PN YA O YA AŞ MAŞA SANDA YAŞA | ileri meşgul eden mezarlar. yok Bunlar evli Onları ra mezarlarıy- dı. rolleri henüz da bir tek toplu, bakımlı mezar vardı. Etrafındaki yeşil boyalı! hayatında . Burada tahta parmaklığa kırmızı sarılmış. Ve sarmaşıklar, taş yosunları arasında bu kızıl güller birer alev gibiydiler. Avlunun duvarında açılan pas- li demir parmaklıklı pencereye birçok bezler bağlıydı. Arkasında birkaç kadın yüzü görünüyordu. Belki evliyanın mezarın bu ak- #amki mumlarını onlar getirmiş ışık hediyelerine mukabil evliya- dan istedikleri şeyleri çabuk ver- mesi için ellerini açmışlar, dua e- diyorlar. Fehmi efendi kolundan çekti: “Haydi camie..., Perdenin önünde ikisi de ayak. kaplarını çıkardılar, ellerine aldı- lar, Kubbenin altında, dişardan gi- renler, tün vücutlarına yayılan! bir serinlik hissettiler. Sira sira diz üstü adamlar, sıra sira Şıplaki tabanlar. Osman, Fehmi efendiyle Ön safa geçti, Tam mihrabm - arkasındaydı- man bir tülbent yığı arkasında imam, iki kulak görünüyordu. sarıktan ayrılmış iki İcu-| lak. Bir taraftan öbür tarafı görü- , renksiz, kan- "| na bir duvar çevirmiş, ortasından veriyordu. Onlarm cemaati din- leyişinde, arkasındaki her seyden o kadar derin bir hassasiyetle ha: berdar oluşu vardı ki... Osman bir zaman sade bu kulaklarla meşgul oldu. Sonra o kendisi de arkanı. itilmez, tutulmaz bir hareket Bu belki ses çıkarmadan kımıldıyan dudaklardan geliyo:- du. Osmana, adetâ işkence eden) bu sessiz hayi Ie bir ormanda hi miyen gizli hay: Uvakil, tercüme ve, tktiboz “| na daha çok acıdı. Cemaatla ara- “| larında hiç muhabbet olmadığı! hakkı mahfuzdur. lara benziyorlardı. Yuvarlak be- yaz sakalı dikkatle kesilmiş, bıyık. ları kısa kırpılmıştı.. Ve ağzımın belki sesinden fazla gayiz ve şid- det püsküren bir manası vardı. Osmana geldi ki, bu ağız açılır açılmaz içinden kaplan gibi di lerini cemaate gıcırdatacak, hirlı- yacak. Fakat imam dişsizdi. Ve bu siyah, çökük, dişsiz çukurdan! tane tane arapça kelimeler en klâ- ik üslübla dökülüyordu. İşte Rabianın büyük babasını şelmişti ve Seri lağım GİNE) Rablanm doğduğu evi görmek, Ve... Ve bu zavallı kimsesiz fakir ihtiyafa yardım etmek. Minberin merdivenlerini inerken bilhassa o-| İ besbelliydi. Trabzonlara dayanı- şında öyle bitkin, öyle soluğu ke- vardı ki, Fakat bul yalnızlığını hisset. tiğine iç.bir alâmet yoktu. Gayzından, kininden kendi etraf: dünyaya meydan okuyordu. Os- man kendi kendine dedi ki: (Devamı var) sakla, 9 —19- Yeni bir felâket.. Şakir eve geldiği zaman orta. lık yeni aydınlanıyordu. Leylâ gözlerini uvuşturarak ya- taktan kalktı: — İki gündenberi evin semtine uğramadın, Şakir, nerdeydin? | madiyen başını kapıya çevirerek: — Aman Leylâcığım, beni bu. rada sakla Diyordu. v Leylâ merakla sordu: — Ne var, Şakir? İki gündür polisler beni ta. kip ediyor. Hani şu seninle kav. ga ettiğim gece yokmu? Aho meş'um gece.. Bir arkadaşıma u- yarak küçük bir bara gitmiştim. — Ey sonra..? — İşte orada münasebeti adamla kavga ettim. Herif ma bir salata tabağı fırlattı. hakarete ben tahammül edel miydim? Kendimi kaybetmişim... Ne yaptığımı bilmiyorum. Gar. sonlardan biri arkamdan koştu.. Beni tanıyorlardı: (Aman beyim, polisler geldi. Yaraladığınız ada.! mın hayatı tehlikededir. Sizi araş) tirıyorlar.. Bize sordular, tanıma. dığımnızı söyledik, Hemen .bura.| Jardan cizlamu çekin). - dediler. Korkumdan eve gelemedim. Beni arayan oldu mu? Leylâ şaşkın bir tavırla cevap yerdir — Hayır.. Hiç kimse aramadı: Şakir o geniş bir nefes alarak kanepeye uzandı. Leylâ: — İki gün nerede dolaştm? Diye sordu. Şakir başımı salla - dı: — Dolaşmadığım yer kalmadı. '— Keşki Nerminin evine git - seydin? — Korktum.. Hatırıma gelme- di değil, Fakat oralara kadar uza- KOCALI MH YAZAN: İSHAK FERDİ * | ri gelenlerden bir tanıdığım ol - «| tanm bu 7 19 SONKANUN —1986 j ledim.. Biraz dertleştik., İçtik | Bana bir yatak serdi, yattım. — Vah Şakirciğim ! Gördün mü $u asabiyetin sonuhu..?! Ben sa- na her zaman biraz sakin ve sa. .