ON YEDİNCİ YIL. NO: 5201 şbetke YENİ BİR KANUN. Yeni bir kanun, bütün sinema salonlarını öğretici filimler - gös - termeğe mecbur tutmaktadır: Ay- rıca devlet tarafından halkın tek nik bilgilerini yükseltecek filmler bunlar — sinemalara, halkevlerine verilecek, bundan başka gezer - makinelerle kasaba ve köylere kadar götürülecektir. Biz bu kanunu Türkiye'de film öğreticiliği de ni açmış olmakla — selâmlıyoruz. Radyo ve filmin, geniş halk ter biyesindeki rolü, hele bizim mem- leketlerimiz için, başka hiç bir va- sata ile kıyas edilemiyecek kadar büyüktür. Film ve radyo, bir sürü imliyazları kökünden — yıkmıştır; Samsun'daki küçük odasının kö- şesinde Paris operasını dinl ler, ufak bir kasaba - sinemasının salonunda Çin'i veya Amerika'yı dolaşanlar, hattâ, bu iki vasıta ile, ömürlerini — seyahatte geçirmiş olanların görmediklerini - seyre - denler ve işitmediklerini duyan lar vardır. Sinema, mektebin de za- ruri bir kürsüsü olmuştur. Aletsiz fen dersleri öğretmek bugün için ne kadar geri ve iptidai ise, filimle canlandırmak dururken çağlaya- mı sözle anlatmak, her hangi bir yahşi hayvanın hareketlerini ve hayatını tarifle öğretmek ondan pek ileri bir usul sayılamaz. Öğretici filimlerin ağırlaştır - ma metodu ile, öğrenilmiyecek ve öğretilmiyecek pek az şey vardır Bütün belediyelerimiz için, bu va- sıta ile, bir. bayındırlık mektebi kurabiliriz. Köy tatbikatçılarına €n mükemmel kılavuzu bu vasıta ile verebiliriz. Zevkt ve " fay en yüksek fikir sınıfından, <n kü- çük iş katına kadar, herkesin aya- ğına götürebiliriz. Bugün, oturdu gu yerde ve odasında, herkese ya- bancı dil öğreten plâk kolleksiyon- Berliç mektebi, en uzak dağ başlarında, bir kutu için- de dolaşıyor. Radyo, kulaktan ve- cek her şeyi, en uzak kulak- » gözden verilebilecek '€n uzakta - bulunanların e ulaştırıyor. Bu iycadlar, asrımızın başındal gunu ortadan kaldı rika'nın yol mühendisli; yeni usulünü, zin müheni bütün ayrınları ile anlatabiliriz. Öğretici filmi, mahdud çerçe- vesinden çıkararak, bütün bakan - lıklarımızın kendi geniş idareler bir vazife vermelerini arzu eder- dik. Bunun için belki, büdçemize ağır gelcek ve insan vasıtaları he- nüz olmıyan masraflı teşebbüsleri bırakalım, bir küçük devlet stüd. yosuna ihtiyaç olacaktır. F.R. ATAY DiŞ BAKANIMIZ CENEVRE YOLUNDA B. Ar: bakaniyle görüşt Sofya, 18 (ALA) Anadolu A- jansının özel aytarı bildiriyor: Dış İşleri Bakanı Doktor Tevfik Rüştü Aras bugün Sofyadan geç - enüştir. Başbakan ve dış işleri bekanı B. Köseivanof, protokol genel direktö- Ti ile birliklte Türkiye Dış Bakanı - nı, Sofyadan bir önceki istasyonda karşılamış ve beraberce Sofyaya gel- mişlerdir. Tren 13.35 de gara giçmiştir. ls tasvonda dış bakanlığı genel sekre- FSanı 5. inci sayfada) s bulgar b İNGİLTERE KIRALI AĞIR HAS' Adımız, andımızdır A Oğulları başucunda bulunan kırala oksijen veriliyor Londra, 18 (A. A.) — Dr. Lord Davson ile Sir Vilyams, dün al