Minare, Nerime hanım akşamları koca- sinm sık sık geç kalmasına hiç de Yi bir mana vermiyordu Vakıa Hayri bey her seferinde: — Daireden geç çıktım.. — Arkadaşlar bırakmadılar . — Cereyan kesildi. Tam iki bu- suk saat tramvay bekledim. Gibi bir mazeret gösteriyordu Amma, bu mazeretler tevali ettik- $e Nerime hanımın kocasına kar- $ı itimad: her gün biraz daha za- Yflıyordu. Meselâ o akşam gene geç kal- Muştr. Sant ona geldiği halde hâlâ| €vine dönmemişti. Gittikçe sinir- İenen Nerime hanım kocasının geç kalması için hiç bir sebep düşüne- miyor, kendi kendine: | — Hele gelsin de görür günü: iu - diyerek için için köpürüyor- iu. Nihayet kapı çalmdı. Nerime hanım merdiven başına kadar yü- rüdü. Kapı açılınca hizmetçinin sesi duyuldu: — Ne oldunuz, beyefendi? Bu haliniz ne? Düştünüz mü? Vah. vah, vah... Hanım koşun, beye- fendinin başına bir kaza gelmiş galib, Nerime hanım telâşla aşağıya! koştu, Kocasının üstü başı toz i çindeydi. Hizmetçi kız şaşkın bir çihatde, «linde bir kuş kafesi tutu- Nerime hanımın biraz evvelki Mab'yeti, endişe ve meraka inki-| lip etti: — Ayol ne oldun? Bu halin na? İ Hayri bey bitkin bir adam tav- Tiyle; — Sorma karıcığım.. - diyordu - yle bir kaza geçirdim ki... — Vah, Hayri, vah! Geçmiş ol sun. Gel yemek odasında oturalım da dinlen. Hizmetçi, kuş kafesini getirip Masanın üstüne bıraktı. — Bir yerine bir şey oldu mu? — Hamdolsun, hiç bir şey olma- dı. Fakat az kaldı koca kamyo- Bun altında kalıp pastırma gibi e zilecektim... Verilmiş sadakam yemi Bak Nerime.. Sana bir anarya aldım.. Arnavutköyünde “turur bir arkadaşım var: ona 15- marlamıştıni, Ne iyi ettin! Üstün başm ber- ee Dizin, kolların toz i- e.. Nasıl oldu? Birdenbire mi çıktı? —Dur, anlatacağım. Akşam 85 vakte kadar dairede kaldım YA kaf ı zaman baktım ki kanar. esiyle tramvaya almıyacak- iye Yayân gelmeğe karar ver- Elimde kafes, yola düzül - aş Yanımdan gelip geçenler ka- ii anlar diye elimi siper Da ilerliyordum. Bir aralık - İn bilmem? - yanımdan bir kadı, aman!,, diye bağırdı. Ar- Muş, koca bir kamyon geliyor - tam, oför beni önünde görünce aktinde bir manevra yapıp bi Satı, tekerleğin çamurluğu MA çarp z z Yafa, Kaf nca haydi ben bir ta- koşun kal ea bir tarafa.. Etraftan Müt, şar. O kadar kork- © Olmaug pi Petim benzim kül gibi ? * Polisler geldiler, bereket yakında bir eczane varmış. kılıfına sığmadı ! Nakleden : Hatice Süreyya Eczaneye götürdüler. Lokmanruhu koklattılar. (Biraz kendime gel- dim. Aklım da kafesteydi. Şaşıla- cak şey.. Bu benimle beraber yer- lerde yuvarlandığı halde nasıl ol- du da parça parça olmadı! — Sonra? — Sonra polislerle beraber hay- di karakola.. “Nasıl oldu? Nasıl çarptı? Nereden geldi?,, diye bir çok ahret suallerini sordular. Bu saate kadar.. — Ne ise, geçmiş olsun! — Hayır, bir şey değil, sen me rak edeceksin diye üzüldüm... | — Tabii, hiç merak etmez mi- yim? Haydi şu kirli esvapların üstünden çıkarıp at.. Hayri bey kalkıp başladı: — Aman, sokaklar çok kazalı. İnsan gözünü dört açmalı! Nerime hanım kuş kafesini e-! line almiş muayene ve seyrediyor- du. Bir aralık durdu. Kafese das! ha yakından baktı, sonra kocası na dönüp: — Kafes de yere düştü, deği! mi? — Tabii !.. Düşmez olur mu hiç? Ben düştüğüm zaman elimden fır- layıp gitti. | Zavallı kanaryacık, kim bilir, ne kadar korkmuştur! Kanaryacığın ne kadar korktu. Ze malâm dağildi amma, Nerime! hanımın - her nedense - birdenbi- re fena halde hiddetler.diği hakkaktı. — Seni edepsiz, yalancı, riya- kâr seni! Söyle bakayım bu saate kadar nerede idin? Bu âni hiddet karşısında Hayri