ey a a in şğş A 101 mm “Rabianın kazancı neden si- zin hakkınız oluyor? Affedersiniz amma, sırf merakımdan soruyo- rum. “Neden mi? Para sarfettim, «- mek sarfettim, vakit sarfettim. O. nu ben hafız yaptım. Sayemde pa- ra kazandı. Babası bir metelix! yollamadığı senelerde evimde ya- biilâç bıraktı. Kur'an okuyarak kazandığı paranın her kuruşu be- nim, anladın mı? Yoksa ruzuceza- da on parmağım yakasında ola- cak.,, & , “Ben size ayda beş yüz kuruş tahsis edeceğim. Ne de olsa karı- merhamete ihtiyacım yok. Yoksa ağzımı aramağa mı geldin? Öyle ise haydi çek arabanı...,, Kapıyı açmış, Osmant açıktan açığa kovuyordu. Fakat o, oturdu- ğu yerden kımıldamadı. Cebin- den cüzdanını çıkardı, içinden beş sarı altın çıkardı, imama uzattı. İhtiyarın iskelet parmakları şa- anı hayret bir süratle Tiralarm üstüne kapandı. Fersiz gözlerinde koyu ışıltılar hasıl olmuştu. yıldır sarı para yüzü görmemişti. İlmühaber için gelenlerden beş kuruş koparmak için çekişe, çe- kişe pazarlık ediyordu. Koynun- dan yıpranmış örme bir kese çı- kardı. Parmakları titreye titreye altınları içine koydu. Kesenin ağ- zın: büzdü, etrafını dikkatle sar- dı, tekrar koynuna koydu. Ancak ondan sonra Osmana garip bir tecessüsle sordu: “Bu kadar parayı Ümmeti Mu- hammedin evlâdına şeytan icadı çalgılar meşketmekten mi kazanı- yorsun?,, “Evet.,, İ “Yaaa. Başka bir işin yek! © mu?, İ “Yok. Vaktile ben de bir nevi| imamdım.,; “Papas demek istiyorsun, Küf- farı hakisarın cehennem rehbe-i rif,, ! “İstersen öyle olsün, efendi ba-| (Artık senli benli olmağa başlı- yacak kada: ihtiyarı, orijinal bu- luyordu) “Fakat torununu almak için hak dinini kabul ettim.,, (Bi- raz gülümsedi. Aklına gelen şeyi tuhaf bulmuştu) “Belki cennette komişü olacağız, efendi baba... İrmamiin dudakları nihayetsiz bir istihfafla büküldü. “Hülya kuruyorsun... Rabia da, sen de, hattâ Sinekli Bakkalın hal- kı da hepiniz cehennemlik... Hiç (Wakil, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzuar.) biriniz hak dininin ne idiğünü an- lamış değilsiniz.,, (İnanmsyanla> sürü sürü cehen- neme sevkedilecekler) âyetini güldür güldür okudu. Osman arap- ça olduğu için bir şey anlamadı. Fakat ihtiyarla cennet ve cehen- neme dair münakaşanın çok me- raklı olacağına emindi. Sırf onu daha fazla söyletmek için: “Si- nekli Bakkal halkı bana allahtan korkar adamlar gibi geliyor, efen- di baba,, dedi. “Korkuları bile onları ateşten kurtarmaz... ihtiyarın dişsiz ağ- zı biraz daha içeriye çökmüş, ateş- te yanması hayaline keyifli keyifli “Niçin efendi baba?,, “Niçin mi? Çünkü müminin kalbi ahuzarla, nedametle dolu olmak gerek. Bu mahallede saz sesinden, türküden, kahkahadan geçilmiyor. Senin karın olacak o iblise yok mu? Boyu bir karış iken bile gözü çalgıda, oyundaydı. Hıfzma çalışırken bile gözlerinin içi gülerdi. Bir tanesi ateşten kur- tulmıyacak... Bir tanesi bile...,, İmam kollarını açtı. Osman gözünün önüde ordu ordu cehen- neme sürülen bir insaniyet uyan- dr. Cermeti, imamdan başka seke-! nesi olmıyan hali bir yer gibi gö- rüyordu. İhtiyar birdenbire ma- halleliyi ve Rabiayı unutmuş gibi sordu: “Ay başma bizim beş altını kim getirecek?,, “Gene ben getiririm, efendi ba- ba.,, Sokakta Osmanm dimağımnın gözü bu korkunç ihtiyarla Rabia- nın geçirdiği seneleri görüyor gi- biydi. Acaba Rabianın güneşli, sakin mizacında imamın müzlim, kindar varlığından bir şey saklı mıydı? Olamazdı. Kız Tevfiğin kızıydı. Gülüşünün tatlılığını bir- denbire hatırladığı o sevimli ve cazip (komik) in kızı. Bununla içi| biraz teselli buldu. (Devamı var) HABER -— Akşam >AZAN: — 