Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ü —— O L AA OA M T AT Z li 14 b ğ_ 5 | İ i i h k î. Wıiüî Ai da ai A — a A H_ABER — Akşam postası Yaüzam: HALİDE EDİB 101 “Rabianın kazancı neden si- zin hakkınız oluyor? Affedersiniz amma, sırf merakımdan soruyo- rum.,, “Neden mi? Para sarfettim, e- mek sarfettim, vakit sarfettim. O- nu ben hafız yaptım. Sayemde pa- Babası yollamadığı senelerde evimde ya- tırdımı, besledim, giydirdim, ku- şattım. İhtiyarlığımda beni aç ve bitlâç Bıiraktı. Kur'an okuyarak kazandığı paranın her kuruşu be- nim, anladın mı? Yoksa ruzuceza - da on parmağım yakasında ola- cak.,, M k '“Ben size ayda beş yüz kuruş tahsis edeceğim. Ne de olsa karı- mın büyük babasısınız. Sefale!: çektiğinizi istemem.,, «4 — “Hakkımı veriyorsun, anladın mı? Yoksa sadaka kabul etmem, merhamete ihtiyacım yok. Yoksa ağzımı aramağa mı geldin? Öyle ise haydi çek arabanı...,, — Kapıyı açmış, Osmanı açıktan açığa kovuyordu. Fakat o, oturdu- ğu yerden kımıldamadı. Cebin- den cüzdanımnı çıkardı, ıçındeıı beş sarı altın çıkardı, imama uzattı. ra kazandı. bir metelix İhtiyarın iskelet parmakları şa-| yanı hnlâet bir süratle Hralarım üstüne kapandı. Fersiz gozlennde koyu ışıltılar hasıl olmuştu. Kaç yıldır sarr para yüzü görmemişti. İlmühaber için gelenlerden beş kuruş koparmak için çekişe, çe- kişe pazarlık ediyordu. Koynun- dan yıpranmış örme bir kese çı- kardı. Parmakları titreye titreye altınları içine köoydu. Kesenin ağ- zını büzdü, etrafını dikkatle sar- dı, tekrar koynuna koydu. Ancak ondan sonra Osmana garip bir tecessüsle sordu: “Bu kadar parayı Ümmeti Mu- hammedin evlâdına şeytan icadı çalgılar meşketmekten mi kazanı- yorsun?,, , “Evet.,, “Yaaa... mu7,; “Yok. Vaktile ben de bir nevi imamdım.,, “Papas demek istiyorsun, Küf- Başka bir işin yok kli (WNVakil, tercüme bve iktibos hakkı mahfuzüur.) farı hakisarın cehennem rehbe-i ri!,, | “İstersen öyle olsün, efendi ba-l ba.,, (Artık senli benli olmağa başlı- yacak kadar: _îhtiyarı, orijinal bu- luyordu) “Fakat torununu almak için hak dinini kabül ettim.,, (Bi-| raz gülümsedi. Aklına gelen şeyi tuhıf bulmustu) “Belki cennette komğu olacağız, efendi baba ,, İmamım dudakları bir istihfafla büküldü, “Hülya kuruyorsun... Rabia da, sen de, hattâ Sinekli Bakkalm hal- nihayetsiz kı da hepiniz cehennemlik... Hiç akkal biriniz hak dininin ne idiğünü an- lamış değilsiniz.,, (İnanmıyanla: sürü sürü cehen- neme sevkedilecekler) âyetini güldür güldür okudu. Osman arap- ça olduğu için bir şey anlamadı. Fakat ihtiyarla cennet ve cehen- neme dair münakaşanın çok me- raklı olacağına emindi. Sırf onu daha fazla söyletmek için: “Si- nekli Bakkal halkı bana allahtan korkar adamlar gibi geliyor, efen- di baba,, dedi. “Korkuları bile onları ateşten kurtarmaz...,, ihtiyarım dişsiz ağ- zı biraz daha içeriye çökmüş, ateş- te yanması hayaline keyifk keyifli gülüyordu. “Niçin efendi baba?,, “Niçin mi? Çünkü müminin kalbi ahuzarla, nedametle dolu olmak gerek. Bu mahallede saz sesinden, türküden, kahkahadan geçilmiyor. Senin karın olacak o iblise yok mu? Boyu bir karış iken bile gözü çalgıda, oyundaydı.. Hıfzmna çalışırken bile gözlerinin içi gülerdi. Bir tanesi ateşten kur-| tulmıyacak... Bir tanesi bile...,, İmam kollarını açtı. Osmanın gözünün önüde ordu ordu cehen- dr. Cenneti, imamdan başka seke- nesi olmıyan hali bir yer gibi gö- rüyordu. İhtiyar birdenbire ma- halleliyi ve Rabiayı unutmuş gibi sordu: “Ay başma bizim beş altmı kim getirecek?,, “Gene ben getiririm, efendi ba- ba.,, Sokakta Osmanm dimağının gözü bu korkunç ihtiyarla Rabia- nın geçirdiği seneleri görüyor gi- biydi. Acaba Rabianın gimeşli, sakin mizacında imamın müzlim, | kindar varlığmdan bir şey saklı