| i © “İde aralarmda idi. 19 MART — 1935 prensip Bayramın bir araya topladığı uzak, yakın bütün aile kadınları Ergin'in başıma üşüşüyorlardı: — Kuzum artık evlendirelim! bir nefes aldı. seni, Yaşın otuz beşi aştı. Sonra, bu geçen çağın arkasından dövü - nüp duracaksın. Ve hiç durmadan soruyorlar - dı: — Nasıl, sarışım mı olsun, es - mer mi? Hangi renk gözlerden hoşlanırsın? Ergin ellerini kaldırdı: — Şöyle oturunüz da iyice ko- Buşalım. Evlenme meselesindeki düşün-| celerim, görümlerim belki size| çok aykırı gelecek. — Sosyal cep- hesini bir yana bırakalım — İki ihsanı biribirine bağlıyarak “Bir daha hiç ayrılmıyacaksın,, diyen “emiyetin kanunlarını ben hazme- demiyorum. Bir kadınla bir erke- ğin; bütün tanıdıklarını, bildikle- Tini çağırarak: “Ey eş dost! Ha - beriniz olsun, biz çiftleşiyoruz,, diye bağırır gibi düğünler, der - ekler yapması sinirime dokunu - yor. Ben düşünüyorum ki, nasıl sık Yapraklı bir ağacın yeşil gölgele- rine gizlenen iki kuşun sevişmesi hiç kimsenin gözüne çarpmıyorsa, gönlüme giren bir kadmla bir a - rada yaşamama da, sıkıcı, gülünç! etiketler karışmasın, Her işimize burununu sokan tescil ve istatis - tik hiç olmazsa sevişmemize ve Wtediğimiz zaman tek başma kal ilişmesin. Duygularımızın Ve zevklerimizin yaptığı tecrübe - bize anlatıyor ki, tabiatin ka - mm göre iki insan arasında- ki bağ ölgüsüz olamaz. Sonu gel - Miyen bir değişiklik zincirinden ka bir şey olmıyan “hayat, ın Şembere tahammülü yoktur. Ta - iatin kanunlariyle insanların ka- unları arasındaki bu uçurumu Bören bir adamın evlenmesi im - nsrzdır, Ergin, sözlerini bitirirken sa - lonun kapısı açıldı. Kadınlar hep bir ağızdan: — O! Aysel! Diye bağrıştılar. Ergin başını çevirince bir gü - zellik âbidesiyle yüzyüze geldi. 1 iki genci tanıştırdı. Aysel, silenin İstanbuldaki komşu kızla- Yındandı, Üniversiteyi yeni bitir - Mişti. O da bayram için gelmişti. Genç kıza birden öyle ismı - Verdi ki, salondakilerin hiçbiriyle artık meşgul olmuyor, yalnız yeni Misafiriyle konuşuyordu. Busa- Mimiyet hiç kimsenin gözünden iyordu. Aysel, az oturdu. “Gene görü- üz,, diye ayrıldı. Ergin soran - lara yalnız “enfes bir kız,, dedi. “.. Bu genç kız bambaşka bir tip- Wi. Bir kaç buluşma daha oldu. Ay- **l hepsinde bir erkek kadar cid- dı, makul ve ölçülü idi. Ona Er - “evlenme,, meselesine dair “üşündüklerini de anlatmışlardı. Belki bu. anlatılanlar da çok te - Nk davranmasında müessir olu - Yordu, Misafirlerin son gecesi idi, Ay- Ergin, içi sordu: — Yar, siz de İstanbula dö - musunuz? Suya düşen — Ben birkaç gün daha kala - cağım. Erginin yüzü aydınlandı, geniş Duyduğu herkes dikkat ediyordu. * . » Aysel, bir hafta kadar kaldı ve bu bir hafta içinde ne olduysa ol- du. Erginin konferansında bulu- nanlar, ondan, bir gün ansızın bir düğün davetiyesi aldıkları zaman hem şaşırdılar, hem de uzun uzun güldüler, Gene ayni salonda Erginin ba- şına üşüşmüşlerdi. Her ağızdan bir ses çıkıyordu: — İnsanların kanunlarından artık ürkmüyor görünüyorsunuz. — Böyle eşi, dostu çağırıp: “Ey beni tanıyanlar! Haberiniz olsun, biz çiftleşiyoruz,, diye hay- kırmak ayıp değil mi? — Haydi bakalım, şimdi ağaç- ların yeşil gölgelerine sığınabili - yor musunuz, görelim? Ergin, hepsine birden cevap verdi: — Ne söyleseniz haklısınız. Ben de kendimi artık tanımıyo « rum, Balık ana yavrularını çev - resine toplamış, insanların balık- ları nasıl ayladıklarımı, oltaya tu- tulmamanın çarelerini anlatıyor - muş. Birden, hepsi kendilerini bir ağın içinde bulmuşlar, Ne olduk - larını soranlara balık ana: “Bu- na tepeden inme derler. Çaresi fi- lân yoktur,, demiş. Salon alkıştan çınlıyordu. Hep bir ağızdan bağrışıyorlardı: — Aşkolsun Aysele! Mevkuf şoförlerin teşekkürü İstanbul hapishanesinde mev - kuf şoförler matbaamıza bir mek- tup göndererek Şoförler cemiyeti. nin kendilerine yapmış olduğu yardımlara alenen teşekkür et - mektedirler: “Bizler, İstanbul tevkifhane - sinde otomobil kazalrı yüzünden mevkuf veya mahküm olan şoför. leriz. Şimdiye kadar bizim gibi bir kazaya uğramak bedbahtlığına düşmüş olan şoförlerin hiç bir hâ- misi ve haklarını müdafaa edecek bir istinatgâhları yoktu. Geçen sene yapılan intihaptan sonra idare heyetine seçilmiş olan yeni şoförler cemiyeti idarecileri hemen giriştikleri ve başarmağa uğarştıları hayırlı işler meyanın - da, talihsizliğin en acı bir tecelli. sine uğrayan biz arkadaşlarınm da imdadına koşmağa imkân bul- muş ve gerek hukukumuzun esaslı surette müdafaasını ve gerekse imkân nisbetinde zaruri ibtiyaçla- rımızın teminine başlamıştır. Bizleri bihakkın minnettar eden bu hareketlerinden dolayı cemi - yetimiz idare heyetine alenen te - şekkür ettiğimizin sayın gazeteni- ze dercini rica ederiz.,, Mevkuf şoförlerden 41417 Salih 4736 Seyfi is Enlellicen YI Hatıralarını anlatan * EFDAL TALAT EE Yazan: İHSAN ARİF Miralay Haring, çantasında mühim raporlar, Londranın yolunu tutuyor O saatte bu rapor henüz İngi-| bu genç İngilizi daha fazla kazan- liz kumandanlığına verilmemiş| mağa çalıştım. Ve bir saatten faz- bulunuyordu. (Aradan seneler) la süren bu konuşmadan sonra, geçti. Şimdi istihbarat hizmetinde | gece, Kırmızı konaktan ayrılırken, bulunan Aziz Hüdai İstanbul is ' manevi kuvvetim, gelecek günler tihbarat işlerinde çalışmak üzere! için daha fazla ümit beslememe geldi. O zaman kendisiyle tanış-| müsait bir hale gelmişti. tık ve bu rapordan bahsettim. Kendisi, böyle bir raporun Erkânı! CASUSLUK BIR HASTALIKTIR harbiyenin eline geçmiş bulundu - ğunu kati surette temin etmişti. Yüreğim çok rahattı. Çünkü, Raporumun Erkânı harbiyenin| Galata rıhtımında Bursa seyaha- eline geçtiği muhakkaktır. Yalnız) tine karar verdiğim zaman bu iş Suphi Nuri ve Mustafa Raziye| ten, düşündüğüm gibi, kendi tara- verdiğim raporlardan hangisi git- miştir? Bunu, öğrenemedim. Za - ten büyük maksat hasıl olduktan sonra, bu noktayı öğrenmeye de pek lüzum kalmamıştı.) O