bey, neye uğradığını anlamamış»! tu: — Şey.. Nerimeciğirn.. Anlattım ya... — Anlattın mı?.. Sen beni bu dala yerine koyarsın ha?!.. Bu sa” ate kadar kimbilir nerelerde sürt- tükten sonra eve gelip yok “kam- yon çarptı!,, yok “yere yuvarlan | dım!,, yok “kafes karşıki tarafa! soyunmağa mu- fırladı!,, diye kurt masalı uydu- rursun ha... — Aman karıcığım.. Ne kurt masalı. Üstümün başımın ne hal- de olduğunu görmedin mi? — Beni kamyon masalına inat dırmak için üstünü tozlatmışsın amma... Alt tarafını getirememiş sin.. Baksana, a sersem.. Karşık' tarafa yuvarlanan kafesin içindeki su kabı böyle ağzına kadar dolu durur mu?! AKŞAM POSTASI DARE EVi * Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : istanbul 214 Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı işleri telofonu ; YAR? idare vellân |, 24370 , ABONE ŞARTLARI Türkiye Eenebi Senelik 1a00 Kr 2700Mr.“ 6 aylık 730 . 1480 3 eyim 409 « BOO 1 ayım 188 ” 300 İLÂN TARİFESİ Tecdret Hanlarının Satın 12,40 Resmi Mânların 0 kurugtur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaow Tefrika Ne. 19 " Yazan: Murad Sertoğlu Fakat Ancello birdenbire düşmüş olduğu yer- den fırladı ve göz yumup açıncaya kadar ateş saçan kılıcı ile üç korsanı da yere serdi Geçen kısımların hülâsası Ancello ile Robetro adında iki yabancı Rodos kalesine girmek istiyorlar. Bunun için kaleye para getiren bir Türk gemisine saldıracak olan bir korsan ge- milsine dahil oluyorlar. İş bitmiş miydi? Evet, işte yerde hareketsiz ya- tan Robertonun yanı başma An- cello da çökmüştü. Kılıcını da in dirmiş, sol eliyle kalbini tutuyor” du. — Hurra! — Yaşasm! — Geber, şeytan! — Kelbini köpek balıklarma yedireceğim. Fakat, ne o? Bu sevinç, bu hayvanca sayha- larına birdenbire boğuk ve feryatlar ve küfürler karıştı. Kırmızı sakallı Jak, bir anda kendisini gerisin geriye atmıştı. Ne olmuştu? Bunu anlıyamıyordu. Yalar; Ancellonun içini burkup titreter kahkahasımı duyunca ürperdi. Ve MA malin yat ları dibinde kıvrım kıvrım kıvran- dıklarını görünce titredi. Ancello, bir saniye evvel dizle- ri üstüne düşen, ve kalbine yedi. ği bir kılıçla işi biten Ancello a yaktaydı. Ve gülüyordu. Ooo, bu adam muhakkak şey- tandır. Şeytanın tâ kendisi bile bu kadar büyük mücize gösteremez- di. Hemen titriyerek ufukta kay- bolmak üzere olan güneşe karşı bir istavroz çıkardı. Halbuki iş gayet basitti. Ancel ! lo basit bir hile ile üstüne hücum! eden korsanları aldatmıştı. Onun vuruldum, diye bağırması ne ka dar sahte ise, dizüstü yere düşmes' de o kadar yalancıktandı. Ve kor sanlar, onu bu şekilde yere düç- müş görünce hakikaten yaraladık işini bitirdik zaniyle yanına yak- laşmışlar, ve tam kılıçlarını rahat rahat vücudunu sokacakları za- man o, bir hamlede ayağa fırla mış ve göz yumum açıncıya ka- dar bir zamanda üçünüde yere sermişti, Kırmızı sakallı bekliyen diğer iki korsanm yanı na sokulduğu vakit ıstavroz çıkar. dıktan sonra tabancasınm fitilini ateşlemekten de vazgeçmemişti. Ancello bunu da gördü. Ve hâlâ yerde yatan, fakat biraz kendisine gelmiş olan Robertoyu kavrayıp vapurun burnuna doğru seğirtti | Kırmızı sakallı Jakın kurşunu | nun hedefini bulmadığını söyle- meğe lüzum yok. Çünkü o sainahi acı radan ayrılmaları Türklerin gü- verteye çıkmasını temin edecekti ki bur, onlar için hakiki bir ölüm | demekti, Geriye kalıyordu bir kişi. Bir kişi de Ancelloya nasıl karşı koya- bilirdi? Bu fikirler kırmızı sa- kallı Jakın aklından bir rüzgâr gi- bi geçti. Bulundukları korkunç vaziyeti bir anda düşündü. Ve son ümit olarak Ancello ile uyuşmak- | tan