21— Şakir yelkenleri suya indirmişti .. Artık Leylâya sert davranmiıyordu.. Yi 90)KOALIK ADIN £ i İSHAK FERDİ EY EYT hali 21 SONKANUN — 193v & . Hayatı bu kadının elinde olduğunu anlamıştı, O gece Yılmaz bey gittikten sonra, Leylâ ile Şakir bir müddet biribirlerine *bakıştılar.. Konuş- #madılar. İki kurdun biribirini avlamağa, tuzağa düşürmeğe hazırlanması gibi, homurdandılar., Susuyorlardı. Şakir eskisi gibi Leylânın üze. rine atılmıyordu. Leylâ da o geceye gelinciye ka- dar bu derece düşünceli görünme. mişti. Bu sessizliği gene Şakir ihlâl etti: — Ne susuyorsun, şeytan ka - dın? Nihayet beni de avucunun içine aldığından memnunsun, de. ğil mi? Leylâ kaşlarını kaldırarak gü- lümsedi: — Ben mi?... Ben mi memnu- num?! Sen öyle sanıyorsun! Eğer bugüne kadar sen de beni anlıya - madınsa... Ah, ne yazık Şakir! Ben sana, hiç kimsenin yapamıya- cağı bir iyilik yapıyorum. Yılmaz bey gibi bir zabıta memurunun bana ne kadar minnettar kaldığı. nı görüyorsun! Böyle bir adam- dan — senin hesabma — elbette istifade edeceğiz... — Fakat, zabıta Necdet beyi yaralıyanş r ogiddetle le arıyormuş. Ya günün birinde izimi bulurlar. sa..? — Hiç korkma! Yılmazın canı ve şerefi benim elimdedir. — Ne gibi? — Ne gibi olacak? Söyledikle- rini işittin ya.. Ziyanm söyledikle- rini mahkemede de aynen tekrar- İamam için, bana nasıl yalvardı! — Bundan ne çrkar? Madem ki Ziya, doktor Şahabı öldürmüş. Elbette cezasını çekecek. — Fakat, ben mahkemiede şe- hadet etmezsem, Ziya kurtulur. — O halde şehadet etme! Var. sım bir genç on beş seneden kur - — O vakit de Yılmazın şerefi ayaklar altına düşer. Zabıta mes- leğinden çekilmesi icap eder. — Niçin..? — Çünkü o doktor Şahabın ka- tilini aylardanberi ele geçireme - diği için, meslekdaşları onunla alay ediyorlarmış. — Bir zabıta memuru, şerefini kurtaracak ve mevkiini tahkim edecek diye, zavallı bir suçsuzun başını yakmak mı lâzım?! — Ziya suçsuz değil ki.. Dok- tor Şahabı öldüren odur. i — Emin misin..? l — Bu cinayeti itiraf ederken,! kulağımla duydum. — O halde mahkemeye kadar gider, hakikati söylersin! Yılmaz beyle bu suretle dostluğumuz iler- lemiş olur. — İşte ben de en ziyade bunun için — yani seni sevdiğim için — bu yükü üzerime aldım. Salı günü beni üçüncü ceza mahkemesine kadar götürürsün, değil mi? — Hayır.. hayır. Ben oralara gelemem. Sen gidersin! Fakat, çok rica ederim Leylâ, mahkeme. de hakikati söyle.. Yalnız işittik- lerini söyle. Düşün ki bu işte bir gencin hayatı, istikbali bir ânda sönecek.. On beş senelik mahkü- miyet ne demektir? Bunu senin zekâ ve vicdanına bırakırım! Ba- na gelince, ben on gün evden dı. şarıya çıkmıyacağım. Leylâ geniş bir nefes aldıktan nra, yatağının kenarma oturdu: - Patronun seni aramaz mı? — — Ona dün gittim.. Çok hasta olduğumu, doktorun on beş gün istirahat tavsiye ettiğini söyledim ve yerime muvakkaten bir şoför götürdüm. Konuşarak yattılar.. Ve o geceyi sükünetle geçirdi. ler. #8 Leylâ ertesi sabah, Şakirden hesap sormak fırsatını bulmuştu. Çay içiyorlardı. — Şakir! dedi - Cebindeki kır. mızı mendilini galiba barda kav. ga ederken düşürmüşsün! Ceketi. ni ütülerken mendili cebinde gö . remedim ! Şakir bu sözleri işitmemiş gibi davrandı: — Bu tereyağı çok mahlüt., Fe- na bir kokusu var, Bir daha bunu aldığın yerden yağ alma, e mi şe. kerim? "ni aradım... Leylâ, Şakirin ağzından ilk © fa (şekerim) iltifatenı işitiyor — Ben de fena buldum an bir defa nasılsa alımmış... Dedi, sonra birden ceketin © tün ceplerini araştırarak: — Vallahi merak ediyorum diye mırıldandı Ben o mendil sana ilk tanıştığımız gün bir tıra olarak