Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
h. ” başlangıcı görünüş ve ko- | * gitmesi yüzünden bu yıl er- * kuzulayan koyunların şimdi | * dolaşmaları ve hele bazı yer İ ." ağaçların çiçek bile açması | _İe: Bakırköy, Göztepe, E - ç “deki badem, erik, kaysi a - ' | y Eitllünberi, böyle bahâr gibi J &İ | 'ı.n. HABER Akşam -postası — —H $ehlrden Görünüşler lmiyen kış ve evvel gelen yalancı bahar! t" m yakın zamandır İstan - havaların çok güzel gitmesi M son günlerde bu havanım |* bir hal alması İstanbula bir Havaların vermektedir. ile birlikte yemyeşil kır- 8e kışın tam ortasında ve en bir. çağında olduğunu Bî' haftadan fazla varki İstan Ih birçok yerlerinde sabah ak- ve puhu kuş'arı da ö - . Öy, ve Eyübün bazı çukur yer da tek tük çiçeklenmeğe mışlardır. valar birkaç gün daha böy hw“&ek olursa, bu ağaçlarda. erin çoğalacağı ve bun- An sonra baska afacların da qq.:&'mıya başlıyacakları şüphe ş“ halde bu yıl bahar çok er - ha N gelecek demektir. Fakat, bir " e varki o da bir aya yakın| havaların bu günlerde bir - a Te bozulup sıkı bir soğukla Ce karın ve kara velin basla- Eğer birkaç gün valar böyle ılıik gidip a - " daha fazla çiçeklendikten “u.lmıyın şiddetli bir kış !B“G?eı:ek olursa o zaman bü-| m»m M yanacak ve gerçek bahar h. X—ımlc geç gelecek demektir. Erbainin onu geçtiği halde İstanbulun henüz soğuk ve kar yüzü görmemesi tabil en çok kö - mürcülerle oduncuları düşündür - mektedir. Evlerde, şurada burada vaktile yığılmış olan odunlar, bir çok yerlerde henüz oldukları gibi durmalttadır. Hele İstanbul evle- “Tarıhınmeçhul sırları bana malüm oldu !,, Builddiayı ilerisüren ve sözüne inananlar bu'unan ingiliz “Atlantis,, kıtasının ortadan “nin pek çoklarında ayazlı sabak larda sobalar birer ağız yakıldık- tan sonra bir daha hiç yanmamak- tadır. Geceleri çifte yorganlar, bat taniyeler henüz kullanılmıyor. Ka lın paltolar, yün kazaklar yollar - da birçok kimseleri terletiyor. Geçende, Beykozlu ihtiyar bir avcı vurduğu domuzların kuyruk sokumlarına bakarak bu yıl kışır emsalsiz bir siddetle kendini gö: tereceğini söylüyordu. Avcının bt sözlerinin üstünden on beş gün den fazla geçtiği halde daha orta da kışa benzer bir şeyler yoktur Bu hal belki de gecen son baha rın bastan başa şiddetli, sürek' yağmurlar ve soğuklarla geçmesi dendir. Fakat yukarıda da dediğim gi bi bir aya yakın zamandır kendi- sini ılık, yeşillikli, çiçekli bir hal- de gösteren İstanbul havası bugün lerde bir kışlıyacak olursa nisana kadar artık işimiz var demektir. Böyle olmakla beraber ne de olsa gerçek ilk bahar girmesine önü - müzde tam iki ay kalmıştır. Mar. tın yirmi üçünde nevruz olacağı - na göre gözümüzü açıp kapayın - cıya kadar bu iki ay da geçer ve belli olmaz. önümiü>-14 bu iki ay lık kısa zaman da belki gene böyle “sözde kış olarak