| | | e A EE aş ŞE EE BAE YE amme mm is. E " SERBEST SUTUT | « yoktur... Çünki Musik! işlerimizi nasıl dü zeltmek kabildir? Her şeyden eyvel musikinin ilim ve sanat işi olduğunu ve hiç, de kolay olmadığını, çok galşmeki lâzım geldiğini kabul etmek lâ- zımdır. e Musikinin wektepleri vardır. Tahsil etmeden ve &yni zamanda Avrupanın musiki hayat, nı görmeden bir insanın san'atkâr olmasına imkân yoktur. Avrupanın büyük konservatu. varlarında tahsil gören gençler, operalarda, senfonik konserlerde, tiyatrolarda en yüksek sanatkâr- ları dinlemek ve görmek suretiy- le yetişmektedirler. Konservatu - varlarm profesörleri ise âlim ve ekseriyetle enstitü azalarıdır. Musikide yüksek kültürü olmı- yan bir insanın yüksek eser vücu- da getirmesine imkân yoktur, Me- selâ, idadi tahsili olan bir genç ancak bir egzekütan olabilir, yok: sa bütün hudutları aşarak yüksek senfonik eserler yaratamaz. Musikide olsun, tiyatroda ol - sun, bizde: (Adam sende, kim an: Inyacak, uydur gitsin!) (o diyerek sahneye çıkıldığını itiraf edelim. Avrupa görmeyenler bizde gör - 'düklerini şaheserler sanarak al . kışlıyorlar. Galiba bu gidişle va - tandaşlarımız hiç iyi bir şey gör - meden veya işitmeden bu dün - yayı terkedecekler! Bir hakikati daha itiraf ede - lim. Çönkü artık bunu açıktan a - çığa söylemek zemanı geldiğine kani bulunmaktayız. Bizde bu - gün için m iki yoktur, bestekâr ü mektepleri henüz yoktur. Kendi kendine çalışarak sanat hayatına atılan birkaç vatandaşı» mızı tebrik etmemek kabil değil- dir. Fakat kendilerinden — fazla! bir şey istemeğe hakkımız da yok tur. Musiki teşkilâtımızı tetkik e- delim: Mektep olarak Ankarada bir musiki muallim mektebi, İstanbul. da belediyenin bir mektebi vardır. Her iki müesseseye memleket bir çok para sarfediyor. Acaba ne netice elde edilmiştir? Dünyanın bütün konservatu - varlarının başlarmda daima mu -| siki âlimleri bulunur, öyle bir şah- siyet ki profesörleri kontrol ede- bilecek bir âlim olsun... “Halbuki bizde bu vazife bir idare işi telâk- ki edilmektedir. Muallimler ise, bir ikisi müs - tesna, konservatuvar mezunu de - ildirler. Şimdi soralım: Bu iki mektep kaç Türk sanatkârı ye * Hiştirmiştir, isimleri nedir? İlk hedefimiz egzekütanlar ye- tiştirmek olmalıdır. Musiki tabi: atin bazı insanlara vermiş olduğu bir kabiliyettir, herkes musikişi- nas olamaz, ses yoksa şarkı söy- liyemez. Bizde hayretle görüyoruz ki kabiliyeti olmıyanlar da sah - neye çıkarak işe karışıyor. “Olmadı,, dediğimiz zaman kı: zıyorlar ve bunu bir hakaret telâk | ki ediyorlar. Ne garip zihniyet, değil mi? Bazıları ise “yavaş yavaş yo-! una girer, işe böyle başlanır! diyorlar. Musikide, tecrübe 0- yunları yapılmaz. Evvelâ sanat- kârlar yetiştirilir. Bunun için de bunların mektebine gidilir. Gay- ri ilmi bir musikiye bağlı kalmı insanları garp musikisine alıştır. mak kolay değildir. İşe en cazip noktadan başla - mak lâzımdır. Bu'da öperet ve sonra operadır. Yoksa garp mu - sikisinin filozofik ve dramatik e - serlerinden başlamak doğru ola - maz. Böyle bir hareket alışmamış insanları bütün bütün nefret et - tirmek ve kaçırmak için en birinci çaredir. rimizle uğraşacak bir mesul ma * Her şeyden evvel musiki işle - kam teşkil etmek lâzımdır. . Bu makam; memleketin her tarafın - da halkın anlıyabileceği kolay eserlerden başlamak şartiyle, kon serler tertip etmek, askeri