oan kardeşim Fransada başı- Ma geleni... Biliyorsun ki, ben, eh şöyle böyle işimi yoluna soktum. Paris- te bir halıcı dükkânında şerikim... Geçinip gidiyorum... Karım Naciye de yanımda ola” Tak, bir gün otomobille gezmeğe Şıktım. Taksi bir kamyonla çar biştı. Ben de başımdan yaralan- dım, Birkaç gün yattıktan sonra, ni- hayet iyileştim, Fakat, yüzüm gö" ?üm bâlâ sargı içinde... — Âh, ne kadar sıkıldım, bile» mezsin... Öyle gezmek istiyorum ki... . dedim. : Karım: — Haydi, böyle sargılı olarak Şık,, Son zamanlarda Paris sokak” larında birçok çarpışmalar olduğu İçin seni de nümayişçilerden sa- hırlar, caka satarsın, Fikirlerini kahramanca müdafaa etmek ve bunun için yaralanmak hiç de fe- ha değil. Benim cakada hevesim yoktur, Onun için omuz silktim. Bir müd* det daha somurtarak oturduktan #onra, karım birdenbire yerinden fırladı; — Dur, dur, seni mihrace kılr ğına sokayım! - dedi. İpekli bir kumaşla, başımı, sar- gılarım görünmiyecek tarzda, sa Yık halinde sardı. — Zaten esmersin... Tam ma nasile Hintli oldun.. . dedi. Bir müddet caddelerde yürü- düm, Gelip geçenler, bana hür Metle bakıyorlar.. “Kim bilir ne kadar paralı adamdır!,, diye fr uıldadıklarını işitiyorum... Nihayet, büyük kahvelerden bi- Tine oturdum. Kadınlar, karşımda gülümsi- Yor... Hele bir tane pek güzeli Yanıma yaklaştı. Doğrusu ben de tebessümle mukabele etmekten kendimi alamadım. — Banjur Son Ekselâns! Parmağımı, dudağımın üzerine koyarak (sus!) işareti yaptım.. Kadın, usulla: — Merak etmeyin.. Sırrınızı faş *tmiyeceğim. Büyük bir mihrace olduğunuzu kimseye söylemem. Fakat ben bunu keşfettim. — Nasıl keşfettiniz? Sarığı mı? — Evet. Fakat yalnız sarığınız" dan değil, yüzünüzün necabetin- den de... Ziza, sizin diğer insanlar. dan farklı olduğunuz derhal göze Sarpıyor. Admız ne? — Karika| han! — Aman ne güzel isim... — Sizin adınız. — Malu! * Bir saat sonra, bir randevu ote- linde giyinmekle meşguldük. Elfi frangı, bir takım kâğıtlara sar dım, sarmaladım; kadının çanta” sına koydum. Ancak üç dört lira kadar tutan bu paranın ufacık bir servet olabi leceğini tahmin eden Malu, kâğıt” ları açmadan teşekkür etti, Sarr ğımın muzafferiyetinden mem- nun, yürümeğe başladım. Oradan uzaklaştım. Ertesi ve daha ertesi günler, diğer lüks müesteselerin en mute- na kadınlarının izzet ve itibarma nail oldum... Ah bu mibrace kılığı!.. Öyle mükemmel bir avcı elbisesi imiş ki... Yalnız kadmlar, sarığımı niçin yatakta bile çıkarmadığımı soru” yorlardı: — Günahtır... Biz geceleri bile takke ile yatarız.. Burada takke olmadığı için sarığımı yerinden kı pırdatamam! . dedim. Hulâsa, Parisin Champs . Elys- €s (Şanzelije) denilen mahallesini bu suretle baştan başa katetmiş, uğramamış bir gazino bırakma: muştum ki, bir gün karım: — Haydi gezmeğe gidelim... - dedi. Başka semtleri teklif ettim. Fa kat, o: — Kalabalığı seyreder, eğleni- riz! - dedi. Şanzelije de ısrar etti. Çarnaçar razı oldum. Benim mahut kahvelerden biri” ne girdim... Baktım ki, eyvah... Benimkilerden birkaçı orada... Bana da dik dik bakıyorlar... Biran, karım yanımdan ayrıla" rak elini yıkamağa gitti, Malu, onun yanına yaklaşarak ne yu- murtlasa beğenirsiniz? — Dinle, bak, kardeşim! * de- miş. * Benden saha