mıydı? Olamazdı. Kız Tevfiğin kızıydı. Gülüşünün tatlılığını bir- denbire hatırladığı o sevimli ve cazip (komik) in kızı. Bununla içi biraz teselli buldu. (Devamı var) YAZAN: Döğ * ge Şakir yelkenleri suya indirmişti.. — /| Artık Leylâya sert davranmıyordu.. ——*— Hayatı bu kadının elinde olduğunu anlamış O gece Yılmaz bey gittikten sönra, Leylâ ile Şakir bir müddet biribirlerine >bakıştılar.. Konuş- madılar. İki kurdun biribirini avlamağa, tuzağa düşürmeğe hazırlanması gibi, homurdandılar.. Susuyorlardı. Şakir eskisi gibi Leylânın üze- rine atılmıyordu. Leylâ da o geceye gelinciye ka- dar bu derece düşünceli görünme- mişti. Bu sessizliği gene Şakir ihlâl etti: — Ne susuyorsun, şeytan ka - dın? Nihayet beni de avucunun içine aldığından memnunsun, de- ğgil mi? Leylâ kaşlarını kaldırarak gü- lümsedi: — Ben mi?... Ben mi memnu- num?! Sen öyle sanıyorsun! Eğer bugüne kadar sen de beni anlıya - madınsa... Ah, ne yazık Şakir! Ben sana, hiç kimsenin yapamıya- bey gibi bir zabıta memurunun bana ne kadar minnettar kaldığı- nı görüyorsun! Böyle bir adam- dan — senin hesabına — elbette istifade edeceğiz... — Fakat, zabita Necdet beyi Ya günün hirinde izimi bulurlar- r sâ..? — Hiç korkma! Yılmazın canı ve şerefi benim elimdedir. — Ne gibi? — Ne gibi olacak? Söyledikle- rini işittin ya.. Ziyanm söyledikle- rini mahkemede de aynen tekrar- İamam için, bana nasıl yalvardı! — Bundan ne çıkar? Madem Li Ziya, doktor Şahabı öldürmüş.. Elbette cezasını çekecek,. — Fakat, ben mahkermiede şe- hadet etmezsem, Ziya kurtulur. — O halde şehadet etme! Var- sın bir genç on beş seneden kur - tulsun, — O vakit de Yılmazın şerefi ayaklar altına düşer. Zabıta mes- leğinden çekilmesi icap eder. — Niçin..? — Çünkü o doktor Şahıbın ka- tilini ıylırdanrberı ele geçireme - — kurtaracak ve mevkiini 3KOSALI KADIN, İSHAK FERDİ diği için, meslekdaşları onunla alay ediyorlarmış. — Bir zabıta memuru, şerefini tahkim edecek diye, zavallı bir suçsuzun başını yakmak mı lâzım?! — Ziya suçsuz değil ki.. Dok - tor Şahabı öldüren odur. — Emin misin..? — Bu cinayeti itiraf ederken, kulağımla duydum. — O halde mahkemeye kadar gider, hakikati söylersin! Yılmaz beyle bu suretle dostluğumuz iler- lemiş olur. — İşte ben de en ziyade bunun için — yani seni sevdiğim için — bu yükü üzerime aldım. Salı günü beni üçüncü ceza mahkemesine kadar götürürsün, değil mi? — Hayır.. hayır.. Ben oralara gelemem. Sen gidersin! Fakat, çok rica ederim Leylâ, mahkeme- de hakikati söyle.. Yalnız işittik- lerini söyle. Düşün ki bu işte bir gencin hayatı, istikbali bir ânda sönecek.. On beş senelik mahkü- miyet ne demektir? Bunu senin | zekâ ve vicdanma bırakırım! Ba- na gelince, ben on gün evden dı- şarıya çıkmıyacağım. Leylâ geniş bir nefes aldıktan sonra, yatağının kenarma oturdu: — Patronun seni aramaz mı? - — Ona dün gittim.. Çok hasta olduğumu, doktorun on beş gün istirahat tavsiye ettiğini söyledim ve yerime muvakkaten bir şoför Konuşarak yattılar.. Ve o geceyi sükünetle geçirdi - ler. » » . |- Leylâ ertesi sabah, Şakirden hesap sormak fırsatını bulmuştu. Çay içiyorlardı. — Şakir! dedi - Cebindeki kır- mızı mendilini galiba barda kav- ga ederken düşürmüşsün! Ceketi- ni ütülerken mendili cebinde gö remedim! Şakir bu sözleri işitmemiş gibi davrandı: — Bu tereyağı çok mahlüt.. Fe- na bir kokusu var. Bir daha bunu aldığın yerden yağ alma, e mi şe- kerim? 