p Fifi ile Kiki meşhur barların birinde Mibraceye rastlamışlardı. ifi sarışın, Kiki ise esmerdi. İkisi de güzeldi. Fakat bu zıddıyet göze âtacağma bilâkis nazarı okşardı. nlar da biribirlerini itmam ettik Sri için hep beraber dolaşırlardı i Daima yekdiğerinin aksi renk *rde giyinirlerdi. Şayet biri pem- * tuvalet yaparsa öbürü mavi ya. Pardı ve böylece gitgide Anka gi- an dirleşen zengin müşteriler mağa çıkarlardı. bol ihrace ise esmerdi. Saçları »l briyantinli gibi yapışık ve pı - Pırıldı. Rugan ayakkabıları da il pırıl olduğu için, kendisine Münir 2ağA parlak vee in dikkatli bakılırsa, o- le imei olmadığı anlaşılabilir. ve Lâkin iki bar kızı etnografi de- mai ayırt etmek me Bani adamım şark vilâyetlerimiz- e gelme bir külhanbey olduğu - “ çakamadılar... Nasıl Mihrace olmasın ki, el. kal; zükleri vardı, güzel bir er eN şık giyiniyordu. Adamcağız yu ikisinin de pek hoşuna va aamafik, kültürü daha kuv pin ve birçok macera ro - TME r olan Kiki, Mihra- hı ndan gecirdi. Herif, s0- ları su gibi biliyor. Memaleki veren tafsilâtı sıraladı. etimizde fareler ne kadar dereçi gindistanda kaplanlar o ON m ea ve ekinlere pek ip T verirmiş. Hattâ, Fifiye dat; plan postu yollamağı vaa - teda, de isteyince, onuda b Cömert bir adamdı e A pekçok kadınlar h İmiş, glaşılan, hepsi de karıla- tanbıı akat hicbiri bu iki güzel kızma benzemezmiş... d, söylerk ğe, en, sarışm kadına Mya nd, Artık belliydi ki, e a teki iy edi, serise, Kiki, kendisine redde” şam yemeğini asi- İM Miz y, Miraresiyle birlikte yal. “ni 2 uzafferane gitti. Fakat bada yi arkadas'vle dostlu- ise, ÖTSEYİN eksildiğini de tu Ni ür derecede perişan Kk Zaten N tahhli kadındı şu Fi man, enfer modernli bir .- Mağ, 1 YAP. Parmağmdaki taş N — : Na rm halde İyi bir şey o. y.oca Mihrace bile Jüt. Şimdi de Hindistanın serveti ne ve devletine konacaktı, Şüphe- siz bu erkeğin, bütün diğer vatan daşlar gibi, sandık sandık define. leri vardır. Bunlardan nice taşlar hediye edebilirdi. Çünkü mücev - herlerinin adedini kendi de bil - mediğini asilâne bir mahcubiyetle anlatmamış mıydı? Kiki, evine gittiği zaman, fıka- ra olmadığını anlatmak için, nesi var, nesi yoksa ortaya serdi. Bü yük annesinden kalma, modası geçmiş, kalın altın zincir, gümüş tatlı takımları, sonra bir dizi in - ci... Bu Hintli adam anlamalıydı ki, o da iyi bir aile kızıydı. Sabahleyin uyandığı zaman kendini odanın içinde yapyalnız buldu. Şöyle gözünü aralık ede - rek başı ucunda bir yüzlük kâğrt yahut bir çek araştırdı. Ortada | hiçbir şeyler yok... Hattâ tek tas yüzüğü dahi... Mihrace, onu, gü müş takımları, altım zincirle ve incilerle beraber, kendi definesin- deki arkadaşları müştü. Kikinin ilk düşüncesi hemen karakola baber vermek oldu. Fa- kat Fifiye rastlıyacağı ve devam ettikleri bara da uğramamalıydı Eski muhit'nden ayağını kesti, Mevsim yazdı. S kinleştirmek icin Sw gitti. Talih ona yardım yaşlı başlı, kibar bir erk ladı, yanına götür irlerini sa - ! erdi, sağ idiler, Kımıldıyorlardı. Birlikte bir Romanya seyaba - ine çıktılar. Böylete aylar gesti. İ Kiki, acısını, Fifi de kıskançlı ğını unuttu. İ Tekrar birleştikleri zaman ge | ne ilk zamanlar olduğu gibi, can | ciğer kaynaştılar. Fakat esmer kız unutamadığı Mihracesinin ha. vadisini almak istedi: — E... Senin milyoner ne oldu? — Sorma şekerim. sorma... | — Sana ne verdi? — Tasavvurun haricinde gü - zel bir tek taş... İ — Haydi göster... — Deli v«'n? Hemen sattım.. — Kaça? — Üç bin Tiraya... Anla... | — Vay... Demek hayli zengin - sin artık... — Neröde bende akil... Hani Romanyaya gitmedim mi, orada, daha zengin olayım diye oyna - dım, fakat hepsini kaybettim. — Ya eski tek taşın... — Onu da okuttum... Öyle bir talihsizlik O vardı ki.. Gidenleri | birsey yazamadım... HABER — Akşam postası 4 p e Tefrika No. 40 Yazan: Murad Sertoğlu Dıvarlara zincirlenmiş: olan bu karaltılar insan ideğil bir takım korkunç iskeletledi, ve en fecii bunlar sağ idiler, kımıldıyorlardı Ancello hıçkıra hıçkıra ie Robertoyu teselli etmek ihtiyacını duydu: — Ümidini ve cesaretini kay- betme, Roberto! Allah büyüktür. Henüz her şey kaybolmadı. — Söyle! Ancello, beni teselli et, Bir fikrin, bir düşüncen mi var? Henüz her şey kaybolmadi dedin, değil mi? — Evet, öyle dedim. — Ne düşünüyorsun? Ben bü - tün muhakememi, bütün düşünce kabiliyetimi kaybettim. Kendimi bir daha çıkamıyacağım bir meza- ra girmiş sanıyorum. Susma, söy- le! Yalan da olsa anlat! — Biliyorsun k' buraya kendi isteğimizle girdik. Ve burada bir. birimizden gizli tuttuğumuz iki mukaddes gâyemiz var. İlk önce bunları yapmalıyız. Sonra ötesini düşünürüz. Daha yarım saat vak: timiz var. Kollarımıza ve ayakla; rımıza vurulan zincirleri onbaşı Yorgi bililtizam biraz gevşek bağ- ladı. İlk yapacağımız şey bu zin- cirlerden kurtulmak olmalıdır. Iki dakika sonra her ikisi de zin- cirlerinden kurtulmuşlardı. Ancel- lo sözüne devam etti: — Şimdi işimizden başka hiç bir şeyle meşgul olmıyalım. Bu müddet zarfında gözleri de karanlığa #lışmıştı. Etrafa baktık ları zamar, geniş bir zindanın i - çinde bulunduklarını anladılar Zindanın duvarlarına (zincirlerle! raptedilmiş ve aralarında onar #-| dım mesafe bulunan bir takım ka:| raltılar görünüyordu. | Bunlara yaklaştıkları zaman Roberto ufak bir sayha eğik. yüzünü kapadı. l Çünkü bu gördükleri karaltılar! insan halinden çıkmış ve tamami le hayvanlaşmış bir takım iskelet lerdi. Ve en fecii bunlar ölü değil-| Eğer bu korkunç iskeletler sağ olmayıp ölü olsalar kımıldamasa- lar, belki Robertoyu ürkütmiye ceklerdi. Fakat ölü değil, sağ idiler. İşte Robertoyu ürküten ve korkutan şey de buydu. kaldım. ! Fifi, müstehzi, güldü: — Mihracenden başka mücev her isteseydin, gene verirdi. — Tabit... Fakat memleketine dönmüştü. Nezaketen mektupta da Her halde yazı burada geçirmek için gele - cek. Aşkımdan deli oluyor. Fifi, pek inanmaz bir tavır ta kındı. Maamafih tekrar sordu: — Bu adamın memleketi nere si? Biliyor musun sen? Bu sefer, Kiki, pür azamet bü. tün malümatfü: vle karşısı. dakini ezmek istiverek: — Amma da sual... Elbette bi. liyorum... Fakat sana nasıl söyl | yeyim... Bir türlü anlıyamazsın ki., Hindistan... O kadar büyük bir memleket ki... Nakleden : (Hatice Süreyya) Ancello sordu: i — Vaktimiz yok! Kimi arıyor san haber ver onu bulalım. Kapının üst tarafmdaki bir çı- kıntıya konulmuş olan kandilden sızan sarı bir ışık, zindanın duvar- larma çarparak büsbütün kirleni- yor ve gölgeleri büsbütün mübalâ- ğalandırıyordu. Ancellonun szali üzerine Rober.! to durdu. Gözlerini gözlerine dikti: — Osman reis adında birini! Bu cümle Ancelloyu taş gibi dondurmuştu: İ — Ne dedin? Yanlış anladım! galiba... Bir daha tekrarlar mısın?! — Osman reis! | — Kim bu Osman reis?, — Osman reis işte... Cem sulta-! nı Pateradan Rodos adasına geti-| ren gemi ile birlikte adaya gelen,i Şövalye Dobüssonun bainliğini anlayıp Cem sultanı ikaza çalı -| şan, fakat neticede şövalyenin tu- zağına düşen Osman reis. Ancello bu sözleri başı eyik o- larak dinlemişti: — Ne düşünüyorsun Ancello? — Büyük tesadüfü. — Hangi tesadüfü? | — Ben de buraya ayni gaye ile geldim. Ben de Osman reisle ko nuşmak gayesini güdüyorum, — Sahi mi söylüyorsun? Ancellonun l | | — Elbet Görüyorum ki gaye- lerimiz i im adım Ance'lo olmadı. cilyalı da değilim. — Benim de Robsrto olmadığı gibi ben de Napolili değilim. — Ben İtalyan değilim. — Ben de. — Ben... — Evet?. — Ben Türk'im... — Sahih mi? Ben de... — Evet, ben de. Neden hayret ediyorsun? — Neden bunu şimdiye kadar i söylemedin? — Ya sen? Se — Öyle anlıyorum ki ikimiz de şimdiye kadar ayni sabepten dola» yı hakiki hüviyetimizi açığa vur- mamışız. Meselâ ben bahse gire rim ki benim hakiki adım nasıl Ka- ra Hasan ise senin de Alidir. Öyle mi? — Öyle! — Ben ra'en senin brristiyan olmadığını çoktan anlamıştım. — Ben de.. — Nereden anladım? — Kiliseye gitmiyordun. — Yazık. bu sır niçin bu kadar İ uzun müddet böyle gizli kaldı? Şu Eczacı kalfası — Bu doktorun ya! ısı da bir türlü okunmuyor. Acaba 50 | gram Stirifknin mi? Eczacı — Ne duruyorsun? 50 san- Higram aspirin! halde gayelerimiz de bir olacak. — Öyle olacak. — Ben Cem Sultanın adamıyım. — Ben de.. — Cem Sultanın yanı başında a- ğnbeyisi padişah Sarı Bayozıda karşı çarpıştım. Mağlüp olduk, Ben yaralanmıştım. Uzaktan Ba vazıdın sipahileri görülmüştü Yer de yatıyordum. Muhakkak bana yetiştikleri zaman beni öldürecek» lerdi. Cem Sultan buna rağmen, müthiş tehlikeyi göze aldı. Ve o yarım bir taht sahibi, bense bir hiç | olduğum halde beni atının terkisi- ne alarak kaçırdı. Bunun üzerine ben de kend'si- ne tam bir köle oldum. Ve onu | İ kurtarmağa yemin ettim. — Size kocamı takdim ederim! i sevdiklerimden biridir. AKŞAM Postasi IDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : latanbul 214 Telgraf adresi; istansul HABER Yazı işleri telotonu . ANT? idarevelân 24270 ABONE ŞARTLARI Ermek 2100 mr. 1480 3 aylık 800 » * ayım 20 İLÂN TARİFESİ nen satir 12,30 m 10 kurumu, Türkiye Senelik 8 aytık Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Yalnız beni tereddüde düşüren ve anlamadığım bir nokta var Ki- mi Cem Sultan Romada papanm yanımda kendi isteğiyle yaşıyor, diyor. Kimi orada hâpsedilmiş, mahpuslur diyer Osman reisi de çok evvelden tanırım. O da en çok Bu mese- le etrafında, ve takip etmem lâzım gelen kattı hareket: ondan deha İ iyi bir şekilde bana anlatacak kim. seyi tanımadığımdan ona başvur- mağa karar vermiştim İşte beni bu zindana sevkeden sebep. — Benim de aşağı yukarı avni.. Cem Sultan beni de Mısırda Kavt- bâyın sarayında iken ölümden kur. tarmıştı, Osman reisi de ora'lan tanırım. Ben de Cem Sultanı kur- tarmak gayesini güdüyorum. Bu- nun için evvelâ Osman reisi görüp ondan yol öğrenmem lâzım. een Rİ.