10 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

10 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EzEr z — ğ a ae Za aöt v yer A İ f ; ! | HABER — Akşam postası DA YA YAR HALİDE EDİB < Tevfiğin, vaktile Rakım tezgâ- ha yetişsin diye eliyle yaptığı yük- sek iskemleye oturmuş, başını bit taraftan bir tarafa sallıryarak an:- latıyordu. Kapıdan giren ışık ka- ( fasına vurmuştu. Dükkânın loş- lukları içinde o kafa fotoğrafla büyütülmüş gibi görünüyordu. Bü- tün buruşuklukları, hattâ göz kuy ruklarındaki en ince çizgiler bile seçiliyordu. Peregrini'nin gözleri bu geniş ve mustarip yüzdeki göz bebeklerinin hummalı ışıltılarına daldı. Son cümle cücenin kuru boğa- zına takıldı, kaldı. Elleri cepleri- ni ve tezgâhın üstünü aradı. Par- makları titriyor, gözlerinin ışıltısı artıyordu. Peregrini cebinden ci- gara tabakasını çıkardı, uzattı. “İki gündür cigarayı bıraktım, güya...,, Parmakları tabakadan bir ciga - ra kaptı, titriyerek dudaklarına götürdü ve misafirin çaktığı kib- ritte yaktıh:tan ve iki nefes çektik ten sonra gene devam etti: “Bundan böyle artık idare lâ zım. Miras yedilik sökmez. Tevfi- ği Şamda biz besliyeceğiz.,, “Rabia hanım para sıkıntısı çe- kecek mi?,, “Dükkân işliyor. Belki çekmez. Bizim, Tevfiğin veresiye illeti, ala- caklılardan para istemeğe yüzü tutmaması, işimizi — bozuyordu. Şimdi artık bakkalbaşı ben ol- dum...,, “Rabia hanım Selim paşalara gidiyor mu?,, “Gitmiyor. Aleylerinde de söy letmiyor. Dün paşa kâhyasını yol ladı. Aylık bağlamak istedi. Bizim kız, kabul etmedi...,, Sustu. Fakat yeni bir düşünce ile yüzünün birbirine sıkışan bu.- ruşuklakları açıldı. Her biri ayrı ayrı gülüyor gibiydi: “Sabit bey ağabey de geldi. Hep dükkâna uğrar, ödünç para teklif eder. Herifin kömür deposu epeyce işlektir. Yazları da karpuz sergisinde kazanır. Neyse, iyi kom şu., Peregrini'nin kalın kaşları bir- birine hücuma hazırlanan iki ha- mam böceği gibi çatıldı. Fakat se- si sakindi, yalnız azıcık müsteh- zi: “Rabia hanımda gözü olacak..,, “Hah, hah, hah. Amma da yap- tın. Onun Rabiadan ödü patlar. Kız istese, o, almağa korkar. Olsa ol- sa bizim Penbe teyzeye yanmış olacak. Tevfik gideli Penbe bi- zimle oturuyor. Fena da olmadı. Hem işe yarıyor. Hem de Rabia- ya bir can yoldaşı. Tuhaftır da ha!,, Rakımın misafiri hâlâ başka şey düşünüyordu. “Rabia hanım iyi bir kocaya varırsa...,, “Galip bey gibi paralr ve adam- | — akıllı bir kısmeti tepti. Hoş kim- inekli (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdu:., Edebi / akka senin de talip çıktığı yok ya. Yaş on sekizi buldu. Onun derdi gün Tevfiğe sürgünde sıkıntı çektir- memek.,, Peregrini'nin keskin gözleri, dükkânın loş köşelerini tetkik et- ti: “Bu dükkân hepinizi mi7?,, “Besler... Hele Rabia sık iş bu- lursa haydi haydi besler. Fakat bugünlerde kızın boğazı ağrıyor. İki mevlüt oldu, ilâhi okumağa çağırdılar, gidemedi. Ne ilâhi, ne de şarkı söyliyecek hali besler var. Dut yaprağı yemiş bülbül gibi!,, İki beyaz mum alevi arasında, beyaz örtüsünün çerçevesi içinde uzun, ince bir kız çocuğu yüzü. Bal rengi gözlerinin içinde yeşil ışıltılar. Büyücek penbe dudaklar- dan, gizli bir sıtma nöbeti gibi a- tan bir ses... Dünyaya insanların hâkim kıldığı için Allaha sitem eden meleklerin ağzından söylü- yor... Gene o ses, gene o ses... Ko: zadan kelebeğe doğru büyüyen bi mahlükun aldığı değişik - şekiller gibi o ses de günden güne, sene- den seneye değişmiş, derinleşmiş, insan yüreğini altüst eden bir gü- zellik, bir mâna almıştı. Peregri- ni'nin hafızası, geçen yıllarda bu sesin aldığı şekilleri işitti. Rabia, onun için sadece bir sesti, belki.