TefrikaNo.61 Yazan: Murad Sertoğlul| — Aman yarabbi ne adalet! Mü saade edin muhterem papa, bu bü- yük adaletiniz karşısında hayran- İığımı ve minnetimi ifade etmek için ayaklarmıza kapanayım. Fariyani bunları söylerken ayni| zamanda papanin ayaklarına ka - pandı. Kurnaz hekim başı papa - nın tabiatini, ve bilhassa kendisi - ne adil olduğunun söylenmesinden | çok hoşlandığını biliyordu. Devam etti: — Siz timsali adaletsiniz muh- terem papa... Tarih İskenderden bahsederken belki onun en büyük fütuhatı, Atillâdan bahsederken, en büyük kumandan olduğunu söy liyecektir. Fakat sizin hakkınız bunlardan da büyük olacaktır. Ta- rih, sekizinci İnosan en büyük ada letçi, en adil papa idi, diye yazs. caktır. Papa iyiden iyiye yumuşamıştı. Ve bittabi soğuk kanlılığını yeni- den iktisap etmişti: — Haydi, yeter artık, söyle! — Borjiyayı ben kaçırmadım. Emin olun ki bu büyük bir oyun-| dur. Düşmanlarımız, sizi daha ko- laylıkla yenmek için ilk önce be- ni ortadan kaldırmak ( istiyorlar. Ve bunu size yaptırmak istiyorlar. Bu suretle siz beni öldürdüğünüz!| dak'kada bütün kuvvetleriyle size hücum edebilecekler, papa bir ci- nayet daha yaptı diye ortalığı vel- veleye vereceklerdir. Üstelik orta- da kalan yegâne düşmanları kar- dinal Fernandoya da gene sizin e- linizle bir tuzak hazırlıyorlar. Düşmanlarımız pek müthiş ve pek şeytanatkâr bir plânla hare- ket ediyorlar. Çok dikkatli dav- ranmanız lâzımdır, muhterem pa- pa.. Papa cevap vermiyor, düşünü. yordu. Hekimbaşı devam etti: | | — Düşünelim. Ben sizi öldür. mekle ne elde edebilirim? Haydi | diyelim ki, sizin yerinize gayet u- zaktan akrabam olan Fernando papa oldu. Ben bundan ne istifa- de edeceğim? Yaşım yetmiş. Da- ha ne kadar yaşayabileceğim.. Pa- ram var, hattâ istediğimden pek çok fazla.. Burada rahatım. Hiç bir ğim yok. Neden dolayı ömrümün sonunda bu rahatrmı te- peyim? Kendimi tehlikeye soka - yım? Sonra madem ki, ben bu plânı tatbik ediyorum. Kardinal Burji- ya da dahil olmak üzere bütün ra- kipleri ortadan kaldırmışım, sizi | neden bugüne kadar öldürmedim? Ne bekliyorum? En nihayet adaletin birinci şartı olarak bir mücrime hangi ve- sikalara istinaden cezalandırıldı. ğı söylenir. Ona: — Senin cürmün şudur. Sen şu kabahti işledin! İsbatı da şu! Diye o vesikalar gösterilir. O şa - bitlerin sözleri yanmda tekrar et. tirilir, Eğer kulunuza itimat etmiyor. sanız, ben adaletinize boyun eği. yorum muhterem papa. Benim boynumu vurdurum, beni sağlam iplere asm. Hattâ isterseniz yetmiş! senedir muhterem papa için çalı- san bu vücudü işkence masasında »arça parça edin, fakat yalvarı - m size şu vesikaları, şu şahitle- 4 gösterin. Bunları gözlerimle gö eyim kwlaklarımla işideyim, Son. « dediğim gibi her cezaya razı .