yazam al lela iel 19 Odasında lâmba yanıyor, ter - likler çevrilmiş, geceliği karyo - İanın üstünde. Bunları da Pembe| mış ve gülmüşlerdi. şamdan hazırlamış olacak. Osman hemen yerinden fırlad:: Soyunurken, Rabianın omuz -| © “Ben piyano çalmağa gidiyo- larında vücudünde dolaşan, ince,| rum!,, Şevik ellerini özledi. Gözleri uy - Çingene de fırladı: kodan kapalı, başı sersem iken bi “Ne kadar zamandır piyano çal- ls bu vazifele-ini ma -| dığın yuk. Ben de dinlemeğe geli- hüretie, süratle yaparlardı. Hatlâ| yorum. genç başı, sapı ücülnde| | Rakım Penbenin eteğini yakala. *“lan bir çirek gibi Osmanın cmu.! dg, Zuna düşerken bile, bu parmaklar bir taraftan boyunbağını çözer Fakat neden bu kadar geç kal taşlardı? Sokaklar tenhalaşmıştı. tak yaptım. Şimdi uyudu. Ben de| Yorgun düştüm, seni bekliyeme- dim. Bir şey ister misin?,, Rakımla Penbe, karı koca ara- sındaki gerginliği derhal sezdiler, fakat belli etmediler. Rabia ertesi akşam odasma döndü. Fakat he, Yer& yatak yapıp yatıyor. Osman da anud, YE somurtkan, hiç bir şey söylemiyordu. Herkesin yanında | irleriyle konuşvyorlar, fakat! Yalnız kalınca susuyorlar, Onun! İçin mümkün olduğu kadar yemek. an #onra mutfakta uzun oturuyor- Rakım kendi kendisine: “Kah- be, Osman damarına basmış ola- vak. diyordu. Hakikat Tevfiğin ızıyla geçinmek güç işti. Osman karama ilk aylarda fazla yüz ver- ay cezasını çekiyor, bu muhak- a elmiyen s9- Fakat bu arkası gelmi , soğukluk da iyi bir *eY değil, Osmanla Rabia, paşayı vapura! yal beyi ettiler, Osman, o ak- d iye titizlendi. Rabiays Ye ğının derecesi ekseri kedi- a amindan anlaşılırdı. iç hayvan mütemadiyen Os- Hanın dizlerine sıçramağa çalışı- tn Kediyi ayağıyla itti. Rabia- şöylemedi. Penbe, gözleri ta- i Eteğini dövemiyen semeriri yg akim da gözlerini tavana dik- “Karına söz geçirmek istersen, Büvey girdiğin akşam kedinin art aklar ayır.,, Saçma söylüyorsun, amca... n kediyi boymmdan yaka- e, enlem, — Bir erki selıverdi: sene geç kaldın. yavrum. , 8 İ Mn ayırayım mı, Rakım am.) © | | “Aman gitme... Rakım şeker- paresi... Cücenin karabiberi...,, di- “Fakat yalandan yapmadım. Vallahi, sahiden başım dönüyor- du, midem bulamyordu. Yalnız ©- da lâzımdı... Amma mutlak lâzrm- adetâ sam eser gibi...,, Osman karısının kulağna fi Gülerim am " “Acaba.sp, Rabianın yanakları alev alev: “Hayır, hayır.,, dedi. Fakat o, vaziyetten daha evvel şüphe etme- ğe başlamıştı. “Bugün iyi bir gün... Mübarek bir gün, ;ki gözüm. Seni Beyoğlu- na götüreyim mi? Bu sabah işim yok.,, “Olmaz. Gidelim büyük baba- mın evini görelim. Sekiz senedir görmedim. Kiracılar gelecek hafta taşmacaklar.,, “Ala!,, Rabia yataktan atladı, Osmanın üstünden yorganı çekti: “Haydi kalk bakayım... Miskin... Tevfikten de miskin, tenbel!, (Devamı var) Terirka No.39 Bütün çehrelerde derin bir memnuniyet vardı. gey şalları kızardı, fakat birl Sonra hepsi büyük bir sevinçle uzaklaştılar. Arif Nedrete dönerek: — Hakkımda gösterdiğiniz bu Kayıtsız bir eda İle: — Bunda pek hata da etmiyeceklerdi. Şu koyu elbiseler ışıklar altında göze çok batıyor, Fakat ya- rm valiriniz geldiği vakit dha uygun önha iyi giyi. mebilirsiniz. “Oh ikide bir bu kestüm mereden de aklıma ge diyordu bilmem! Arif Nedretin gözleri srada bir ga- — miz Üzerime erişir, © öyle kayıtsız ki belki ben bunu söylemesem fark bile Tiğ "us bir adamdı etmiyetekli. Gözlerim gayri ihtiyari bülenin yanmdaki bir es. dam aynasma kayıverdi. Aynanm bana yolladığı alâkaya çok te şekkür ederim. Böyle yapmanız onların gözlerinde benim krymetimi büyütecektir. Çünkü bu göz kamaş terier ışıklar ortasında şu sade elbisemle onlara müt- hiş bir surette silik ve manasız gözükecektim. 0) KOCALI Leylâ bunu duyduktan sonrn, — Siz gidiniz.. Ben biraz sonra prense dört elle sarılmış, onu in-! geleceğim. citmemek için ne mümkünse yap-!| (Demişti. mağa başlamıştı. Leylâ bu tesadüften çok mem- Leylâ, muhitine çarçabuk ker-! mun olmuştu. dini sevdirmenin ısırlarını bilen Otelin lokantasında muzik var- bir kadındı. Onu Prenses Şayeste| dı. Prenses Zeynep köşede gözüne| hanımefendi de çok sevmişti Ye-| ilişen boş bir masayı göstererek: Zenine Leylâdan bahsederken: — Şuraya oturalım mı, yengeci- — Bu İstanbullu hanımdan na-| ğim? sıl ayrılacağım? - diyordu - Onu Diye'sordu. ne kadar çok sevdiğimi bilsen, Ö: Leylâ, Zeynebin gösterdiği ma- mer.! i saya doğru yürüdü: Prens Ömer halasından bu ilti- — Fena değil. Tenha bir köşe.. fatı gördükçe kolları kabarıyor Oturdular. du. i , Otelin bütün garsonları Rum ve Leylâ Kahireye giderse, Ömere.| Ermeni gençleriydi. Belli ki bun- ailesi efradmdan hiç kimse: lar asketlikten kaçmak için bura: — Sen evlenmek için, güzel'bir| larasığınmışlardı. kadın intihap edememişsin! “Yirmi beş'yaşlarınıda'bir garson Diyemiyecekti. : masanın başıma geldi: Ömer bumu biliyordu.. Ve'her| (o — Nevemredersiniz, hanımefen- aile toplantısında, Leylâ, Ömerin| diler? göğsünü kahartacak tarzda idare- Garson'bu müşterilerin müslü - li davranıyor, her bahse karışıyor) man-ölduklarnı anlamıştı. ve muhitâni teshir edici bir talâ- Leylâ: katle söz söylüyordu. —Bira içeceğiz, dedi, beyefen- Leylâ, Ömerin gözünde gittikçel di:gelince yemeği de burada yiye- büyümeğe başlamıştı. ceğiz. — Allahım, bu ne akıllr, ne tat-İ (o “Garson iki bardak bira ile bir- h kadın! ' çök meze gelirdi. Masanın üze- Diyerek, her gün, Leylâyı on ke- rini donattı. si iradi öl keylâ her gittiği yerde garso- yayin ar eğime e nun adını sormak ik dee. çay içerlerken — Zeynebin ken-| Ömer beyin ihtarma rağmen -- disiyle fazlaca meşgul olduğumu) vazgeçememişti.. Garsona sordu: görmüştü. — Adın ne'senin? Zeynep acaba Leylânın iç yüzü.) (o — Hriste.. nü mü anlamak istiyordu?! — Nerelisin? Mehmet Ali paşa| — mese i telinde bir kokâai e buradasın otel iç mv ş DR in he medial iğilmi aç Çi “Aşağı yukarı beş yıl oluyor. O akşam Mehmet Ali paşa ote- Hristo açıkgöz bir;gençti, linde yemek yiyeceklerdi. “Leylâ bu garsonla dost olmak Prenses Şayestenin konağın -| istiyordu, Kendi kendine bu ka- dan üçü birlikte çıkmışlardı. Fa| rarı vermiş ve Zeynebi çarçabiik kat, Prens Ümer yolda rasladığı| #n#hoş etmeğe koyulmuşlu. bir arkadaşiyle uzunca görüşmek| © Bira kadehini eline'sldr: mecburiyetinde kalmıştı. — Haydi Zeymepçiğim, ağabe- Leylâ ile Zeynep yolda ayril - dılar, Ömer bey: yin gelinciye kadar birkaç duble içelim. Leylâ bira kadehini büyük "bir pe 4 GE op gölgemi sıkilarak seyrediyordum. Orada yalnız ka- 'barık ve sik saçlar arasında siyah bir baş görüyor- dum, Koyu renkli kumaş cildi dâha beyaz gösteri yor we bu başa bir çocuk baş: şeklini veriyordu. Netice bana fena görünmedi. Bu akşam hiç de girkin değildim, Şu halde gözleri niçin gizli bir me- rakla şaşmış gibi üzerimilen (o ayrilmıyordu. Benim bakışlarından siktldeğim: anladığı hâlde hiç orah ol- muyor göğlerini üzerimden âyırmıyordu. Ha... Belki de beni ilk defa olarak şapkasız gör- düğü içindi. Şapka ile ona büsbütün başka görünü. yordüm. Hattâ bana öyle geldi ki bir saniye kadar gözbebekleri gizli bir neşe ile parlar gibi oldu, du: daklarından bellisiz bir tebessüm geçdi. Fakat bir kaç saniye sonra bu dudaklarından küçük ve kısa bir gülüş hemen hemen alaylı bir kahkaha çıktı. Birdenbire kıpkırmızı olmuştum. Anlaşılan bu adam benimle eğisniyordu. Nasıl bir vaziyet takma- cağımı şaşırmıştım. Bu şaşkanlığımı görerek: ş — Vaziyeti ne derecelerde komik bulduğumu min edemezsiniz, dedi. Hizmetçiler gittikten sonra sizi karşımda görünce rüya görüp görmediğimi dü- sümdüm! Benim için o kadar yabancısmız e kil. Sizi bayaçık görsem belki de tanıyamıyacaletım. Halbuki caktı: KADIN Leylâ masanın altından garsona bir altın lira gösterdi.. ve kulağına yavaşça bir Şeyler fısıldadı.. Prense$ Zeynep şüphelendi. midesine boşalttı. | j | gatımn altında yaşıyacaksınız! Böyle bir şey barla evvelce, şu masada yapayalnız yemek yezken söylen miş olsaydı karşımdakinin çıldırdığına Hükmeter dim! Ah yarabbim bu öyle komik, öyle tahalki.. #- deta bir peri masak gibi bir şey... Müsaadeediniz de biraz güleyim... a Bu defa adamakıllı bir kalkaha “attı. Bu eslika- ha şaşılacak derecede genç, bir çorük külileitesı kadar şakrak ve neşeliydi. Arif Nedretin de bir yaşı olduğunu ilk defa ola- rak düşündüm. Ve bu yaş kendi asrimn yaşıydı. Fakat o, gülmesini bir tülü titiremiyordu. Vaği- yetin garabetinden kendisine bir keyf çikarmış ola. * — Esmer ve biraz toplu olduğunuzun daha gire le di farkına varıyorum. Halbuki ben sarışın ve zayıf tercih ederdim. Hiçten kızarıyorsunuz. Gözlerinizde bir şimşek gibi tutuşmağa hazır parlayıp sönen işik- lar var, Gustolarmız nedir? Karakterleritz ve hüy- larınız nasıldır? Hiç, hiç bilmiyorum. Benim için bir ralammasınız. Yakat buna seğmen burada karşımda- sınız. Sanki sizi bir çok genç kızlar arasından weç- mişim gibi size ulışmak, bütün hatalarımızı, Marımızı, ve gustolarımızı benimsemek Tâzrmgeliyor? İ nma çağırdı. Kulağına bir şeylei alışkanlıkla derhal bir yudumda Prenses Zeynebin alkole karşı” düşkünlüğü yoktu. O, zaten müts- rekedenberi ağzma bira koymağa başlamıştı. .Küçük-kardeşiyle 1s viçreye gezmeğe gittiği zaman bi- © le söfra şarabına güçlüklealışabi!- mişti. Leylâdan utariaraköelinde- kikadehi yarısma'kadar boşalttı. Ve yüzünü buruşturarak bardağı masanm üzerine bıraktı. « — Şu alkollü içkilere birtürlü alışamadım, yengeciğim! Siz ma şallâb bir yudumda içiver'diniz.! — Harp'zamanmda İstanbulda herkes biraya alıştı. İstersen . panya iç, yavrum! Zeynep kaşlarımı kaldırdı: Ağzımı yakmağa vaktim'yok. Zeynep,'yengesinin israriyle ii kadeh bira içmişti. Ömer bey Tâ meydanda yoktu. “gi Leylâ bu gecikmeden © kadar memnundu ki., ğ Zeynebin başı dönüyordu. El'ni sakağma dayamış, dalgın ve dü- şünceli görünüyordu. 4 Leylâ, bu sırada masanın etra- fında dolaşan garsonu yavaşça ya. fısıldadı.. Hristo titrer gibi bir ta. vurla Leylâya: — Vallahi bulamam, hane fendi! Diyerek geriye çekilmişti. Zeynep, rüyadan uyanır igibi, başını uzatarak sordu: — Ne istediniz, yengeciğim? Leylâ'kendini topladı: ü — Hiç yavrum.. Carım birmeze istemişti. Garsona sordum., Otelle söyle! Ne idi o istediğin meze..? o —Mademki'yokmuş.. Söylemek neye yarar, yavrucuğum? “Garson 'bu konuşma “arasında boşalan bira kadehlerini doldur - “Devamı var) kusür. © (Devamı sar)...