vermiştim. Sen de ? na: (Onu ölünceye kadar saklı?” cağım!) demiştin. Bütün ceple! Yok. Sahiden kaybettin mi? Yoksa... — Başka ne olabilir, Ley” Mendil yenmez.. yutulmaz. Ks' ga arasında cebimden düşmü Sen de şimdi işi gücü bıraktın * bu mendili mi parmağına dm? — Canım, bir mendilin ne © ğeri var! Canın sağ olsun. Bir 9 tıra olarak vermiştim de. Onv için canım sıkıldı. — Benim hatıraya ne kadi hürmet ettiğimi şu dört ay içi pekâlâ anlamışsındır!. O mendi ben bu müddet içinde bir gün le cebimden ayırdım mı..? o © Şakir af diler gibi bir tavr! Leylânın yüzüne bakıyordu. Leylâ birden ceketin iç & den kaybolan mendili çı — Ah..işte.. İç cebine ko; sun! 3 ya Ve göğsünü tutarak © sevin) Şakirin yanaklarını okşadı: “© — Ne kadar sevindim bils?* Kayboldu diye üzülmüştüm Tus... Şakir yarı hayret, yarı tered ifade eden bir bakışla mendili © ne aldı: İ — Evet. Benim mendilim. 7€İ lâşla iç cebime koymuşum farkında değilim. Şakir, Leylânın çantasında ladığı kırmızı mendili yav: ceketinin iç cebine koyd görmemişti. Bu sırada Şakirin zihninde #" li bir istifham kıvrıldı: — Acaba Nermin, o gece yaşını silmek için cebimden ç©* 1 aldığı bu mendili tekrar cebi koydu da ben görmedim mi? yeli yl) Tetirka No. 21 — Affedersiniz dedim. Ben bu vasiyetnameyi kabul etmiyorum. — Fakat size büyük bir menfaat temin ediyor, Sizi zengin ediyor. Mademki hiç bir yerden serveti- niz olmadığını söylüyorsunuz! — Beyefendi! Zannediyor musunuz ki vasiyetna- menin bu izdivaçla bana bıraktığı yüz bin lirayı ka- bul edeceğim?... Arif Nedret Beyin benim yüzümden mutazârrır olmasını istemem. Hattâ bütün işlerin yo- luna girmesi için bugünden itibaren bana kendisile evlehmek şartile verilen parayı derhal kendisine dev- retmeği teklif edeceğim. Ve kendisinden yalnız bir şey istiyorum. O da bu İzdivacın feshi için bana metrcesine, kanun dairesinde yarn etmesidir. — Asla! Bü haykırış büyük bir şiddetle Arif (o Nedretin ağzından çıkmıştı. Ayakta, benim önümde dikilmişti. Biraz sararmış bana bakıyordu. Dudakları istihfafla bükülmüştü. Bu şivenin kudreti karşısında titredim. Mükâlemeye birinci dela karışmıştı. Ve tek bir kelime ile bana şiddetle itiraz ediyordu. İlk şaşkınlığım geçince onunla ihtilâita bulun- mak fırsatı elime geçmediğinden dolayı bende bir nevi memnuniyet doğdu. Büyük bir sükünetle: — Bu İzdivacın feğhini istemiyor musunuz? dedim. — İstemiyorum. — Niçin? — İki sene öteki kadınla yaşadığım . cehennem hayatında tahammül ettiğim âyni sebepten dolayr.. Yani büyük babam yaşadığı müddetçe ne izdivac feshini ve ne de talâk istiyorum... (Ordan sonrası kolay! —Büyük babanız kaç yaşında? — Yetmiş beş yaşında... Daha çok sağlam ; buna onun eğilip bükülmez irade ve arzusile hükmediyo- rum. Gülmeğe başladım: — Hadi! Hadi! Bu sözleriniz ciddi olamaz! Biri- birimizi tanımıyoruz, biribirimizi bilmiyoruz. Birib- rimizi zerre kadar sevmiyoruz. etti. Devam ettim: — Hani biribirimize körşe derin bir antipati duyuyoruz. Ayni şive ile: — Evet derin bir antipati duyuyoruz! dedi. * — Şu halde bizi birleştiren ve uzun zams” vam etmesi muhtemel olan bu izdivacin çok kös bir sebeple her ikimizi bağladığını istemeniz ai” yen doğru değildir! — Bu izdivaç hakikaten büyük bir mai Pakat büyükbabamın yaşadığı müddetçe dev? ya karar verdim. Ve ben bir şeye karar verince kadar giderim! Kahkaha ile gülmeğe başladım. Bu kahkaham belki de zoraki gülüştü. Fak” soğuk, bu eğilip bükülmez adama meydan mek bana bir zevk vermeğe başlamıştı. — Eh. Pekâlâ! dedim. Benim de bir 4179” Ve bu arzum sizinki ile taban tabana zrttir. 1ğ , (Devamı v8”