| “Beni kısırlaştırınız!,, Bayan Hatice Süreyya... Benim mini mini bir oğlum var! dır... Her gün yazılarınızı bana okur, dinlerim... Ötedenberi, Ha - ber'in daimi kariiyiz... Daha doğ:| tusu, oğlum okuyucu ve ben din - leyici... Çünkü, iki senedir gözle - rim görmüyor... | Bakınız, hattım ne kadar titrek, satırlarım nasıl gayrı muntazam, değil mi?... Eminim: Biri yukarı | » doğru çıkıyor, öteki aşağı doğru İniyor, biribiriyle çapraşıyor... Bu, tamamiyle âma oluşumdan ileri gelmektedir. | Meğerse körlük bizim için irsi bir şeymiş... Bunun sonradan far. | kına vardık... Babam, otuz beşine gelmişti. Bir akşam, misafirleri - miz vardı. Davetlilerimizin gel - mesini bekliyorduk... Ben henüz| on yaşındaydım... Fakat, gün gibi hatırımdadır. Babam, gözlerini uvdu: — Niçin ortalık kararıyor? . diye sordu. Annem: — Kararmıyor, bey... “Ortalık henüz günlük güneşlik... Ufka bak... Mor, al, lâcivert, turuncu renkler biribiriyle karışıyor... — Lâtife etme, hanım... Husuf karde. Boğaziçini sis mi bas -| Mekan 52 Babam, birdenbire ayağa kalk- tı... Elleriyle etrafını yokladı: — Ne oldunuz?... Nereye gitti. niz?.. Görmüyorum... Hiç bir | sey. Hiç bir şey görmüyorum... - diye haykırdı. - Kör oldum.. Kör... İşte, babam, o tarihten itiba - ven dört hisli bedbahtlar arasına Birdi... O akşam, “biraz rahatısz. dır,, diye koltuğunda oturdu. Mi. safirlerimize felâketini belli et - mek istemedi, Ertesigün, göz dok. torlarını ziyarete başladı. Ne Vi - Yanası kaldı, ne Almanyası: — İrsi birşey olacak... Tedavi- sini bilmiyoruz! - diyorlardı. il kardeşlerim, Ben evlendim, onlar bekârdır. de aslan gibi çocuğum var... Mani demin “Gazete okuyor da| gen dinliyorum!,, demiştim ya... Or, “Ne kadar mesuttum... Ne kadar ». Mükemmel para ka . Günden güne de ip. #hemmiyetli bir tasarrufta bu - geye da bu kara günlerimi mpdamın başıma gelen felâket, Mona benim de başı J Dargın giden yokuşu tırmanı - we Karım, balkonda elini » beni selâmlıyordu. Mu - baktığım bu sevgili bir. gözlerimin önünden kay. “ deni, Evim Li e bahçem, komşu evler, hü. v, manzaralar silindi. dila, *i bir f, dm, 'eryat kopararak yı - al ay derde uğradığımı bana söylediler. Otuz beşini bu - lan iki kardeşim daha birer birer aynı âkibeti buldu. Şimdilik yirmi sekizinde bir biraderimiz daha var, İzmirde bir kızla sevişiyor - muş... Onun aynı belâya uğrayıp uğramıyacağından haberimiz yok... Doktorlar da birşey söyle - miyorlar, Ben, evlâdımın âkibetinden korkuyorum... Amâ olan kardeş - lerim, benim manevi azaplarımı görerek evlenmeğe tabiatiyle ya - naşmıyorlar ve yanaşmıyacaklar. dır. Fakat, izmirdeki oğlan?... Ak. lı birkarış havadadır!... Sevgili - sini çılgın gibi seviyor... Ondan hakikati saklıyor... Saklamasa bi- le, kızın ona varmıyacağını kim temin eder, Daha anne olmamış - tır ki o müstakbel evlâdının otuz bu kadar sene sonra kör olacağı- nı düşünsün... Evlenecekler... Buna mâni olunuz... Ey insan . lar, bu felâkete mâni olunuz... Be. ni kışırlaştırmız, bizi kısırlaştırı - nız... Nakleden : Hatice SUreyya 2000 “Liralık Müsabakamızın tafsilatı Karşılığında (2,000) liralık kıymetli ve multeli? hediyeler vereceğimiz büyük mi sabakamız başladı. Neşrettiğimiz resimler, birinci sayfada gördüğünüz gibi tanınması çok kolay olacak ve bu yüzden bütün okuyucularımız gazete mizin 5 inal yıl hediyelerinden © birer tane kolaylıkin kazanabileceklerdir. Yapılacak; şey gudur : Hergün böyle bir resimle onun © altında bir kupon neşredeceğiz. Bü Fösimleri altın, gazete okuyan bir adasının tanımamasına İm. kân yoktur, siz tesadüfen