yazam: HALİDE EDİB 106 iskemi “Bunu bir defa Hilmi bey Sabi- | ha hanıma söylediydi,” dedi. Dürnevi Beruta götüreceği za- mandı, Manasıhı anlamamıstı; fas kat Hilminin peltekliği bilhasta o akşam Rabiaya dokunmuştu. Osman dudağını büktü. “Aman su ayrılık türküsü...,, “Sevmiyor musun?,, “Manasız. Ayrılmak, ölmek, sup sulu bir ihtiyar kız hassasiye- ti!,, “Fakat adam sevdiğinden ayrı- lunca böyle olur, Osman.,, Şimdi o, Şevketi deryada, Tev- fikten ayrıldığı günü hatırlıyordu. İçine böyle hazin, yumuşak bir karanlik çökmüştü. Belki ayril - manın başka türlü acıları da var- dır. Belki insan yüreğini kökün. den söküp atan ayrılıklar da var. dır. Kalktı. “Hadi bahçeye gidelim.,, Onlar, kapının önündeki lüğe varıncıya kadar şarkı söyli- yen ses kesildi. Evin arkasına gittiler, Çamların arasında dur- dular, Etrafı dinlediler. Karanlıkta uzun, uzun bir ses inledi. Sırtın üstündeki büyük taş binadan geliyordu. Bütün pence- düz- kl cnm Bakkal karışık olması iyi olacak, Osman. İnsanın hiç içi sıkılmıyacak...,, Gevrek gevrek gülüyordu. Mü- nakaşa ettikleri muhayyel çocuk ona bir hakikatmiş gibi geliyordu. Yalnız Osmüanın içinde başka il lerin, başka seslerin aksi olması ihtimali azıcrk onu endişeye dü- şürdü. O sabah karşı yamaçlara vw ran balıkçr şarkılariyle uyandılar. Balıktan dönenler Boğazı geçi- yorlar. O gün Boğaziçi onlara bir bay- ram günü gibi geldi. Zurna, dün- belek, mavnaların üstünde tepine tepine oynıyarak Göksuya giden halkın şamatası.. Hayat toprak- lardan fışkırıyor, yerde ve hava- da başlarını döndüren bir şiddet- le; şiddetle atıyor. Rabia, dinamo üstünde oturu- yormuş gibi titredi. Dünyanın yü- reği gümbür gümbür atıyordu. O akşam evin önüne çıktılar. Rabia Osmana bir koltuk indir- di, kendilerine bir halı serdi. Pen- be dizlerini dikmiş oturuyor, Ra- bia, gözleri yıldızlarda sırtüstü v- yanmış yatıyordu. Osman, otur- duğu yerden, koya batan yıldız- ları görüyor, suyun üstüne bir al- relerinde aydınlık var, . 5 45... esir gezkami sik yağan ipa nm lin Hem e in Org, Robert Kolejde çaliyor-| a Rabia Osman koltuğuna ar- lar.,, Rabia, ilk defa org sesi. işiti- yordu. Ve bu ses içini kavradı. Şimdiye kadar dinlediği &n çok sevdiği garp musikisinde bile ekseri o steccoto, o biribirin. den ayrılan sesleri azicik yadır. gardı. Halbuki bunda, bir perde- nin ötekine geçişi hissedilmiyor. Biribirine örülmüş gibi bağlanan mütemadi sesler. Kendi okuyuşunu hatırlatıyor. “Eğer oğlumuz olursa ben bu mektebe veririm.,, “Allah esirgesin!,, “Niçin, Osman?,, “Oğluma Sinekli Kür'ân| bakkal olm. yan her şeyden esirge, “uzak tut Rabia, Esasen damarlarında ka. rışık kan olanların içlerindeki! daimi didişme, çarpışma kendile-| rine yetişir!,, | “Fakat sen bizim tarihimizi oku. madın mi, Osman? Hepimizin da-| marlarında o kadar başka başka| kanlar var ki... Halbuki hiç birimi zin içinde öyle bir didişme yok.,, “Yalnız kan değil, iki gözümün nuru... Bir de hars, medeniyet baş- kalığı vardır. Belki o kandan çok insanları birbirinden ayırır... İn- sanların kafasında, kalbinde bir kasını dayar, ud çalardı. Hep w- zun, yanık taksimlerle başlar. Fa- kat hep söylediği şarkılar şen, hat- tâ tuhaftı. En çok tekrar ettiği, macuncuların, cuma günleri Si- nekli Bakkaldan geçerken söyle- dikleri “Çil horoz,, türküsüydü. “Horozumun kuyruğu güdük. Diye başlar başlamaz, Penbe de azıcık kısık sesiyle bir ağızdan aldırırdı. (Devamı var) Göz Hekimi Dr. Şükrü Ertan ğlu Nuruosmaniye cad. No. $ ğlu Eczanesi yanmda) Sah günleri meccanendir.. Telefon. 22566 HABER — Akşam postası T95KOcALI İSHAK FERDİ Tevkifhanede başlıyan dostluklar | Tevkifhanede,.. Üçüncü kovuş- ta yan yana yatıyorlardı. Garip bir tesadüf onları bir kovuşa dü - şürmüştü, Mühendis Ziya soruyordu: — Buraya neden geldin, arka. daş? Şakir çok heyecanlıydı: — Burada da mı istintak..? Ne. den geldimse geldim. Sana ne,.?! Diye homurdandı., Sigarasının birini yakıp birini söndürüyordu. Ziya kendi kendine söylenir gi- bi bir tavırla: — Çok zengin bir adama ben - ziyor, dedi, (geldiği saattenberi birkaç paket sigara içti, Şakir homüurdandı: — İnsan onu da içmezse pat - .. Beynimin içi bitpazarı gibi er — Merak etme, aslanım! Ya - vaş yavaş sen de alışırsm! — <Burada' rakor “bulunma sen: 74 ne. — Sayıklıyor musun? Kendini Apostolun mejhanesinde mi san. dm..? Şakir demir karyolanın kenarı. na ilişti: — Nasılsa elimden hükikmn çık. tr.. Ben buralara düşecek bir a dam değildim. — Birini mi vurdun? — Onun gibi bir şey.. — Rovelverle mi? — Hayır.. bıçakla. — Öldü mü? — Yaşıyormuş... — Yaranm derinliği kaç san - tim..? — Ölçmedim.. — Gazetelerde okumuşsundur canım, uzun etme! Burası mah - keme değil ya, Derdini anlat ba- kalım! Nerde oldu bu vaka? — (Beyaz Rus) barında.. Ziya ağzmı açarak bağırdı: sanıyorsun ?,, — Benim.. Ne olacak?! — Gördün mü, nasıl keşfedi - verdim çabucak?! — Olur ya. Gazetelerde her- kes okudu. Ziya gülmeğe başladı: — Hiç merak etme.. Bıçak ye. di santim derinliğinde (bir yara açmış. Su içinde yedi sene yiye « ceksin! — Santimi bir sene hülebe — Ne sandın ya? Maamafih kuvvetli bir avukat tutarsan, beş seneyle kurtulursun ! Şakir sigara paketini uzattı: — Sen neden yatıyorsun? — Havadan., — O ne demek..? — Tam manasiyle (havadan. Bir kadının iftirası yüzünden on beş sene yedik., — On beş sene mi dedin?! — Şükret haline! Sen gene yedi santim derinliğinde yara açan bir cinayet işlemişsin! Ya ben zaval- hı... Bir sinek kanadı bile kopar - madan yatıyorum. Şakir dudağını büktü: — İnsana hiç yoktan on beş se- mana mesisler emi be imama 7. Bu sırada biraz geride duran iki mahküm, fısıldaştılar: — Bu da bizden galiba..! — Nerden anladm? -— Konuşmasından. Görmüyor musun? İmanım diye afi kesiyor.. Şakirle Ziya konuşmalarına devam ettiler. — Kaç şahidin var? — Bir garsondan başka kimse yok.. Ya senin? Ziya içini çekti: — Benim vakadan bile habe - rim yok. Doktor Şahap isminde birini vurmuşlar. Katil diye beni yakaladılar. Gözü kör olsun, ba - şımı bir kadın yaktı benim. Şakir gözlerini açarak cevap verdi: — Amma tesadüf be! Benim yaraladığım Necdet bey, senin öl. dürdüğün doktorun kardeşiymiş. — Haydi canım.. Onu ben öl. — Vay.. Necdet beyi vuran sen | dürmedim. Ah şu iftirayı bana a- misin? tan kaltağı bir ele geçirsem... Ben KADIN A | Soför Şakir tevkifhanede Ziya ile tanışmıştı.. Çok sinirliydi: “Burada rakı bulunmaz mı?,, diye sordu. Ziya; “arkadaşi | dedi. Kendini Apostolun meyhanesinde mi 26 SONKANUN — 1936 ti di den öyle acı bir hmç aldı ki.. Şakirin beyni büsbütün altüst olmuştu. O,karısının bu ada” hakkında şehadette bulunmak ü" zere mahkemeye gittiğini ei du. Söylemek istediği sözler beğ zında düğümlendi.. Ağzımı “1 * madı. Ziya anlatıyordu: — Güya ben kadın kıyafetiyle | Büyükdereye gitmişim.. Doktorü servetine tamaan öldürmüşüm. $“ kaltağın yediği herzelere bak sen! Şakir dayanamadı: — Peki amma, a birader! de* di. Bu kadın senden ne istiyordu? Ziya teesürle başını salladı: — Hiç. Benden bir istediği yoktu. Bir gönül işi. Nerden va nasıl da yakalandım, bilmem? Se" vişmiştik.. Benimle o evlenmeğ* karar vermişti. Bir gece evin& gittim. (Haydi, ben hazırım. E* de tuttum.. Evlenelim!) odedim Onu, doğrusu ya, çok seviyordu! Bana ne cevap verse beğenirsin? (Ben başkasını buldum. O, sen * den daha güzel, daha yakişıklı. TE * gim!) demez mi..7! * — Olur ya, Gönül bu. Zorla gör zellik olmaz derler, l — Doğru söylüyorsun amm&, azizim, beni aylarca neden aldat” tı? Dünya kadar masrafa gif dim.. Ev tutum.. Para yedirdim: Borca girdim, — Sonra..? ; — Sonrası bu. O gece kafay! iyice tütsülemiştim. Tehdide kal kıştım, Meğer kaltağın birçok dostları daha varmış. Biz kavs* ederken polis hafiyesi Yılmaz be? içeriye girmez mi? İşte o sırad kahpeliğini gösterdi: Beni Yıl maz beye (Doktor Sahabın katili budur!) diye tanıttı.. Elime ke * lepçe taktırdı.. Tevkif edildis” Gerçi biraz bende de kabahat v8 ya.. Onun hakkında mahkemey* fazla izahat vermeğe vicdanı razı olmamıştı. Hasılı başımı yak tı kaltak vesselâmi.. (Devamı var) cehennem kargaşalığı yapar...,, Sustu Rabianın içindeki kı yameti teskin etmek istiyormuş gibi omuzuna doktındu, okşadı. “Ben oğlumun kafasında, kal- binde ahenk, sükün isterim. Baş- ka başka taraflara çeken tesirler- den onu muhafaza etmek isterim.,, “Fakat insanm içi öyle karma" di İİİ 2 ai Aİ Y.N EW. 4 4 Nİ menhus evlenme ile zaten çok, pek çok: betbaht o: muştum... Şimdi ise sükünetle, rahatça yaşamıya baş- lamıştım. Başımı dinliyordum. Hayatımı yeniden boz- mak, eski acı günleri yaşamak.. Hayır! Hayır... Hem de Samiye Ekrem Tok hanım gibi... Noter şiddetle Arif Nedretin sözünü kesti: — Susunuz azizim susunuz! Gene o güzel kom- plimanlarımıza başlamayınız. Bana inanınız. Bu gene kızt tanımıyorsunuz. O da sizi anlamadı. Bir defacık görmekle ikiniz de biribiriniz hakkında hiç bir hü- küm veremezsiniz. Arif Nedret hiddetle: — İhsan! dedi. Size verdiğim vekâletten dışarı çıkıyorsunuz. — Bu sizin ikiniz için, aziz dostum. Fakat her iki- nirin de benim tekliflerimi kabule mâni bazı şahsi sc- bebler olabilir, Bunun için sizinle ayrı ayrı konuşa- sağım. Böyle olunca her biriniz öteki hakkındaki düşlin- celerini çekinmeden, serbestçe söyliyebilir. Arif Nedret bunu derhal kabul etti. Noterin bir tecrübe için şu birlikte yaşamak teklifinin kat'iyyen boşuna gitmediği belli idi. Bana gelince bundan hiç bir fayda Oummuyor- dum: Kaderimin yolum üzerine koyduğu bu adama karşı duyduğum antipatiyi hiçbir söz, hiçbir çare iza- le edemezdi, Noter bir kapı açtı, Bana dönerek: — Lütfen şu salonda oturunuz Samiye hanım. Ben evvelce Arif Nedret beyle konuşacağım. Sonra da sıra size gelecek. Nöterin bu arzusuna pek az ehemmiyet verdiğimi gösteren bir baş sallamasile; — Bu tecrübenizin boş olduğunu zannediyorum. Kendim seçmediğim bir kocanın karımı olarak tanın- mama hiç imkân yoktur. Fakat İhsan Bey kat'i bir tavırla kolumdan tuta rak beni salona soktu: — Böyle söylemeyiniz kızım. Bu yapacağınız tecrübe annenizin ve sizi çok seven, sizin saadetinizi istiyen manevi babânızm arzusudur. Eminim ki Ai bey de burada olsaydi size ayni tavsiyede bulu tı. Mütevekkilâne başımı eğerek: — öyle olstin dedim. Ben salona girer girme” noter arkamdan itina ile kapıyı kapadı. Noterle Arif Nedretin konuşması ne kadar gir pek bilemiyorum. Fakat vakit bana öyle“ uzun, ÖY O bitip tükenmez gibi göründü ki... Kendi kendiri€ madan şu kelimeleri tekrar ediyordum. — Bu alam İtemiyorum, Bu adamla yaa Nihayet kapı açıldı. Noter gözüktü, Tekraf binesine girdik. Arif Nedret yoktu. Demek ki gi rin tekliflerini kabul etmiyerek savuşup Noter birdenbire? gr “— Nasıl Samiye harım düşündünüz > > sordu: — Düşündüm. Fakat bu düşüncem fikrimi m tirmedi. Gene tekrar ediyorum: Bu teklif tecrübeniz boş ve faydasız olacaktır. Arif pr ne tabiatlerimiz, ne duygularımız ve ne de ; lerimiz arasında en küçük bir benzeyiş, bir yoktur, (Devamı var)