fe DA Ti YE La el ae ze xv1 Hidrelles günü! Gökün altın- da bugün hiç bir şehir bu kadar cünbüşlü bir kalabalıkla kaynaş- maz, hiç bir sokak bu kadar baş- ka başka sesleri birbirine karıştı- ran böyle bir uğultu çıkarmaz Ahalisi bu kadar kuzu kızartıp. helva pişirmez. Tevfik, tenbel tenbel yatakta döndü. Kâğrthanede, yeşil çayır- larda şimdi öbek öbek toplanan halk arasında darbuka, zilli maşa | tef, zurna sesleri arasında kara göbeğini çalkalıyan çingene Per- beyi yüşündü. Öğle yemeğinden sonra tekrar yatağa uzanıp ikind” ye kadar dinlenmeğe karar verd: O vakit ancak sokaktaki oyuncak- çılarm ortalığı velveleye veren kaynana zırıltıları susar, kalaba- İrğın uğultusu hafiflerdi. O zaman kalkacak, kuzu kızartacak, pilâv| pişirecekti, Vehbi Dede ile Pereg- rimi akşam yemeğine davetliydi Güneş alçaldı, misafirler geldi Rabianın kolları sıvalı, etekleri belinde mutfakta, Tevfiğe yardım ediyordu. Misafirler bahçede, as- manm altında hasıra yerleşmişler- di. Biter gelin gibi donanan ba- dem, erik ağaçları çiçeklerini ka- pSE açık duran mutfağa uçuruyor- lar, > Peregrini'nin lâkır Rabin bu akşam ilk defa o ka- dar alışkın olduğu bu adamlar ara smda kendini yabancı ve yalnız buluyordu. Rabiaya, onlar, ken disinin henüz girdiği bir yolun karşı köşesini dönüp giden insan- lar, biraz sonra göremiyeceği, işi temiyeceği geçiciler gibi geld; Ontarla yılların hasıl ettiği arka. daşlık birdenbire kırılmış gibiydi Bu akşam gençlik ve tabiat kalbi nin kapısını çalıyordu. Bahçeden uçan bir badem çiçeği yaprağı ya- nağıha yapıştı. Vehbi Dede: “Ne dedin, Peregrini? Bizim musiki şen değil mi? Kim demiş?,, diyordu. Sonra, Rabia, iki elin usulle vur. duğunu, Dedenin: “Esti nesim' ner bahar,, şarkisi söylediğini işitti. “Bu nasıl bahar şarkısı dostum? Cenaze marşı gibi bir şey... Beni dinle, bu “Venedik,, de gondollar- de söylenir bir şarkı..., Piyanistin sesi kıvrak, şen bir hava söylüyor. Yalnız, o şarkı de- vam #derken Rabia, biraz yalnız- lığınt unutuyordu. Elinde kahve tepsisi, misafirle- re kahve çıkaran kızın, çakılların üstünde nalın trkırtısı Peregriniyi susturdu. Asmanın gölgesindeki genç hayal Dedeye, Vasıfın: “On beş yaşında kendime bir oynaş arayım.,, mısraı tekrar et- tirdi. “On beş yaşında bir oynaş, on beş yaşında bir oynas...,; (Nakil, tercime ve iktibos HABER — Alişam postası fine kli, kkaj hakkı mahfuzdun.; Bu, Galatasaraylı mavi gözlü, yüzlü... Fincanlar tepsinin üstünde sal- landı, oynadı, Rakım seslendi: “Rabia, kahveyi dökeceksin.,, üniformalı beyaz kirpikli, çil'i Ve Rabia kahveyi döktü. Pereg-| rini dizlerinin üstünde, cebinden çıkardığı kırmızı ipek mendille Rabianın kahve dökülen basma| entarısını siliyor, kapmış, Dedeye götürüyor, Dede, hiç yerinden kımıldanmamış... Ve Rakianın hicabından taze yanak- ları gene eski nadide bir şarap gi- bi laal rengini alıvermişti. Tevfik mutfaktan çıktı. Çar dağa asılı portakal renginde kâ- ğıt fenerleri, cebinden çıkardığı bir kibritle, birer birer yaktı. “Kuzu hazır, efendiler;,, Tepelerindeki mor, mavi gök- te tepsi kadar beyaz bir ay, onlar altında kuzu kızartmasını, pilâvı, bir âyin ciddiyetiyle ağır ağır çiğ- niyorlüar. Rakımın ağzı o kadar şapırdı yordu ki... Rabianın sinirleri y>- mek sonuna kadar zor tahammül etti, o herkesten evvel bitirdi, ta- bakları ie imla taşrmağa başla- di... Raki bir düsiye itleğa gi- liyor, Rabianm bulaşığına