| Arada sırada hilkatin, insanların kulağı, gönlü hoş olsun diye hedi- ye ettiği bir ses. O nasıl kısılır? O (Melodi) şelâlesi nasıl kurur? “Doktor çağırmalı, derhal göstermeli...,, boğazını Peregrini'nin bu nevi coşkun- | luklarına pek alışık olan Rakım, artık dinlemiyordu. Rakım için Rabia, bir sesten çok başka bir şeydi. Kız onu dünyaya zincirliyen biricik insani kıymetti. Hattâ Tev- fikten ziyade kızı o, bir köpeğin sahibini sevdiği gibi seviyordu. O: nun hafızasında resmi geçit ya- pan Rabialar hiç de birer aksi se- da değildiler. Onlar o kadar canlı birer realite idiler ki.. Elinde sepet dükkâna ilk gel- diği gündenberi kaç yıl geçmişti! O ne harikulâde gündü, ve ne ha rikulâde günler geçti. Tâ, tâ Tev- fiği zaptiyede görmeğe gittikleri o feci güne kadar Rabiaya taallük eden hâdiseler dimağında birbirini kovalıyordu. Paşanın dizlerinden kızı koparmak için çekerken onun zayıf omuzları nasıl hıçkırıklarla sarsılıyordu. Şimdi hâlâ parmak- larının ucunda, o sarsıntıyı hisse- diyordu. Bütün dünyanın gökleri bir araya gelse Rabiayı onun çar- pık çurpuk, cüce vücudundaki gö- nül kadar sevemez. Kendi kendinc konuşur gibi diyaordu ki: “Ah, bir kere ağlasa! Yaşları hep içine akıyor.,, (Devamı var) a L YAZAN İSHAK FERDİ gî/ Tü a. Kaçırılamn FK kızı Aslan Turgudu, Amerikaı Dahiliye nazırı öğle | & -7 4 —— yemeğine davet etmişti. Otomobilde giderken, memurların ikiis birden burunlarını tıkadılar..: Türk polisi şüpheye düştü! Milyoner (Hopkins) in yattığ: otelden sarhoş olarak dönen As- lan Turgut, saat on bir buçuğa kadar kımıldamadan uyumuştu. Hararetten dudakları çatlamış- tı.. Gözlerini uğuşturarak yatağın- dan kalktı.. Suya sarıldı.. Bir ham- lede yarım iitreden fazla su içti.. Ve kendi kendine esniyerek mırıl- dandı: — Öğle olmuş. Amma da uyu- muşum ha..! Yemek yemeden tekrar yatmak istedi.. Ayakta durürken, birdenbire kapının şiddetle çalındığını duy- du. Kapının sürmesini açtı. — Sen misin aptal?! Garson Filip çok telâşlıydı: — Sen misin aptal?! Garson Filip çok telâşlıydı: — Dahiliye nazırı tarafından iki centilmen gelmiş.. Sizi görmek istiyorlar! Dedi.. etti: — Kahvaltınızı getireyim mi? Ve saate bakarak ilâve Yoksa yemeğe mi ineceksiniz? Aslan Turgut birdenbire şaşa- ladı: — Şimdi kahvaltının sırası de- ğil. Misafirleri salona al.. Geliyo- mml — Rica ederim, mister! Çabuk geliniz.. — Şimdi.. Şimdi.. Beş dakika sonra salondayım. Centilmenlere bir şey ikram etmeyi unutma! Garson gitti. Aslan Turgut çarçabuk yüzünü yıkayarak, temiz bir elbise giydi.. Saçlarını taradı. — Dahiliye nazırı beni bizza! tebrik etmek istiyor zannederim. çok kibar bir adam .. Dün mühen dis Griftin evinde bana çok iltifat etmişti.. : Aslan Turgut otelin salonuna indiği zaman, çok şık giyinmiş iri ! boylu iki sivil memurun kendisini sabırsızlıkla beklediğini gördü. Selâmlaştılar.. Tanıştılar.. Memurlardan biri ceketinin ya- kası altındaki detektiyo