19 MART — 1936 e er ge m e e gear Pek yakında Türk matbuatının şimdiye kadar görmediği bir tarzda hazırlarımış bir gazete ile karşılaşacaktır “Tam Bir Hafta, Herkesin gazetesi olacak, Iş ezatlerinin yorucu ağırlığile bunalan kafaları dinlendirecektir. Türk matbuastının şimdiye kadar görmediği bir şekilde diyoruz ş çünkü: 1 — Kıtası 37 X 55 dir; 2 — Yarısı yalnız resimdir ve bu resimlerin yekünu nüshada vasati 17 bin santimetr murabbaı tutmaktadır. 3 — 4 bütün sayfası baştan başa 4 renkli resimdir : | 4 — içinde iki büyük roman, röportajlar, Seyyahat ve casusların kendi ağızlarından din- 3 leyeceğiniz hatıraları, yalnız resimlerden ibaret macera ve hevecan sinema romanları, bil- ; hassa kadınları yakından alâkadar eden bahisler, onlar için sayfalar; seçilmiş tarihi vak'a- ? lar, en güzel hikâyeler, okuduğunuz zaman hayret edeceğiniz ve yalnız okumanızla iktifa > etmeyerek başkalarına da okutacağınız veya anlatmaktan kendinizi alamıyacağınız dün- ya hâdiseleri, haftanın en mühim vak'aları, müsabakalar, eğlenceler, haftanın tenkidi bu- lunacağı gibi gene bir haftanın belli başlı yerli ve yabancı hâdiselerini vazıh ve güzel fOo- toğrafiarla da tesbit etmiş olacaktır. Tam Bir Hafta Türk matbuatının görmediği bir mecmua olabilmek için aylardanberi hazırlanıyordu. Ni- hayet bugün Türk matbuatında böyle bir mecmuanın çıkarılabilmesine imkân olduğu gö- rülmüş ve neşredilmesinin çok yakın olduğunu bildirmek fırsatına erilmiştir. öpme Ayi yy yy KTOR Kemal özsan Ürolog — Operalör Bevliye Mütehassısı Eraköy — Ekselsiyor yanında. Her gün öğleden sonra 9-den8' kadar. Tel: 41235 İstanbul Belediyesi" İlânları Hasköy Çarşı caddesi 209 No. lu harap dükkân sahipleri beledi- İ yece malüm olmadığından ihtarname yerine kaim olmak üzere 15 gün Klod, başını kaldırdı ve ellerini Faustaya uzattı, Fausta: — Ne o? Bize bir şey mi söyle- mek istiyorsunuz? Pekâlâ... İzin veriyoruz. Dedi, Cellât titriyerek: — Haşmetpenah.. Mukaddes ayaklarımızın dibinde diz çökmüş bulunan bu âciz köleniz yüksek ve muhteşem vicdanınızdan bir ri. cada bulunacaktır. — Söyleyiniz Cellât, Gerçi dünya yüzünde bulunuşumuz asi - lerin ve dinsizlerin cezalandırı| - ması maksadı içinsede, bir çokla- rını teselli etmeğe de mecburuz. | — Teselli... Evet, bana da lâ -| zım olan budur! Gözlerimi kırp - madan geçirdiğim geceler, bir sü- rü kâbuslarla dolu bulunuyor. En ufak bir rüzgâr; idam etmiş oldu- ğum, işkence çarklarında parçala- dığım zavallılarn merhamet isti- yen, lânet eden seslerini kulağıma kadar getiriyor. Benim, insanların adalet dağı. tışlarında körü körüne bir âlet ol- maktan başka bir suçum yoktur. Fakat bunu düşünmek beni sakin- leştirmiyor. Allahtan, bana biraz | teselli bahşetmesi hakkındaki du- | am kabul olunmuyor. Bu anda, ö- lümü anlatılmaz şekilleriyle ve gok yakından görmemiş olsaydım İntihar etmek hiçtir. Korkuyorum Haşmetpenah, lütfen vait buyur - muş olduğunuz affa ve vicdan ra- 56 'FAUSTA hatlığma kavuşmadan ölürüm di - ye korkuyorum. İki sene oluyor ki, size itaat edeceğime yemin et- miş ve mukaddes emirlerinizi bü odada üç kere yerine getirmiş bu- lunuyorum. Sen nehri, kollarma bıraktığım