gün öğleden sonra Kırmızı konağa gittim. Bursada Yunan generalinden aldığımız malümat, | E Türk esirlerinin tarafımdan bilil- tizam tahrif edilmiş ifadeleriy - le edindiğim müşahedelerden te - rekküp eden ve İngilizce olarak hazırlanmış olan rapor cebimde idi. Doğru Miralay (Haring) in yanına çıktım. Bir koltukta pipo - sunu çekiştirmekte olan istihbarat zabitinin ilk sözü beni sabırsızlık. la beklemekte olduğunu söylemek Efdaliri son resimlerinden biri oldu. Bir sureti bizimkilerin eline| frmıza bir fayda temin edip ede - geçmiş olan raporu cebimden çı -| miyeceğim çok şüpheli idi. (Evde- kararak kemali hürmetle kendisi- | ki hesap çarşıya uymaz) sözü her ne uzattım, Raporu alarak köşe -| işten daha ziyade böyle neticesi deki yazıhanenin başına geçti;| karanlık ve tehlikeli bir işe uyar - bana da yanımda bir yer gösterdi.| dı. Belki hiç muvaffak olamaz - Yanyana oturduk, raporu baştan| dım. Belki, bu macera, beni hatır aşağı dikkatle okuduk. Bu sırada! ve hayale gelmiyecek fena bir âkı- etmek istiyorum: Casusluk bir hastalıktır. Öyle bir hastalık ki, tıp ilmini, insan ta- kat ve tahammülünü âciz bırakan, geçmiyen, kronik bir hastalık... Meselâ, ne bileyim, kanser gibi. Alkolik olmak bir illettir. Fakat tedavisi kabildir. Morfin, eroin, kokain kullanmayı bir iptilâ hali. ne getirenler ve bu zehirlerin müptelâsı olanlar da iyileştirilebi. lirler. Kumar bir hastalıktır, Önü- ne geçilebilir. Daha böyle, bayat « ta hastalık halini almış bin bir ip- İ tilâ vardır ki, çaresi bulunur. Fakat casusluk hastalığı tedavi İ kabul etmiyen bir illettir. O; bü- tün tehlikelerine, acılarma, kor « kularına rağmen insanı mütema - ! diyen içine çeken bir uçurumdur. Onun eline düşen iradesini, benli- ğini, hürriyet ve hüviyetini tama - , men kaybeder. Casus olan insan miknatise tutulmuş bir toplu iğ » nedir, Casusluk öyle bir bataklıktır ki, insan çırpındıkça batar, çır - pındıkça gömülür ve nihayet.. Bir gün.. Ben yukarıda da bir ve- sile ile söylediğim gibi bir tesa - düfle casus oldum ve bu sahada temiz duygularla bir amatör spor- cu gibi çalıştım Fakat, onun bü - yülü eli benim de kalbimi kavra- dı, Ben de onun hastası oldum. O- nun esrarengiz cazibesinin verdi « ği bir merak ve tecessüs saikasiy- le dünyadaki bütün casusların ha- yat ve hatıralarını okudum. Casus olup da sonra kurtulanlar ve istik- Kapiten (Rikatson Hat) da odaya| bete sürüklerdi. Ve belki Entelli- girdi. cens Servisin bir memuruna bile - Raporun okunması on beş da -| rek veya bilmiyerek, istiyerek ve- kika sürdü. Miralay Haring rapo-| ya istemiyerek âlet olmakla kalır- run tetkikini bitirdikten sonra) dım. bana döndü. Memnun olduğu yü - Bir Türk çocuğu için, kendi zünden âşikâr bir surette okunu -| milli varlığını çiğnemek ve esir yordu: etmek için uğraşanlara bazice ol - — Bu Yi unutmıyaca.| maktan gayet büyük şerefsizlik ğrm. İşimi çok kolaylaştırdınız. mi olurdu? Şükür ki, bi ve çok kork- Buradan sizin gibi iyi, sadık bir) tüğum ihtimaller tahakkuk etme- dost kazanmış olarak ayrılacağım.