21 SONKANUN — 1936 e k* | görmemişti. Leylâ, Şakirin ağzından ilk fa (şekerim) iltifatını ışıtıyol'(l — Ben de fena buldum ımıv" bir defa nasılsa alımmiş... Dedi, sonra birden ceketin ıj tün ceplerini araştırarak: — Vallahi merak ediyorum diye mırıldandı - Ben o ıı'ı!!lîl"ıll sana ilk tanıştığımız gün bir hâr , tıra olarak vermiştim. Sen de b* na: (ÖOnu ölünceye kadar ııkkî' cağım !) demıştm Bütün cep 'ni aradım... Yok. Sahiden kaybettin mi? Yoksa... — Başka ne olabilir, Leylö'| Mendil yenmez.. yutulmaz. Ka' | ga arasında cebimden düşmüştü” Sen de şimdi işi gücü bıraktın © bu mendili mi pâarmağma do! dın? — Canım, bir mendilin ne d€ ğeri var! Canın sağ olsun. Bir ”| tira olarak vermiştim de. P| için canım sıkıldı. — | — Benim hatıraya ne kad? hürmet ettiğimi şu dört ay için? pekâlâ anlamışsındır! O mendi" 'ı ben bu müddet içinde bir gün " le cebimden ayırdım mı..? — Şakir af diler gibi bir tavır' Leylânın yüzüne bakıyordu. Leylâ birden ceketin iç cebi den kaybolan mendili çıkara —— Ah.. işte.. İç cebınclm sun! e GA Ve göğsünü tutara.k ıevı A Şakirin yanaklarını okşadı: — ! — Ne kadar sevindim - bilse? Kayboldu diye üzülmüştüm do rusu... - Şakir yarı hayret, yarı teredd'? ifade eden bir bakışla mendili eli ne aldı: — Evet.. Benim mendilim. gü lâşla iç cebime koymuşum farkında değilim, | Şakir, Leylânın çantasında öf ladığı kırmızı mendili yıvıl';' ceketinin iç cebine koyd Bu sırada Şakirin zihninde g| li bir istifham kıvrıldı: — Acaba Nermin, o gece Iofî yaşını silmek için cebimden çek | aldığı bu mendili tekrar ceb"" koydu da ben görmedim mi? Tetirka No. 21 — Affedersiniz dedim. Ben bu vasiyetnameyi kabul etmiyorum. — Fakat size büyük bir menfaat temin ediyor. Sizi zengin ediyor. Mademki hiç bir yerden serveti- niz olmadığını söylüyorsunuz ! — Beyefendi! Zannediyor musunuz ki vasiyetna- menin bu izdivaçla bana bıraktığı yüz bin lirayı ka- Arif Nedret Beyin benim yüzümden mutazarrır olmasını istemem. Hattâ bütün işlerin yo- luna girmesi için bugünden itibaren bana kendisile evlenmek şartile verileni parayt derhal kendisine dev- retmeği teklif edeceğim. Ve kendisinden yalnız bir bul edeceğim?... şey istiyorum. ÖO da bu izdivacımı feshi metrcesine, kanun dairesinde yardım etmesidir. “ — Asla! Bü haykırış büyük bir şiddetle Arif ağzından çıkmıştı. Ayakta, benim önümde dikilmişti. — İstemiyorum. — Niçin? — İki sene öteki kadınla yaşadığım hayatında tahammül ettiğim ayni sebepten dolayı... Yani büyük babam yaşadığı müddetçe ne izdivactın feshini ve ne de talâk istiyorum... kolay! rum. Gülmeğe başladım: için bana Nedretin Biraz sararmış bana bakıyaordu. Dudakları istihfafla bükülmüştü. Bu şivenin kudreti karşısında titredim. Mükâlemeye birinci defa karışmıştı. Ve tek bir kelime ile bana şiddetle itiraz ediyordu. İlk şaşkınlığım geçince onunla ihtilâfta bulun- mak fırsatı elime geçmediğinden dolayı bende, nevi memnuniyet doğdu. Büyük bir sükünetle: — Bu izdivacın feshini istemiyor musunuz? dedim. — Büyük babanız kaç yaşında? — Yetmiş beş yaşında... onuün eğilip bükülmez irade ve arzusile hükmediyo- — Hadi! Hadi! Bu sözleriniz ciddi olamaz! Biri- birimizi tanımıyoruz, biribirimizi bilmiyoruz. Birib- rimizi zerre kadar sevmiyoruz. etti. duyuyoruz. bir cehennem Ondan sonrası Daha çok sağlam; buna — Evet evet: Zerre kadar! diye sözümü "M Devam ettim: — — Hattâ biribirimize karşı derin bir antipati “Ayni şive ile: — Evet derin bir antipati duyuyoruz! dedi- — Şu halde bizi birleştiren ve uzun zama” vam etmesi muhtemel olan bu izdivacın çok Kü bir sebeple her ikimizi bağladığını istemeniz yen doğru değildir! N — Bu izdivaç hakikaten büyük bir muııbf::. | Fakat büyükbabamın yaşadığı müddetçe de:gj karar verdim. Ve ben bir şeye karar verince kadar giderim! Kahkaha ile gülmeğe başladım. p t Bu kahkaham belki de zoraki gülüştü. Fal* yi soğuk, bu eğilip bükülmez adama meydan okü mek bana bir zevk vermeğe başlamıştı. çi — Eh.. Pekâlâ! dedim. Benim de bir arzur” Ve bu arzum sizinki ile taban tabana zıttır. ) 4 İzen vesdane ' .Hi aç (Devamı Vef