o (Şu tiyatroya mı gideyim, yoksa! ik | ie li © i k. G, l t “ r | ii Farzedin ki, yemekten sonra Kalabalık bir caddeye çıktınız. E- Minizdeki kalın yaprak sigarasını İosurdatıyorsumuz. Bir taraftan Du tiyatroya mı?) diye düşünmek. te; fakat o geceyi nasıl geçirece- Üinize dair, bir türlü, bir karar Yerememektesiniz... Siz böyle ka- tarsızlık içinde fikir yorup durur- ken birden bire omuzunuza bir el dokunuyor... Bir de arkaya dönü. Yorsunuz ki, karşınızda bir kadın Aman allah1!.. Kadın, Yarabbi!.. Mücevherat içinde, Kürklerin en "adidesinden yapılma bir mantoya ünmüş. Göz göze geliyorsu - nuz.. Bu harikulâde kadın, elini - 26, sıcak sıcak bir şey sıkıştırıyor: Fırından yeni çıkmış ve arasına tereyağı sürülmüş bir bira franco- lasıl... Sonra, minimini ellerinde küçücük bir makas, eğiliyor; ce - ketinizin üç düğmesinden ortan - Casmr kesiyor; ve yarı işitilr bir sesle, kulağnıza: (Müsellesülmü - tesaviyüladla!) diyerek yallah.. Koydunsa bul... Caddenin kala - balığına karışıyor. İşte, macera başlangıcı diye bu- ha derler... Fakat siz, acaba; bu Mmaceranm davetkâr sesine icabet “*decek misiniz?... “Ne münase - bet11,, diyorsunuz, değil mi? Böy. .İe garip bir vaziyette, ne yapaca - “GÜtneze daha şimdiden tahminliyor tibiyim: Dercenki evvel, elinizde- taze bira francalasını korka bir köşeye bırakacaksınız. e. Ve badehu, ceketinizin eksik düğ- mak , KARA Mağ çala Jlayarak yolunuza devam buyura- <aksınız.... Evet, böyle yapacaksınız... Eğer hakiki bir maceraperest değilseniz, başka türlü hareketini. Ze imkân yoktur. “Hakiki bir maceraperest,, de- : çalgılı lokantadaki çingeneler cel. ik, değil mi?.. ; maceraperestlerin #ahicileri ve sahici olmıyanları Yardır. Son zamanlarda, matbua- mevzuu bahsedilen ser - iler, hakikati halde, mace- > değil, iş adamıdırlar. bir maksatları, bir gaye- leri mevcuttur, Meselâ, bir altın “cağını keşfe, bir kadın kalbini teshire, bir taç ve tahtı ele geçir- yahut şan ve şöhret kazan- Mağa uğraşırlar... Halbuki, haki - ki Mâceraperestin ne gayesi olur, *e'de maksadı... O, dizginlerini, kör tali eline teslim etmiştir. E- barkını terk ile işi sefahate N Ve serseriliğe vuran bir kibarza - koku kanadı kırılmış bir halde #vine döndüğü zaman, haki. . bir macera geçirmiş insana mü- “mel misaldir. b Büyük şehirlerde, macerape - N leri tatmin edecek vak'alara edelim: Bir ressam sergisi. ti ve gayetle hoşunuza tablo önünde bir hayli ; şimdi de aklı - pı açılıyor. Hayatınızda ilk defa gördüğünüz bir adam, sizi güler yüzle istikbal ediyor... Balkonu - muzda otururken önünüze, hava- dan bir kâğıt düşüyor. Bir de eli- nize alıp okuyorsunuz ki, içinde neler de neler... Yolda giderken, birdenbire bir sağanak boşanıyor, şemsiyenizi açıyorsunuz. Şemsiye- nizin altına ayın on dördü gibi bir kız iltica ediyor... Bütün bu saydığımız misaller. de elinize bir maceranm ip ucu geçmiştir. İhtimal ki, siz, bu ip u- cunu sonuna kadar takip etmek istemezsiniz. Lâkin bazı kimseler, böyle bir sergüzeşt başlangıcınm arkasını aslâ boş bırakmazlar... ... “Rodolf Şteyner” de tarif etti- ğimiz cins insanlardan biri idi. Allahım