m BERE enn meram 2 mem — me HABER — Aliyam pasla /ıne B Yyazam: ap Yl ali. Rakım mal almağa, Rabia ko nağa gitmişti. Gün cumartesi, va kit ikindiydi. Tevfik dükkânda yalnız otururken uzun boylu bir Mevlevi dedesi başını eğdi, dük. kâna girdi. “Rabia hanımın babası Tevfik efendinin dükkâr: burası mı?,, “Ben Tevfik. bendiniz...,, “Ben, Rabia hanımın musıki hocasıyım. Sizinle konuşmak isti- yorum.,, “Siz, siz Vehbi Dedesiniz gali ba.,, Mevlevi güldü: “Söylemek istediğim şey şu: Ra. mazanlarda ben ders vermem. Ko nağa pek de gitmem. Rabia hanım için bir istisna yapmak istiyorum Çünkü ben otuz senedir bu kada istidatlı bir talebeye tesadüf etme. dim. Burada müsait yer varsa perşembe akşanıları gelip ders ve receğim.,, Bu, Rabianın musıki derslerinin konaktan Tevfiğin evine nakli de mek, bu Dedenin Rabiaya ücret siz ders vermesi demek... Tevfiğin ifthardan göğsü kabardı, gözleri yaşardı: “Bizim için ne lütuf! Bahçemiz" de diilönip bir kahvemizi içme; misiniz ?,, “Başka gün gelirim, işinizden alakoymıyayım.,, “Hayır efendim, alış veriş olmaz.,, Tevfik, dükkârın arka kapısmı açtı, Dedeyi toplu ve temiz bir mutfaktan geçirerek bahçeye çı- kardı. Cevizin sltmdaki hasıra oturtte, önüne tütün kesesini bi raktıktan sonra kahve pişirmeğ: gitti. Bahçe; Tevfiğin biricik seve rek, özenerek çalıştığı yerdi. Ce- vizin ötesinde ark sık incir, ba- «om, elma, ayva ağaçları var. Du varın öteki dibinde patlıcan. do- mate$, soğan, salâta tarlası... De de yüzünü eve çevirdi. Mutfağın ve çardağın üstündeki asma yap» raklarma bürünmüş pencere batı güneşiyle kana boyanmış gibi. Ça: 'dağın yanlarına, mutfağın kapısı- na sarıdan hanımelleri ve yasemin akşamın ağır havasında bay.ltıcı bir koku neşrediyorlar. Etrafta soldaki akasyaların dallarında öten güvercinlerden başka ses yok. Tam bir İstanbul bahçesi. Dede kendini, kendi bahçesinde farze- debilirdi. Tevfiğin getirdiği kahveyi ya» vaş yavaş içerken, evin sahibini de tetkik ediyor, onu pek kendisi- ne yakın buluyordu. Mütemadi. yen söyliyen bu çocuk gözlü adam, Allahım serseri çocuklarından bi- riydi. Dede, onların türlü türiüle- rini görmüştü. Onlar sergüzeştle bu saatlerde dolu fırtmalı hayatlarını yaşarken! ekseri dünyanın zevkini de, cefa- sını da bir tekkenin eşiğinde bira” (Nakil, tercüme ve iktibas /; Messi akal hakkı mahfuzdur.) kıp erenler sürüsüne giren eski aşinalarıydı. Vahbi Dede, dük- kândan ayrılırken, Tevfiğe, tari- katin müstakbel bir “can,, 1 gibi bakıyordu. İki hafta sonra, bir öğle vakti Rakım dükkânda yalnızken Veh»! bi Dededen çok başka bir yaban- cı daha geldi. Cüce, Sinekli Bak | kalda bir adam tanımadığı için gözlerini açtı, yabancıyı süzdü | Siyah harmanili, üç köşeli koca: man şapkalı, kısa boylu, çevik ta-| verir bir ecnebi idi. Sinekli Bakkai civarı hıristi- yanları sapka giymedikleri için Rakım, bunu bambaşka. Beyoğlu