26 Ocak 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a— L — h k âuldu Piyasaya düştü. v FDot Görmüşüm birşey mi?.. HAREN S yti Mahalle kahvesinde BİRİNCİ KISIM - Mahalle kahvesinde oturduk- İarı sırada, pos sarıbıyıklı, kızıl Yüzlü bir adam, çelimsiz ve esş- Mer arkadaşına: — Hışsş, buraya bak Ali!! -De- di. sana birşey anlatacağım... — Anlat. — Anlatayım ama, korkuyo- Tum, — Neden korkuyorsun? —— Senin gevezeliğini bilirim: Birşey duydun muydu, mal bul - Muş Miığribiye dönersin... Öteki- he berikine yayarsın... — Vallahi yaymam... — Ama sonra, kulaklarına gi- derse, iş bozulur... Söyliyecekleri Mi kimseye çıtlatmıyacağına ye - Min et bakayım. — Vallahi, A — Daha büyük yemin et. — Billahi, — Tallahi de de, — Tallahi. Bu sıkı teminat üzerine, sarı- ı"ırıklı adam, etrafa bir göz attı. Sağ taraftakilerin dört kol 'skam” bile, sol taraftakilerin tavlaya dal Mış olduklarını fark ile vaziyetten t&min, dedi ki: — Bizim mahalledeki dokto- run karısr yok mu?.. Ya mevlâsmı M | u Hai Y'Dk CANrırm '7.. NP fıîVnFcıın Un ı seversen. E şaştırm bu işe Üoğrüsü... el Şaşarsın ya... Şaşmıyacak Tünce ağzım bir karış açıldı... İşi Meydana vuracağım, — Meydana mı vuracaksım? — Meydana vuracağımya... — Nasıl? — Sabırsızlanma... Sana anla- facağım mesele de buya işte... E- fendim, kadının azdığı kulağıma “!mdı.. Beyoğlunda “Atina,, nın '“'lne geliyormuş diye işittim: 'Yıy!? “Dedim.- Sen ha.. Sen, bi- z'n';l mahalleden ol da... Sana gös- ::'ll'îm.. Öyleya: Namus bu.. Ma- _rnllenin namusu... Dooooğru “A- "'l:..yı gittim.. Dedim ki: d '_—— Madam!.. Bengeçen gün (* size gelmiştim. Bürada kızıl Saclr, mavi gözlü, uzunboylu, ba- _ ik etihde, bir Türk hanrmıyla kal- İ « Bana, bir doktorun karı. Olduğunu söyledi idi... Onu tek- x getirir misin? ,,.“— Getiri- PR Pasam... Ne zaman istersin?,, f.ıAmı yanlışlık olmasın.. (xxx) q'&l mahallede oturuyor; de.- mi?,,..“Evet pasam,, — Ete, karr geldi mi??. başını kaşıdı - Doktor olduğum için hastalıktan pek korkarım... Çünkü, malüma: Hastalığın görü- nürü var, görünmezi var...,, “— Korkma, yahu.. Korkma... Benim seni götüreceğim eve gelen kadınların ekserisi evli kadınlar- dır...,, « Diyerek korkusunu gi- derttim. “— Allah allah - Dedi- Evli kadınlarha.. Allah kocaları . na medet eylesin!,, i — Hah hah hah.. Herif, başma örülecek çorabı bilmiyor. Eeee, ne oldu, “Atina,,nım evine doktoör- la birlikte gittiniz mi? | — Hayır! Doktor, pek çok işi olduğunu söyledi.. “Önümüzdeki pazartesi günü gideriz! “Dedi. Ben de, “Atina,,nın evine yalnız başsma gittim, Doktorun karısıy- la iki saat kaldık.. Enfes şey, doğ rusu!... Pazartesi günü, kadın bir başka kadın daha alıp gelecek - miş... O kadın da evli imiş... Bi - zim mahalledenmiş.. Sorma. Dok- toru bir bozum edeceğim ki... He- rif, yıldırımla vurulmuşa dönecek, hah hah hah. — Hah hah ha... ... İKİNCİ KISIM Pazartesi akşamı. Gene mahalle kahvesinde. Esmer ve çelimsiz adam, Sarr posbıyıklrya sordu: — F'aan na habor? — Nasıl hiç?!.. Bugün pazarte- si.. Doktorla beraber madam “A. tina,,nın evine gitmediniz mi? — Canım... Anlatsana.. — Ötelkine berikine boşboğaz. İik edeceğimden korkuyorsun gü liba., —1 Iıtçrıen daha büyük bir ye- min: Billâhi boşboğazlık etmem.. — Canrm, ne susuyorsun?.. Tallahi boşboğazlık etmem.. Sarı posbıyıklı adam, kahve- nin mermer masasına bir yumruk indirdi: — Eeeeh.. Sus.. Zaten kafam kızgın.. Bir de sen kızdırma! Diye haykırdı. 