Kılıbık dal Yolda yürürken, kadınların ba. şına sık sık gelen hallerden birine | uğradım: O Birdenbire jartiyerim! koptu! | Durdum. Hemen oracıkta, aya- ğımı dayıyacak bir yer aradım ve buldum: Sokağa bir bodrum pen - ceresi açılıyordu. Onun parmaklık larının ufki kısmına bastım ve işi- mi görmeğe başladım. Fakat, bu vaziyette, odanın içi de görülüyor ve konuşulanlar işi - tiliyordu. Vakit geceydi. Vak'anın başka şehirde değil de İstanbulda geçti- ğini söylemek, sokağın karanlık olduğunu anlatmak için kâfidir sa nırım,. Halbuki, bodrum odasın - da lâmba yanıyordu. İçerdekiler benim mevcudiyetimi farkedemi- yor'ar, ben, onları görüyorum. Bunlar, bir takım aşçılar, hiz - metçilerdi... Yüksek sosyete mensuplarının kendi aralarında çayları, baloları gece toplantıları olur da uşak krs- | mının olmaz mı? Olur elbette! Ni- tekim, bunlar da bozuk gramofon- la bir Türkçe tango çahyorlardı | Sonradan kapıcının karısı olduğu- Du öğrendiğim, beyaz namaz bez- li, siyah yeldirmeli ve şıpıtık ters likli bir kadınla civardaki dükkân da kömürcülük eden poturlu ve| zıpkalı bir lâz uşağı rumba oyn» yorlardı. Öteüiler, yani Bolulu aşçıbaşı, | prostelâlı hizmetçi ve diğer evle | rin dav&tii”ağçıları, ellerini, ala- turka oyun rda olduğu gib latıyorlar ve bir ağızdan haykır. yorlardı: umbada rumba rumba... Yariyerimi tamir etmeme rağ- men ilerlemedim. Seyirde devam ettim. Bir aralık bu saz ve dans âlemi dindi. Dedikodu başladı. | Asçibaşı: ç — Gasım ağa... - diye diğer aş| gıya döndü. - Hamintoyu yapan ya'ız biz değilmişiz meğer.. dedi, Prostelâlı hizmetçi: , <— Ya... Sahi, sahi... İpek men-| “dillerin Gileüsi benden bilini - yordu... Şimdi asıl hırsız meydana çıktı... Kaptcı kadın bir taraftan dans sebebile yüzüne basan âteşi yel - dirmesini eteğile yelpazelerken, öte yandan da: . — Kimmiş, kimmiş? « diye sordu. — Kim olacak ku? Bizim Bey.. Diğer aşçıbaşi: — Dime ülen... Bizimki irüş - vet alır... Sizinki de yolu sapıttı mı yoksam?... Birinci aşçi: | “— Yok, yok... Beyefendümün vazifesi irüşvet almır gibi değil. | Uygunsuz... İ — E, peki, garıştırdığın herze nedür kü? — Hamintoya başka tarafın dan işliye... — Nidiyo ki? Prostelâlı devam etti: | — Durun ben anlatayım.. İ Ve çıtır çıtır, İstanbul şivesile | anlattı: | ... Bizim Bey, çok kılıbıktır, bili- Yorsunuz... Bütün kazancını geti- rir, Hanımefendiye teslim eder... Hanmefendi de, ona, metelik me- 1 telik üstüne hesaplıyarak parasmı verir, 8 kuruş otuz para tramvay. 20 buçuk yenice, sabah gazetelerini dairede okursun der, 5 kuruş Ha- ber gazetesi... almak istiyorum!, — Yok! Bütün gazetelerin ha» vadisleri ziyadesile Haberde var Haberi okumak kâfi... Sonra, 8 kuruş otuz para da geri dönmek için tramvay... ret... Biliyorsunuz ki, bizim evin ye mekleri fevkalâdedir!... Hem harç lar en birinci, sağ yağ Halep yağı | zeytinyağı yüzde bir çeyrek asit- li, et kıvırcığın en âlâ cinsi... Öte- ki malzeme de ona göre... Biliyor- sunuz: Aşçı başımızda birinci de- recede ustadır.. ““» Bolulu aşçıbaşı, muhaverenin bu noktasında, ayağa kalkıp bir reverans yaptı; nâzikâne gülüm- siyerek: — Göomplimen yapıyon ba - yan! «dedi. A... Estağfurullah.. Vallahi hakikat. Hazirun bunu kömik bularak gülümsediler... Proptelâlı hizmetçi devam etti; ... — Mutfakta şaşıyorduk; Bey, bu kadar ubur değildi, ne oldu? Akşamları, Hanımefendi, o - na; — Haydi tontonum! Biraz da- ha yemek ye! - diyor. Bak, ma | #allah, öğleyin ne kadar iştahan açık. Bey, cevap veriyor: — Hayır... Gece yemeği sih - hate muzurmuş... Hazmedemiyo - rum,. Öğle yemeğini fazla yiyo- rum ya... Kâfi, Fazla amma, ne derece fazla... | Sormayın... Sefertasına altı tane İ Kökletpene, dört tane patlıcan dol- ması, dokuz tane yassı kadayifi koyduruyor. Alıp gidiyor. Akşam üzeri, sahanlar bomboş... Bizim Bey, bildiğimiz, öteden beri boğazsızdı. Ne oldu? Acaba solucanı mı var diye bayla merak ediyorduk. “ya Meğer, bay dediği aşçı imiş. Hazret, bu söz üzerine de, ışkır- lak biçimi giydiği şapkayı, benim enseden tarassut ettiğim kelini önde oturanlara <göstermiyecek derecede başında oynattı, Böyle- ce alafranga bir teşekkürle mu - kabele etti. Kapıcı kadın sordu: — Peki amma, Hanımefendi, parayı metelik metelik veriyor da yemeği istediği çok görmüyor mu? — Yek, hayır... Tontonunun şiş .) manlamasını; göbek salmasmı is“ ter... Onun derdi, elinde parası! olmasın, bir yere kaçamak yapa- masın... Ve, sonra; hikâyesini anlatmak ta devam etti: ... — Bey, kendi sadakatini isbat için dairedeki arkadaşlarının ka » rılarını nasıl aldattıklarını Hans mefendiye anlatmak istemiş. Bir Güzide hanım var. Bizim bayan Öteki akşam gazetelerini iBana gelince..hüviyetimi saklamıya mecburdum! İşte bütün gündelik bundan iba| kadar almasmı; | i Meksikaya içki kaçakçılığı yapan e ka Türk Bu sabah yöreleri amerikaya; iii K Si kızı su yollarını AŞ, Nd nal ederken, boğulmuş bir cesed gördüm. ve poli$ hafiyesi Tomsonu tanımakta gecikmedim. Cim büfenin arkasındaki oda- nın kapısını araladı.. İçeriye bak- tı. Kimseyi göremedi. Kendi kendine güldü: — Kimseye görünmeden çı -| kıp gitmiş. Ona ben (Şeylanın| oğlu) derim de kimse inanmaz. Büfede duran patron yavaşça başını çevirerek Cima sordu: — Kimi arıyorsunuz? — Beklediğim bir kadın biraz önce buraya girmişti. Patron gülerek: — Aradığınız kadı, siz uyuk- larken gitti. Deyince Cim utandı.. Hesabını görerek Vinter Gardenden çıktı. Cim caddeden yürürken yum» ruğunu vurarak söyleniyordu: — Ben bu gece ustanm izini kaybetmemeliydim. Acaba: sahi - den uyukladım mı? Uyukladımsa bile, bu hiç de şaşılacak bir hadi- se değil. Bir haftadan beri gece - leri ancak üçer saat uyku uyuyo- rum. Vücudüm yorgun.. Ateşte pişmiş bir havuç gibi, tepemden duman çıkıyor. Göz kapaklarımın üstünde birer gölge ağırlığı hisse-; diyorum. Esrarlı işleri meydana | çıkarmak kolay değil. Tomsonla beraber çalışmış olmasam, bu mes lekte bir gün bile kalmazdım... O, mesleğinde o kadar usta ki, gö- zünün önünde kayboluyor da gö- remiyorum, Cim o geceyi evinde geçirmek üzere bir otomobile atlamıştı, Sa- bahleyin erkenden Tomsonla bu- luşacaklar ve limanda tayyare ile bir çeteyi yakalamağa gidecekler» di. “ Esrarengiz bir mektup ve bir telefonkonuşması Cim ertesi sabah saat yedide onu iyi tanıyor. Bey, gafletle, o -| nunkinin hiyanetini de bir ateşle sofrada hikâye etti, Ertesi gün, Hanımefendi, Güzi- de Hanımı telefonla eve çağırdı: — Kardeşim! - dedi. * Kocan, delik çorapla evden çıkıp yine de- lik çorapla dönerek hiç bir kadın la münasebeti olmadığını sana is- bat ediyormuş. Halbuki, bizimki anlattı: Meğer, dairede sağlam| çorap giyer, sevgilisine gidermiş. Eve dönerken yine eskisini ayağr İ na geçirirmiş... Sen bu kadar basit bir hileyi yutuyor musun? Karı koca bayatında böyle bir kurnaz- sk olduğunu vaktile (Vâ - Nü)nün hikâyelerinde okumamış mıydın? Güzide de bımun üzerine bizim kinin sırrını ortaya vurdu: — Kardeşim! Biz kadınlar, işte daima böyle kocalarımızın es- rarinı haber vererek biribirimize | yardım etmeliyiz. Senin kocan da| ne yapıyormuş, biliyor musun? — Hiç birşey yapamaz. Çünkü! ona parayı sayılı veriyorum... — . | — O, yine para buluyor... Bak, | nasıl?... Sizin yemeklerin pek ne- 'Tomsonun yazrhanesine gelmişti. Kaçakçıların tayyaresi dokuzda kalkacaktır. Dokuza kadar müdü - riyette tertibat alacaklardr. Tomson bir gün önce Cime bir kaç defa şu cümleyi tekrarlamirştı: “.