lu bir müşteri, belki de bir seyyah olarak teşhis etti: “Ne istiyorsunuz, Senyör?,, Sıkılganlık nedir bilmiyen Pe. İ regrini,, buraya epeyce çekinerek girmişti. Gerçi Katolik dünyasınm aforoz ettiği bü sabık rahip, on beş senedir ömrünü Müslümanlar ara sında geçiriyordu. Fakat onun Türk ve Müslüman dostları hep alafranga ve zengin bir âlemde yaşarlardı. Hattâ saraya bile mun tazaman giren bu adama şimdiye kadar fakir ve orta halli Müslü manların eyi kapalı bir kale gibi gelmişti. Fakat pek başka içti mai bir sınıftan gelen bu san'at kâr, çekinerek girdiği bu yeni kü- çük dükkânla şiddetle alâkadar olmağa başladı. Oraya renkli mal ları, Ramazana mahsus bir 'tina ile yerleştiren gözde, en eski me- deniyetli bir şehir evlâdınm zevki vardı. Gözleri bir lâstik top gib” sıçrıyarak dolaşan cüce ile tavana asılan yeşil kırmızı şeritili güllâç tekerlekleri arasında dolaşırken Rakım, sordu, gene sordu: “Ne istiyorsunuz, Senyör?., Parmağıyla güllâçları gösterdi: “Bundan almak istiyorum, bir tane kırmızı, bir tane de yeşil şe- ritlisinden..,, Oraya hiç de bir şey almak maksadiyle (gelmemişti. Fa- kat lâkırdıya zemin bulmak için bu fena bir vesile değildi. Rakım güllâçları sararken bir denbire kaşları çatıldı. Herifin kıyafetiyle güllâç arasında bir mü. nasebet yoktu. Sonra kıyafetiyle söylediği türkçe arasında da bir münasebet yoktu. O halde? Yoksa herif bi: hafiye miydi? Bazan tebdil kıysfet de gezdikle- ri söyleniyordu. Sesindeki emsu'yetsizlik pek aşi" kâr, sert sert sordu: “Sen bunu pişirmesini bilir mi- sin?,, “Hayır. Bizim aşçı Rumdur. Belki o da bilmez. Fakat bu be: yaz yuvarlakları hep almak isti yorum. Sen, bana nasıl piştiğini tarif eder misin?,, (Devamı var) $ SONTEŞRİN — 185 Tabiatla, savaşçılar domuzu vahşi sürüsü * No. 26 Nöbetçileri çevreliyen bir yaban gibi Kaya Oğlu hayvanlarla ve birbirleriyle boğazlaşan insanların heyecanlı romanı Yazan: Mosny almd * Türkçeye çeviren: Naciye İzzex böğürüyorlar, bağırıyorlardı oğlunun olmuş olması o umudu yüre ğini sevinçle doldurdu. Çok sürmedi bir inilti onu tırnaklamağa başladı. Gene işkillendi. Acaba genç kız Kaya oğlu ile birleşmiş miydi? Bu düşünce | yüreğini parçalıyordu. Güneş iyice batmıştı. Kaya daha dönmemişti. Keskin bir kuruntu As * lan oğlunu kemiriyordu: Ne olmuş * lardı? Kaya ile oğlu bulunmadan Şu iri adamla durmadan çarpışmak çok eziyetli, çok zordu. Kadınlar olup bitenleri anlattılar. Yaban Domuz oğullarının birçoğunun batıya doğru kaçtıkları sanilıyordu, Birçokları da ırmak yakınlarında kal mışlardı, Şimdi ne yapacaklarını tasarlamak gerekti, İkinci bir kovalama, saldırış korkulu olacaktı. Kaplan oğlu ile adamları batıya doğru yürümek istiyorlardı. Aslan oğ lu bunu uygun bulmadı: — Hayır! dedi. Kayanm dönüşünü bekliyeceğiz! İri adam alaylı bir yüzle söyledi: — Kaya ari'k dönmüiyecek, Bu sırada aşağıdan doğru haykır * ma sesleri yükseldi. Oradaki nöbet - giler kollarmı kaldırmışlardı. Aslan oğlu söyledi: —— İşte geliyorlar. öbelçilerin oOme demek istedikleri arlaşılmıyordu, birisini gözetiyordu. Adam iyice yakı r> gelince bağırdı: — Kaya geliyor... Kaplanı oğlu “layla sordu: — Tutsaklar getiriyor mu? — Kadınlar... Pek çok kadınlar ge tiriyor, “aplan oğlunun yüzü kızıl bir ateş gibi oldu. Homurdanarak sordu: — Pek çok kadınlar mı? — İki elin parmaklarından iki kere daha çok, Nöbetçileri çevreliyen savaşçılar bir yaban öküzü sürüsü gibi höğürüyor - Tardı,.. Bağırıyorlardı: — Kaya büyük bir savaşıdır! Kaplan oğlu asıl savaşçmın Kaya ol sadığını sezmişti. Aslan oğlunun göğsü derin bir se - vinçle doldu. Çok geçmeden Kaya ile oğlu, dört Gökırmaklı, yirmi kadın, Gece Adamları gözüktüler, Kaplan oğlu gelince yaptıkları gibi savaşçıların hepsi koşuştular, Birçok” ları kendi karılarını görerek vahşi na yalar atıyorlar, haykırışıyorlardı., Kaya, başkanın önline gelerek söy Bee İşte Kaya oğlu ile aKyanın, savaş- çılarınm size getirdikleri. Başkan sordu: — Haniya Yaban Domuz oğulları. Onları getirmediniz mi? — Hepsi öldüler. Çok azı kurtula- bildi. İki elin parmaklarmdan üç ke- re fazla idiler. Kaplan oğlu horluyan tavırla gü- Tüyordu. Kaya ile iki oğlu, Öteki sa./5 vaşçılar ses çıkarmaksızın başkanın önüne ölülerin kesilmiş parmaklarını çıkarıp attılar. Yirmi dört tane idi, Başkan söyledi: — Kaya büyük bir savaşçıdır. Kaya karşılık verdi: — Kaya büyük bir savaşçı değildir. güclü, bir | 55 Yaban iğ Domuz oğlundan çok adam öldürdü. Kaya oğlu bir aslan gibi kurt gibi kurnazdır. On bir Kaplan oğlu uludu: — Kaya yalan söylüyor. Büyük Kaya oğlu araya girdi: Aslan oğlu, donuk | bir yüne, iri adımlarla koşarak gelen | — Kaya doğru söylüyor. Savaşçılar da söylediler: — Kaya doğru söylüyor. Bunun üzerine öteki savaşçılar Ka ya oğlunu alkışlamağa (başladılar. Başkan şimdi kendisini daha güçlü, daha yılmaz bulmağa başlamıştı. Ka- dınlarım dönmesi savaşçılar üzerinde ölçüsüz beğeniş duyguları uyandır - mıştı. Kümelerin içerisinden bir ses yük seldi: — Kaya oğlu Kaplan güçlüdür: Kaplan oğlu kükredi: Kaplan oğlu Kaya oğlunu parça parça edecek. Bir parsm (bir geyiği parçaladığı gibi. — Kaya oğlu Kaplan korkmaz. Kaya oğlu topuzu, kargısiyle Kap- lan oğlunun önünde dikilmişti.. Sa - vaşçılar koştular Aslan oğlu araya girdi: — Gökırmaklılar Karılarının hep- sini ele geçirememişlerdir! Kaplan oğlu İle, Kaya oğlu daha yaşama - dırlar! ' Yirmi ses yükseldi, Aslan oğlu baskandır sözü tutul - malıdır, İri Kaplan oğlu derin bir kızgın - tıkla kendisini tutmağa © uğraşarak söyledi: — Kadınlarm hepsi almdıktan sonra Kaya oğlunu yok edeceğim! — Kaya oğlu Kaplan oğlunu O dürecek! Kaya oğlu her yere bakmış, Çiğ * demi görememişti. Sordu: — Domuz oğulları kızı nereye git ti? Başkan: — Kaçtı! dedi. — Yağmur