| HALİDE EDİB e Bu yalıda Rabiaya yepyeni ge“ len şey açık ocaklardı. İçlerinde yığın yığın odun yanıyor, şömine lerin hepsi renkli mermerden o- yulmuş. Taze bir halayık onu kar- şıladı ve önünde yürüyerek yol gösterdi. Misafir salonuna yakla» şırken içerden oldukça iyi bilen birinin piyano çaldığını duydu. Halayık: “Arif Bey çalıyor, ,, dedi. “Be yefendinin yeğeni. Komşu hanım larm hiçbiri bizim küçük beyden kaçmaz. Siz de belki aldırmazır nIZ.,, “Tabit.,, Arkasında yeni lâhüraki siyah yeldirmesi, başmda belden aşağı düşen beyaz örtüsü vardı. Her za- manki gibi uzun siyah peçesi ar- kasma atılmıştı. Pamuklu eldivenli elleri çantasını sıkı sıkı tutuyor. Bu kıyafetle o orduların içine gire- bilir. Taze halayığm açtığı kapı- dan her vakitki sükünu ile salona girdi. Bu muhteşem yalının hanımı, mabeyncinin sütninesi İkbal Ha- İkinci mabeynci Satvet Bey hiç evlenmemişti. Bu koca evde sütninesi ve kendi büyüttü- ğü, yetiştirdiği yetim yeğeni Arif le beraber yaşıyordu. Yeşil gron entarili, kürü ve ufacık bir ihtiyar kadın, genç ha- fiz içeri girer girmez, elindeki dikişi yere bıraktı, oturduğu kol- tuktan kalktı, kapıya doğru yürü" dü. Bu İkbal Hanımdı. Yüzü bum- buruşuk, ağzında bir tek dişi yok. Bununla beraber ihtiyar kadınm nımdr. kendine mahsus bir sevimi vardı.) Yerden bir temennâ etti, siyah gözleri Rabiaya huşu'la baktı. İçinde uyanan hürmet nedense or. - da esaret günlerinden kalma bir adeti ihya etti. Divan durur gibi ellerini göğsünün üstünde kavuş- turdu.İhtiyar Çerkez din kelime" sinin manasmı bilmez, peygam- berin ismini doğru telâffuz ede- mez, hattâ namaz surelerini bile ezberliyecek kadar hafızası yok” tu. Elli beş senedir İstanbulda, hâlâ Türkçeye dili adamakıllı dönmiyecek kadar çetrefil kak mıştır, Bununla beraber şedid bir taassupla dindardı. İncir çekirdeği kadar dar beyninde karmakarışık duran peygamber, (meleklerden sonra şimdiye kadar adeta tapır nırcasma hürmet ettiği, sütoğlu” nun dostu bir Vehbi dede vardı. Rabia, belki onda daha fazla bir huşu ve hayret uyandırdı, Bu yaş” ta hafız, başlı başına mevlüd oku- mağa davet ediliyor! “Oğlumun kızkardeşisinin kı- © zı Behire Hanım, efem..,, Diye pencerenin önündeki koltuktan yavaş yavaş kalkan, daha henüz genç sayılacak bir kadını, Rabi- aya takdim etti. Rabianm gözleri camlarm arkaşmdan coşup akan, | dükçe büzülüyor, (akit, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzdur.; kış Boğaziçisinin beyaz köpüklü yeşil sularına bir an takıldı kaldı. Sonra hemen kendini topladı, resmi temennasını çaktı. Odadaki üçüncü şahıs da mabeyncinin ye ğeni ve Behire Hanımm küçük kardeşi Arifti, İkbal Hanım onu belki henüz pek çoluk çocuk sıra» sında bulduğu için Hafız Hanıma takdime lüzum görmedi. “İşallah üşümediniz, efem.,, Buruşuk yüzü daha buruşuyor, içi kapkaranlık küçük bir kovuk olan ağzın ince dudakları, büzül- gözler daha çok ufalıyor, genç hafızı şömineye doğru gölürüyordu. Arif bir san- dalye koşturdu. Sarı mermer şömi- oturttular. O, sırtmı ocağa verdi, salonun ortasmdaki küçük havuz" da, parmak gibi ince, billür bir fiskiyenin etrafmda, tenbel ten- bel büzüşen kırmızı balıklara te" bessüm etti. “Bu genç adam haremde ne geziyor? Başka işi gücü yok mu,, diye düşünüyordu. Hakikat yoktu. Piyano çalmaktan başla bir işi yoktu. Gerçi Nejat efendiden sonra Istanbulda en iyi Türk piyanist o idi. Fakat mensup olduğu içti mai sınıf musiki ile hayatmı kar zanmağı ayıp saydığı için işsizliğe mahküm olmuştu. Belki de biraz tembel olmasından olacak. Her gidiyordu. Bazan çalışmak