Tefrika No.50 Yazan: MuradSertoğlu Genç Ak kemerinden çıkardığı bir avuç altını tahta bacağın sura-! tına doğru fırlattı. Tahta bacak hemen yere kapandı. Altınları top. ladı: — Bir, iki, üç, dört, beş, altı, ye-! di, sekiz, dokuz; on, on bir... Vay canına be! On bir altın var bura- da... Valero bana tehlike ipini üç defa çektirdi, — Bunun manası nedir? — Bunun manası hemen şöval- yenin adamlarına haber verin, meyhaneyi kuşatın, büyük tehlike vardır. — Çok güzel! Kara Hasan hiç ses çıkarmadan Valeroya yaklaştı: — Gebermeyi bak ettin! Bunu gören Valero delice bir hareketle belinden kilscrmı çekmek istedi. Fakat muvaffak olamadan Kara Hasan ona yetişmişti. Bir tutuşta kendisini havaya kaldırdı. Ve yere çarptı. Kara Hasan he- men yerde yüzükoyun yatan Vale- Tonun sırtına dizini dayadi. Ve bir iple Valeronun kollarını arkasma bağladı, Ve ipin bir ucunu da mey. hanenin direklerinden birine rap- tetti, Meyhanedekiler bütün bu hâdi- seyi korku ile seyretmişlerdi. Bu is bittikten sönra Kara Hasan Ja- ka döndü: — Vakit tamam. Anlaşılan pa- rayı az buldunuz. Öyle ise bunu üç bin duka yapabiliriz. Üç bin duka! e Fu öç müthis kelime bütün müş- külâtı halletti. Kırmızı sakallı Jak ayağa kalkarak Kara Hasana doğ- ru yaklaştı: — Mutabıkız.. Ne zaman hare- ket edilecek? — Mümkünse hemen şimdi. Ne kadar evvel hareket edersek bizim için o kadar iyidir. Unutma ki ya” kında şövalyenin adamları buraya gelecekler. Bu söz tam Kara Hasanın ağ- zindan çıkmıştı ki birdenbire mey- haneye doğru yaklaşan at sesleri duyuldu. Ve meyhanenin kapısı a- çılmak istendi. Açılmayınca da hızlı hızlı vuruldu: ? — Rodos şövalyesi Dobüsson nâmma kapıyı açmız. Meyhane ta. mamiyle muhasara (altındadır. Kaçmanıza imkân yoktur. Teslim olursanız şövalyenin adaleti hak- kmmızda müsamahakâr davrana- caktır. Kara Hasan cevap verdi: — Teslim olmazsak? | — O zaman kapıyı kıracağız. | — Kıramazsanız? , — Sizi ölü veyahut diri olarak «| le geçirmek için her şeyi yapaca-! ğız. Fakat şunu da ilâve edeyim ki ben sizi dışarı çıkarmanın yolunu! pek mükemmel bilirim, — Şunu bize de öğret bari! — Size beş dakika müsaade e- diyorum. Bu müddet zarfında ka-: Pıyı açıp teslim olmazsanız? i —E? — Meyhaneyi yakacağız. Siz de birlikte yanıp kül olursunuz. Tehdit müthisti. Kara Hasan da, Genç Ali de bu söz karşısında ürperdiler. Kara Hasan geri dön- dü. Fakat başta kırmızı sakalir Jak olduğu halde diğer haydutl gayet sakin olduklarmı görünce şaştı. Yalnız meyhaneci tahta ba- cak söyleniyordu: — Şeytanlar alsın canınızı.. Be- nim kulübenin değeri yirmi beş altındır. Genç Ali sordu: — Sen yanıp kül olduktan sonra yirmi beş altını ne yapacaksın? — Yanıp kül olacağımı kim de- miş? — Dışardaki adamlar. Duyma-| dın mı? — Ne dediler? — Teslim olmazsanız meyhane- yi yakacağız. Siz de birlikte kül o- lursunuz, dediler. — Meyhanenin ve b'zim yanıp yanmamamız ayrı