yalancı bir bahar halinde geçer. GEZGİN Haberci nasıl yokolduğunu anlatıyor İç ÇAt biya Hiravun Tötmes bu ingiliz muharririne eski Miısır tarihini anlatmış Yaşayan bir adam ölü ile ko- nuşab'lir mi? Ölüler gerçekten ö - lüyor'armı? Ahret ile dünya ara- sında bir boşluk var mı? Acaba kaybolan bazı ruhlar bu boşlukta durup da madde ile gölge arasın -. da irtibat vazifesi mi görüyor Bu sualler düşünülemiyecek kadar eski zaman'ardanberi sayı- sız milyonlar tarafından sorulmuş tur. Ve sayısız milyonlar bunların karşı!'ıklarını öğrenmeden ölmüş -| lerdir. istersiniz? h Bt Çok kimselere, sabahleyin ne "'!dmımık istediğini — sorduk. i başımın ucunda — müzik Uyandırsınlar,, — dedi.. Öteki: 'lımıdı müzik — çalarlarsa, hlıiıueıv&ıverdi' i N%. n çeşidini — değiştirir ve 'l “Cımda Rumba çalarız. Bunun “Yunamaz Yü nı,, ! “Beni gıdıklayarak uyandır- diyoı-.. Bir başkası ise: Bir “ ellerinin birer — rüzgâr V. üşile uyandırılmak,, istiyor. e& y *U şilri okuyor: ,:::ıübl reftârınız ne hölettir; seherden mi Âferidesiniz! ' ı'::"'" hugın oturan bir tanıdığa %ı tıl!lîtıizı:ıı sıllıyarak- deı- beni kendi halime br- 's__h*-di. tr Sene yılbaşı oldu mu, gazete- İhtiyar, saçı sakalı a- T adam, etrafına ürkek bir P meçhül bir istikamete €ni doğmuş melek gibi bir ı:ı:;he;leemualırdn bir takım re- Bün aklımıza geldi. Acaba böyle — bezginleşip saçı sa- Ziyade uyurum,, diyor.. Bu-| Elîmdeıı gelse ben hiç u- YAZANLAR: Hikmet Münir VE Murad Sertoğlu kalına karışan bu ihtiyarlar gidiyorlar? Yoksa Nasreddin hocanın eski ay- ları kırpip kimpip yiıldız. yaptığı gibi bu ihtiyarların da saçı sakalı traş edi- liyor, ve kendilerine Voronof aşısı tat- bik edilerek gelecek yıl için bir genç çocuk haline mi konuyor? * nereye Paraşütü icat eden adam, bir mah pusmuş.. Paraşütü 1798 de düşündüğü söylenen bu adam, ihtimal bir kulede| mahpustu. Kendini yukardan koyu- verince, emniyetle aşağı inebilecekti. Fakat bu pek — eğlendirici — hâdi- se diğer icatlar için umumi bir kaide olarak kabul edilemez. Nitekim balo- nu icat eden adam, yerin dibine kapa- lı VE TUTTUĞU GİBİ KENDİNİ YU KARI ÇEKECEK bir zindan kaça ğı değildir. * Sevgililere dair AeESA A Müşkül bir vaziyette kalmak ister- misiniz? İşte size bir sual: Güzelliği ve zekâsile öğünen bir sevgiliniz size: — Benim güzelliğim mi daha faz- la, zekâm mı? diye sorsa ne cavap ve- rirsiniz? İcatlar ve ihtiyaçlar, Bay bayan, Bavan _— Bay FKKT Geçen gün bir dilenci bir ka- pryı çalarak: — Allah rızası için, dedi. Bir kuruş verir misiniz! Yukardan bir ses: — BAYAN BAY evde yok. Neden gülüoyrsunuz? “Bay bar yan,, diye bir opere: oynandı. Ka- | dınken sonra erkek o'an bir Çer- kes kadınına “bay bayan,, yani es. ki tabirle “efendi hanım,, denildi de, “hanımefendi,, manasına “ba yan bay,, neden denmesin! Hakikaten şimdiye kadar “ha- nrmefendi,, diye hitap edilmiş bir | çok kalantur şahsiyetlere “hbayan bay,, demeği akledenler oldu mu acaba? Yoksa, böyle ÇİFTE BİP KÜLFETİ cidden lüzumsuz mu buluyorlar? * Dün - bugün ! Üstat Yahya Kemalin bir gazelini zamanımıza uyduracak olsaydık, acaba nasıl şöylemek lâzımgelirdi. Bir gazelinin parçasını okuyalım: Atladı dâmen tutup üç çifte bir zerak çeye Geçti sandım Mahı Nev,ayinei billurdan * Bunu buğüne tatbik edip söylesek şöyle bir hal alacak: At'adı manto tutup altı silindir otoya Çıktı ıanddı bir Holivud — yıldızı kon kurdan. — olduğunu, yahut çildirmak üzre Fakat şimdi yaşamakta 'olın! bir İngiliz vardırki, meseleyi hal- letmiş olduğuna bütün kalbile i-ı aanmaktadır. Bu adam İngiliz or dusu sabık yüzbaşılarından, İn- giliz hava kuvvet'er'ne mensup H. C. Randall Stevensdir. Bu adam “Misırdan bir ses,, adile neşrett ği bir kitapta bazı ha rikulâde tecrübelerini anlatmak - tadır. İşte size bu zatm hikâyesini ka- leminden çıktığı gibi kendi sözle- rile naklediyoruz: 1913 yılında başka adamlara benzi- yen bir insan olmadığımın farkına var- drm. Bu hadise çocuklara verilen bir eğ- lence partisinde olmuştu. ÖO gün bildi- ğimiz bütün oyunlar oynanmıştı. Genç lerden biri: — Haydi Planşet oynayalım! diye bağırdı. Planşet kendisine bir kurşun tesbit | edilmiş düz bir tahtadır. Bu tahta da üç küçük tekerlek üstüne bindirilmiş- tir. Psihik olan şahrs tahtanım üstüne elini koyunca, tahta ileriye geriye gide- rek altına yerleştirilmiş kâğıda bir ta- kım haberler yazar, Çocuğun söylemesi üstüne odaya bir Planşet getirildi. Ben elimi tahtarım üstüne koydum. Tahta hare'cete başla- dı. Yavaş yavaş ve zahmetle Almanca bir cümle yazdı. Halbuki ben bu dilden bir tek söz bile bilmiyordum. Cümle adeta peygamberane bir su- rette gelecekten haber vermekteydi. Bu haber İngiltere ile Almanya arasında harp olacağını bildiriyordu! ; Şaşıp kalmıştım. Ertesi günü çarşı- dan hemen bir Planşet satın aldım. ikin- ci bir tecrübe-yaptım. Kurşun kalemi bir daha oynamağa başladı. Bu sefer verdiği haber evimin yanı başındaki yosunlu toprağı bazdığım takdirde 40 tane bakır sikke bulacağını söylüyordu. Söylenilen yeri hiç durmadan gidip kaz- dım ve sekkeleri buldum. Fakat benim haber vermiş olduğum umumi harp bitip tükenmeden evvel hakiki küdretim bana bildirilmedi. 9 şubat 1925 pazartesi gecesi ben ve karım Londradaki apartımanımızda otu ruyorduk. Birdenbire kulağıma bir ses: — Kurşun kalemini al ve söyliyecekle rimi yaz! Dedi. Ben bu sesin karım tarafından söylendiğini sanarak döndüm ve sor- dum, o: — Ağzımı bile açmadım! Karşılığını verdi. Aradan bir dakika geçmemişti ki, sesi tekrar işittim: — Kurşun kalemini al ve söyliyecek- lerimi yaz; eğer beğenmezsen kâğıdı yırtarsın ! İşte böylece “Mısırdan bir ses geldi!,, İlk önce Bay Stevens bu sesten hiç hoşlanmadı. Daha doğrusu korktu. Şuuruna bir 'ht'lâl gelmiş, bulunduğunu sanarak derhal bir sinir doktoruna koştu. Fakat doktor kendisinde anor- mal hiç bir şey göremediğini, ve işittiği bu ses için en akla yakın izahın “ötelerden gelen fevkalâde b'r zekânın ken?is'ni vasıta ola- rak kullanmak istediği,. tarzında | tefsir edi'ehileceğin' söyledi. Bu sözlerden sonra Stevens üzülmez oldu. Ve her gece oturup dinledi, Ses ona akılları şaşkınlık« tan durduracak b'r hikâye anlat. tr. Bu hikâye yeryüzünün büyük bir parçasında bundan 25,000 yıl önce olup biten'leri söylüyordu: Sadece akıl ve mantığın soğuk ışığı ile muhakeme yürüten en ciddi ve aklı başımnda âlimler bile Atlantik Okyanusunun yatağınım bir vakıtlar muazzam bir toprak kıtası olduğunu söylemektedirler. Bu kıta Atlantis olarak tanın. maktadır. Müthiş bir zelzeleyi ta- kiben birbiri ardından gelen med dalgaları gibi tabii bir felâket ne- ticesinde bütün bu kıt'a deniz al- tıma gömülmüştür. Bay Stevens işte bu hikâyeyi felâketi gözlerile görmüş olan ye- gâne şahidin; kaybolmuş krallı. ğın hakanı Osirisin, ağzından din- lemiştir. ». » & Atlantisde bütün insanlar Ptah adlı bir varlığın buyruğu altında sulh ve sükün içinde yaşıyorlardı. ' Bu varlık ne erkek ne de ka”ın yirmi dört “oğul - kız,, r kencisi- ne yardım için seçerdi, Bütün ülkede pırıl pırrl parla - yan taşlardan yapılmış müazzam — Mâbedler kurulmuştu. Her mabed bir “oğul - kız,, tarafından idare ve muhafaza olunurdu. Bu “ao - ğul - kız,, a dünyanım esrarı hil - katin “Ana . Babası,, , “varlığın pınarbaşısı,, tarafından öğretilir- di. , Ülke ortasında, yüksek dağ'a - rm tepesine kurulmuş, uzak ve gizli geçitlerin esrarmı bilmeyen- ler tarafından irişilemeyen muaz- zam bir mâbed vardı. İşte buradan hükümet işleri i- dare olunurdu. Ahal'sinin hiç bir türlü et yemeyeceklerine ve hiç bir hayvan öldürmeyeceklerine da ir emir işte bu mâbedden veril . m'şti. Bugün kullanmakta olduğumuı binlerce icad ve ihtiraların plân ları buradan çıktığı g'bi, bugünkü asri dünyanın henüz keşfedemedi. ği daha binlerce ihtiralar da gene buradan doğmuştu. Fakat bu cennetin ömrü uzun sürmiyecekti. Yavaş yavaş halk arasında memnuniyetsiz'ik Laş gösterdi. Bir vakıtlar sulh ve sü- künun hüküm sürdüğü yerde harp patlak verdi. Bir müddet sonra sulh kısmen iade edilmekle bera - ber, ahali arasına bir kere nefret girmişti ve bu için için kaynamak- ta devam ediyordu. Kara sihirbazlığın alrp yürü « mesi, mâbedlere saygısızlık, ikin- ci bir Babil kurulması, kibir. aza- met, fuhş ve sefahat Kosmos İtkal- bine müthiş bir kısgınlık ” getirdi. Hilkatin “Ana - Babası,, korkurnç bir karar verdi: Atlantisi yer yü- zünden sildi! Yüzbaşı Stevensin son günlerde çıkardığı bu kitabı İng'lterede bü yük bir merak uyandırmıştır. ae t d ) ! he l a. (l . AAA AA zeali