için bir arzu hisseder ve derhal Rober Kolleje talebe yazılırdı. Fakat bir kaç aylık hummalı fikri faaliyet süsle Rabiayr tetkik ediyordu. Peregrini de Vehbi dede de ondan çok balisetmişlerdi. Fakat onun muhayyilesi hafız deyince suratsız çirkin bir kız tasavvur etmişti, Ra. bianın etrafında dolaşıyor, onunla konuşmak için bir vesile arıyordu. Fakat ablası kızı lâkırdıya tuttuğu için piyano iskemlesine oturup nöbetini beklemekten başl çare bulamdar. Behire Hanım da büsbütün baş. ka sebepten Rabiayı çok cana ya- km bulmuştu. Behire Hanım mürebbiyelerle büyütülen kibar kızlara aynı za» manda kendi harsları, kendi klâ- sikleri de öğretilen bir devrin mah sulüydü. O da tıpkı Arif gibi Sat vet beyin evinde büyümüş, ora dan gelin gitmişti. o Kandillide otururdu. Kocası tahsilini sade Avrupada yapmış bir mühendisti. Biraz da Avrupadan gelen her fik ri gökten inme naslardiyete Jâkkiye meyyaldi. Hattâ Behirenin yeni yetişen kızlarmı da Türkçe okutmağa lüzum görmemiş Fran- sız mürebbiyeler elinde yetiştir mişti, (Devamı var) m ka çırılan Xx Türk kızı Tomson, haydutlarla çarpışmağa gidiyordu. Meksika hududuna yaklaşırken, müthiş bir yağmur başladı. Polis hafiyesinin otomobili, suyun içinde, bir sandal gibi bocalıyordu! Tomson yeşil zarfın kenarını! tereddütle yırttı... İçinde bir keç satırlık, imzasız bir mektup çıktı.. Okudu: “Bizimle esaslı bir anlaşma yap- mayı ve Arslan Turgudu kurtarma. yı isterseniz, bankadaki parayı Meksikada (Kızıl otel) e gönderi- niz.. Parayı getirecek adamın ce- ketinin cebinde bir mavi mendil bulunması kâfidir. Bu parayı al- mıya gelecek olan gizli çete reisi: nin de gözünde mavi (gözlük ve göğsünde bir kırmızı boyun bağı bulunacaktır. Gelecek pazar gü- nü “Kizd otel,, de sizi veya gönde receğiniz adamı bekliyeceğiz. Pa- ra gelmediği (takdirdesize hem Türk polisini*, hem de onun ni. şanlısının başlarını o gönderece . ğiz!, I.V.P. Tomson bu mektubu birkaç kere gözden geçirdi. İşler gittikçe sarpa laşıyordu. Haydutlar zabrtayı a damakıllı tehdide başlamıştı. İki kişiyi çetenin elinden kur tarmak için, elli bin doları ver- mek, zabıtanın çeteye mağlüp ol. ması demek değil miydi? Tomson: — Ben bunu . ölürüm - yapa mam... Diye söyleniyordu. Op gece sabaha kadar gözüne uyku girmemiş, haydutları ele ge. girecek plânlar yapmakla uğraş. muştu. Haydatların izi belli | olsaydı, 'Tomson bunlardan birini tutmak. la hepsini kolayca ele geçirebile- cekti. Fakat ne Parkerin ne de gnun adamlarından birinin izini bulmak kabil olamıyordu. Son otel araştırmasından $on- ra sinirleri büsbütün gerilen polis hafiyesi o sabah uykusuz olarak kalktığı zaman, bu meçhul çete ile çarpışmağa karar vermiş bulunu- yordu. Evine, nereye gideceğini söyle. meden, yol çantasını aldı.. Polis müdiriyetine gitti. Dahiliye nazı- rı ile uzun uzadıya görüştükten ve nazırın da muvafakatini aldıktan sonra, bir tüccar sıfatiyle Meksi- ka hududunu geçmeğe hazırlandı. 'Tomson maiyyetine altı memur- almıştı.. Bu memurlar ayrı bir oto. mobil ile Tomsonun (arkasından gideceklerdi. Tomson (Kızıl otel) e elli bin dolar götürüyordu.. Bu parayı hay dutlara verecek, Arslan Turgudu çetenin elinden kurtaracaktı. Bu mektuptan da anlaşılıyordu ki, Türk polisi haydutların eline düşmüştü. se ilanı | Tomson Nevyorktaki işlerini muavinlerine bırakarak, makyajrı- nı yaptı.. Bir içki taciri pasapor- tu ile yola çıktı. Maiyyetindeki po- Visler de tüccar sıfatiyle Meksika hududunu geçeceklerdi. m Meksika yolunda bir karşılaşma Yarım saat sonra (Kızıl köprü) ye varacaklardı. Tomson