10 ŞUBAT — 1936 Kumarbazın Encamı K abahat onundu, evet, kabahat (9nundu, O, herkesten daha şanslı Yaratılmıştı. Sıhhati yerinde, iyi ailenin çocuğu olarak ve zen- tin doğmuştu. Ve sonra, işte ba- > ne hallere düşmüş bulunuyor- Ellisine vardığı şu seneler zar- fmda beş parasız, içtimai mevki- MZ, evsiz, barksız, karısız ve ço- z kalmıştı... Seyyar bir satıcı olarak, köy » şehir şehir, sokak sokak dola- Or ve hiç bir yerde barınamıyor- du, Yirmi dört saatlik bir istirahat " üm değildi vi € buna rağmen treride, va- ie zi soğuk üçüncü mevkilerde ei, meçhul surat- eçhul ruhlu yeni ahbaplarla t, hattâ Yazı mı, tura mı 6- Yununa kalkardı. Bu yüzden, en > yemekleri yer, bazan bir si. pk biraz da peynirle gününü geçi- we Üstünde yok, başında yok- re Zavallı Rüstem, bu hallere mi deriz. O kadar saltanattan, bdebeden sonra... ei ıstırap çekiyordu amma, Gi cidden lâyıktı, Çünkü kendi- şe larına çok ıstırap çek- tirmişti, Kumar nöbeti tuttuğu za-! zincirden boşanmış bir deli-| döner ve hiç bir kuvvet onu bu| ali ayıramazdı. am otuz sekiz yaşına bastığı yanan kendi servetini kül etmiş, arisinmkini d indi Dişi, i de yarı yarıya indir- Bunun üzerine kadıncağız iv mi ee istikbalini kur. Ün işin Rüstemden boşanma. Me olmuştu. oynadı ve her şeyi bir NE danla uğruna kaybetti. Ve manevi her seyi... on beş sene geçtikten we rm onu vaktile adetâ derebeyi hayatı sürdüğü ve dentin en Zengin adamı, en kibar inin evlâdı diye parmakla gös. yaa Bostancıya att, ü köyün en güzel köşkle- üiden biriydi. İşte hâlâ ibi ei $te hâlâ şato gibi tular Ağaçlar ortasında... Kom ki e. Yollar ayni... Bahçede- lar. Kisa asla çiçek açmış- bi, Zamanında olduğu gi- Ye Kalbi burkuluyor... Boğazı tıkanıyor... Her ev, her ağaç, her taş, ona mazisinin bir gününü hatırlatıyor. Nasıl olmuştu da hayatın kahbe- liklerine karşı o bahtiyarlığı koru- yamamıştı. Bilâkis o, yeşil çuha- lar üzerinde, işte bu elleriyle saa- detini didik, didik etmiş, karama- çalara yedirmişti. Eve daha yaklaştı. Parmaklık- tan baktı. Antre sözüne çarptı. Alt kat- taki iki pencereden birdenbire £| şrk belirdi. Akşam olmuş, içerde 18 alara; . Güzel bir ses, bir piyanonun nağmelerine karışıyor. Uzaktan i- yi farkedemiyor amma, ya bir genç kız, ya bir kadın... Saçı en- sesine, ipekli beyaz elbisesi üzeri- ne dökülmüş, musikinin akışma kendini vermiş... Piyanonun üs - tünde ağzı gümüş billür bir vazo içinde çiçekler... Servet, rahat, ve aile muhitinin canlı ve samimi tablosu... Gittikçe kararan akşam için- de, o, yapayalnız... Vaktile pürne- şe girdiği bu parmaklıklı kapının önünde bir dilenciden farksız... Bütün mazisinin acısını hissedi- yor... Gece daha karardı. Pencere ka- pandı. Ses dindi... Artık onun burada ne işi var?.. Ötede, meyhanede, kötü içkiler, yağlı ıskambiller, onu bekliyor... Rüstemin yeri artık orasıdır... Şimdiden sonra mazinin azabını ona ancak bunlar unutturabile- cek... Nakleden : Hatice Süreyya HABER AKSAM POSTASI IDARE EVİ Istanbul * Ankara Caddesi ” Posta kutusu: Istanbul 214 Telgraf adresi; istanbul HABER Yazı işleri telofonu : TART idareveliin , : 24570 ABONE ŞARTLARI * Türkiye Ecnebi Senelik 1400Kr. 2700Wr. G aylık 730. 140 3 ayık 409 » 800 » #svik 180, 390. İLÂN TARİFESİ İ hem de Ancello anlatıyordu: Tefrika No. 36 Geçen kısımların hülâsası Ancello ve Roberto adında iki ü silâhşor kendilerine Türk süsü 5, vererek Rodos kalesine girmiş. lerdir. Şimdi şato zindanların- da mahpus bulunan birini gör- mek istiyorlar, Şatonun birinei, şövalyesi Dobüsson canavar! ruhlu bir adamdır. İhtiyar Rodos şövalyesinin ma- sanın üstüne diktiği mum hâlâ ya: nıyor, ve küçük odayı aydınlatı- yordu. Bu mumun sarı ışığında görü- len manzara cidden feci ve tüyler ürperticiydi. Küçük bir kız, geniş bir kana- penin üstüne serilmiş, kandan kıp- kızıl olmuş elelrini göğsüne bas- tırmış inliyordu. Roberto derhal cebinden bir be- yaz bez çıkarıp kızın ellerini göğ- sünden çekti. Ve orada derince görünen bir yarayı örttü. Küçük kız kendisini artık kay- betmişti. Ancello mumu alıp kıza doğru yaklaştırdı. Yaranın etrafın. da derin diş izleri görünüyordu. Roberto: — Nedir bunlar? diye sordu. Ancello cevap verdi: Zme Şimdi anladın, Dobüsson, İhtiyar haris küğük kızın buradan kanını emiyor. Roberto, bütün soğuk kanlılığı-| na rağmen elleriyle yüzünü kapa- maktan ve hafif bir çığlık kopar- maktan kendini alamadı. Ancello kendi kendine: — Daha pek yufka yürekli, diye düşündü. Fakat kaybedilecek va: kitleri yoktu. İhtiyar şövalye nere- de ise avdet edecekti. Süratle küçük kızın yarasını sardılar. Ve mihaniki bir surette Ancello kızı kucağıma aldı. Rober- to da bir elinde yanan müm, öbü- ründe çekilmiş kılıcı merdivenler- den aşağı inmeğe başladılar, Bu sırada çan sesleri birdenbire ortalığı kapladı. Hem yürüyorlar, — İhtiyar şövalye kan emici bir vanavardır, Porsumuş vücuduna ha yat, kollarıma kuvvet, gözlerine fer vermek için öteden beriden çaldı- ğı çocukları içinde bulunduğumuz, ve yalnız kendisi tarafından bili- nen bu yoldan kuleye götürüp ora- da hapsetmekte, ve müsait vakit- lerde bunların kanını emmek su- retiyle zavallı çocukları öldürmek. tedir. İşte, bütün esrar budur. Çocuk aşırı, ses şatodakiler tarafından duyulacak derecede bağırırsa o zaman çanları çaldırıyor, bittabi bu haykırışlar çan seslerinin ku - Takları sağırlaştırıcı çınlayışları al- tında kayboluyor. Roberto bütün bu sözlere: — Alçak yürekli sefil! cümlesi- le mukabele etti. İ lamadık, Şimdi doğruca gider tes- Yazan: Murad Sertoğlu Şövalye Döbüsson kan emici bir canavardır. Porsumuş vücudüne gençlik aşılamak için aşırdığı genç kızların kanlarını emer başına getirdi. Gözlerini açtı. Bu- nu gören iki silâhşor kendisine is- mini, evlerinin nerede olduğunu | sordular. Küçük Margiritin verdi. ği adres bereket bu civarda pek yakındı. On beş dakika sonra kü çük Margirit evinde hâlâ matem tutan annesiyle babasının kucağın- | daydı. Ancello kızın ebeveynine bi.! hakikati gayet muhtasar kelimeler-| leanlatt, Ve çocuklarını ne şekilde! re kurtardıklarını söyledi. Margi- ritin anasiyle babası çocuğu sağ bulduklarından dolayı o kadar s6- vinmişlerdi ki göz yaşları dökerek iki silâhşora teşekkürler ettiler. Maamafih Ancello kızı birkaç ay dışarı çıkarmamalarını ve - bu işten kimseye bahsetmemelerini a- na, babaya sıkı sıkıya tenbih et-! meği de unutmamıştı. Evden çıktıkları zaman Rober- to sordu: — Şimdi ne yapacağız? * p — Şatoya döneceğiz. -—— Delirdin mi sen? Dobüsson| bizi derhal bir daha çıkamamak üzere zindanlarma atar. — İyi ya işte.. Bizim de maksa- dımız zindana girmek değil miy | di? Bu sayede rahatça zindanlara | — Ah, bu pek müthiş!. — Fakat, pek kısa ve kat'i bir! yol.. Esasen maksadımız evvelö zindana girmek değil mi? — Evet. — Oraya girecek başka yol bu-| lim oluruz. Dobüsson bizi derha! idam mahkümlarına mahsus zin danlarına