günü macera paşinde ko- şardı. Ona öyle gelirdi ki, güya şu köşe başını döner dönmez dün. yadaki en enteresan hâdise ile karşılaşıverecek... Her yere bur - nunu sokardı. Bu yüzden başına ne belâlar gelmedi ne belâlar... İki kere ölüm tehdidine maruz kaldı. Bir sefer saatinden ve cüz.! danından oldu. Fakat bir türlü! uslanmadı. Maceraperestliğinden vazgeçmedi. "İşte “Rodolf” gene, şebrin es- ki kısmında, büyük ve kalabalık bir caddede etrafına bakmıp ken- dine bir kısmet arayarak yürüyor. Ahali sanki bir sel ve kendide sanki, o sele karışmış bir tahta pargamemen , İlkönce, nazarı dikkatini bir betti ise de, birkaç adım daha iler. liyerek bir diş doktorunun garip ilânmı görünce çingeneleri unuttu bile... Dişçinin reklâmı cidden tu. haftı: Kırmızı ceketli, pantolonlu devasa bir zenci, gelip geçenlere bir eliyle tedavihanenin kapısmı gösteriyor; öbür eliyle de el ilân. larmı dağıtıyordu: “Rodolf,, bu caddeden daima geçer; bu zencinin uzattığı kâğıdı daima alır ve asla onda bir fevka- lâdelik sezinmezdi. Lâkin bugün, siyahi, reklâmr gayet acaip bir tarzda veriyormuş gibi geldi ona.. Beş on adrm ileri gittikten sonra kâğıdı açtı, baktı. Hayret etti, Evirdi, çevirdi. l Bir “daha baktı, evet, ya; nılmıyordu. Kâğıdın bir tarafı ta.| mamiyle boştu. Öbür tarafmda, ise mürekkeple ve el yazısı ile; | | YEŞİL KAPI İbaresi vardı. Maceracı genç, etrafına bakın. dı, İki adım ötede yürüyen bir sa. kallı adam, zencinin verdiği kartı okuduktan sonra yere atmıştı, E. ğildi. Kartı aldı: Bu basbayağı bir ilândı. En üstünde, ilk satırm. da diş tabibinin ismi, ikincisinin. de adresi ve müteakip satırlarda ise tedavi şeraiti vardı. En altında da kalın yazı ile: ASLA AĞRI HISSETTİRME. DEN DİŞ ÇEKİLİR. İbaresi göze çarpıyordu. Mace. raperest genç, vaziyette bir fev - kalâdelik sezindi. Zencinin ona verdiği kâğıtta niçin o muammaa- lüt (Yeşil kapı) kelimeleri yazılı idi de başkalrma verdiği kâğıtlar alelâde ilândı?.. Düşünce içinde birkaç sokak ; fakat derhal ka-| geçtikten sonra, artık içi içine sığ.) kattabit (Yeşil kapı) ile bu ev Tefrika No. 30 m Yazan: Murad Sertoğlu — Ben, Lükres Borjiya, bir tebessümüme nail olamadıklarından dolayı beş kişinin uö- rumda hayatlarına kıydıkları Lükres Borjiva reddedilsin, buna imkân yok! — Kim bahsetti sana bunlar. dan? — Frenk Süleyman efendi söy- ledi. Ne olur? Bana bunlardan bi- rini oku!... Ben böyle şeyleri çok severim. Benim hoşuma giden şey, zebun kalmış, kuvvetli :şeylerdir. Bunun için demir bir kafese kapa- tılmış bir aslan beni nasıl alâka- dar ediyorsa sen de beni öyle a- lâkadar ediyorsun. Cem, seni sevi- yorum... Seni çok seviyorum... Ve sana malik olduğum her şeyimi, prensleri bile çıldırtan güzelliği - mi, gençliğimi, bekâretimi, her $e- yimi sana vermeğe razıyim. Lükres bir anda Cemin yanı - na oturmuştu. Kollarını boynuna doladı. Cemi kendisine doğru çek: ti. — Dudaklarıma henüz hiç bir erkek dudağı değmemiştir. Bana inan ki, benimle böyle bir gece ge- çirmek için hayatlarmı seve se - ve verecek asılzadeler sayısız de- recede çoktur. Lükres öpüyordu. Cemse hâlâ kendisini toparlaya. mamış, bu çrİğm sarılışları kendi- mamağa başladı. Geri döndü, Diş- çinin bulunduğu sokağa bir daha geldi. Zenci hâlâ orada idi. Kal - dırımdan yürüyen ahalinin arası- na karıştı. Elini reklâm kartı Oalmak için uzattı: Zenci, gene esraren - giz bir tavırla ona bir 11 ıt verdi. 