şam, İngiltere oksijen vermişterdir. Dr. Davson, üçüncü bir he kimle — beraber, zeceyi Sandring- ham — sarayında geçirmiştir. Deyli — Tele. grafın yazdığına göre bronşit va; kalarında — oksi- jen verilmesi, he- le yaşlı hastalar. da sıksık görülen 'nefes alma güçlük lerine karşı bir ih. tedbirinden başka bir yey de- #ildir Veliahd, dün alelâcele Sandring itmiştir. Kıralın öteki oğlu dük D'york da oradadır. ATATÜRK'ÜN TELGRAF İngiltere Kıralı S. M. Jori'un min bronşitten ve kalp - zayıflı olduğunu yektedir. Kı- vaziyeti biraz kaygı u- yandırmaktadır. Londra, 18 (A.A.) — Deyli Tele- AVUSTURY B.Şuşnigin B, Be verdiği inanca Avusturya hükümdarlığı meselesi le ilgili üç şahsiyet: Çekoslovakya Cumur reisi Beneş; Prens Otto ve Başbakan Şuşnig Londra, 18 (A.A.) — Deyli Tele- graf gazetesinin Pragdan öğrendiği. ne göre, B. Şuşnig, B. Beneş'e, küçük aalaşen Habı- n fikrini almadan 1ncı sayfada) (Yazısı beşinci sayfada) ldirilen İngiltere kıralı oğullar n yirmi beşinci yıldönümünde, hkırala mahsus yatın güvertesinde zetesinin Sandrinçhamdan bil. diğine göre b ü vaziyeti, geceleyin fenalaşmıştır. Dr. - Davson ile kıralın hususi doktoru Sir Stanley .Hevet geceyi kıralın yanında geçir- (Sonu 6. ıncı sayfada) »zünün etimolo; Kelimenin etimolojik şeklini ve onun altına - ne olduğunu / söyle- meksizin - başka bir etimolojik şekli yazalım: () (2) (3) (4) (5) (6) eğ el P ek Şit t ir ik ay Hal bağ Hat kar vak (1) Eğ, ay: Birincisi ana kök, ikincisi doğrudan doğruya onun yerine geçebilen birinci derece prensipal köktür. İkisi de * Üya, işik, aydınlık” anlamlarına. | dir. (2) El, al: (. | D; ekti mefhumunun geniş, engi yaygın bir sahaya şümulünü gös: t (3) Ek, e: Bu şamil mefhumu üzerine alan süje veya objeyi gös- terir unsurdur. (Eğ * el 4 ek — Eğelek) gin bir sahaya yayılmış bir demek olur. Not: 1. — Bu kelimeye doğru- dan doğruya Türk lehçelerinde bu mana ile rastlıyamadık. Fakat ma- 'nanın doğruluğunu göstermek için şu iki şekli karşılaştırmak kâl ek ik Leğ 1L iğ IL. numaralı kelimede ana kö- kün anlamı “sıcaklık” tır. Ana kök kendisinden sonra gelen ekle kay. naşarak kelime - hep bildi; “lık” şeklini alır ki sıcaklığı en geniş sahaya yayılarak azalmış o- la süje veya obje demektir. Buna kıyasen İ. numaralı keli. menin de ışığı en geniş sahaya ya. yılmış olan obje demek olacağına kolaylıkla hük | yapılmış olmaklık (4) İt, : yapıcılık, yaptırıcılık, anlamlariyle bir ektir. mefhumu tamamlyan “Ulus, un Dil Yazılarl ELEKTİRİK semantik bakıml arından analizi 19 SONKÂNUN 1936 PAZAR ULUS -— Fikra dostum Yahya Kemal, bir suali “Edebiyat- ratmağa Sevgil son bir yazısında, eski yeniden ortaya atıyor: Yahya Kemal, bu sualin Ab. dülaziz devrinde, Müceddid denen şairden beri birçok kim seler — tarafından — sorulduğunu da bilir. “ — Hattâ, diyor: on - dan sonra kaç şair, kaç mü- tefekkir, kaç nasir, kaç romancı kaç defa, hem de yalnız kuru id- dia ile değil, nümuneler göstere- rek, eser