ayrı meseleler- dir. Meyhane yanarken biz yeraltı yolundan başka tarafa gideceğiz. Kara Hasanla Genç Alinin göz- leri parladı: — Böyle bir yol var mı? — Hem de iki tane... Genç Ali hemen cebinden 25 al- tın çıkararak tahta bacağm önüne attı. Tahta bacak paraları topla- mağa başladı: İş — Şimdi Baber verin! Ne vakit isterseniz hareket edebiliriz. — Hemen şimdi! Kırmızı sakallı Jak Kara Hasan- la bir köşede yavaş sesle bir şeyler konuşurken tahta bacak meyhane- ci de iki haydudun yardımile tez- gâhm yanındaki büyük bir şarap fıçısını yerinden oynatmağa çalı- şıyordu. Nihayet fıçı yerinden oy- nadı. Kuyu gibi derin bir- boşluk ortüya'çiktr. © Genç Ali “dikkatle yapılan -— şeylere * bakıyor - ve tahta bacağın sözlerini (dinliyor- du: — İşte, bu yol doğru deniz ke-| narına çıkar. Öbür uçtaki fıçını” dibindeki yol ise şehre gider. O zamanlar yeraltı yolları in- sanlar tarafından çok kullanılırdı. Kimsenin kimseye emniyeti olma- dığından bir taarruz karşısında an. cak bu gibi tahtelârz yollar vası tasiyle canlarını kurtarabilirlerdi. Bilhassa saray, şato, kiliselerde bu tahtelârz yollar daha fazla bulu nurdu. Nitekim İstanbulda da Bi- zanslardan kalma pek çok tahtel- arz yollar mevcuttur. Büyük bir kısmı çökmüş, ve bozulmuş olan bu yollar vasıtasiyle İstanbulun hemen her tarafına gidilebilirdi. Bunların en meşhtiru Ayasofya ile Kariye camii arasında mevcudiye- İbrahim çocukça düşünüyor - du.. Mütemadiyen içiyordu: — Ben de bu yolculuğa sabah. leyin çıkarım... Karanlıklara dal - mam! Diyerek kadehine sarıldı. Leylâ, bu bahsi kapamak için, son söz olarak, Ibrahime şunları söylemekten kendini alamamıştı: — Gecelerin, gündüzü kovala- dığımı görmüyor musun? Nereye gidip konaklasan, nihayet güneş batınca karanlıklarla karşılaşa - caksın! Bazan gündüz bile insa - nın başinda kara bulutlar dolaşır.. Bugün öğle vakti gök yüzü ne ka- dar karanlıktı, görmedin mi? Şimdi de gündüz.. Fakat, güneşin seni her tehlikeden koruyacağım. dan emin misin? Ve nihayet bu - radan sağ olarak çıkabileceğini kim temin eder?! Prens İbrahim, Leylânm sözle. rine omuzunu silkerek gülmüştü, Konuştyorlardı. İkisi de sarhoş olmuştu. Leylâ kendini kaybetmiyordu.. İbrahime elini bile öptürmemişti. Ibrahim rakı içtikçe kuduru - yor, Leylânın boynuna sarılmak istiyordu. y Bu sırada birdenbire nereden geldiği anlaşılmıyan bir Kurşun, yıldırım gibi vızlıyarak İbrahimin göğsüne saplandı. Leylâ şaşırmıştı. Etrafına ba - Kındı., Kimseyi göremedi.. Elleri - ni ağzına götürerek, korku ve he- yecan içinde titremeğe başladı. İbrahim oturduğu koltuktan yere yuvarlanmıştı. İbrahimin ağzından yeşil kö - pükler akıyordu.. Yarası çok ağır- dr.. Göğsü kan içinde kalmıştı. Zavalir delikanlı ölüyordu. Ve gözlerini kaparken: — Leylâ.. Beni yakan adam - dan intikam almayı unutma... İn - sanlığını göster! Ne de olsa seni seven bir gencim.. Senin evinde, senin dizinin dibide ölüyorum. Beni unutma! Diye yalvardı.. Başı omuzunun yanma düştü.. Dili uzadı. Mısır gazeteleri baştan başa ( Mis Nelson) un ölüm hâdisesile doluy- du. Ingiliz casusunu zehirleyen yılanı otele kım ..