4 “Rodolf,, beş on adım yürüdük - ten sonra, kâğıdı birde açtıki, gene o mahut ve esrarengiz (Yeşil kapı) kelimeleri... Yerde dört beş tane kart vardı. Bunları, ahaliden bir kısmı rek - lâmcı zenciden almış; okuduktan sonra kaldırmlara atmıştı. Deli . kanlı kartların bepsini topladı, hepsi de matbu dişçi ilânlarının ayni idi, Demek ki, macera: ona cazip sesiyle iki kere: — Yeşil kapı! Yeşil kapı! . di. ye seslenmişti. O, bu sese icabet edecekti. Gerisin geri döndü. Si - yabinin yanından bir kere daha geçti. Fakat zenci, bu sefer ona kart mart vermedi. O gün zarfın. da iki kere elini uzatlığının farkı. na varmıştı galiba ki, surat astı. Yahut ta, — kim bilir? — surat asmasının başka bir sebebi vardı:| Reklâmcı, bu kalabalık caddede kaynaşan ha'k arasında, bula bu. la onu bulmuşken ve muamma - âlüt kelimeleri ihtiva eden kartla- Ft ona vermişken demek ki, “Ro - dolf” un zekâsı bu muammayı keşfe elvermiyordu. Ne ayıp! Ne ayıp!... İşte zenci, zahir, bu hale kızdığını belli etmek için, arada sırada garip bir sesle anlaşılmaz bir cümle haykırıyordu. Bütün bunlar başlı başma birer harikulâ- delikti!! . “Rodolf,, karşı kaldırıma geç: ti. Zencinin, önünde durduğu evi gözden geçirmeğe başladı. O fev- Vr YAYMA ee NİŞ insan arasında bir münasebet vardı el - sinden uzaklaştırmağa çalışıyordu. | Lükres birdenbire ayağa fırladı: — Beni istemiyor musun? — Hayır. — Ciddi mi söylüyorsun? — Elbette. — Ben, Lükres Borjiya, bir te- bessiimüme nail olamadıklarından dolayı beş kişinin uğrumda hayat larına kıydıkları Lükres Burjiya reddedilsin, istenmesin, buna im - kân yek. — Sükün bul, asabileşme! Otur şöyle karşıma! Cem çok tatlı, fakat çok kat'i bir dille konuşuyordu. Lükres bu! emirlere karşı koyacak kuvveti! kendisinde bulamadı. Cemin mavi! gözleri onu âdeta ipnotize etmiş - ti. Yavaş yavaş sakınleşti. Eski yerine oturdu, Sonra “birdenbire elinde tuttuğu mendili gözlerine götürerek hüngür hüngür ağlama- ğa başladı. ; Cem yerinden kalkarak onun yanına oturdu. Bir elile bukle buk- le olan saçlarını okşarken, diğer | elile de Lükresin başını kaldırdı. Lükres hıçkırık içinde sordu: bette... Ev, beş katlı idi. Altında demin delikanlıım nazarı dikka. tini celbeden lokanta mevcut bu - lumuyordu. Lokahtanın yanında bir merdiven kapısı nazarı dikka- tini celbediyordu. Bu merdiven -| den çıkıldığı takdirde, birinci kat-| ta bir şapkacı, yahut da bir kürk-! çü dükkânı olsa gerekti. “Rodolf”, bunun böyle olduğunu birinci kat penceresinde bir kadın resmini taşıyan *ilândan anladı. İkinci katta elektrikler pir pır yanıp sö nüyorlardı, Kendini ilâna pek me- raklı olan dişçi, penceresinin ö - nüne de, mükemmel tertibatı yaptırmıştı. Esrar ve muamma, dişçinin o-| turduğu kattan itibaren başlıyor. du demek?.. Buraların hususi o - dalar olduğu, perdelerin yekdiğe. rine uymamasından