— Yarın sabah altı buçukta buluşacağımızı unutma!,, Saat yedi buçuk olduğu halde Mister Tomson hâlâ yazrhanesine gelmemişti. Cim telefonla Tomsonu aradı: — Lütfen kendisini beklediği- mi söyler misiniz! Telefonla konuşan uşak şu ce- vabı vermişti: — Mister Tomson bu gece eve gelmedi. Cim telefonu kapadr.. Kapıda duran nöbetçi polisine sordu: — Tomson buradaki yatak oda smda mı uyuyor? — Hayır.. Ustad bu geceyi bu- rada geçirmedi. Evinde de yok.. Nerede yata - bilir? — Belki bir yerde yatmıştır. — Saat yedide burada buluşa taktik. Ne kadar mühim bir i$ i- çin beklediğimi biliyor musun? Nöbetçi dudağını bükerek ka- pmın önünde dolaşmağa başladı. Cim, Mister Tomsonun evin » den ve yazıhanesindeki 'yatağın- dan başka bir yerde yatamıyâca- ğmı biliyordu. Acaba dün gece Vinter Gardenden çıktıktan sonra nereye gitmişti? Cim telâş içinde kıvranıyordu. Saatler ilerledikçe kaçakçıla - rin yola çıkmaları zamanı yakla- şıyordu. Cim, ustası olmadan, limana gidip kaçakçılarla karşılaşamaz - dı. — Kaçakçılar beni bir kaşık suda boğarlar. Onlarla ancak Tom son boğuşabilir. fis olduğunu evinize davet edilen daire arkadaşları bilirler. Onun için, lokantadan yemek yiyecek - lerine Beyin getirdiği sefertasına abene olmuştur... Bey de, böylece biriktirdiği paralarını huvardalığa sarfediyormuş... Hatta, ipek men- dillerini bile dairede mezata çıka- rıyormuş ve sana “kaybettim! diyormuş. Kendimi tutamadım bayanlar, baylar; — Hik... Hik, hik, hik! - gülmeğe başladım... Bunun üzerine, Hanım hid -| detle; ! — Kahve tepsisini masanın üs- tüne bırak... Dışarr çık! « dedi. Hikâyenin arkasını dinleme - dim. Fakat ö'günden sonra, Be «- yefendinin sefertasına az yemek koyuyoruz! . ..* Ben de, gülmek tehlikesine ma- ruz kaldığım için, hikâyenin ar - kasını dinliyemedim. Pencereden uzaklaşmağa mecbur oldum! Yazan : Hatice Süreyya diye! Diyordu. 'Tomson hâlâ meydanda yek! Bu sırada telefonun zili ça ğa başladı. Cim sevinerek telefonun b8” na koştu: — Muhakkak odur.. Benin k** disini beklediğimi bildiği için; vi men limana gelmekliğimi emire * decek... Telefonda sert bir ses, To” sonu arıyordu. Cim cevap verdi: — Kendisi burada değil. siniz? — Burası Nevyork Taymis $ zetesi İstihbarat şefliği, Kimi” le konuşuyorum? — Tomsonum muavini Cisi” — Ha, Siz misiniz, M8 Cim? Tomson bu geceyi nerf geçirdi.. Biliyor musunuz? şi — Hayır.. Niçin sordunuz” ti — Bunu anlamak isteme# siniz? ğ si — Sabahtanberi ben de anlıyamadığım için merak, çatlıyorum. Yoksa mühim bir a mı vardı? Tomson geceyi ge laka muhbirlerinizden, birile ge girdi! f — Hayır canım... Bu sabah Ee zasız bir mektup aldık. Merak tik. Şüphesiz ki inanmadık # kat, bir kere arryalım da ayni manda kendisini de bu z haberdar edelim diyerek 3 ü açtık... Cim şaşaladı: — Aman şu mektubu olar” nuz da dinliyeyim... Gazete muhabiri mektub * nen okudu: <a “.— Size çok feci bir 3 beri verdiğimden dolayı çok gi teessirim. Bu sabah yeral! knaalizasyon yollarını kontrol *“ derken, sularm içinde boğul bir cesed gördüm. Yüzüne di le baktım ve meşhur polis s8! il si Tomson olduğunu tanımak i cikmedim. Sularm tazyiki, “is mecradan çıkarmama mani di Şüphe altmda kalmamak için viyetimi saklamağa mel Ben de kendisini sevenlerle P ii” te, kazazedenin matemini tut ğım!,, Cim kulaklarına inanamıY” du: a — Bu bir haydut hilesidir” tum! eni Diye bağırdı.. Sonra birde” dalini toplıyarak sordu: s3 yeli — Bu haberi gazeteniZ€ dunuz mu? ge” — Mektubu aldığımız rsi maalesef gazetemiz intişar za ti; Biz de inanmadık. si telâşınızdan ve Mister henüz meydanda mai byoruz ki, zavallı dota zağa düşürülmüştür. Şim' bir basışla hadiseyi di mıza haber vereceğiz. yet — Felâket azizim, 34 Bu mektubu neşredersen”” 4 ii mahvolurum. p “i