otomo- bilden başını dışarıya çıkararak: —İşte bir aksilik... o Gök yüzü bulutlandı.. Diye mırıldanmıştı. Gök yüzünü bulut kaplaymca, biraz sonra selli yağmurlar yağ- mağa başlardı. Amerikada polis memurları bil. hassa iş başında iken yağmur yağ. masını uğursuzluk sayarlardı. Bu- nun manevi inanış (tarafı şöyle dursun... Maddi zararları da yok değildi. İlk önce polisin makya- jmı bozan yağmurlar, memurların sırtını da ıslatırdı. Aradan çok zaman geçmeden şakırtı başladı, Şoför biraz ileri: ,deki yolun üstünde bulunan otel- lerden birine yetişmek için motörü patlatırcaşma işletiyordu. Yağmur selleri yolu kapıyacak kadar artmıştı. F eyezanlar, Avrupa diktatörle- rinden birinin öldürülme teh- likesi atlatması, müthiş bir zelze- le gibi hâdiseler de dahil olduğu halde heyecanlı bir çok şeyler! Yılın ilk ayında Fransada kor. kunç bir şimendifer kazası ola- cakmış. Şubat ayında İngilterenin Gal ve orta vilâyetlerini su basa- cak, diktatörlerden birinin haya - tna karşı bir suikast yapılacak mış. Bu ayda Japonyayı müthiş bir zelzele sarsacak, Avrupa hü - kümdarlarından birisi ölecekmiş! Mart ayında İngiliz maden a « meleleri grev yapacak, büyük bi: bilgin ölecek, yepyeni bir hava gemisiyle (Stratosfere çıkabile- cek ve böylece Londra ile Nev york arasındaki yolculuk dört selfi at gibi kısacık bir zamana indiri lebilecekmiş. Nisanda işe Birleşmiş Amerika hükümet dairelerinde yapılan su iistimaller büyük bir iskandala ve dedi kodulu muhakemelere 4€-! bep olacakmış. Mayıs ayında büyük bir finan- sal rezalet daha patlak verecek. Haziranda muazzam bir hava ge misi parçalanacak, Irak da kötü bir vaziyet hasıl olacakmış Temmuz ayında Lehistanda! korkung bir tten kazası olacak, sonra da bütün miskinleri istenil - diği zaman ısıtabilecek bir şua keşfedilecekmiş. “ Tomson yumruklarını sıkarak şoföre bağırıyordu: 3 — Biraz daha gayret... İşte otel göründü. Otomobil su içinden gidiyordu. 'Tomson arka pencereden baktı. Geriden gelen otomobiller de su içinde bocalıyan birer sandal gibi sıralanmışlar, yıldırım süratiyle ge Tiyorlardı. Oh.. İşte, nihayet ilk otelin ka: pısı önünde durdular. Tomson otomobilden atlryarak otel kapıcısma sordu: — Yemek vaktini geçirdik sa- nırım.. Otelde yemek bulabilir mix yiz? Kapıcı gülerek başını salladıi — Yemek kalmamış bile olsa, sizi doyuracak sucuklarımız, tuzlu balıklarımız ve çeşit peynirlerimiz var, Mister.. Buyurunuz! Tomson şoförle birlikte otelden içeriye girerken, kapıcı kendi ken: dine söyleniyordu: — Hiç de bu kadar o midesine düşkün bir müşteri görmemiştim. Yolları su kaplamış. Otomobiller kayık gibi su içinde yüzerken, he. rif canmı düşünmüyor da, midesi- ni düşünüyor... | (Devamı var) 7936 da dünyada neler olacak biliyor musunuz? Ağustos ayında İngiltereyi m bir sıcak dalgası basacak» Eyl, İlk teşrin ayları hâdise siz geçecek, son teşrin ayında ise Sicilya adasında zelzele yüzün « den büyük bir felâket olacak, İlk Küânunda da orta Avrupayı kor - kunç bir maden felâketi sarsacal- mış. Avrupa falcılar: her senenin sonunda gelecek yıl için şom ağız» larını açarak bir takım tahminler neşretmek adetindedir. Yuka rt daki sözleri bir İngiliz bakıcısı nın ağzından Sunday Referee ga zetesi nakletmiştir. ET I Gayyur usulile 48 derste kendi . kendine $ Fransızca Bay M. Gayyar tarafından yazılıp gazetemizde tefrika e dilmiş olan (48 derste kendi için faydalı olacak olan bu ki- taba, 320 sayfa olmasına rağ. men, yalnız 75 kuruş fiyat ko- nulmuştur. Tevzi merkezi Va- kıt kütüphanesi, desi, İstanbul'dur. Ankara cad.