nasihat... Za- ten biz kadınlar biribirimizi tut: malıyız,.. Bu adam, her ne kadar mihrace ise de kadının kiymetini bilmiyor, Bana elli frank verdi.... Antuanete ise 30 frank vermiş... Vallahi sen pek daha fazla eder sin her halde, ayağını denk al... O hafta zarfında başımın sar- gısını çözecektim. Yaralarım iyi- leşmişti. Fakat, iki ay daha sarılı gezmem icap etti... Hem de bu sefer mihrace şeklinde değil... Karım, evde beni öyle bir döv- dü ki, sormayın... Nakleden : Hatice Süreyya e'rika numarası: 99 Yazan: (Vâ-NO) Lidya memnun oldu; zira, Hasan onu erkek zannetmişti. Karşı karşıya oturup dertleşmeğe başladılar Geçen kısımların hülâsası Hâll bir adaya düşen Lidya, de. nizden bir sandal çıkarıyor. 1. çinde bir ceset var, Genç bir adam... Yüzü gözü “— Her halde bu son fırtınada ölmüş olacak...,, Lidya, az sonra, başka bir şeyin daha farkına vardı: Gencin elleri, ayakları bağlı... — Olur şey değil... Yoksa bir cinayete mi kurban gitti? Hem bu kayığın kürekleri de yoktu... Dalgaların tesadüfüne bı rakılmış gelişi güzel bir tekneydi, Kız, erkeğin vücuduna yara ara- dıysa da bulamadı, Vücudunu bir taraftan bir tarafa çevirmek üze- re elini eline dokundurduğu vakit hayrette kaldı, Çünkü, ceset san dığı vücudun henüz sıcak olduğu- nu gördü: “— Galiba hâlâ ölmemiş....,, Büyük gayret sarfederek sanda- hı kıyıya ulaştırdı. Kumlarm üze- rine çekti. Baygın gencin dudakla” rına derenin suyundan akıttı. Ona yemiş uşaresi sonra yumurta içirdi, Çok geçmeden delikanlı, gözle- rini açtı: — Neredeyim... Etrafına bakındı: — Cennet gibi bir yer burası... | Kız: — Her halde ölmediniz., - dedi. — Evet ölmemem şaşılacak bir | şey... — Gayet iyi rumca konuşuyor- sunuz... Ortodoks musunuz? — Hayır... Elhamdüllâh müslür manın, Lidya, irkildiğini hissettirdi, —Ne millettensiniz? . diye sordu. — Türküm... Birkaç adım geriledi. — Ben de Türk düşmanıyım! -| dedi. Delikanlı, hiçbir hayret alâmeti göstermedi: — Olabilir. Türkün düşmanı çoktur, Onlara siz de katılmış olun... Burası neresi? — Issız bir ada... Yegâne sakini benim... Ben de kazazede bir tay- fayım... — Çok gençsiniz... Bir emel sa- bibi olmanızı takdir ederim... İm san nefret etmesini, sevmesini bil- mezse tam insan değildir... Fakat her halde karşınızda beni Türklük mümessili olarak telâkki etmiyor- sunuz... Bu hâli adada düşman gibi mi yaşayacağız?,. Bakınız, siz beni kurtardınız.. Ben iyilik bilir bir adamım... Size düşmanlık yapa- mıyacağım... Siz bana?. Genç erkek, kızın çok ince bir damarın: bulmuştu. Lidya: — Yek, hayır... Size düşmanlık | edecek değilim.. Hem madem ki böyle söylediniz, size fena bir şey yapmağa gönlüm razı olmaz... | Sahilde, bir çimenlik üzerinde! karşı karşıya oturuyorladı. Önle rinde biraz evvel Lidyanın topla- dığı yemişler vardı. Bir ceylân, hoplıyarak ©Oyanlarma yaklaştr. Yüzünü, delikanlının yüzüne değ- dirdi. Çak iyi kalpli olan bu iki insa- nm arasında bu güzel tabiat orla” sında bir fenalik olmayacağı zaten belliydi.. Göz göze bakıştı- lar. Her nedense birbirlerine karşı bir incizap duyuyorlardı. Lidya: — Nasıl oldu da bu felâket ba- şınıza geldi?, , diye sordu, — Sormayın, birader! Genç kız: “— Beni erkek sanıyor... Aldat tım,..,, diye memnun oldu. Genç erkek, devamla: — Ben, Türklerin en büyük şah. siyetlerinden birinin kaptan ola- rak yetiştirdiği evlâtlığıyım., Pek mühim bir iş için, reisim, beni bir tetkik seyahatine gönder- di, Gemide; bir ikinci kaptan var dı ki, ihtida etmişti, Hepimiz on- dan şüphelenmekle beraber, isti- fade için yanımızda taşıyorduk... Son seyahate, benimle beraber, bir de kadın iştirak etti, Bu kadın reisim tarafından himaye görü: | yordu. Lidya: — Reisiniz kim?... Sizin adınız | ne?... » diye sordu. — Benim adım Hasan... Reisi- min Barbaros Hızır... İkinci kap- tanım Kâni, o kadınsa Düşes di Pi. tidir, Genç kız, gittikçe artan bir alâ- kayla dinlemeğe başladı. Sadakâi fıtır İyi Son K K 16 4 En iyi K Buğday: 17 Arpa: 24 00 00 Üzüm: 105 so 55 Hava kuvvetimizin yükselme ve artması için her türlü yardımın yapılması yurt borçlarımızın en! ileri gelenlerinden bulunduğu gi. bi bugün diğer milletlerin de ken: | di varlıklarını korumak için dur maksızın hava kuvvetlerini arttır. makta oldukları görülmekte oldu ğundan bu bapta Diyanet işleri başkanlığından verilmiş olan fet: va mucibince Sadakai Fitir ve Ze kât ile mükellef olanların Türk Hava Kurumuna yardımda ve bu suretle ana yurda bizmette bulun. maları lüzumu ehemmiyetle ilân olunur. Ist. Müftisi N. Fehmi Kenan Hulüsi Bir yarasa — İşiniz neydi? - diye sordu. Buralarda ne ârıyordunuz? — Artık söylemekte bir mahzur görmiyorum... Çünkü, biz bu hal- de adada mahpusken benim ara» mağa çıktığım defineyi rakiplerim bulacaklardır... Hasan, bunun üzerine, Gazan fer Reisin hazinesini Lidyaya am lattı. Genç kız, alâkayla dinledi, Sözlerini şöyle bitirdi: — Plânı bize getiren Düşes ol- duğu için Hızır Reis ona fevkalâs de itimat ediyordu. Bu şifreleri okuyabildiğini sandığımız bir pa- paş tedarik ettik, Techiz edilen bir gemi ile yola çıktık. Fakat, yolda, pusulayı şaşırmış vaziyete düştük, Zira, papas, her ne kadar evvelce şifreleri anladığını söylediyse de bize lâyıkı üzere rehberlik edeme- di. “Bu sırada ise, Düşes di Piti, bütün mahiyetini ortaya çıkardı, Bana ilân; aşk etti; , “— Sizin babalığımla alâkanız olduğunu sanıyorum. Onun için aramızda hiçbir şey olamaz.. Za- ten benim gönül verdiğim bir tek şey vardır. O da denizdir! - dedim “Düşes, aşkmın böyle reddedili, şine fena halde kızdı. “— Mademki denize aşıkmış sm, seni ona kavuşturayım! . dedi, “İşte, beni bu sandela böyle bağladılar, Fırtına esnasında, de» nize attılar, “Düşes, Yani ile bir olmustu. Forsaların bazılarını da ayak» landırdı. Böylelikle gemiye hakim oldular. (Devamı var) zama Ena ez ka Diş hekimi Ratip Türkoğlu Ankara caddesi Meserret oteli Karşısı numrara (88) reriteeieriaeeirrieniyiziiği he İk Slliieii II HABER : AKŞAM POSTASI IDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi: istanbul MABER Yazı işleri telolonu ; 24872 idare ve ilân : 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 2700Mr 730 1450 ,, 3 evik 409 5 800, * eylik O 180 . O 306 İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12.80 Mesami ilânların 10 kuruştür. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: I|| Masan Rasim Us Başıldığı yer (VAKIT) matbaası Senem Ss ayi Bir kıza âşık oldu Yakında kitap halinde çıkıyor di 20.12535