| M8, iş berakis olmuştu. Ve ben A- Çok teşekkür ederim.,, nadoluda şeref ve istiklâl uğruna Dedi. Sonra Kapiten Rikatson| Sarpışan kardeşler için faydası Hata döndü: dokunabilecek malümatı iki kol - — İş müstaceldir. Hükümet a.) dan göndermiştim. lacağı bazı karar ve tedbirler için benim tetkiklerimin neticesini bekliyor. Bu raporu derhal götür- meliyim ve bu akşam Londraya hareket etmeliyim.,, Yarım saat sonra Miralay Ha- ringin yolculuğna âit bütün hazır. lıklar tamamlanmıştı. (Mister) Ha- ring, Rikatson Hat ve ben, üçü - müz bir otomobille Sirkeci garına gittik. Kolonelle ayrılışımız çok samimi oldu. İngiliz istihbarat za- biti, İstanbuldan vazifesini kolay- lıkla ve muvaffakiyetle bitirmiş bir adam neşesi içinde ayrıldı ve ben onu, daha iyi bir vazife ifa et- miş bir insan gururiyle teşyi et - tim, Tren kalktıktan sonra Kapiten Rikatson Hatla tekrar kumandan- lık binasına döndük. Ona Bursa seyahati etrafında şifahen ve mü- temmim bazı malümat vererek e- sasında Türklere mütemayil olan; İşte, vicdan denilen manevi varlığımı dolduran huzur ve sürür buradan geliyordu. Şurada, sayın okuyuculara, müsaadeleriyle bir noktayı işaret HABER AKSAM POSTASI IDARE EV Istanbul Ankara Caddesi | Posta kutusu : İstanbul 214 Tolgrat adresi; istanbul HABER Yazı işleri telotonu ; 2AKi2 idare veilân . : 24370 , ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik 1400MXr. 2700Ke. giy 720 » iaso ayi 800 E .yuk 130 . 299 m İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12.80 Rami iânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Masan Rasim Us ş Basıldığı yer (VAKTT) matbaası »i bali kazananlar, yahut, amiyane tabiriyle (felâh) bulanlarla, bu korkunç sanat uğuruna kurban o- lanlar arasında, birinciler hesa « bına, bir nisbet kurmak çok abes- tir, Ben bir asker olarak yetiştiril- miş idim. Evim, bir asker evi idi. Çünkü, babam, kardeşim, eniş. tem, dayım hep askerdiler, ! Hayatım, disiplin içinde geç « mişti. Fakat, şu küçük Bursa se - yahatine çıkan maceralar ve on - dan aldığım tehlike dolu zevk ba- na casusluk illetini çabucak aşıla- mış bulunuyordu. Artık, hayatını muayyen vazifeleri haricine çı - karmayı düşünmeden, inzibat düşkünü bir subay namzedi değil. dim. Benliğimi yalnız mesleğime bağlıyan manevi bağlar çoktan kopmuştu. Artık, gizli işler yapmak, teh - likeli maceralara atılmak, badire- ler geçirmek, gizli ve esrarlı mevcudiyetlerle mücadele etmek iştiyakını duyuyordum. Ve bu iş- tiyak içimi tatlı bir ıztırap balin- de kemiriyordu. Bu sebeple, evvel, İngiliz ku « mandanının musırrane daveti üze- rine istemiye İstemiye uğradığım Kırmızı konağın şimdi en devam- İr müşterisi olmuştum. Evvelce o raya bir fenalığa âlet olmak korkusiyle gitmek istemiyordum. Şimdi oraya bir çok şeyleri bir (gaye) ye âlet yapmak arzusiyle gidiyordum. (Devamı var) ; EPİ ci | KAR ıBirT URK