| — Birak şimdi bu boş sözleri, ite | Ben ne yapacağım? Kodese gir. mek hiç işime gelmez. Poliste ile. saydı, bu işi belki biraz uzatırdık. — Vurduğun adam öldü mii a caba..? — Hayır. Yaşıyormuş., — Nereden anladın? — Bugünkü gazetelerden. Fran sız hastahanesinde yatıyormuş. Şakir cebinden bir gazete çıka. rarak, parmağı ile gösterdiği yeri Leylâya uzattı: — Oku şu satırları... Leylâ okumağa başladı: “, ,. Evvelki gece Mis sokağın. daki Beyaz Rus barında hüviyeti meçhül bir genç trafından kası. ğından bıçakla yaralanan Necdet bey Beyoğlu Fransız hastahanesi. ne yatırılmıştır. nede ziyaret eden Sis münasebetiyle vapurlar” işle. miyordu. Beyoğluna gezmeğe çık. tım ve tesadüfen bir bara girdim. Burünm bir batakhaneden başla da oturan bir genç bana mânalı bir tavırla bakmağa başladı., Ni- çin baktığını sordum, Göze yasak olmadığını söyledi.. Aramızda fak bir münakaşa çıktı. Ve sonra bir bıçakla kasığımdan yaralan. dım. Öte: i KADIN Şoför Şakir, Barda Necdet adlı | * birini vurmuştu. Leylâya: :“Aman, beni polisler izimi arıyorlar!,, diye yalvarıyordu nin kim olduğunu tanıyan yok »| dar senin adını zabıtaya verme * -| bir erkek. Onun vasıtasiyle seti irimiz,| bu felâketten kurtarabilirim. | olan böyle değerli bir zabıta m6“ Gazeteler meçhâl bir. gençte? bahsediyor. — Ya garsonlar..? — Onlar madem ki bugüne kö” mişler.. Bundan sonra da verme#" ler, — Tazyik görürlerse..? 5 — Zannetmem.. Çünkü garson" ların bu işte alâkaları yok, Mana“ — Aman Leylâcığım! Bu Jütfe benden esirgeme! Nasılsa elini den bir kaza çıktı. Benim izimi saklarsan, ölünciye okadar sen den ayrılmam! — Söz veriyor musun? — Sözüm sözdür. Ne kadaf mert bir genç olduğumu bugün? kadar elbette anlamışsındır! — Kekâlâ, O halde birkaç gü dışarıya çıkma! Benim eskiden * beri zabıtada tanıdığım bir sile dostu vardır. Çok namuslu, merf — Aman iz bu işi Leylâ tereddütle söyledit — Hani şu meşhur poliş hafi” yesi yök mu'canım.; Yilmaz baya Şakir yek yerden fukeyar — Benim sözümü dinler. Gö” röceksin ki, bu işi çarçabuk örtbi” edecektir. ui — Beni tongaya düşürme, lâ! Almanyada tahsilini yapıt 4 74 Tetirka No. 19 KOCAMLA DEĞİLİM mükâleme ile sapki hiç bir alâkası yokmuş gibi gö- velât kşanı tahammül edilemez. bir hakiki bir cehenneme dönmüştü. Arif Nedrete tekrar bir göz atmaktan kendimi * lamadım. Kendisinden bahsedildiğini işitince 2y4f* madığını yalnız daha sertleşen gözleri m bir ay sonra Arif Nedretin ti larla gezinmeğe başlamıştı. Muf#” sörlerinden bir kelime bile kaf” ve us | rünüyor, tam bir yabancılık» gösteriyordu. Acaba i- iyor muydu? Yoksa düşünceleri şü odanın diya” başka yerlerde mi dolaşıyordu? Onun bu düdüklari gösteriyördu. Onün hayatın “Keyisiiii gösteren bu bahsi hasıl olup da kermediğine hay ediyordum. , : Fakat herhalde ben gelmeden önce iki adam laşmış olacaklardı. Zira Mukavelât muharriri - rar saniki alâkadar şah:s orada yokmuş gibi devami etti maz başladı. Osman namaz kılar. ken kulakları imamı dinliyordu.| Bu cılız, yıpranmış, küçük vücü. dun neresinden bu kalın, kudretli es çıkıyordu? Seda, mermer sü. tunlara muayyen bir ahenkle vu-|, " ran bir çekiç gibi. Ne söylediğini) Osman anlamıyor, fakat her keli. menin ardında imamin ruhundan kopan bir gayz darbösi var. Hat tâ rahmet, şefaat vadeden süreler veren yüksek pencerelerin tülle- irmeyordu. — Büyük baba torunile Vacibenin kızı v arririnin İzahatından sonra: vukua gelecek bir boşanmadan son derece | ti, Bu sevinci ona vermemek için Arif Nedeet İ Gsmdaki bu işkenceli yaşayışa mukavemet etti. vi ne tahammül etti. Gizli yarasını kimseye Eğer isminizi çalan bu alçak kadın bir gün Arif retin çekmecesinden iki bin lirayı aşırarak - yö” terkemeseydi daha da sürüp gidecekti. “(Devamı var) — Bütün bu söyledikleriniz. bana Arif Nedret Beyin nasıl olup da benim haberim olmaksızın, hattâ belediye dairesinde hazır olmadan bu izdivacı yaptığı- pe'anlatmadınız dedim. Bünu sorarken İhsan beyin Mukayelât muharriri şaşıran — Siz onu gördünüz mü? dedi, — Hayır, Arif Nedret beyefendi karısmın bütün meziyetlerini bana sayıp döktüler... Makavelât muharriri başını salladı: — Ne yapayım ki onun bütün değeri ve meziyet dahi bana Ali bey gibi şu ayni sözleri söyliyeceğinden Adeta korkuyordum: bisi isen idik iz halel ilki kk ike a ka in ük nn ai in b İM lk eğ