bando. ları ıslah ederek her gün her taraf- ta dinletmek, Avrupadan ?opera ve operet turneleri getirmek işle- riyle meşgul olmalıdır. Bizde senfonik orkestra mevcut değildir. Küçük bir kadro ile bir orkestramız vardır, o da Riya- seti Cumhur orkestrasidır. e Bu orkestrayı teşkil eden gençler kon servatuvar mezunu olmayıp, ame. li olarak yetiştirilmiş kimselerdir. Buna rağmen bu teşekkülden! # iyi neticeler elde edilmiştir. Başlarına Avrupadan yüksek bir şahsiyet getirildiği ve kadrosu tamamlandığı takdirde zamanla senfonik bir orkestra (o olabilir. Memleketin musiki terbiyesinde mühim bir âmil olur. Mekteplerde solfej ve musiki tarihine ehemmiyet verilmek su - retiyle memleketimizde < musiki kültürünün esasatı kurulmuş olur. İlk icraat olarak eski alaturka sazı derhal menetmek lâzımdır. Avrupa bu çalgıyı Türk musi- kisi zanniyle “La danse du vent- re,, yani (Göbek havası) Siyeri! alay etmektedir. Onlara bu musi-! kiden yeni neslin zevkalmadığını ve bilmediğini, Anadolu ise hiç bir zaman terennüm etmediğini, | İstanbul hudutlarmı hiç bir za *! man geçmediğini anlatmalıyız. Aziz Çorlu Oktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye mütehassısı Urologue — Operatetwr Babıâli caddesi Meserret ote li 88 numarada her gün HABER AKSAM POSTASI DARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: istanbul 214 Telgraf adresi: Istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 23872 idarevellân » ; 34570 ABONE ŞARTLARI Ti Ecmabı ürkiye Senelik 1400 Mr. S ayik r “ 40 VAM a e RM İLÂN TARİFESİ Teeret ilânlarının satır 1 Resmi Hâmlerin *0 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbosu MABER — Akşam Postası Con Dillinger bu hapishaneden 1934 senesi martının onuncu gü- nü elinde bir tabanca ile herkesi tehdit ederek kaçmıştır. Sonra anlaşılmıştır ki, Dillin- ger'in elindeki tabanca tahtadan- dır. Ve azılı haydut, bunu höc- resinde bulduğu bir odundan yap- mıştır. Dillingerle birlikte bir de zenci kaçmıştı, Haydudun böyle kaçışı, Ame- rikanın bütün halkmı hiddetinden Dillinger köpürtmüştü. “Elinde bir tahta tabanca ile bu haydut, kapalı bir hapishaneden nasıl kaçabili?, di- yorlardı. v İki hafta kadar hiçbir yerdden sesi gelmiyen Dillinger Moson şeh. rinde bir bankayı birkaç bin dolar birden soymakla gene şirretliğini göstermişti. Fakat çarpışma olmamış değil- di, bu esnada Dillinger'in kendisi de omuzundan yaralanmış, fakat gene sıvışmıştı. O gece Dillinger'in bir dekto- run evine girip, doktoru ölümle tehdit ederek yarasına baktırdığı- n: anlatırlar. İki gün sonra, Dillinger ile birlikte hapishaneden kaçan zen- ci sabıkalı Yangblad, polisler ta- rafından Mişigan şehrinde tanın- mıştı. Zenci teslim olmadı. Çar. pışma esnasında kurşunla öldü.. Bu çarpışmada zenci Yangblad da bir polisin ölümüne sebep ol. muştur. 1934 yılı martının 31 indenbe- ri iki kadın arkadaşile birlikte Dillinger'i Minesota da bir apar- trmanda tuzağa düşürdüler, ger- çekten yakalayabileceklerdi. Her iki taraftan kurşunlar vi- zır vızır işledi. Dillinger bir kü- çük makineli kullanıyordu. Erkek arkadaşı Ojen Grin vuruldu, sonra öldü. Kendisi de yaralandı. Me- murladan birkaçı da yaralanmış. tr. Ortadan barut dumanları da- ğılınca. polisler oraya girdiler. Fakat Dillinger haini, bir kere daha kaçmak fırsatını bulmuştu. O gece birkaç arkadaşı ile bir likte Dillinger Minyopolis'de