|ye. .. .: götürmüştü ? “Prens İbrahimi (vurdular... Imdat!,, Diye bağırmak istedi. Fakat, bunun sonu çok fena olacaktı. Herkes içeriye girince, her şeyden önce ortada bir içki masasi göre - cekler ve Leylâdan şüphelenecek- lerdi. İş polise aksederse, Ömer de meseleyi duyacak, bütün plân- lar alt üst olacaktı, Leylâ yavaşça kapıyı kapadı.. Yukarıya çıktı.. Bütün odaları a - raştırdı.. Evde kendisinden başka kimse yoktu. Leylânım aklı düracaktı: Bu serseri bir kurşun değildi. Sokak- tan atılsa pencereden içeriye gi - rince tavana isabet etmesi lâzım- dı. Kurşunu atan muhakkak ki, İbrahimi hedef olarak tasarlamış- tı. Karşıdaki evlere baktı.. Mey - danda kimseler yoktu ve evlerin bütün oyma pancurları, kapalıydı. Leylâ karşıdaki evlerde en ufak bir hareket bile göremedi. O za - ten karşıdaki evlerde buna cesa - ret edecek bir kimse olmadığını biliyordu. — Her halde mahir bir nişan. Cen Diye mırıldandı... Sonra kendi kendine düşündü: — Belki bir düşmanı vardı. So- kaktan, aklımın almadığı bir ma- haretle kurşunu odaya savurdu.. Kaçtı. Ve bir tesadüfle kurşün İbrahimin göğsüne girdi. Bu kur - şun aksi bir tesadüf eseri olarak benim göğsüme de girebilirdi! Uzun düşünmeler, manasız mu- hakemeler neye yarardı? Ortada bir cinayet ve bir ölü vardı. Bu ci. nayet Leylânın evinde olmuştu. Prens İbrahim yerde cansız ola - rak yatiyordu. İbrahimin annesi bu hâdiseyi haber alacak olursa. Leylânın gideceği yer hapishane. den başka neresi olabilirdi? İşte Leylâyı korkutan, çıldırtan bir yer: Hapishane! Leylâ hapishaneye düşmemek için Türkiyeden kaçmamış mıydı? Onun yanında hapishaneden bahsedildiği zaman Leylânm yü - reği hoplamağa başlardı. Böyle iç ti iddia edilen yoldur. Leylâ kapıya koştu.. Yoldan ge-| sıkıcı mevzular üzerinde hiç kim-| almıştır. d | — Devamı var — lip geçenlere baktı. se ile konuşmak istemiyen Leylâ, (Devami var) o - z şimdi kendisini muhakkak sureti? i hapishaneye sürükliyecek olar bir zi tehlike ile başbaşa, karşı karsı?” bulunuyordu. Ge Leylâ bir aralık yere eğildi. Acaba Prens Ibrahim sahide”. ölmüş müydü? d Göğsünü dinledi. Sacları”. kan pıbtılarının sürüldüğü0ü” farkında olmıyarak: : — Ölmüş... Diye söylendi. verdi.. Bir müddet bekle'li.. — Gelen giden yok. Hbrabii” öldüren adam: (Onuben v4. dum!) diyerek sokak sokak del” şacak değil ya. ğ Işin polise aksetmemesi ici Ja ne mümkünse yapacaktı. vi luğundan eser kalmamıştı. Ani ve korkunç hâdiseler, j nı ne kadar da çabuk ayıltıyord”” zl Leylâ büyük bir maharetle © sedi yerden sürükliyerek © g. z bodrum katma indirdi... Bir ki” |) me sararak, odun yığınlarının * (4 sma yerleştirdi. t Leylâ, eli kansız bir kadın de ğildi. Birçok kimselerin can yakmış, kanma girmişti. Fa” bu hâdisede hiç suçu yoktu. Ib himin e p Yahalarındân oİoşlatırdı.. * << EM kıymak hatırdan bile geçeli i Zaten buna sebep de yoktu. li Prens Ömer, bodrum ai * eve taşındıkları göndenberi © kere bile inmemişti 23 gi Leylâ, Ömer Siİye'B” her gün bütün gazeteleri gös geçirecek ve ortalığı uzakta” “| kandil edecekti. g O akşam çıkan Ela hrant) zetesinin ilâvesini aldı. Me gözden geçirdi. Sovyetlerl? iğ liz anlaşmasından bahseder ai graf havadislerinden başka © miyetli bir şey göremedi an a cinin sesini duyduğu ri — Acaba gazeteler katili İ kalandığından mı bah: lar?! Diye şüpheye düşmü$. gazeteyi okuyunca geni$ bir “e KOCAMLA A 74 A TİMİ Tetirka No. S6 Ciddiyştni takmârak: — Bunu karıştırmayınız dedi, Şu entariyi he. men sırtınızda 8tin, — Fakat. — Çabuk olunuz hanım... İki saattır sizden bu. nu rica ediyorum. Artık tahammülüm hududu geç. ti. Pek çetiri “başlayan ve komik bir şekilde biten bu fırtınalı münakaşamızdan sonra kocamın bana kargı olar-hereketlerinde bir değişiklik olduğunu söyliyebilirim, Arif Nedretin bugünden sonraki bu değişmesi çok az Farklı olmakla beraber bana karşı eskisinden daha iyi bir muamele gösterdiği söyle. nirse büyük bir ehemmiyeti vardır. Şunu da söyleyim ki, belki ben yanılıyordum. Çünkü bu duygular içerimden çabucak gelip geçmiş. lerdi. Hiçbir şey bü hislerimi: kuvvetlendirmiyordu. Fakat böyle de olsa hiç olmazsa böyle zennetmek yüreğime büylik bir rahatlık veriyordu. Bana öyle geliyordu ki, şimdi eskisi gibi istih. faflı bakışları, müstehzi gülüşleri kalmamıştı. Bana bakmaktan çekiniyor, beni görmemek için kendisini zorladığı görülüyordu. Bir de önceden bana haber vermeden artık hiç bir yere gitmiyordu. Hattâ akşamlarını benimle bir. likte geçirmediği vakıtlar öğleden sonra bana söyle. mek külfetinde bulunuyordu. Konuşurken de hiç bir düşkünlük göstermeden tam bir lâkaydi ile konuşu. yordu. Fakat bu gidip gelişlerini hana haber vermesi be. ni çok memnun eden bir şeydir. Tuvalet meselesine gelince, bunda büyük bir ne. zaket gösterdi. Sabahleyin Ahmet ağa kahvaltımı getirdiği va. kıt bana kapalı bir zarf verdi. > 4“, — Efendi bu mektubu sana vermemi söyledi de. ülliddii e A A VY M ik ie ikindi ee di. Zarfın içerisinde üçyüz lira ile kocamın zılmış küçük bir tezkere vardı: “.- Samiye Arit Nedretin bir b masrafı, k y Yemek vaktı kendisine teşekkür j Sabırsızca sözümü kesti. karel İğ — Rica ederim şu meseleyi Sed evvel © Bu parayı size vermeğe mecburdum. şünemediğime canım $ıkıldı. Fazla ısrar etmedim. ik epey” vi Bu para ile kendime mevsimlik ; hayatına kavuşmak benim için ai gisb'İi Birkaç gündenberi kayalar $0k ği e Bugün ince, devamlı, hiç kesilmiYi yarak "di yağmur vardı. Hiç bir maksadın. çünüt e çıktım. Çünkü şu karanlık, eri gm yaktında şu koca apartıman san çi Mi üzerime çökmelitü, 2 peel ği