markasını göstererek: — Dahiliye nazırının maiyetin de çalışan sivil memurlarız, dedi, nazır, bugün öğle yemeğini sizin- le beraber yemek istiyor. Sizi (Old City) deki Villâsına götürmeğe geldik! Aslan Turgut bu davete icabet etmekte bir dakika bile tereddüt etmemişti. Nevyork efkârı umumiyesinı heyecana düşüren böyle zeki vz2 murunun, dahiliye nazırı tarafın dan davet edilmesi pek tabit idi O sabalı çikan (Nevyork Tay mis) gazetesinin verdiği bir habe- re göre, Tomsonu mezardan çıka: ;1r gibi, ölümden kurtaran bu müs- tait Türk polisinin cumur reisi ta yafından bile taltif edileceği bildi- riliyordu. Cumur Reisi Vilson: — Bu memuru ben de görmek isterim. Demişti. Bu havadisi de Aslan Turgut, gelen memurlarla birlik'e gazetede okuyordu. Aslan Turgut, memurlara: — Dahiliye nazırının iltifatları- na teşekkür ederim. Biraz istiraha: etmez misiniz? Diyerek yer gösteriyordu. Memurlar oturmadılar: — Yemek vakti gelmiştir. Vak- tinde gidersek, nazırı fazla bek- letmemiş oluruz. Dediler.. Ve atelden çıktılar. Kapıda lüks bir otomobil bekli- yordu. Memurlar, Aslan Turgudu ara- larına alarak otomobile bindiler. (Kaliforniya) otelinden saat ou ikiye on kalarak ayrılan otomobil süratle yola çıkmıştı. Aslan Turgut, yolda, memurla- ra sordu: — Nazırın villâsına kaç dakika sonra varacağız? — On beş dakika sürmez.. — O kadar uzak mı? — Hayır.. Fakat, şimdi işçile- rin paydos saatidir. Ortalık çok kalabalık. İşaret memurlarının ö- nünden süratle geçemeyiz. Bu sırada memurlardan biri As- lan Turguda cigara paketini uza- tarİİ(: Aç karnma iştah açar, de- di, birer tane tüttürelim... | nuz? Rahatsız olmayımız..! Üçü birden cigaralayını yakmıt lardı. Bu sırada memurların ikisi de ceplerinden birer mendil çıkarâ” — rak burunlarına götürdüler. — Aslan Turgut hayretle ikisini? de yüzüne bakarak sordu: — Ne oldunuz, doslarım? Memurlardan biri gülerek ceva? verdi: — Dün gece nazırın açık oto* mobilinde ikimiz de nezle oldulk Cigara dumanından aksırmak î.' tiyacını duyuyoruz. Nezlemizin si" ze geçmemesi için, burnumuzu ka* pamağa mecbur olduk. Aslan Turgut: ; — O halde cigaramı söndü'” yim. Sizi rahatsız etmek istemef Diyerek pencereye uzandı. — Türk polisinin içine garip bir şüphe girmişti. — Bu herifler acaba hakikatt” dahiliye nazırının adamları pgil” dır? y Bu şüphe Aslan Turgudurm zilr nini kurcalarken, birdenbire ba$” na bir ağırlık çöktü.. Bu âni çet semleyişin sebebini araştırıyor © O dakikada memurların yüzleri“' bakarak sordu: — Cigara dumanı nezleye kar$' anti septiktir. Niçin çekiniyor$” Memurların ikisi birden ak$” müğa başladılar. , — Nevyorkun nezles: günle’“ ' sürer, dostum! Havalar sisli gid” kağa sapmıştı. Bu sırada otomobil dar bir yor. Sakınmak lâzım... Memurlardan biri, Aslan Tuf gudun yeniden şüpheye düşm’mr si için, şoföre döndü: — İyi ki bu sokağa saptın! vik lâya daha kestirme yoldan İîdr ceğiz, değil mi? s0* (Devamı VE? ) 4/ harikalar yaratıcı bir zabıta me- zenci kılığına girmiştir. Yanındaki kız, nişanlısı Tobi Ving'dir. bir kızla birlik gördüğünüz ciyi tanıdınız liyen ıinem“; tisti AL Jol dur, dı'y“'”i'. niz. Bu zenci, ç:;.. cukluğunda met' nemanın eli gl!' Ceki Kug yif” Geçenlî;î:ı gif mi bir y ; mesi doldl"’u ::;: vinde tertiP ;lı' | ği € *

Bu sayıdan diğer sayfalar: