) | İ ; ! f inekli ma Bakkal 70 a Kız aradığı makamı bulduğu" na emin olunca durdu. Baş örtü- sünün ucile nemlenen alnımın sil di. “Bana neye öyle tuhaf tuhaf ba, yorsun, amca?,, “Çünkü senin yüzün kadar gü- zel yüz görmedim, Rabia.,, “Onu bana Peregrini de söyle- di.,, “Vay domuz vay! O güzellik ten ne anlar? Onların karıları sü- pürge sırığı gibi.,, “Ya öyle mi?,, gözlerini büzmüş eğleniyor. Gidi kahbe! Beni dinle Rabia, sen mutlak kocaya varmalısın. Yüzünü sesini bırakacak çocuklar yetiştirmeli. sin.,, “Öyle amma beni hiç istiyen var mı? Benim de pek koca iste diğim yok amma çocuk isterdim.. Hem de nasıl!,, Sesi heyecandan kısıldı. Amine hatunun ağrı çekerken söyledik - lerini o, hiç bir peygamber doğu- muna ait diye düşünmemişti. Bü" tün doğuran hayatı çoğaltan kud- retlerin realitesi... Analığın rea- litesi... Bu onun yüreğinin bam te" line dokünmuştu, bütün varlığını bu realite ile titretmişti. İğildi. İlk satırları evvelâ gözlerile oku: du, sonra başını kaldırdı. Her ke- meyi kendi halketmiş gibi sesi hasretle, vecitle, zaferle dalgala” rarak söyledi, Rakımm arkası ke- miği üstünü alevden bir dil yala.| mış gibi ürperdi. Fakat homur dandı. «Sanki ben kadınların doğu", rurken ne söylediklerini bilmez miyim? Böyle şevkli şevkli konu- surlar mı dersin? Eskici Fehmi Efendinin karısı doğururken çığ- lığını çeşme başından işittim. Rabia cevap vermedi. Kitabı kapadı. Baş örtüsünü omuzlarma attr. Son günlerde saçmı başma topluyordu. Ortadan ayrılmış sım siki taranmış kumral Başında iki ipek örgü kalm birhâle gibi dolanmıştı. Artık aradığı &hengi, zaferi, şevki istediği gibi ifade edebilecek. Yanakları solmuş, du rileri şakaklarına doğru çekilmiş, dudakları kurumuş, bütün ateşi gözlerindeki yeşil şulelerde. “Merhaba ey âsi ümmet melcei, “Merhaba ey çaresizler eşfai!,, “Sus, Rabia, içimi yakıyorsun.,, “Ayrık gözlerinden buruşuk yanaklarına yaşlar yuvarlanıyor, kocaman enfiye mendili ile bir göz lerini, bir burnunu gamatalı © $a- matalı siliyor. “Peki, peki, artık okumam. Başka şey konuşalım, Amma ne konuşalım?,, “Kocaya varmak, çocuk do Farmak, konuşalım. Niçin Galip Beyi istemedin, Rabia?,, “Bak şu sıkıntılı herifi. Onun | lüka benziyordu.... (Nakil, tercilme ve iktibos hakkı mahfuzdur., karısı olsam esneme illtine tutır ASİAN e ai otel garsonu Filip.n sızdığı anlaşılınca, Cim, kimseye görünmederi “Peregrini insanın kocası ola Otelden kaçmıştı. Amerikanın (Şarlok Holmesji bu hâdiseden utanarak evine dönünce... Turum.,, “Kocaların hepsi öyledir.,, hiç canı sıkılmaz.,, “Bırak şu gâvuru....,, Kızı azarlıyordu. Fakat hidde- ti sun'i olduğu besbelli. Rabianın yüreğinde Peregriniye karşı teh- likeli bir zaaf olsa hiç bu kadar tabii ve açık konuşur mu? Buna inansa bile bu akşam pek aldır mayacak kadar içi coşkun bir se- vinçle taşıyordu. Rabia dünyada kimse ile onunla olduğu kadar tek lifsiz değildi. Kızın adeta dima- ğın, ruhunun eşi. Penbe, konaktan dönünce Ra biayı yatakta buldu. “Hanımefendi çok çok gözle rinden öptü. Mektubu okuyunca bir ağladı, bir ağladr.,, © “Paşa da okudu mu?,, “O yoktu. Bilâl vardı. Ne va- kit gitsem Bilâl Hanımefendinin burnunun dibinde. o Aralarından su sızmiyor. Düğün nisanda ola" cak. Hazırlık başlamış. Eğer sen konağa gitmezsen Bilâl oğlan Hanımefendinin gönlünde senin yerini tutacak Rabia,,,. “Varsın tutsun!,, “Kıskanmıyor musun?,, “Ha ha,bir de güleyim bari.,, Fakat kıskanmıştı. O akşam aç gözlü gönlü hiç doymıyacak kadar açtı.. Bin kollu bir mah Her kolunu başka bir sevgiliye sarmak, bütün sevgililere tek başma sahib ol- mak, İşte bu akşam içinde böyle hava esiyordu. 