yardım etmek istiyor. Kızın dimağınm gözü onu portakal renkli ışığında kuzu eti kemirirken görüyor. Gök- te tepsi kadar yuvarlak bir ay asılı olduğu ilkbahar gecelerinde cüce- liğin, ucubeliğin ne işi var? Ra bia evvelâ somurttu, sonra tersle. di, en sonra kahve tepsisini eline verdi, Rakımı bahçeye itti. O, ko- vulmuş bir köpek gibi omuzları düşük, başı önde, gözü hüzün için- de yavaş yavaş hasırdakilere ilti- hak etti. Üç kişi birden geniş hasıra uzanmış, başları dirseklerinde, bir elleriyle cigara içiyorlar, Rakım bir dizi dikili ortalarında oturu- yor, burnunun deliklerinden mü- temadiyen duman çıkarıyor. Koca- man sarıklı, kocaman başı zaman zaman mutfağa dönüyor, sonra ağzından, burnundan dumanlar daha kalm, daha çabuk fırlıyor. Peregriniye, cüce bu akşam mus- tarip bir dehanm bülyası gibi gö- #ündü. O şımarık kız, bu biçareyi neden bu akşam terslemişti? Duvarın arkasında, komşu bah- çelerinde, başka insanlar da yiyip içiyorlar. Bir erkek öksürüyor, bir çocuk ağlıyor, bir kadın geç kalan kocasını azarlıyor. Havada yeni sulanmış keskin bir toprak kokusu var. Her bahçe batıda su- lanır, böyle kokar, fakat bahar ak- şamları başka kokular da vardır: Zeytin yağlı kızartmalar, saklı cacıklar, yasemin, hanımel- leri kokuları! sarmı- (Devamı var) Rakım tepsiyi| Belgrad'dan yazısıyor: Belgrad bugünlerde müthiş bi: cinayetin didikodusuyla çalkanı yor. Hâdise pek fecidir. Bir kız babasını öldürmüştür. Tafsilât nı bu yazıda okuyacaksınız. # : # Maria Jovitz mu'fakta ocak başına geçmiş elindeki et bıçağını) habire bilemeğe uğraşıyordu. Bu mutfak babasının Yugoslavyada Leskovatz şehrindel.i evindedir. Kapımın dibinis potinlerini bağlamağa çalışan babası Nikola .Jovitz de kızımın b'çağı (o taşlara kızgın kızgın sürmesini uzun uzar dıya gözetledikten sonra: — Kızım, elindek" bıçak ustura kadar keskinleşti. Bununla birisi nin boğazını mı keseceksin, ne? Diye sordü. Bu sual üzerine P'zın asik su ratına bir saşkınlrr :fadesi geldi. Bıçağı avucuyla sildi oKeskinliği- ni denemek için baş parmağının iç tarafından derisini dikkatlic> kesti; sonra da masaya dönerek bıçağı kaldırıp bir *ubağm içine attı. >— Hele, hele!... Sana ne oldu böyle? Gittikçe çöc.Maşıyorsun! | 4 Neden ölmüş? * Sör” bari, bir.çocuk muamelesi yapıyorsun: — Benim kızım değil misin?| Ne söylersem yapmağa mecbur sun!., — Fakat ben Danibo Krivets'e varmıyacağım işte.. Ben Bora Çvet kooviç'i seviyorum... Yoksul bir çiftçi iken çalışa ça lışa şimdi'emlâk ve toprak sahibi, ! zengin bir adam olan Nikola Jo-| vitz kızının bu sözlerine kahkaha larla gülerek: — Fakat aşkın bu isle ne müna sebeti var ki? dedi ehemmiyeti: olan şey paradır! Damilo Krivet'in babasında hem de çok para var Geniş topraklarını benim tazlala ra bitişik çiftliğini unutma... Bun ların hepsi günün birinde Damilo- nun olacak. Bora Çvetkoviç dediğin adamıu nesi var ki? Güzel bir yüz, kandı. rıcı bir dil; bunlara karşılık da delik bir cep ve bos bir kafa!. Hiç zanneder misin ki seni böyle züğürt bir kişiye vereyim? Herif| sanki bir dilenci!.. — Böyle söyleme!.. değildir.. — Haydi dediğin gibi olsun, mesleği nedir? Panayırlarda ve danslarda saz çalarak para ka - zanmak değil mi?.. — Evet, o iyi bir musrkişinastır; herkes söylüyor ve herkes onu se- viyor.. — Onu kimlerin sevdiğini çok iyi biliyorum. Benim çok şükür gözlerim var! Köyde hangi men- debur kızların onun