bir i doktorun evine zorla girerek ya” rasını tedavi ettirmişti. Halkın asabiyeti artık son had- bu haydudun gezdiği söyleniyor Amerikalıların “1 Numaralı halk düşmanı ,, Diling No.4 fakat bir türlü yakalandığı bel ri çıkmıyordu. ! Bu sıralarda Dillinger, bir defa | daha ve en hain cüretini göstere-| rek çetesiyle birlikte, İndiyana - nm Varsov mevkiindeki polis mer kezini bastı, Bu esnada merkezde bulunan birkaç polisin hayatlarını tehli - © EYLUL — 1935 er İhtimzlki bu, artık bu korkunç iğrenç ve çılgın zalimin son su - suzluğuydu. Kana son susuzluğu... Nihayet işte 1934 temmuzunun 22 nci akşamı Dillinger bir kızla birlikte sinemaya gitmeyi karar « laştırmıştı. Fakat kendisine ah « keye koyarak oradan tabanca ve | bap gibi görünen kızlara son za - kurşun alıp götürdü. Bundan sonra Dillinger çetesi, bir defa daha kurtulma imkânını bulmuş ve geçen senenin nisan ay» larında bütün dünya gazetelerine de aksetmiş olan meşhur otomobil hâdisesi olmuşut. Dillinger bir otomobil içerisin - de giderken, polisler teşhis edilmiş ve derhal arkasın - dan bir ateş yağmuru başlamıştı. Haydut bu sefer de yaralanmıştır. Çühkü epeyi ileride otomobilini boş ve kazaya uğramış bir halde buldukları zaman içerisinde kan lekeleri görülmüştür. Otomobil de bir elek gibi delik delik ol - muştu. Dillinger'in bu sefer de başka bir otomobile geçebilerek kaçtığı | tahmin ediliyor. ” . Dillinger sağ yakalansaydı, A- merika halkı onu belki de gazla yakacaktı, Fakat âkibeti, bundan daha az sedit olmadı... Maamafih, onun i» çin bir defa ölmek bile ceza de - ğildi. Dillinger'i mümkün olsay - dı, Amerika diriltip gene öldürür; gene diriltir, gene öldürür ve bu suretle yaşayıp öldüğü müddetçe bütün akıttığı kanlarm acısı faz - lasiyle kendisinden çıkarılırdı. Dillingerin bütün bu katillik lerinden sonra 1934 mayısının 24 ünde iki Şikagopelisi, bir etomobil içinde ölü olarak bulun: du. Bunlar, esrarengiz surette öl » dürülmüşlerdi. Kendilerine saldı. ranlar hakkında belli başlı bir iz elde edilemiyordu. Fakat bu iki polisin de Dillinger'in amansız düşmanları olduğu herkesçe bel » liydi... Aynı senenin haziran 27 sinde D'llinger'in avenesinden Ton Ka - rol isimli haydut, polisle mücade- lesinde öldürüldü. Haziranın otuzundan Dillinger dört arkadaşiyle birlikte gene İn- diyanada bir bankaya daldılar. Tehlike işareti verildi. Vagner is- minde bir polis Dillinger'in kur - sunuyla öldü. â manlarda yanılıp itimat ediyordu. Otel yangınından sonra Dillinger ; çetesinin yerleştiği ev Netekim o akşam sinemadan ç, karken, beraberindeki kız, afişle. re bakıyormuş gibi bir parça ge . ride kalırken, “bu bir numaralı halk düşmanı,, denen haydudun zabıta, işini bitirivermişti.” . —SON— Hayvanların güldüğüne inanmaz mısınız ? bi sevinçlerini olduğu kadar keder ve acılarını da yüzlerindeki ifade- lerle anlatırlar. o Bilginlerin bu sözlerine inanmıyorsanız resme bakmız.. Bu hayattan çekilmiş bir fotoğraftır. Köpek kahkahalar- la değil, fakat özden gülmekte- dir. Türk Hava Kurumu Büyük Piyangosu Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin etmiştir. 19.cu tertip 6.cikeşide1! 1.ci Teşrindedir Büyük İkramiye : Ayrıca: 30000, 20.000, 200.000 Liradır 15.000, 12.000, 10:000 liralık ikramiyeleri beheri (50.000 tira) lık iki mükâfat vardır.. dini bulmuştu. Herkesin arasında yyammamauyaunznzun GnasnaeyansnnEA Erna