—i? SONTEŞRİN — 1935 üyüğünden küçüğüne kadar ahmaktır ! lale! X Ne var, anneciğim? İla ei kedi? o Gene mutlıka ik, de unuttün!.. Ah, dalgın | €r akşam mı bu işi sana be-| | tırlatmam lâzım? a2 yaşlarındaki kızcağız| İlk Simdi... Şimdi bulur getiri -| | a. | 4 | e alaca karanlıkta bahçeye i “Yüyen taflanlar kara bir| | ri göründükleri için, on iy dar korku karışık bir ihti ik, pridü. Fakat, sonrası açık- | sm etrafına bakınıyor, hem ü *, ahenkli sesiyle kediyi is | < ağrıyordu: ayy pis Pompiş! Pompişi | 983, civar köşklere, üsler ii , Yor, sükünet içinde güzel | | A, Sadalar uyandırıyordu. m, bir ağacın yanmda bir a yama duyuldu. Sonra, iki Mini yeşil ampulcuk gibi, göz dağı, ii z ay Pompiş, gel... | 3, Kalbi çarparak kediyi “ut | Ve; şündaki kurdeleye bağlan | öğe ağda heyecanla çıkar - taş, 96 soktu. Sonra hayvan: alarak içeri girdi. o İ ... | aydan oğlu Sakirle mek - akya lBede Geceleyin odasın Dn bu açıp okudu. Bu sefer me... Ve şu son mısra ari kmde lee a öleyim sizi anarak... a um, mensur mektep ty, “***, biribirini takip edi - *. “ deki küçük evlerinde ça başa oturuyorlardı. b ndır ölmüştü. Faika Md, Zinin sevgisiyle iktifa e “niden kocaya vararak 1 Ya iğ etmekten çekini - a; iz. arada sırada, kız - ,N a daha Sençliğim var... Ken - !, deri uğrunda mahvet- l Maç, belki de bir frrsat zu- i e için hiç bir erkekle etine dan bir dostluk mü- Güç emişti ** İçi, dep pole Bütün evler evi * Seyrek seyrek... erden de seyrek... .. Lı Birdenbire Jale hastalandı. 9 Zahire borsasında bir saat 'Ekmek fiyatlarının inip inmiyeceğini bu salondaki karatahta size anlatır! i O akşam bahçeye çıkamıya - ' cak... Kedinin kurdelesinden mek # tup alamıyacak... Kulak kabartmış, annesinin se sini halecan içinde dinliyor: — Pompiş! Pompiş! Pompiş' Kediyi bu gece Faika hanım i- çeri alıyor.. Karnını o doyuracık Yarma yeni ütülüsünün bağlatma #t için kurdelesini o çıkaracak vs yatağa o yatıracak... Mektup da tabiatiyle onun eli - ne geçecek... İşte, “Pompiş,, sesleri kesil. “.— Eyvahlar olsun! Şu esnada okuyor... Kim bilir yanıma gelip neler söyliyecek?... Mahvoldum.... Fakat hayır... Faika hanım bir şey söylemedi Vâkıa yukarı kata çıktığı vakil halinde esaslı bir değişiklik vardı Düşünceliydi, asabiydi... Zahir kızınm iyi olmasını bek — Anneciğim! — Ne var? — Sokağa mı gidiyorsun? — Hayır... Niçin sordun? — Saçlarını kıvırmışsın, rimel sürmüşsün de... — Ha... Evet... Gidecektim, vaz geçtim... *» O akşam Faikanm aldığı mek- tupta şöyle yazılıydı: “Sevgilim... Bahçeye giz'ice çık... Parmaklığa yaklaş... Pence - remden sana keman çalacağnn... Senin aşkını inliyeceğim..., Faika, bahçede: “— İstikbali ne kadar parlak bir artist!,, diye düşünürken, yata ğında, Jale yüz buruşturuyordu: “ — Böyle bostan dolabı gıcırtı sı gibi kemanı kim çalıyor?... Ah. Şakir çalmalı da dinlemeli yok sa... Her halde benim hastalandı- ğımı haber almış ve mektupların arkasını kesmiş olacak... Anne - min halinde hiç hiddet yok... Bili, kis neşesi yerinde... ,.. O akşamki mektupta da erik a- ğacmın dibinde randevu verilmiş ti. Faika, yeniden gençleşmiş gib: memnun, bekledi... Aşka o kallar susamıştı ki, yaş farkını bile dü - şünmüyor, kendini yirmi sene ge- riye gitmiş sanıyordu. Birden, duvarm üzerinde bir Ticaret ve zahire borsasının Son zamanlarda gazetelerde en çok bahsi geçen şey, daima bi- rinci sayfalarda yer bulan ve üze- rinde türlü türlü mütalea yürütü len mevzu nedir bilir misiniz? Bütün memleket halkınm üzerin- de alâka ile konuştuğu nedir Far- kmda mısınız? Tabii biliyorsunuz ve tabii farkındasınız: Bu mevzu buğday ve ekmek fiyatlarmın yük selişidir. Canın boğazdan geldiği kadar boğaz işinin başında da ekmeğin geldiğine şüphe yoktur. Buğday fiyatlarına bağlı olarak ekmek fi- yatları aylardanberi yükseliyor. Bu yükseliş herkesi heyecan içim de bıraktı. Şimdi buğday fiyatları kâh düşüyor, kâh duruyor. Ekmek fiyatları henüz yerinde saymakla beraber halk yine heyecan içinde: “— Bu düşüş devam edecek mi?, “— Acaba yine çıkar mı?,, “.— Ekmek ' fiyatıda inecek mi?,, İşte bu suallerin cevapları bir sürümuamma... Cevabını beledi - yeden almak kabil değil: “ — Borsada fiyat düşerse,, di- yorlar. iy “.— Fazla buğday gelirse...,, ce. vabını veriyorlar. “.— Bakalım borsada bu haf - tanım fiyat vasatişi netutacak?... Diye mühim bir şekilde boyun kırıyorlar, Halkı, belediyeyi, köylüyü elin de tutan ve herkesin bilerek bil - miyerek gözlerini dikdiği bu Bor- sa neresidir? İşte bugün sizi ora- ya götüreceğim. Hiç şöphem yok am e A TT hışırtı duydu. Şakir yere atlamıştı. Fakat, karşısında sevgilisinin annesini görünce, fena halde şa . şırdı: — Ah, hanımefendi... Affeder - siniz... Vallahi kabahat Jalede de" gil... Onu ben baştan çıkardım... Beni azarlayın... Kızmıza bir sey yapmaym.... diye yalvarmağa baş Tadı. — Defol buradan ahlâksız... Irz, namus düşmanı çapkın... Yukarıya yıldırım gibi çıktı; Jaleye dedi ki: * — Hemen yarın Çamlıcaya, am- cana gidiyoruz... —A... Anne... Hani dektor da. ha izin vermiyor diyordun... — Doktorların ne aklı ersr?.. Onlar da erkek değil mi?... Bütün erkekler ahmaktır... Büyüğünlen küçüğüne kadar... Nakleden: (Hatice Süreyya) ciler simsar, mübayaacı ve tüccar- larla öyle içli dışlı ki bir gün ga- zeteciler buraya gelmese âdeta bir eksiklik hasıl olacak... Bir kalabalık gruba yaklaşa - © İm, bakın neler konuşuyorlar: meşhur kara tahtası önünde... ki pek azmız müstesna hiç biriniz Ticaret borsasmı bilmezsiniz. He le her gün yediğiniz elkemeğe hâ- kim olanların topladığı borsa lonunu hiç göremezsiniz. Ben sizi oraya götüreceğim dedim amma, doğrusu ben içeriye gireceğim ve size anlatacağım. Çünkü buraya alâkadarlardan başkasmın girme. si yasaktır. ig y Saat on ikiye yakm... Borsa saat onda açılmıştır amma daha salon yeni yeni dolmağa başlıyor. Salonu çevreliyen iki sıralı ve bir. birinin benzeri masaların etrafı küme küme kalabalıklaşmış. Porselen kapların içindeki çe- şit çeşit buğdayları karıştıran bu insanlar pek de mühim bir işten babsetmiyorlarmış gibi konuşu- yorlar. Buranın bir hususiyeti de herkesin çenesinin oynaması.. Bun larne diyorlar diye hiç merak et - meyin,ben söyliyeyim: Çiğ çiğ buğday çiğniyorlar! Buna pek şaş mayın, Sizin için ben de ağzıma bir kaç buğday tanesi atarak çiğ- nemeğe başladım. Çiğ buğdayın lezzeti hiç de fena değilmiş! Borsanın meşhur kara tahtaları daha bom boş.. Biraz sonra sizia ekmeğinizin mukadderatı işte bu kara tahta üzerine yazılacak fi - yatlarla taayyün edecek. Amma neden bu adamlar çabu. cak alışveriş yapamıyorlar da böy le bir aşağı bir yukarı gezinip ya” renlik ediyorlar? Diyeceksiniz. Biraz dikkat ederseniz bu görüş - meler, ve gezişler esnasında hep- sinin gözü borsanm salonunun tam ortasma kurulmuş bir masa- da... Bu masa borsada hükümetin eli olan Ziraat bankasınındır.. Öy le geliyor ki şu masa ve onun ba- şında ölan sarı saçlı zat olmasa işler diğerleri için daha iyi gide cek.. Ziraat bankası direktör mut vinlerinden olan bu zat konuşur- ken çok iyi, fakat vazifesini yap- makta da o nisbette şakası yok! Bu masanın etrafında daima bor- sanın en büyük kalabalığı topla- nıyor. Salonun diğer dikkate değer şahsiyetleri İş Limited Direktörü Bedri Nedim ve borsa genel sek- reteri Akif... Birisi ticari diğeri resmi bakımdan vaziyete hâkim iki şahsiyet... Gazetecileri de unutmıyalım!| Gazetelerin ekonomsel sahada ça. | “ Efendim diyor, bir sirssar, hüküm bütün Ziraat bankasının elinde... Hani Amerikan filmle - rinde vardır: Bir odanın döşeme- si birden çöker ve odada bulıman- ların hepsi baydi mahzenin şu - ları içinde başlarlar bucalamağa.. Çünkü birisi bir düğmeye basmış ve döşemeyi indirmiştir. İşte bu- rada da düğme Ziraat bankasının elinde!... O düğmeye bastı mı biz bittik, başlarız bucalamağa' Bir diğeri: “— Yok, diyor, bizi yabana atma! Niçin banka kırmıyor fiya- tı? O beş para indirdi, ben 15 pa- ra kırdım. Var mı ucuz buğday is- tiyen... 7 kuruştan “sert, teslim ediyorum. Bir kaç gün sonra 6 kuruş... O sırada gruba birisi yaklaşı. yor. Pek düşünceli bir zat... He- men bütün gözler ona dönüyor, Birisi diyor ki: “— Nasıl, buğday topluyor mu sun? 12 kuruştan satacağım diye ortalıkta buğday bırakmadın ya- hu! Haydi bakalım şimdi müşteri bulur musun 6 kuruştan?.. Bu zat pek sabırlıya benziyor, sesini çıkarmadan uzaklaştı, Bir değirmenci yana yakıla an- latıyor: “.— Değirmenci ne yapsm? Bak tk fiyat yükseliyor. Eh halkı 2ç mı bırakacağız? Herkes varını yo ğunu buğdaya kapattı. Şimdi ban- ka fiyatları kırıyor. Değirmenci halkı düşündü. Olana bak bir ke- rel,, Bu zat devam ediyor. Ona ka- lırsa bütün halk değirmencilere medyunu şükrandır. Borsanm kocaman zili ötüyor. Saat 12... Daha kara tahtalarda bir şey yok. O sırada bir memur tahtanın başına geldi. Birden her kesin gözü oraya dikildi kimsede tıs yok! Memur yazıyor: Polatlı 10,35.... Herkes hayretle biribirme na kıyor, Malı satanı buluyorlar. “.— Yahu, diyorlar, sen mı sat- tın bunu?,, O, kayıtsızlıkla gülerek söy - lüyor: “.- Evvelki gün bu buğdaya 13 kuruş fiyat vermişlerdi. Bugün 10 kuruş otuz beş para amma ya- rm belki de 10,5 kuruş..,, Şu hal borsanm bugünlerdeki vaziyetini gösteriyor. Ve borsa - nın nasıl bir yer olduğu hakkında- bir fikir veriyor sanırım. Şu sırada ikinci zil daha kuv - vetli ötmeğe ve herkes yavaş ya- vaş salondan çıkmağa başladı. Tahtaya yazılan fiyatları silmiyor © lar bile... Yarın ne olacak, kimbilir?.. A. Faik Güneri lışan elemanları borsanm belki de | BESİ erbabı ticaretten daha devamlı sâkinleri... Bir gruptan öbür gru-' ba gidiyor, birini bırakıp ötekinin koluna giriyorlar. Burada gazete-| istapbilim önçok satılan, 'hakiki akşar gazetesidir BEL le Yala CEM Te e