gelir? der gibi bir hareket E Sonra sanki benim bu şikâyetime ehemmiyet miş gibi tavsiye etti. g — Kendinizi eğlendirimir. Migin hiş dışa” mıyorsunuz? s4 — Çıkmak mm? Gene sizin a dırmak için! “i dale yi