atar. Orada aradıkları mızı bulabileceğiz zannederim. — Evet. — İstersen sen kal, Roberto! Ben yalnızca gideyim. Çünkü şim- di şatoya gidip teslim olmak, yüz- de yüz ölüme atılmaktır. Halbuki sen daha pek gençsin. Bana haki- ki derdini söylemiyorsun. Bunu söylesen, eminim ki sana daha mu vafık ve tehlikesiz bir yol bulabi Tirim, | Ben nasıl olsa kendimi tehlike ye atmış bulunuyorum. Fakat sen henüz çok genç, çok tecrübesizsin Senin de benimle birlikte ölmen yazıktır. Haydi gel, sen bu işten vazgeç.. — Yalvarırım sana Ancello! Bana cesaretimi kıracak bu sözleri söyleme. Nasıl ki sen kendini ga- yen uğrunda tehlikeye atmaktan çekinmiyorsan; bırak, ben de çe- kinmiyeyim. — Pek âlâ! Sen bilirsin! İki silâhşör şatoya doğry ilerle- mekte devam ettiler. ri 3 5 Bu sırada şatoda görülmemiş bir hâdise cereyan ediyordu. Çanlar çalınmağa başlayıp, her- ndisini beklediği za- » Me Kalamam kendi karısiyle ço- İlerliyor,“ Merdivenleri inmişler, tünele varmışlardı. Süratlerini hiç eksilt meden tünelden de ilerlediler. Bir. | kaç dakika sonra kalenin dışına ! çıkmış bulunuyorlardı. Tearet Hânlarının satır 12,80 Resmi ilânlerin 10 Kurustur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası kes dua etmek için kiliseye koştuk. tan sonra Dobüsson yavaş yavaş yeniden dairesine girmişti. Duvar- da asılı duran silâhlığından küçük Margiriti bir anda öldürecek geniş i çekmeceden siyah bir çuval aldı. Sırtıma da uzun kukulatalr siyah bir manto alarak yeniden kuleye doğru çıkmağa başladı. . Küçük Margariti öldürecek ve diğer ço- cukları yaptığı gibi, çuvala koyup gizli yoldan kale dışma çıkacak, cesedi denize, köpek balıklarma a- tacaktı. Yukarı odaya çıktı. Oda karan- lık ve sessizdi: — Mum sönmüş, küçük domuz yavrusu da zıbarmış galiba.. Fa- kat kanı ne kadar da tatlıydı. Za- ten hep böyle oluyor. Çırpınan, ba- ğırıp çağıran çocukların kanı çok lezzetli oluyor. Bunları içtikçe, gençleştiğimi, kuvvetleadiğimi, ha yat kudretini yeniden kazandığı- mı hissediyorum. On birinci Lui bu sırrı keşfetmekle büyük bir de- ha göstermiştir. Cebinden başka bir mumla bir çakmak çıkardı. Çakmağı tutuş- turup mumu yaktı. Sonra kanape- ye doğru döndü: (Devamı var) GEL, Bize sor! AKIT PROPAGANDA SERVİSİ Aşağıdaki işleriniz için emirle- rinize amadedir; 1 — Gazete ve mecmualarda en asri fikirler Üzerine ilân, 2 — Ecnebi memleketler gazete ve mecmualarında reklâm, 3 — İstanbul belediyesi hudut - larında afişaj, 4 — Her nevi sandoviç reklâm - lar, $ — El ilânları ve kataloğlarn tabı ve tevzi, 6 — Her lisanda temiz ve nefis bir surette basma işleri, 7 — Avrupada ve Amerikada çı- kan gazete ve mecmualara abone kaydı, 8 — Avrupa ve Amerikada çıkan kitapların tedarik ve teslimi, 9 — Avrupada yüksek mektep - ler hakkında malümat, 10 — Avrupa (o sanstoryomları hakkında izahat, 1i — Avrupaya ve Amerikaya seyahatler hakkında malümat, 12 — Avrupa otelleri hakkında malürat, 13 — Avrupa san'at mücssesele- ri hakkında malümat ve bunların adresleri, 14 — Avrupa sınat müesseseleri nin lüzum görülen kataloglarının tedariki, 15 — Avrupa milesseselerinin ve- kâlet ve acentalıkları, 16 — Her nevi teşebbüsatı sina- iye ve tüccariye hakkında malö- mat, 17 — Muhaberat: Türkçe, Al» manca, Fransızca ve İngilizcedir. VAKIT — PROPAGANDA — SERVİSİ, İSTANBUL, — Ankara Caddesi — Telefon: 24370 İ © Serin hava küçük kızın aklını) ağızlı bir hançer seçti, Sonra bir MMMNMNNMMMEMNEMENMEMNNM”