cesetlerin sırrımı hiç kimseye söylemedi! Klodun hançeresini müthiş bir hıçkırık hırpaladı. Şu iri yarı he - rifin bütün vücudü, batıl imanış - ların doğurduğu ürpermelerle sar- sıldı, Başını döşeme taşlarına vur- mağa ve şuursuz bir halde şunları ösylemeğe başladı: — Yirmiden fazla doktora baş vurdum. Sanatimi öğrendikleri vakit hiçbiri bana cevap vermeğe bile tenezzül etmedi. Yüz taneden çok papaza yalvardım. Hiç biri ruhuma şifa verecek, acılarımı dindirecek takdis işaretini yap- mağa cesaret edemdi. Tarafız - dan gelen Prens Farnezin teklif etmiş olduğu parayı da reddettim. Fakat günahlarımın affolunacağı- ni duyar duymaz hemen onunla anlaşmağa razı oldum. Sonradan yaptığım üç idamın üçünde de a- ğız açmadan itaat ettim. Fakat artık tahammülüm kalmadı Haş - metpenah. Bana acıymız. bana merhamet ediniz. Şimdilik beni kurtaracak olan yalnız mukaddes merhametinizdir. Fausta şefkat dolu bir sesle ce vap verdi. içinde sahipleri tarafından mahzur izale edilmediği takdirde beledi- yece yıktırılacağı ilân olunur, (B.) (1466) FAUSTA 53 — Neredeyiz? Dedi. Belgoder cevap vermedi. He men kapının kocaman tokmağı - nı kaldırarak kuvvetle indirdi, — Korkuyorum... Oh, korku. yorum | Demir kapı gürültüsüzce açıl . dı. Viyoletta geriye atılmak iste - di. Fakat çingenenin kuvvetli kolu onu yakaladı. Biran sonra, her ikisi de birden üzeri büyük kaygan taşlarla döşeli geniş bir koridorda bulundular. Duvarları çıplak duran ve ga - yet hafifçe aydinlatılmış olan bu yerde, insana farkında olmıyarak bir korku hissi geliyordu. Kapmın yanında ellerinde me şale, yüzleri maskeli ve kemerle - rinde çıplak birer hançer asılı o - lan iki kişi bekliyordu. Kızcağız: — Neredeyim? Neredeyim? Diye çırpmmağa başladı. — İsmim Belgoder. Şu kızı ge- tirmek için bana emir verilmişti. yanlış gelmedik ya? Muhafızlardan biri: — Hayır, hayır! Yanlış değil Dediğiniz yer burasıdır, dedi. Hemen o anda ayni muhafız Viyolettanın başma bir çuval attı. Ve hemen bir sicim boğazını sık - mağa başladı. Birdenbire neye uğradığını an- lıyamıyan kızcağız büyük bir kor- ! ku ve şaşkınlığa kapıldı. Ne bağır rabildi, ne çırpmabildi. Bazı kâ - buslarda insanların uğradığı de « rin bir uyuşukluk ve korku içinde olduğu halde yerden kaldırıldığı « nı, bilmediği bir yere götürüldü « ğünü hayal meyal hisetti, Muha « fızlardan öbürü ise Belgodere içi altm dolu bir kese uzattı. — İşte istediğin yüz Düka al - tını... Dedi. Haydut herif homurdanarak: — Bunu istiyen ben değilim. Mösyö Lö Dük her birinde on Dü- ka altını bulunan on kese veririm, demişti, Muhafız hayretle: — Mösyö lö Dük mü? Sakın bu dediğin Mösyö lö Prens olma» sın? dedi. —Prens veya dük! Bence hepsi bir. Maksat hasıl oldu ya? — Doğru. Öyleyse al paranı ve git. Buradan uzaklaş. Yalnız şunu da bil ki, eğer derinin diri diri yü- züldüğünü, tmaklarmın sökülüp dilinin koparıldığını istiyorsan bu akşamki vakayı bir başkasına an- latman kâfidir. Sana bir nasihatim daha var, Bu evi hemen aklından çıkar. Şey- tana uyup da sakın bu civarda do- laşma! Haydi bakalım, şimdi dı - şarı!.,, Çingene yerlere kadar eğildi. Dudaklarmda alaylı bir gülümse « me hasıl olmuştu. Geri geri çeki-