'ÜÇÜNCÜ KISIM S_a.lı. günü uğursuz gündür der- ler.. Pek doğru! P"azartesiyi takibeden gün zar- fında, mahallede iki boşanma bir. den oldu: Doktor da karısımı bo - şadı; sarı bıyıklı adam da... Nakili (Hikâyeci) — Geldi... : __:" özlerinle mi gördün? V Elbet gördüm.. Fakat ben göz. bile göstereceğim. Paj Deme allah aşkına.., “N:." bryıklı, kızılyüzlü adam, ceğir, E*et, doktora bile gö göstere- v.,.hı'" mî“h_ ki, döktör, ho- ttan höşlâanır.. Akşâamüs - ıccqî“.yâl!ehnneıîne üuğradım... L"ını..ınedi"" - Seni bu akşam | H:h üreyim.. Beyoğ- HABER AKSAÂAM POĞTAĞIİ - IDARE EVi Iİstanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgrat adresi : İstanbul HABER Yazı işleri telofonu : 23872 idare VF ilân . : 24370 ABÖNE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi :ın.:ll ı;ş: .. 2700 Kt 1 âylık 50 » İLÂN TARİFESlu Ticaret ilânlarırun satırı 12,50 | Resmi ilânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hı Hasan Rasim Us qqııldığı yer (VAKIT) e — RTA I"A-'»'!ı Tefrika No. 21 Yazan: Murad Sertoğlu Geçen kısımların hülâsası Ancello ile Robetro adında iki yabancı Rodos kalesine girmek istiyorlar. Bunun için kaleye para geltiren bir Türk gemisine saldıracak olan bir korsan ge- misine dahil oluyorlar. Fakat korsanlar tam gemiyi e- le geçirecekleri zaman iki ya- bancı Türklerden — tarafa olup korsanları yeniyorlar. — İki misafirimiz nerede istira- hat edecekler? — Benim kamaramda.. Ancello ile Roberto buna şid- detle itira zettilerse de Tevhit reis de ayni şiddetle iddiasmda israr etti. Ve kendisi başka bir kama- raya çekildi. Ancello ve Roberto iyi bir ye- mekten sonra rahat yataklarda karşı karşıya yatmış bulunuyor- lardı. Robertonun yarası onda bi- raz hararet tevlit etmiştir. Buna rağmen kendisini o kadar fena his- setmiyordu. Şimdiki halde plânlarının ilk ve en mühim kısmı tahakkuk etmişti. 'Tevhit reis vasıtasiyle Rodos ka- | lesine girmeğe muvaffak olacak- lardı . Peki sonra? Sonra ne olacak- tı? Dünyanın-&n müthiş zindanla- rına malik olan bu korkunç şato- da onları nasıl müthiş tehlikeler bekliyordu? Ne yapacaklardı? De- ilce cesaretleri onları hangi tüyler ürpertici yeni maceralara sürükli- yecekti? Bu adamlar hakikaten deli miy- diler? Her ikisi de sırrını muhafa- za etmekte birbirleriyle yarışırca- sına titizlik gösteriyorlardı. Bir- birleriyle bu derece anlaşmış ol- malarına rağmen hâlâ ne gibi bir gaye güttüklerini birbirlerine söy- lememişlerdi. Her ikisinin bildiği şey Rodos kalesinin tüyler ürperti- ci, korkunç zindanlarına kadar yol larının ayni olmasıydı. Orada yüz- lerce ölüm mahkümu arasında her ikisinin de görüşmek için ölümü göze aldıkları birer adam vardı Bu gayelerinde muvaffak olacak- lar mıydı? Meçhul! Farzı mahal muvafafk olsalar, o zaman ne yapacaklardı? Gene ayni büyük ve gizli gayeleri için biri dünyanın bir tarfına, öbürü de öbür tarafına doğru gitmek için birbirlerinden ayrılacaklardı Her ikisi de ayni haleti ruhiye içinde, belki de ayni şeyler düşü- nerek gözlerni yumdular. Güneş çoktan batmışti. Deniz güzel, gece barraktı. Hafif bir rüzgâr yelkenleri şişirmişti. Forsa- bildiklerinden kendilerine istira - hat etmeleri bildirilmş olduğu hal- de adaya br an #vvel varmak için bütün kuvvetleriyle kürek çekiyor- lardı . Uzaktan, pek uzaktân adadan gelen ışiklar gözle seçilebiliyordu,. Bu gidişle dört, beş saat sonra, hattâ sabahtan evvel adaya vara- bilirlerdi. Yapılan muayenelerde korsan- lardan üç tanesi müstesna hepsi- | nin ölmüş oldukları anlaşılmıştı.| Kurtulanlar arasında Maron da bulunuyordu. Türklere gelince an- cak üçü şehit olmuştu. Diğerleri- nin yaraları nisbeten hafif ve za- rarsızdı. AA Nİ CEM SULTAN Vatikandayız. Hiristiyanlığın din merkezi, Papa Sekizinci İno- san'ın oturduğu Romanın Vati- kan sarayında. Çanlar durmadan çalıyor ve yal. nız Vatikan değil, bütün Roma, çanların tüyleri ürperten keskin uğultusu altında inliyordu. Halk arasında fısıltılar: — Papa ölmüş! — Sekizinci İnosan allaha ru- hunu teslim etmiş ! Ve kiliseler durmadan ağır ö- lüm çanını vuruyorlar: —Dinn! Denn! Donn! Yaprakları dökülmüş ağaçlara konmuş olan kargalar çan sesleri- nin birdenbire yükselmesi üzerine şaşırmışlar, Vatikanın bahçesinde koşuşan kara cuübbeli rahipler gi- bi sağa sola doğru kaçıyorlar. Çan seslerini duyanlar süratle düklânlarımı kapatıyor, bağlarda, bahçelerde çalısanlar islerini bi - rakarak Romaya doğru koşüyor - lar. Lâf değil papa ölüyor, papa... Allahım en sevgi'li kulu ve şeyta- nın en sevmediği insan bu, papa.. Vatikan da bir mahşere dön- lar hürriyetlerine kavuşacaklarını | Kadın — Yerlerimizi değiştire- lim, benim bulunduğum yer çok tehlikeli! . — Patronun otomobilini çalmış- lar! — Ne hoş müziblik! — Senin bisikleti de beraber götürmüşler! — Ne diyorsun, olur namussuz- luk değil! — müştü. Kırmızı elbiseli kardinal- lar, siyah cübbeli papaslar odalar- dan odalara koşuyorlar. Lâtince dualar, lâtince fısıltılar her tarafı kaplıyor. Bir an İnosanı yatağında can çekişir bırakalım da şu koridorun nihayetine doğru ilerliyelim. Dört beş salon ve koridor geçtikten, dört beş kapı açılıp kapandıktan sonra karşımıza iri yarı, tamamiy- le zırhlı elbiseli dört muhafızın muhafaza ettiği bir kapı daha ge- lecektir. Bu muhafızların hiç şa- — kaları yoktur ha. Papanın resmi mühürünü havi müsaade kâğıdı ol- mıyan her hangi bir kimse içeri girmeğe teşebbüs ederse saniyede dört kılıçı sırtına saplanmış bula- cağında şüphe etmemelidir. İşte bakın, topuklarını hep bir- den yere vurarak ilerliyen dört iri yarı muhafız daha bunlara katıl- dı. Anlaşılan bu daire bugün fev- kalâde sıkı bir inzibat altına alı- nıyor. : İ Fakat muhafızlar bizi göreme- diklerinden kapının deliğinden i- çeri girebiliriz. Burada da dört muhafız nöbet beklemekle meş- gul.. Daha ilerliyelim.. Lâf değil, papa ölüyor, papa... Allahin en sevgili - kulu ve şeytanın en sevmediği insan bu,papa Artık yerler tamamiyle Türk ha — Itlariyle döşenmiş. Rahat rahat yü- rüyebiliriz. Burada da bir iki ko- — ridor ve kapıdan geçtikten sonra — T yaldızlı bir kapıya raslryacağız.. Üzerinde acemi bir ressamın ya- — pıp usta bir yaldızcının yaldızlas 1 T dığı bir ay yıldız işareti, buranıa Cem Sultanın hususi odası olduğu- nu belli ediyordu. Alçak iki kanapede karşı kar- şıya iki kişi oturmuş konuşuyaorlar- dı. Otuz dört yaşlarında var. mavi ve biraz şehlâ gözlü, kartal Bunlardan biri Cem Sultan.. — Açık burunlu, küçük Aağızlı güzel ve cevval bir adam. Yalnız gözleri - nin etrafındaki kırışıklar, ve ba - kışlarındaki hüzün çok ıstırap çek. — miş kuvvetli bir adam karşısında bulunduğumuzu belli ediyor. ' Bunun karşısında ondan çok daha yaşlı, açık alınlı, sakallı bir — adam, ihtiramkârane bir şekilde oturmaktadır. Bunu ismi Frenk Süleyman efendidir. Sonradan ihtida ederek müslüman olmuş o- lan bu adam yıllardan beri Cem Sultana iltihak etmiş bulunuyor. Cok okumuş, âlim, ayni zamanda ince ruhlu ve şair olan Frenk Sü- leyman efendi, Cemin okumakta olduğu bir şiiri dikkatle dinliyor«s du. ' Can dimağına erüp buyi vatan, Dil diler kim görüne ruyi vatan. * Ceşmei hayrandan ey dil hoş dürür Ben garip üftadeye cuyi vatan. (* " (Devamı var) (*) “Canımın dimağına vatan kokusu geldikçe gönlüm onun gö- rünmesini ister. Ben garibe, vata- nın nehirleri abıhayat gçeşmesine den daha güzel görünür.., Türk edebiyat tarihinde ilk de- fa “Vatan,, kelimesini Cem bu bi / " zi glll â da &

Bu sayıdan diğer sayfalar: