m GE m m m Beyoğlu, o pazar akşamları ne kadar kalabalık olur... Hele eski. den, mütareke zamanlarında, da- ha da tıklım tıklımdı... Yürümek âdeta güçleşirdi... İnsan, akmtıya kapılmış tahta parçası halinde, sağa sola sürüklenirdi. İşte, böyle bir pazar, işsiz güç - süzdüm.., Dolaşmağa çıkmıştım... Halkın seline kendimi kaptırdım.. Nereye gittiğimi tayin etmeden, gelişigüzel yürüdüm... Ansızın, gözüme, fındık faresi &ibi bir adam ilişti... Kalabalığın Arasında sağa sola fırt fırt gidip geliyor.. Kiminin kolu altından geçiyor, kiminin bacakları yanın. dan yol buluyor... Gözleri, fıldır fıldır... Herhalde birşey arıyor, birşey kolluyor, bi- tini bulmak istiyor... Ve kendini göstermeden... Derhal, içime merak oldu: Bu adam kimdir?.. O karışrk devirde, akla ilk ge - len şey, casusluktu: Acaba, memleketimizi bir pula satmak istiyen bir hain mi?... A - caba, itilâf zabitlerinin çanak ya-| layığı mı? OYoksa, neremizden bizi vurmak istediklerini öğren - mek için kellesini koltuğu alına almış bir hamiyetli ve fedakâr Türk mü?,.. Bu fare vücudun al| tında bir aslan yüreği mi taşıyor?| Yoksa alelâde bir polis hafiye- si'de, hırsızları mu kolluyor?.. Ben de, merak içinde, halkı itip kakmağa; yürümeğe başladım , Ve Birdenbire duraladım... | Çünkü, fare adam, kalabalığın &n civcivli yerine sinsi sinsi sokul- du. Burada, Avrupadan getirilmiş mallar, cicili bicili ve cafcaflı şe- kilde teşhir ediliyordu. İstanbul | halkı ise, harbın yoksul senelerin. | den sonra, açtı. (e Bunlara hayran hayran bakıyordu. j Fare adamın kim (olduğunu, derhal anladım. o Yankesiciymiş meğer... & Fakir halli birkadının eski çantasına gözünü dikti. Göz- le kaş arasında, bu çantanın sapı. | nı kesti, Çekti, aldı, götürdü. Kadın, çarpıldığının farkına İ vardıysa da, çantayı kime kaptır-! Gine kalabalık içinde anlıyama-| 1 Avaz avaz: — Ne duruyorsunuz! Zo hırsız beni soymuştur! — diye bağırma-| ün başladı. Fakat kim kime dum duma... , fare adamın mevcudi « Yetini benden başka fark eden ol. Mamıştı. Ben bile'onu haber ver. Meyi istesem imkân yoktu... Ka -/—— Sip gitmişti, Aynı itip sümme, o dirsekleyip Wütalama usulünü tekip ederek Poşin düştüm... Fakat, Galatasaraydan itiba - ten arkasında yürüdükten sonra, Ona ancak Lüksemburg önlerinde kâr, dim. Bir kunduracı dük! 5 önünde ie vitrine ba - |: Çaldığı çantayı usulla |; Ot İçinde bulduğu paradan | Bi ün olmamıştı ki somurttu. | to, #rine, bir de ayaklarmdaki buçl yenik ve üstü patlak pa - rare, baktı. Başını iki yana sal. Birdi, dren bir meyhaneye Mezeyi şarapla bir tabak Ne vaz 7 Ee düşü zaval dın.. — diye sindi, — Hem çantan gitti, Fare Adam... hem de şu serseri adam bir ayak- kabı ihtiyacını bile göremedi...,, Fare adamın kaşları çatılmış ti... Gene burnu oynadı... “— Yeniden işe başlıyacak... dedim. i Hakikaten de, bu sefer, sergiye daldı. Ben de arkasından daldım... “— Aferin... Bu sefer zenginle- ri buldu...,, Fakat, hayret... Bana doğru ge- liyor... A.. Beni çarpacak... Düşündüm: “.— Cebimde ancak on lira var... Çalsın varsın... Bu da bende bir hatıra kalır... Fakat, ne garip!... Tam eli ce - bime dalmıştı ki, kolum harekete geldi... Yakaladım... Hazin hazin yüzüme baktı: — Ben ettim, sen etme... Beni polise verme, ağabey... Adeta itizar eder gibi: — Vermem... Git... - dedim. Dudaklarımın ucuna kadar gel- di: “.. Affedersin kardeşim... Ya- kaladığıma pişman oldum..., bile diyecektim. Nitekim, elini bırakıp da kaç - tığı zaman: — Buraya bak... Buraya bak.. - diye seslendim. Maksadım, çalacağı on lirayı, ayakkabı alması için ona vermek. ti, Fakat, o, niyetimi değiştirdiği - mi ve kendisini polise vereceğimi sanmış olacaktı ki, arkasına bile bakmadı. — Kaçma... Dur... Buraya gel... Hişt... Dinletemedim... Kalabalığa karıştı. Arkasından koştum... Fakat o, daha hızlı koştu... Kay- bolup gitti. Nakleden : Hatice Süreyya 7.5 luk mermi Ocakta patlayınca Uç kadın muhtelif yerlerinden yaralandılar İnegölde belediye süpürgecisi | Yahyanm evinde üç kadın ekmek pişirirken ocakta birdenbire bir infilâk olmuş ocak başında bulu. nan kadmların üçü de muhtelif yerlerinden yaralanmışlardır. Yapılan tahkikatta patlayan cismin İstiklâl harbinden kalma! 