başka çare kalmadığını gör- dü: Buna karar verince uzaktan Ancello ile konuşmağı başladılar: — Aneello! Partiyi kazandım! Şimdi gel seninle pazarlık edelim. Beş bin altına razı mısın? — Delirdin mi sen? Yarım sa- at evvel barsaklarımı deşecek o- lana bu parayı veriyordun. İ — Öyleyse on bin olsun! Yarı yarıya paylaşalım. Oldu mu? — Hayır.. — Yahu, sen de amma tuhaf ar damsın be! Düşün bir kere: Men- faatlerimiz mütekabildir. Biz bu- radan ayrılır, Türklere dışarı çık- mağa yol verirsek, siz de mahvo- işte uyuşalım. Anbardakiler bu heyecanlı bo- ğuşmadan sonra başlıyan bu pa- zarlığı merakla dinliyorlardı. An- bar kısmında kalan Tevhit reisin muavini Ahmet, gemiyi kurtardık- ları takdirde bütün forsalara hür- Jak menferi Bir kimyagerin tesadüfi ve mes'ut bir keşfi Parisli bir kimyager, tecrübeleri esnasında kazara eline biraz “Beyaz Oksj. jen,, dökülmesi üzerine cildi beyazlatıcı ve yumuşatıcı hassasına malik bir r'üs- tahzarın mevcudiyetinden dolayı hayrette kalmıştır. Bir lâhzada cilddeki kurık- Irklar, leke ve gayrisaf maddeler zail olarak yerine beyaz, açık ve taze bir beşere | | esim olur. * lursutuz, biz de. İyisi mi gel, bu! riyetlerini inde edeceğini vadet » mişti. Türklerin vaatlarında sa - dık olduklarını bilen forsalar bu vaâd üzerine büsbütün coşmuşlar, büyük bir sevinç ve neşe ile, ve bütün kuvvetleriyle kürek çeki- yorlardı. Yukarda cereyan eden konuşmaları dinliyen Ahmet reis içeridekilere şu sözleri söyledi: — Anlaşılan korsanlar bizim yukardakileri şehit ettikten son- ra aralarında anlaşamıyarak bir- birlerine girmişler. Menfezin ba- şında üç kişi kaldığına göre kar- 1 şı taraf da daha kalabalık olmasa gerek. Biraz daha sebredersek bunlar gene birbirlerine girecek- ler, Ve biz gemimize yeniden sa- hip olacağız. Bu esnada Roberto da iyiden i- yiye kendisine gelmişti. Sol »- muzundaki yaradan maada aldığı yaralar pek ehemmiyetsiz şeyler- di. Sol omuzundaki yaraya gelin- ce bu yara, Maronun kılıcının iki parmak kadar batmasiyle hasıl olmuştu. Ancello süratle arkada- şının elbisesini sol omuzundan yırt mış, ve yarayı mendiliyle iyice sarmıştı. Robertonun omuzu bir kadın omuzunu andırır derecede güzel ve körpeydi. Delikanlı av- ni zamanda Ancello omuzunu “a- rarken tuhaf bir ürkeklik göster. mişti. Ancello bunu mahçubiyeti- ne atfetmişti. , (Devamı var) İ Bumu, bir çok kadınların yüzünde tecrübe ederek ciltlerini 3 ilâ 5 levin dahu beyaz- latıp yumuşattı. İşte hususi bir imtiyaz olarak bu “beyaz oksijen,, sair kıymettar cevherle beraber yeni Tokalon kremine karıştırılmıştır. Beyaz renkteki (yağsız) Tokalon kremi, hemen cilde nüfuz ederek bütün gayrisaf maddeleri hal ve siyah Boclüri isil olürve açık saöamenir kapa tarak tebii: © Ank kadar” külün Bi tabancalar hem fevkalâde iptidai; hangi bir tuvalet ve güzellik müstahzarının veremediği yumuşaklık ve tazeliği te- idi. Hem de korku ile yorgunluk- tan kırmızı sakallı Jakın eli zan-| gır zangır titriyordu , İ Korsanlar şimdi çok müşkül bir mevkide kalmışlardı. Bir defa iki kişi mutlak surette menfezin bax; İ min eder. cesini görünüz. Beyaz renkteki Tokalon krermine ilâve edilen bu “Beyaz Oksijen,e rağmen fis ati arttırılmamıştır. Hemen bugünden kullanmağa başlayınız ve emin ve seri neti- MECCANEN İstanbul 622 posta ku tusu adresine (T.H, 7) rumuzile 12 ku- ruşluk bir posta pulu gönderildiği takdirde derununda bir tüp gündüz TOKALON kremi, bir tüp göce TOKALON kremi ve (ARZU EDİLEN RENKTE) bir kutu sında durmağa mecburdular. Bu-i Tokalon pudrası bayi lüks bir kutu meccanen hediye edilecektir,