14 İkinci mabeynci Robert Ko- lej kapısının sırasındaki yalılar- dan birinde oturur. Ecdadın- dan kalma iki yüz yıllık bir bina. Fakat bir çok ilâvelere ve tamir lere rağmen hâlâ yerli mimarinin hat sadeliği, hususi vekarı verdi- ği genişlik hissi bozulmamış. Ar kasında, yumuşak yamacın tâ te pesine uzanan büyük bir çam ve Şinar korusu vardır. Ve korunun bitiğinde sırtını yamaca vermiş, ağaçların arasma sokulmuş kü- çük, beyaz bir şöle vardır. Birinci kânunun ilk perşembe sabahr Rabia bu yalıya gitti. İçeri girer girmez biraz Selim Paşanın konağmı hatırladı. Sofaları büyük merdivenleri çifte, pencereleri şa" hane, ışık içinde bir yalı. Eşyası daha mutena, daha ince bir zev- km eseri, Halıların, avizelerin a- dedi o kadar çok değil fakat her eşya gibi onlar da birer şaheser. Sofalardan geçerken ikide birde duvarlarda lâle devrini tasvir eden bir iki tarama resme gözleri daldı kaldı. (Devamı var) Cim, bu muvaffakıyetin karşılı. ğmı göreceğinden emindi.. Ustası! onu, hiç şüphe yok ki affedecek. tekrar yanıma alacaktı. Cimin omuzları çok kuvvetliy. di.. Tomsonun gözüne girmek için, derhal kapıya yaslandı.. Ve bir o muzda kilit kırıldı.. Oda kapısı ar-| dıma kadar açılmıştı. İçeriye ilk önce Tomson girdi. Fakat, polis hafiyesi suratını buruşturarak: — Odada kimse yok... Diye söylenmeğe başlamıştı. Arslan Turgudun karyolası boş duruyordu. Bütün eşyası ye rinde.. Hattâ son günü kendi eliy- le alıp getirdiği çiçekler bile ma- sanın üstündeki vazodan atılma- mıştı, Tomson bu akibete uğrıyacağı- nı yüzde bir ihtimal ile bile dü- şünmediği için, ilk önce kendi kendinden utanmıştı. Tomson kaşlarını çatarak Ci- min yüzüne baktı: — Meslekdaşımızı yatağında rahatsız ettiğimiz için kendisine özür dilemek vazifesi sana düştü! Tömson alay ediyordu. Cim odadaki ışığı göstererek — Ya bu elektriği şeytanlar mı yaktı? diye mırıldandı. 'Tomson dudağını bükerek dü. şünceye dalmıştı. Bu sırada bütün memurları hay rete (düşüren bir hırıltı işitildi. Odanın içinde garip sesler dalga. lanıyordu. 4 Biribirlerine bakıştılar. Otelde cinli, perili bir oda oldu. ğunu işitmişlerdi. Tomson derhal bu garip sesin geldiği yere sokuldu. Hırıltılar gittikçe artıyordu. O tel direktörü şaşkın şaşkın bakını yordu. Cim gülmeğe başladı: — Aziz meslekdaşımız o kadar) içmiş ki.. Yatağına gireceği yerde, yanlışlıkla gardırobun içine girip sızmış. Memurlar gülüştüler. Tomson gardırobun (büyük kapağını açınca, içinde bir adamın yattığını ve horul horul uyuduğu- nu gördü. Birdenbire kim olduğunu tanı. yamamışlardı. Cim geniş bir nefes o alarak. hindi gibi kollarını kabartıyordu İlk bakışta, Tomson bile, gardı ropta iki büklüm yatan adamın Arslan Turgut olduğuna hükme- derek sevinmişti. Fakat, bu sevinme yarım daki- kadan fazla