7,5 luk bir mermi olduğu anlaşıl. HABER AKSAM POSTASI DARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Talgral adresi : istanbul HABER Yazı işleri teloftonu : 28872 1 24570 iderevellân .. ABONE ŞARTLARI Türkiye © Ecnebi 1400 Kr. ZTOOMr 8 aylık 2736 , 1480 3 ayık 400 , 896. * avlk s0 . 3200 » İLÂN TARİFESİ Tcsret Mantarının satırı 12,80 Resmi ilânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matboaw ' Roberto ağır ağır cevap verdi: Tefrika No. il Yazan: Murad Sertoğlu İGarip tesadüf.. Hem Ancello, hem de Roberto, Rodos kalesinin zindanlarında inleyen birer zavallıyı görmek için içeri girmek istiyorlardı Geçen kısımların hülâsası Rodos adasında Kanlı Balta meyhanesinde haydutlar, Os. manlı padişahı Bayezidin Ro- ! dos şövalyesine gönderdiği al- tanları nasıl ele geçireceklerini düşünürken meyhaneye iki ya- bancı girmiş ve ortalığı altüst ettikten sonra ortadan kâybol- muşlardı. Biraz sonra bu iki yabancı Rodos kalesi dibinde tekrar bu- Juşuyorlar, ve gizlice (içeriye girmeğe çalışiyorlar. Ancello hıçkıra hıçkıra ağla - mağa başladı. Onunla beraber Roberto da ağlıyordu. — Şimdi demek sevgilinizi öl düren bu hain şatodadır? Ancello yavaş yavaş sükünet buldu: — Hayır! O macera orada bit. ti. Hain, bir anda tek bir kurşunla on katır yükü altın kazandığını görünce sevinç onu boğdu. O an- da kalbi durarak öldü. Bunları söylemekten maksa - dım iki insan biribirini sevdiği takdirde muhakkak surette er, geç biribirlerine kavuşabilecek - leridir. Nitelemi biz de kavuştuk. Ve inanır mısın dağlarda beraber yaşadığımız iki ay içinde birdefa bile dudaklarımız birleşmedi. Fakat sen, senin böyle düşünmen lâzım değil, bak bakayım bana! | Sen çok güzel, çok yakışıklı bir delikanlısın! Kuvvetlisin! Akılir- sım! Üstelik zenginsin de.. Eminim ki benden gizlemene rağmen asil bir aileye de mensupsun. Maama- fih olmasan da ne çıkar? Bütün bunlarin karşısında hangi adam sana kızını veya yeğenini vermez? Bilhassa sadece paraya tapan Ro- dos şövalyesi Dobüsson bu isteği- ni muhakkak surette yerine geti- — Sen çok mert ve dürüst bir adamsın Ancello! Bana söyledi- ğin sözlerden dolayı sana çok te- şekkür ederim. İtiraf ederim, Be- | ni bu korkunç maceraya sürükli- yen nd hakikaten aşktır. Yalnız sevdiğim Jozefin olmadığı gibi şa- toda başka bir sevgilim de yok- tur. Şimdilik güttüğüm gaye altı yedi senedenberi şatonun zindan- larmda çürümekte olan bir adam- la görüşmek, ve sevgilimi elde et- mek için ondan yol öğrenmektir. — Ne tuhaf tesadüf, aşağı yu- karı ben de ayni gayeyi güdüyo- rüm. Benim de görüşmek istedi- ğim kimse Dobüssonun znidanla- rında yatmaktadır. Bende on- dan bir yol öğreneceğim. i — Dobüssonun . zindanlarında | kaç adam varmış, biliyor musuu? — Ben tahkik ettim. Sayıları hiç bir zaman 200 den aşağı düs- memiş. Ve hafta geçmezmişki . —... Bunların bir ikisini türlü işkencelerle öldürürmüş. Bunu, ben de duydum. — Fakat bu azalan sayılar... —... Bir iki gün içinde yeni-' den tamamlanırmış. Değil mi? İ — Evet! — Pek müthiş.. Bu Dobüsson| denilen adam çok canavar ruhlu! bir şey.. — En fenası da nedir, biliyor | musun? Bu işkencelerle öldürdü-! ğü adamların büyük bir ekseriyeti! başka dinden. Dobüsson sevap ka-| zanmak için ucuz fiyatlarla müs-; lüman Türk ve Arap esirleri alıp! bunları öldürüyor. — Şeytanlar alsın canını! — Fakat vakit ilerliyor. Biz| bumları bırakalım da şatoya gire- cek yolları araştıralım. Şimdi be- raberce üç dört saat evvel çıktığı- mız Kanlı balta meyhanesine gi- deceğiz. Roberto suratmı buruşturdu: — Evet! — Öyle ümit ediyorum ki kır- mızı sakalir Jak ve arkadaşları hâlâ oradadırlar. — Evet! — Kırmızı sakallı Jak ve adam-| larr sabahleyin erkenden kadır- galariyle hareket edecekler. — Biz de beraber mi? — Elbette... Akşama doğru önü- müze başka bir kadırga çıkacak, onu soyacağız. — Yani korsanlık yapacağız, öyle mi? — Evet, öyle.. Soy&cağımız bu kadırga yirmi bin altın dukalık bir hazine nakletmektedir. — Bu altınları nereye götürü- yor? — Şövalye Dobüssona! — Kimin tarafından gönderili-! yor? — Osmanlı padişahı tarafından. Bayazıd Bir kadınım, bir tuvalet kreminden bütün beklediği her CREME SIMON scart süre astimali tarifnamesinde size söylüyor.Cildin bütün gayrisaf maddelerini giderir! ve bu suretle beşerenin esaslı sıh- hatini temin ve ebedi o güzelliğini vikaye eder, Her yerde satılır. SİMON KREM, PUDRA VE GÖ Gm SABUNU SEE NEBATI YAG İLE İDA OZ) 0 MALZE VAY Vak sü siteni sean e Bundan sonra Ancello gerç ar- kadaşına uzun uzadıya bir şeyler anlattı. Roberto bazı şeylere iti“ raz elti. Bazıları karşısında hay- ret etti. Fakat Ancello sözünü bi- tirdiği zaman elini uzatarak Aiw cellonun elini tuttu. Ve şiddetle sıktı. Anlaşmışlardı. Beraberce Kanlı balta meyha- d nesine vardıkları zaman umduk- İ ları gibi kırmızı sakallı Jak ile ar- kadaşlarını hakikaten orada bul- dular. Bunlar hâlâ birkaç saat evvel ortlığı allak bullak eden iki yabancıdan bahsediyorlar. Ve bun ların şeytan olduklarını iddia edi- yorlardı. Bu hâdiseden mütees- sir olan yalnızca kırmızı sakallı Jaktı. Çünkü ancak yirmi adami vardı ki bunlarla da, içinde her halde müdafaa tertibatı ihmal e- dilmemiş olan daha kalabalık bir Türk gemisine çatmanın © “ilik olduğunu biliyordu. Daha başka adamlar bulmak kolaydı. Fakat bir iki saate ka- dar hareket etmek mecburiyeti o- nu çok müşkül vaziyete sokmuş- tu. Çünkü sabahleyin hareket et- mezlerse kadırga Rodosa varabi- lir, ve içinde bulunan yirmi bin al. İ üm bağıra bağıra Şövalye Dobüs- sonun hazinesine giderdi. İkinci olarak bu işe fazla kala- balık solmak da işine gelmiyor. du. Çünkü kalabalık ne kadar ar- tarsa pay da o derecede azalacak- tı. Ne olurdu, biraz evvel meyha- neye giren adamlar şeytan olma» yıp insan olsalardı? Bu ikisi en az on kişiye bedel sayılabilirdi ki bu takdirde Türk kadırgasını zap- tetmek işten bile olmryacaktı. İşte kırmızı sakallı Jak tam | bunları düşünürken uzaktan bir ıslık sesi duyuldu. Bu ıslık dışar- daki adamları tarafından biri ge- lirken verilen işaretti. Derhal kö- nuşmalar kesildi. Kılıçlara, taban- calara el atıldı. Duyulan ikinci bir ıslık ise onları büsbütün heye- cana düşürdü: — Basıldık galiba! Gelenler tehlikeli! diye mırıltılar yükseldi. Herkes süratle gizlenecek bir yer buldu. Yarı yarıya sıyrılmış ki lıçlar iyice meydana çıkarıldı. Va- lero: — Bu gece galiba belâlar bi:- birleriyle yarış ediyorlar! diye ka» ba bir küfür savurdu. Bu esnada meyhanenin kapısı açıldı. Ve tet- gâhm üstündeki hafif ışık gelen- lerin yüzlerini aydınlattı: Bunlar şaytan sanılan Sicilyalı 3 Ancello ile genç delikanlıydılar, Birkaç haydut bunları görür gör- mez ıstavroz çıkardılar. Fakat görünüşte bir tehlike yoktu. Bu iki müthiş silâhşör kılıçlarını mamış oldukları gibi ayni zaman- da yüzleri de mütebessimdi. Her ikisi de kırmızı sakallı Jaka doğ» ru ilerlediler. Ancello delikanlı. yı korsanların reisine takdim et» ti: — Nepolili Roberto da bize da- hil olmak, ve bizimle beraber ça» | lışmak istiyor. (Devamı var) Siyar»