konağı boğmuştu.. A - teşler sönmüştü. Öyle kapkara bir gece idi ki bir mamut sürüsü bile gö. rülemiyecekti.. Köpekler de duymadı lar. Çiğdeme nöbetçilik yapanlar bu sözleri söyliyerek ( kendilerinin suç * ları olmadığını anlatmak istiyorlar - dı. Kızt kaçırdıkları için güçlü Kap - lan oğlunun bumu yanlarına bırak « mıyacağını, biliyorlardı. Kaya oğlu söyledi: — Onu bulmalıyız. — Savaşçılar izini uzun radılar,, Kaya oğlunun (duyduğu acer öyle büyük oldu ki, kazancını unutmuştu. Çiğdem olmayınca bunca ufkular ne- ye yarardı? Yüreği bir mengene ara- sında (sıkıştırılmış gibi oluyordu. Sendeledi. Kısık bir sesle söyledi: — Kaya oğlu Çiğdemi aramak ü - zere gidecek!.. oğlundan oğlundan urun a: t Başkan karşılık verdi, — Evet arıyacaksm. Yalnız Göki maklılar karılarının hepsini bulduk" tan sonra! Genç adam bir ayaklanma duyg”" sile sarsıldı. Fakat yasa önünde bo” yun eğmek gerekti. Söyledi: | — Kaya oğlu karılarımızın hej alıncaya kadar bekliyecektir., mi SAVAŞ Sulara kavuşan güneşin . sıcaklıği azalmağa başlamıştı. Başkan ertesi günü yola çıkılmasını söyledi. Yala bir yol elverişli gözüküyordü. ile oğlu, Kaplan oğlu bu yoldan İ" lerlemenin doğru olacağını söylüyet Tardı, Kadınlar da bu yolu gösteriyi Tardı: Başkan söyledi: — Yarın batıya doğru gideceği. Akşam ateş için dallar, kuru * lar toplânâr. Kaya oğlu geceyarısı uyandı. demin düşüncesi bütün varlığını saf sıyordu., Genç kız kardeşile birl Üzere gitmiş olacarın Çabuk yol alabilirlerse ondan ön” ce kızılyarım adaya yetişebilecekti” Bu umutla biraz kendine gelir gibi du. Sonra genç kızım koştuğu ölü” #orkutarnı düşündü. Yüreği Kazgıf bir demirle dağlanır gibi o oluyordu” Bir yırtıcının onu parçaladığı, ya “#, makta boğulduğu gözlerinin önüne liyordu. Ölçüsüz bir tasa, bir um suzluk karanlıklarIa beraber üze: çöküyordu.. Aslan oğlu gün doğmadan kalk” mıştı. Savaşçıları toplıyarak söyledi — Kadmlar çabuk yürümiyecek ler. Birkaç savaşçı onları kizil ya rımadaya götürecektir. Birisi cevap verdi: — Ya Yaban Domuz oğulları ger” İ onları almağa kalkışırlarsa.. — Hayır) Onların bir çoğu ölmü” tür. Buna yeltenemiyeceklerdir. Kadınları götürecek savaşcılar çiliyordu. Kaya oğlu kendisinin de birlikt”) gitmesini babasına söylemişti. Asl8”) oğlu ile Kaplan oğlu olamaz! dedi ler. j Batıdaki çayırlıklar bitip tüken mez bir uzumlukla wzanıyor, YA bir esinti ile yeşil bir deniz gihi galanıyordu. Mamutlar, atlar, yav”! öküzleri, geyikler, (o ceylânlar şi azalan güneşlerde son bir sıcaklık * ramaya çalışarak dolaşıyorlardr. —iz— ? , (Devamı var), Tilda- Goldi TRAŞ BIÇAĞI 0, 08 m/n 4 Tida-Golda dünyanm en ince ve, en iyi tıraş biçağıdır her yer” de beher adedi 10 kuruştur. Yalnız reklâm olmak üzere seyy#f satıcılar on gün için beherini beş kuruştan satacaklar. Deposu: Yenipostahane caddesi Büyük Kınacıyan han | 15 numara.