sürmedi. Otel direk törü gardırobun içine iğilerek,| birden gülmemek için ellerini ağ | zına götürmüş ve geriye çekilmiş-| ti, İ Tomson, direktörün baktı: — Çok sarhoş, değil mi? — Evet... O kadar sarhoş ki... elektriği bile kapamağa vakit bu- lamadan sızmış.. Fakat alacağı ol- sun onun. Ayıldıktan sonra, mut. yüzüne | fağın sıcak su kazanına atayım da aklı başına gelsin. Tomson otelciye: — Sana, müşterilere böyle ağı: cezalar vermek salâhiyetini kim verdi? Diyerek memurlara bağırdı: — Haydi ne ( duruyorsunuz?) kun içinde bulunduğunu muhal Meslekdaşımızı dolaptan nız.. Yatağına yatırınız! Memurların dolaba yaklaşma: sına meydan kalmadı. Otel direk törü bir hamlede gardırobun içine atıldı ve kollarından çekerek, tekmeliyerek: — Filip... Filip... Diye bağırdı... Sonra üstüste birkaç kahkahı atarak şu sözleri ilâve etti: çıkarı — O, bizim otelin en eski gar | çok yorgun ve müteessirdi. sonudur. Esrarkeştir. Kimsesi yok. Kolundan tutup atacağım zaman, | verdi: esrar içmemeğe yemin ediyor. Ka- ıyor... Birkaç gün sonra gene iç- meeğ başlıyor.. Benden korktuğu| dın geldi... için, böyle müşterisiz odalara sak lanıp sızmaktan başka çare bula- mamış. Bütün memurlar. katılırcasına gülmeğe başladılar. . Hepsi de biliyordu ki, Tomson bu gülünç vaziyete Cimin rsrariyle | düşmüştü. Bereket versin ki; Cim, bu $- rada daha büyük bir rez#lete mey dan vermemek için kimseye gö. rünmeden otelden sivişip gitmeğe muvaffak olmuştu. 'Tomson büyük bir mahcubiye! içinde otel direktörüne özür dili. yerek memurlarını topladı: Otelden çıktılar. 'Tomsonun gözü Cimi arıyordu. O sırada Cim eline geçseydi mu. hakkak ki tepeliyecek ve yüzüne tükürecekti. Yeşil zarflı bir mektup! Tomson o gece, memurları po- lis müdiriyetine gönderdikten son- ra, bir otoya atlıyarak evine git vt. Yolda giderken, kendi kendine söyleniyordu: Fransadu Brötany eyaletinde Hossegor sahillerine resmini gördüğünüz (koci| man bir deniz mahlâku ölü olarak düşmüştür. “Camgöz, denilen cü bir köpek balığı olân-bu hayvan 5,50 metre boyunda ve bir tondan fazld lıktadır. Kuyruğu 1,60 metre genişliğin dedir. Bu muazzam : hayvan © Bi deniz müzesine gönderilmiştir. 3 sani imiz sami) Hill — Bana Amerikanın (Şerlek Holmes) i diyorlar. Hiçbir po' lis gözünün göremediği karanlık lar içinde ne müthiş, ne korkun$ hadiseleri takip ettim. o Ne azıli çeteleri kolaylıkla ele geçirdin Fakat, on gündenberi, Nevyo: kak saydığım şu Türk o polisinif izini neden bulamıyorum? Nede# üç buçuk aydanberi, Parker çet sini yakalıyamadım? Şu delikanlı nım nişanlısını da kurtaramat'ığı! için o kadar muazzebim.. O kadafi müşkül bir vaziyetteyim ki. Artık Arslan Turgudun yüzüne bakam yacak hale geldim... i Tomson odasına girdiği zama! Paltosunu çıkardı. & Uşağın — Beni bugün kimse aradı mr — Evet Mister. Bir yaşlı k Size şu yeşil zarfı raktı. Tomson mektubu aldı: — Başka bir şey söylemedi: mi 1 — Hayır... (Devami var) | Bir kaç ay evvel bir kaza netice de ölen Amerikalı meşhur tek gözlü tayyareci Viley Post'un tayyareşi A*) merikada “Smithsonian o müzesi, ,nf| konulmuştur. Halk, cesur tayyareci nin bir çok rekorlar kırmasına 'vü olan tayyaresini müzede ei e mektedir, iie) süsedi