vererek: Kimi şiirde , duygusunu li irerek, kimi, mille - tin İstanbul'da ve taşradaki hay: tından en gerçek sayfalar parıldı tarak, kimi tarihimizin sayfaları 'nı en doğru vesikalarla canlandı: imiz gelecek ede- bivatın vücudunu tebşir ettiler Bizim edebiyatımıza garb tak- udi yerine, garb tefekkürünü sok- mak için en çok uğraşan dostuma göre, 1870 den sonra, edebiyatta, şarktan çıkmak zarureti vardı: . Çıktık, bu çıkış çok iyi oldu. Avrupa — kültürünün mektebine orada okumağa koyulduk, girdik, yetmiş senedenberi de okuyoruz; morfoloj, fönetik ve Geniş ve umumi sahaya yaygın zi ya mefhumunun husüle gelmiş ol- duğuünü anlatır. (5) İrçar: (4 v); ektir. Mef- humun kat'i ve muayyen bir nok- tada temerküz ve tekarrürünü ifa de eder. (6) İk, ık: Mefhumun üzerinde tekarrür ettiği, süje veya objeyi gösteren prensipal unsurdur. Bu analize göre: 1. — Elektrik: mumi, müphem bir sahaya yayıl. mış olan ziyanın muayyen bir ob- ie üzerinde tesebbüt ve tekarrürü- Dü anlatı 2. — Demin ne olduğunu söyle meksizin etimolojik — şeklini yaz- dığımız kelimeyi okuyalım: Yal- (Sonu 2. inci sayfada) KÖYLÜMÜZÜN K *B. Fuad Umay'ın Köylülerimizin kalkı Son haberlerim Yahya Kemalle beraber ücün- 1 sayfamızdadır. Heryerde 5 kı suali, dostumla beraber, onun kay- len bağlı ola- ık, resim için, mimarlık siki için de tekrar edebiliriz. Fakat acaba, yukarıda bahsi geçen, tebşirciler neden muvaffak olamadılar? Neden bir - Çığır kuvveti alamadılar? Son bir japon edebiyat tarihin- de okuduğumuza göre, daha 1852 amerikan toplarının leketi'nin çocukları, bütün tercü- meleri yaptıktan, mektebi - kur - irdikten sonra, taklid devrini aşarak yaratma devrine geçmişlerdir. Fakat ben sevgili dostuma baş- ka bir şey sormak istiyorum: Mektebten — çıkmağı — birakınız, mektebte ruslar ve japonlar gibi okuduğumuz, okumakta olduğu- /muz doğru mudur? Garbçılık de - gil, fakat garblilık, he nüz, belki bütün mesleklerde, ya- bancı dil bilenlere mahsus bir tiyaz değil midir? Yüksek kabili - yetler ise yüzler değil, ancak bin- ler, on binler içinden yetişebilir. Hangi türk, türkçede grekleri, lâtinleri, Fransız, ingiliz — veya alman şair ve — romancılarını, sanat mektebi tenkidlerini, hattâ basit metod ve teknik bahislerini okuyub öğrenel ? Hattâ henüz dilimizin Pıı— bakınız: İstılahlarımız var mıdır? Hattâ, birçok esas davalardı rar verebilmişmiyizdir? Gorki'nin hiç bir yabancı dil b miyerek, garb edebiyatı mühemmel tenkidler yapmış oldu- — Bunu söyler, dururuz. Mi değil, garb edebiyatı dahi şu bizim şarktan çıktıktan so1 edebiyat cereyanlarımız garblı kafası ile, bir tenkid yapıl- — 'nin zulmünden hiç bir zaman kur- tulmamıştır; Arabça ve — farsça — okuyor ve yalnız divan deuyıi ile, üstünkör öğreniyordul biyatının, şekillerden sıyrıldı sonra, ruhça ne kadar garblı duğunu ise hepimizden iyi Ve KaT Biz, yalnız bu de; selelerin halli için ATAY ALKINMASI iİÇiN altıncı sayfamızda okuyunuz.) —