O arkasından koşmakta olduklarım da görüyo « rum. O dilenci — Kızım sana çirkin denemezse de, güzel de değilsin! Bu gerçeği adama vermek nihayet anlamalısm Senden çok daha güzel olan yarım düzine ka dar kız hep arkasım'an koşuyor 7 Baba katili Sokak kapısına zavallı larda o gene senden vazgeçmiyor;; niçin? Haydi ben sana söyliye - yim: Çünkü bende para var. An. İryor musun? Jovitz yumruğuy'a masaya vu: runca tabağın içindeki keskin be çak zıplıyarak şanzırdadı. Mar- yanın yuzu kızardı yı naklarından aşağıya göz yaşlar. akmağa baş- ladr: — Hayır, doğru değil! O beni seviyor! — Haydi be! Sevgi, sevgi! Ap- tal gibi söz söylem?! Şimdiye kar dar kimbilir kaç kılmı inletmiş olan bir adam sevg den ne anlar? Onunla evlenmeğe k#lkışman çı! gmlık olur! — Sen ne istersen öyle; ben o na varacağım, kims« de buna en- gel olamıyacak! Arladın mı şim-| di? Nikolanın gözleri bir müddet i- çin parlak bıçağın ivtünde durdu Sonra da kızına baktı — Hele evlenmeğe kalkış da bak; ne olacağımı görürsün!, Nikola başına şapkasını geçir- dikten sonra kapıy, © arkasındaü vargücüyle vurarak çikip gitti... Marya titriyen elini vıçağa uzattı ve tavuğu kesmeğe başladı. Bıçak gerçekten çok keskinleş mişti, O gün öğleden #oura oMarya metrük bir değirmemle müzika» cisiyle buluştu. Burası onların da-| ima buluştukları ye:1:. Babasırm söylediklerini Borays anlatarak dedi ki: — Eğer benimle evlenecek o - lursan bize beş para'ar vermiye - cek, yeni bir vasiyetname yapa - cak. Bundan daha kötüsü de va> Bizi mahvetmek iç'n elinden ge len her şeyi yapmaktan geri kal - muyacak.. Belki de aclıktan ölü - rüz. Haydi söyle bakalım: Bü » tün bunlara rağmen hâlâ benimle evlenecek misin? — Dünyada hiç bir güçlük beni bundan vazgeçiremez! — Ben de sensiz yaşıyamam: Kısa bir müddet için bile (senin » 17 SÖNTEŞRİN — 1935. kız. Adamcağızın kellesini sokak kapısına çivilemiş! Yugoslavyada olan bu feci cinayetin sebebi babanın, kızını sevdiği istememesidir... adamın başı çivilenmişti, i büsbütün bana ait olmanı istiy? rum. Sonra ölsem b'le gam memt!.. »». Ertesi sabah Nikola Zor” «rinin özünden. ille ğepeni Aİ Tanialaş hapy kelek ei tan ağzı açık kaldı. Sonra o gırdı. Başkaları da koşarak diler. Hepsi de kapıya i baktılar. Kapıya; ensesinden kesi olan Nikolanm bası aza Zavallının yüzünün çizgileri bö zülmüş, gözleri camlaşmış v8 fa tasınm derisi yarılanmışi”.. Polis çağırıldı. içeriye giris” evde kızla muzikacı bulundu Delikanlı ile genç kız mel şaşkınlık eseri göstermediler” lis ne olduğunu sorunca, otur için bir iskemle çe kendisine şarap ikraın ettiler: ra da sanki hoş bir hikâyenin nakaşasını yapıyorıarmış Si lenmelerine muvafakat etm? için Nikölayı kedkin et b! öldürmüş oldukların anlattıls” Peki amma, başı niçin s0” mıhlamışlardı? Öldürdükte” Terki ra niçin kaçmamışlasdı? wi edilmek için ne diye böyle beklemişlerdi? - Bakın Marya bütün bu sere” ra nasıl karşılık vesiyor: — Ceza göreceğimizi yi . duk. Nereye gideri2k gn : kamıza yapışıp bisi yakalı a larını da biliyorduk Fakat dık mıyoruz ve pişman da gi , Onu öldürdük; li e. detlerini mahvetmsğ€ kali ik ö na ve babalara bir ikret ©' ledi zere kafasını kapıya çivile Lâkin köylüler bu cin3' e bir adalet ve hak göremedi etme” den Bora ile Maryayı lin$ halk kalkıştılar. Polis bunları hap” elinden güçlükle kurtararak tıkmıştır. arr p Leskovatz'de hsr4es bu” dama mahküm ola etmektedir,