| gan. Sekizinci İnosan gayri ihtiyari bir hareketle elinde tuttuğu mek - tubu Fariyaninin önüne attı. He - kimbaşı bir hamlede hakkında i- dam hükmünü verdiren bu mek - tubu okudu. Sonra yazıyı ve kâ- ğıdı mumun ışığında dikkatle mu- ayene etti: — Görüyorsunuz ya muhterem peder; mektup imzasız. Bunu ya- zan alçak imzasını atmaktan çe- kinmiş. Neden? Çünkü katilin biz zat kendisi odur. Ve ben yemin e- derim ki, bu yazı, ve bu kâğıt ta| Borjiyaya aittir. Bana bir dakika| müsaade edin! Fariyani odadan çıktı. Ve iki dakika geçmeden elinde küçük bir çekmece ile döndü: — Burada bütün kardinallerin el yazıları ve kullandıkları dam. galı kâğıtlar falân var. İhtiyaten bunları toplamıştım. Bu sözleri söylerken ayni za- manda küçük çekmeden bir kâğıt çıkardı. Bu kâğıt, mektup kâğı - dının ayni idi: N — İşte, bakın. Bu iki kâğıdm cinsi birdir. İkisi de kalm, ikisi de ayni sarımtırak renkte. Yalnız a- rada bir fark var. Benimkinin ü- zerinde Borjiyanın ismi yazılı, i- şareti var. Halbuki, bu mektupta kâğıdın bu kısmı kesilmiş. Bunun da sebebi gayet açık.. Şunu da *- lâve edeyim ki, bu cins kâğıt Ro - manm hiç bir yerinde bulunmaz. Yarn aratır, sözlerimin doğru ol. duğunu anlarsmız. Sonra yazilara dikkat edin. Sul itibarile biribirine ne kadar benziyor. Mektuptaki yazı belliki ceht edilerek değiştirilmek isten- miş. Bakm, bakın! Şut, şut ye benziyor mu? Katiyen.. Çünkü alt taraftaki t yi yazarken üstte. kini ne şekilde yazdığını unutmuş. Papa hekim başısınm sözleri- ne inanmamıştı. Ağır bir sesle ce- vap verdi: — Görüyorum ki, sen benim düşmanım değilsin Fariyani. Düş- manlarımız dediğin gibi çok cür - etkâr, ve çok kurnaz. Kendilerile başa çıkmak çok güç olacak. Fa- kat yılmayalım, çalışmakta de- vam edelim. Biribirimize itime'l dımız oldukca ve biribirimize i- nandıkca daha kuvvetli bir cephe teşkil ederiz. Bizi katiyen mağ - lap edemezler. (Devamı var) | HABER — Akşam postası > EZEN: KOCALI İSHAK FERDİ m G7 Emir Saidle güğertede dotaşıyor- lardı. Vapurun hareket saati yaklaş- tıkça, Leylânın içindeki korku büyüyordu. Emir Saidin fikirleri Leylânm itimat duygularmı kökleştiriyor ve Kafkasyalı deri tacirine daha fazla sokulmağa, onu daha çok sevmeğe başlıyordu. Ortalık kararmıştı.. İçiyorlar - dı. Emir Sait neşeli sordu: — Prens Ömerden ayrıldığı - nızdan dolayı memnun musunuz, müteessir misiniz? Bunu anlamak istiyorum... Leylânın dudaklarında tatlı bir tebessüm dalgası dolaştı: — Şüphesiz çok memnunum.. O, macera sever bir erkekti. Ben hayatımı onunla geçiremezdim. Emir Sait ciddi bir tavırla kaş- larmı çatarak, Leylânın kadehini aldı ve ağzıma uzattı: — O halde bunu yarınki saa - detimiz şerefine içiniz!... — Ya siz?.. — Ben de içiyorum. Sizi Prens Ömer gibi tehlikeli bir adamın pençesinden kurtardığım için ba - na ölünceye kadar minnettar ka- lacaksınız, Leylâcığım!, Leylâ boş kadehi masanın üs - tüne bıraktı.. Mezelere göz gezdi- rirken, Emir Sait yerinden kalktı: — Size bir muz soyayım mı? — Ah, zahmet etmeyin! Ben rakı içerken tatlı mezelere iitifat etmemi, Şuradaki çiroz salatası pek hoşuma gitti., Iskenderiyeden ayrılırken Perşembe sabahı... Loit Triyesti no kumpanyasının Gaştayn vapu- runa biniyorlardı. Leylâ üç gün içinde Emir Sai. de o kadar itimad etmiş, ona kar- şı o derece teslimiyet göstermeğe başlamıştı ki. Artık İstanbulda (Saffet) adile kendisini hiç kimse tanımıyacak, ve Emir Sait beş on gün içinde işlerini bitirince derhal İsviçreye gideceklerdi. Leylâ Azerbaycanlıların evlen me işlerinde nekadar titizlendi- ğini, nikâha ne büyük kıymet ver- diğini bu birkaç günlük temasla anlamıştı. Pansiyonda oturdukları müddetçe Emir Saidin odasma bir tavırla YY bile gitmemiş, hattâ ona açık sa- çık görünmekten de çekinmişti. Zaten Leylânın en büyük meziye- ti de bu değil miydi? O, her eline geçirdiği erkeğin çarçabuk ruhu - na nüfuz etmesini bilir ve.ona is- tediği şekilde görünürdü. Leylâ kamarasma yerleştikten sonra Emir Saitle birlikte güver - teye çıktı. Hâlâ içinde bir korku vardı: Polis hafiyesi Mister Tom- son vapura gelip kendisini yakalı. yacakmış... yahut prens Ömer kendisinden intikam alacakmış gibi... vapurun hareket saati yak. laştıkça derinleşen bir korku. Emir Saidin tesellileri Leylâ - nın sinirlerini yatışlırmağa kâfi gelmiyordu. Leylâ birdenbire rıhtımda do- laşan birini gördü... Küçük dilini yutartasıma bağırdı: — İşte,. Prens Ömer geliyor... Emir Sait omuzunu silkerek! güldü: — Merak etme, Leylâ hanım!| O, bu vapura giremez. — Niçin..? — Çünkü İngiliz zabıtası ken- disini şiddetle takip ediyor. Leylâ , Prens Ömer rrhtrm - da dolaşırken, arkasından yürü - yen iki kişinin Ömeri göz hapsine aldığını gördü, Prens Ömer vapura gelirse, güvertede muhakkak bir kan dö. külecekti. Leylâ, kardeşini vuran bir adamın şimdi kendisinden de kolayca öc alabileceğini tahmin e. diyordu. — Ben kamarama gidiyorum, Emir! Diye mırıldanarak geri çekildi ve dar merdivenlerden birinci nl ki salonuna indi. Emir Sait gü. vertede dolaşıyordu. Zaif bir ihtimal ile Ömer belki de vapura girebilirdi. Leylâ kamarasma kapandı. Korkudan titriyordu. Vapurun ha reketine bir saatten çok vakıt var-| dı. Leylâ Mısır topraklarına gel - diği gündenberi çektiği ıztırap ve heyecanı, İstanbulda bundan çok daha tehlikeli dakikalar geçir- diği halde görmemişti. Dakikalar yıl ve saatler asırl kadar uzuyordu. Leylâ, vapur | mandan kalkarsa geniş bir m€ alacak ve kendisini bu tehliked kurtardığı için Emir Saide te* kür edecekti. — Kendimi diri diri mez8 gömülmüş sanıyorum. Diyordu: ğer, ölüm kadar korkunç olan P lisin pençesine düşmekteri kurt! lursam, ne olursa olsun, Emir idin boynuna sarılıp yanakları” dan öpeceğim. Leylâ kamaranın kapısını iç ! raftan sürmelemişti. Vapur bir ci hareket düd öttürdü. * sinyalden sonra demir alma gür tüleri başlamıştı. : Aksi bir tesadüf , bu (#179* Leylânmn yüreğini ağzına geti cesine korkutmuştu. Kamara! kapısı vuruluyordu. Leylâ harek* siz duruyordu. Cevap verme" Kapı bir daha vuruldu: Leylâ yı sustu, Kapıyı çalan adam Sait olsa, elbette yavaşça kapı! yaklaşarak seslenecekti. Kap) yuranın yabancı biri olduğudl şüphe yoktu. Ueylâ, çantasından küçük re velverini çıkardı.. O, doktor habı da Büyükdere yolundâ zi rovelverle vurmuştu. Kapıyi maktan başka kurtuluş yolu?" tu. Yavaşça sürmeyi çektis aralandı. Zenci bir garson iri dl daklarını uzatmış, homurd 5 duruyordu: — Pasaportunuz nerede? 3 — İlk önce bana özür dile: Rahatsız olduğumu bilmiyor # sun? Yatıyordum.... , — Affedersiniz, fakat #i' hatsız etmeğe mecburum.. pas* portunuzu istiyorlar. — Kim istiyor? — İkinci kaptan... Garson yaptığı kabalığı ört” için gülerek ilâve etti: — Gemi kalkarken yolcul pasaportlarını kontrol için t9P mak vazifemizdir. Leylâ hafif bir göğüs ge” — Pekâlâ. Şimdi gönder” Pasaportum kocamın yanımı (Arkası var) lem A 4 74 A NA 4 Tetirka No. 67 Öyleyse ya noterin bürosundaki o şiddetli itiraf, Tar ne idi? Benim kabul etmek istediğim haklar ara, ya girince kendisinin olduğumu iddia ediyordu. Fa, kat şimdi ona kendisinin de bana karşı olan borçla, rından bahsedersem fikri nekadar çabuk değişe, cekti!... Bu düşünce ile konuşmağa devam ettim: — Benden tam bir sadakat mı istiyorsünüz? — Şüphesiz! — Adımızı taşıdığımı unutmamalıyım öyle mi? — Hürmet ettirmeğe borçlu olduğunuz şerefli bir isim? — Bunu söylemeğe lüzum yok. Bunlar kendi ken. disine hürmeti olan bir kadının ilk borcudur. — Hele çok şliklir aniryabildiniz! ek ağır ağır söyledim: akaşaya bile değ, ar kocalık ası kabul etsem bile bunları inkâr etmiyorum, Size yemin ediyorum ki, şüph gazinoda tesadüflerimiz sırasında lekesi? bir kadın olduğumu ve daima da böyle kalacağımı urutmamış tem. O kadar fırtınalı bir konuşmadan min ve şivemin böyle yumuşaması ve gösterdiğim İyi niyet kocamın boşuna gitmiş gibi görünüyordu. Fr kat sesimin aldığı hafifçe alaylı ton gözlerini endişeli bir ışıkla parlatmıştı. sonra Besir Gene devam ettim: — Demek ki siz şı vazifelerimiz © de biribirimize kar- iddiz ediyorsunuz. Yani felerim ve borçlarım olduğu gi vazifeleriniz ve unu benim size karşı va. bi sizin de bana karşı var öyle mi? — Çok tabit. Bunu söylemeği bile lüzumsuz bur Tarum, borçlarınız — Ben de öyle, Ancak sizin de bana karşı yazi feleriniz ve borçlarınız olduğunu sizin ağzınızdan b gitmek istedim. Halbuki. — Halbuki? — Hiç durmadan benim vazifelerimden ve sizin vazifelerinizden bahsediyorsunuz. Fakat (siz acaba bunu gözetiyor musunuz? — Ne demek istiyorsunuz? Samimi bir hayret içerisinde gözlerini 49” bana bakıyordu. Gülmeğe başladım. Bu gülüşüm bir gülüştü. Tekrar : — Ne demek istiyorsunuz? 4 — Hiç! Bir erkeğin bana yer göstermesi etmediniz. Az daha büyük bir rezalet gıkâra””. Çünkü bu adam hürmetkâr bir selâma bir d* süm karıştırdı. Ne büyük cüret (1) Çünkü rp havanın bozulduğunu söylemek küstalığınd* dul düm Bana karşı ne haksız ve ne esassız Ö Fakat ya siz! — Ben mi? an — Evet sizt Sizin için bütün vaktini ye” şarda bir metresle geçirmeniz çok natürel Bunu hiç beklemediğ — Ab! diye bir adım geri çekildi. Devam ederek; — Evet dedim. Her şeyi biliyorum bu kadınla çıkıyorsunuz ve kendinizi 0! de gösteriyorsunuz, iğneli, Ha © ha Derassı vb