Lanımaasanız bile bir arkadaşımız muhakkak tanıyacaktır, Bu preamin kimin resmi olduğunu altındaki kupa. GA yazınız. o Tanımıyorsanız. “tanrmağım, daki kupanla beraber, yani kuponu ve ren mi bir arada kesiniz. Koyacağımız resimleri diye kaydetmeyi ihmal etmeyiniz. Bu resimlerin yekünu ierx beş olacak, tır, Kırk beş resmi (Otamamladığınız gün bunların hepsini muntazam şekide bir def, tere yapıştırarak ve defterin Üzerine adres, lerinizi aşıkça yazarak bize göndereceksiniz. İşte kıymetli eşyalarımızı o kazanmak için yapacağınız külfet bundan ibarettir. Hediyelerimizden kazanmanız — İçin re, simlerin hepsini tanımaya (Olüzum © yoktur. 45 resim arasında 5 resim ( tamımasanız de müsabakamıza İştirek edebilirsiniz. Misabakamıza taşra o okuyucularımız da iştirak edebilirler. Onların da İmdifade ede bilmeleri için resimler bittikten sonra A8 bir zaman verilecektir. Tahdidi zaman veya gün bilgisi cep takvimi Yeniden intişare başlıyan bu veni cep takviminin birleik hususiyeti doğ ruluğu, ve günü gününe havanın de- Zişikliğini göstermektedir. Denizde seyahat edenlere kaptan lara, ve bütün iş adamlarına yarar Ciddi bir tetkikle vücude o gelen bu kiymetli takvimden birer tane edini- niz. Tevzi yeri: İstanbul Çadırcılar — kitapçı Şevki Tefrika No. 13 muvaffak Olamadı. Yazan: Murad Sertoğlu Gözleri fal taşı gibi açıldı, haykırmak istedi, Damarları çatlıyacak derecede rırlıyan ellerini büyük bir zahmetle boğazına kadai Geçen kısımların hülâsası ( Rodos adasında Ancello ile Ro- derto adında iki müthiş silâh- şor Rodos kalesine girebilmek için korsanlarla beraber olu- yorlar. Ve gemi ile denize açt- lıyorlar, Korsanlardan Valero kendileri ne düşmandır. Onlar»: öldür- mek için zehirli bir bıçak hazır- lıyor. Bu sırada öbür korsan fısıldar gibi anlatıyordu: — Büyücü kadın anlattı. Bu $e- kilde zehire bulanmış olan bir bi- çak insanın kanına değer değmez onu derhal öldürdüğü gibi daha önce dilini de tutarmış. Bu sebep- ten bağırıp çağıramadığı gibi, ne olduğunu başkasına da anlata- mazmış. Valeronun gözleri garip ışık - larla yandı: — Ya? Bu çok mühim. Yaman adamsın be Jimi! — Yalnız bir şeye merak ediyo- rum, Bu işi neden bu kadar gizli tutmağa çalışıyorsun. Böyle öldü-! rüçü zehirlere, bulanan bıçakları» mızla Türklere hücum etmiyecek miyiz? Hem bu şişedeki zehir yüz kılıca yetecek kadar çoktür. — Kamaranın penceresi çok dar değil mi? — Evet. Ne diye bunu soruyor- sun? — Hiç, Yani bir insanın bu pen- cereden sığamıyacağını söylemek istiyorum. — Doğrudur. Fakat (bunları söylemekten maksadın ne? — Bunu sonra anlıyacaksın! 'Tam bu sırada yukardan kalm bir ses işitildi: — Valero! Jimi! Vardiya nö- beti sizin! Bu ses iki korsanın sözünü ya- rım bıraktı. Hemen ayağa kalktı- lar. Ve yukarı güverteye çıktılar. Hava çok müsaitti. Ve kadırga gok güzel yol alıyordu. Ufukta bir kaç küçük balıkçı kayığından baş- ka hiç bir şey görünmüyordu. Gözlerini gökle suyun dudak du- dağa geldiği çizgiden ayırmaksı- zın konuşmakta devam ettiler: — Jimi!. Sen şu bize katılan yabancıları nasıl buluyorsun? — Ancelle ile Roberto mu? — Evet. — Dehşetli adamlar Müthiş kı- ıç kullanıyorlar. Reis gemiye bi- nerlerken onlar için ne dedi, bili- yor musun? — Ne dedi? — Bunlar çok geçmiyecek, Ak- denizdeki korsanların en yaman- ları olacaklar, Ben tanıdığım bü- tün korsanlar içinde bunlar gibi- lerini görmedim. dedi. Reis doğ- ru söylüyor. Kızma amma Valero, Ancello seni kılıçla ne de güzel tokatlamış, seninle, fare ile oynar gibi oynamıştı. Neydi o bilek, ney-! di 0... Jimi sözünü bitiremedi. f Çünkü esasen zehir sırrını bilen! Jimiyi öldürmeyi ve bu suretle ze- hirin tesirini de denemeyi karar- laştıran Valero, Jiminin söylediği son sözlerden büsbütün çileden çıkmış, ve hâlâ elinde tuttuğu ze- hirli hançeri yanındakinin baca- ğına sokuvermişti. Bundan sonra Jimiyi tetkik etmeğe başladı. Bıçağın bacağına girmesi, Jimi- ye yıldırımla çarpılmış tesirini yaptı. Gözleri faltaşr gibi açıldı. Sonra haykırmak ister gibi ağ- zını açtı. Fakat, hiç bir ses duyulmadı. Damarları çatlıyacak derecde fır- Isyan ellerini büyük bir zahmetle boğazına kadar götürdü. Sonra ol- duğu yere çöktü. Ve öylece kai- dı. kağ. m7 Konferansçı, dinleyicileri nat: mamak için mükemmel bir çare| bulmuştur! — Mektepte muallim senin hak- kında ne diyor? — Eğer bütün talebeler senin gibi olsaydı mektebi kapatmakta mahzar olmazdı, diyor. HABER AKSAM POSTASI IDARE EVI Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: Istanbul 214 Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı işleri telofonu ; 23872 idâre velân 14270 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi ya la çykan ar 400 « 800 . "00 00 İLÂN TARİFESİ Hesret ilânlarının satırı 12,30 Masmi ilârmarn 10 kurustur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası Seneiik bırakmamıştı. götürdü. Jimi, daha bir dakika evvel ka kahalarla gülen dev cüsseli kor- san ölmüştü. i Valero dikkatle takip ettiği bu / ölüm safhalarından zerrece mii- teessir olmamıştı. Bilâkis zehirli hançerin bu fevkaiâde tesirinden memnun bile oldu. Yüzünde şey- * tanları bile ürkütecek korkunç bir tebessüm belirdi. Olup bitenleri gören kimse oldu mu, diye etrafa seri bir göz gezdirip kimsenin ken- dilerini gözetlememekte olduğunu görünce bir saniyede Jimiyi kus caklayıp denize atıverdi. Ve; — Kamaranın pencerelerinden bir insanın sığıp sığmadığını ne- den sorduğumu öğrendin ya! Sen gittin. Şimdi sıra öbür iki şeytana geldi. Çok değil, iki saat sonra Gü. lar da lâyik oldukları cehennemi boylıyacaklardır. Şimdi biz hele şu hançeri belimize yerleştirelim. diye mırıldandı. Hemen hemen herkes uykuda | olduğu içni Valeronun işlediği l bü müthiş cinayeti ve Jiminin de- nize atıldığını Hiç Kirise görme. mişti, Arâdan iki sasi geçip de Valeronun nöbet müddeti tamam olduğu zaman nöbete gelen iki korsan Jiminir ne olduğunu me | rak edip sormadılar. Nöbeti b'*- tiğinden her halde bir yerde kıv- rılıp yatmıştır, diye düşündüler. | Valero hiç ses çıkarmadan merdi» venlerden anbara, kamarasınm © olduğu yere indi. ğ İki şeytan diye tesmiye ettiği Ancello ile Robertonun kamarala- rı hizasma gelince kapıya kulak verdi. Muntazam nefes alışları vazıh olarak duyuluyordu. Gözü- nü kapının çatlağma uydurarak içerisini gözden geçirdi. Her ikisi de derin bir uykuya dalmışlardı. Bunu gördükten sonra etrafına da göz gezdirdi. Hiç kimse yok tu. O zaman yüzünde korkunç bir ifade daha belirdi. Sarı çürük diş. lerini meydana çıkararak güldü. Bir hamlede belinden zehirli han- çeri çekti. Artık her şey bitmiş, &- ki yabancı mahvolmuşlardı, 2 4 $ Bu sırada vapırun kıç tarafın» da kırmızı sakallı Jakm kamara. ir sahne geçiyordu Birkaç saniye sonra eline geçi» recaği 20.090 duka altınının ver- sında şöyle diği heyecan bu koca korsanda vorgun'luk uyku namıra bir şey Kamarada bir as sağı, bir yukarı dolaşıyor. Etrafın. İ cakilere talimat veriyordu. — Gemi daha ufukta belirir be İ tirmez hemen direğe Rodos şöva'e | yelerinin bayrağını çekeceksiniz. Kaç tane şövalyelerin askerlerine mahsus elbise var? — Yirmi beş tane. — Güzel. Elbiseler dağıtıldı ya? — Evet! (Devamı var):