belli idi. Demek ki, bu odaların birinde müthiş bir şey vardı?.. Aman yarabbi! “Rodolf,, o derece heyecana kapıldı ki, az daha yüreği ağzıma gelecekti. Binaya hariçten bir daha baktı Nazarı dikkatini, başka bir şey! celbetmedi. Tetkikatmı o tamik maksadiyle yürüdü. Evin merdi - ven kapısından daldı, kürkçü ile dişçinin oturdukları birinci ve ikinci katları bir solukta geçti. Üçüncü kata varmıştı. Merdivenin yanında bir kori - dor uzanıyordu. Koridorda ik: Xa pı vardı, Biri daha yakın, öbürü daha uzaktı. “Rodolf,, koridorda bir iki adım daha ilerledi. Bir de ne görsün? Kapı yeşil değil mi?.. Demek ki, muammanın eşiğin. de :4i.. Kapıyı vurdu. Mütercimi: (Hatice üren) li bir reklâm! i — Beni neden istemiyorsun? y — Dinle Lükres! Sen daka he: nüz çok gençsin. Hayatı bilmi- yor, çabucak hissiyatma kapılı - | yorsun. € Bu sözler üzerine Lükres başı. nı kaldırdı. Gözlerini Cemin göz- lerine dikti. Bu gözlerin derinlikle rinde öyle manalar, öyle kat" ifa- deler vardı ki, bunların karşısın - da Cem bile hayretle irkildi Bu ne kuvvetli bakış? Bu ne tehlike- li azim fışkıran gözlerdi? Lükres yavaş yavaş konuştu: — Cem! Sen beni çocuk yerine koyuyorsun. Fakat emin ol ki al danıyorsun. Ben, senin tahmin et- tiğinden çok, pek çok fazla şeyler yapabilecek kabiliyetteyim Seni seviyorum, ve sana kendimi veri » yorum. Bu ilk plânımdır. “İkinci plânım seninle buradan kaçmak o lacaktır. Benim çok param Var. Seni buradan kaçırmak için bütün plânlarım hazırdır. Ben Vat'kan- da hiç kimsenin hattâ sana itiraf edeyim, papa İnosanı öldürerek yerine papa olmağa çalışan ve bunda er geç muvaffak olacak o- lan babam Rodrik Borjiyanısı bile bilmediği gizli yolları bilirim Een || ların anahtarları bendedir. On | dakikada Vatikanın dış tarafında bizi bekleyen sımsıkı kapalı bir a- rabanın yanında bulunabiliriz Bu araba bizi süratle doğruca Napoli 1 ye götürecek. Ve oradan hususi | yatım ile İspanyaya doğru hareket Bb i edeceğiz. Sizi hiç kimse görmiye- İ cek, ve tanımayacak. Seninle ev- lenir, ve sbediyen orada kalırız. Cem sultan bu sözler karşısın- da yalnızca büyük bir bayret his. sediyor ve şaşıyordu. İ Lükresi ancak şimdi anladığını İ | görüyordu. Bir an onunla beraber gitmeği düşündü. Fakat sonra, İ bundan vaz geçti. O, hürriyet istiyordu. Vatikan. dan çıkıp, Lükres Borjiyanın İspanyadaki şatosunda hapsolmayı , değil. bl Sonra o, böyle bürriyeti ne ya- J pacaktı? Vatanını görmedikten, o- rada yaşamadıktan sonra? Ya hele o? Hele Gülsüm ona da ebediyen veda etmek lâzım ge lecekti, a i Kabil mi idi bu? ' Şüphesiz ki hayır.. Aklında karşısında canlı duran Lükiesle, yedi, sekiz senedir görmediği Gül. | sümü karşılaştırdı İki mehtap ge- | cesini mukayese etti. Kalbindeki büyük aşk, Gülsüm, Lükresi mağ. | lup etti, Hem de nekadar farklı ve muazzam bir kuvvetle. Üstelik buradar, kaçar giderse kendisini hâlâ terketmeyen arka- daşlarını, can yoldaşlarını da bi- rakması lâzımgeliyordu ki, hele | buna katiyen imkân görmüyordu. Başını meyusane iki yana sal Tadı: ! — Hayır, Lükres dedi. Senin. le gelmiyeceğim, gelemiyeceğim. N , (Devamı var), adi di | ! | i