Tefrika numarası: 19 Dört papas, kızlar ağasını sımsıkı yakaladı; sardı, sarmaladı, bostan dolabına bağlayıp dolabı döndürdü! Geçen kısımların hülâsası | Albertino sarayının kaslarağa: sı Ramarama, Hızıra verilecek , haracı tedarik etmek varifesiy de yılanlı manastıra gidiyor. Ayni zamanda, niyeti, Hıztra kaçan sevgilisi Zübeydeden in - tikam almanın çaresini aramak dır. O sabah, o fundalıkta as - ker kılığından köylü / kılığına giren bir delikanlıya rastlamış ve onun manastır müntesibi ol- duğunu anlanuştır. Hızır Reia, geceyi Albertino o sarayında, prensesle — geceyi geçirdikten! sonra, sabahleyin ansızın, nö - betçi Ali ile Yaniye iki kadır - gasiyle hareket edeceğini bildir miştir. “Kedi, dört ayağı üzerine düş - tü!, derler... Aynı vaziyet hâsıl olmuştu: Haremağası, gayesine ulaşmıştı!... Kâhyanm vetdiği eniri geri al - masmdan korkarak, kâtibin uzat: tığı mektubu kaptı; has ahır tara- fma koştu, Eşeklerin en büyükle - rinden bir tane seçti, Bu, âdeta ufak tertip yerli A - nadolu atları iriliğinde, beyaz ve dinç bir hayvandı, Ekser Akdeniz adalarında olduğu gibi, Ağrıbos'. mahlüklar, bu havalide pek koca - man ve canlı olduklarından, süva- rileri, hiç de yarı yolda bırakmaz- Netekim, birbuçuk saat sonra, beyaz eşeğin siyah süvarisi, saray- dan yirmi, yirmi beş kilometre ka. dar açılmış bulunuyordu. “— Deceh, Tavşankulak, deh... İyi koşuyorsun amma daha hızlı git, deceh... Hem. bak, ne ayıp...| Şu önümüzdeki eşekli köylüye bir türlü yetişemiyoruz... Sen saray! arpasiyle beslenesin de bir köylü hemeinsinden aşağı kalasın? O . | lur şey değil... Deceh.. Fakat, köylü de amma uçuyor has. Nere- ye gidiyor acaka?... Büyük köyle- rin geçitlerine sapmadı... Yoksa, o da benim gibi Yılanlı manastı - rm yolcusu mü?...., Ramarama, ancak düşüncesinin bu noktasına geldiktne sonra, kaş- larmı çattı: “— Sakın bu adam, deminki sahte asker ve sahte köylü olma - sın?... Öyle ya... Öyle ya... Ta kendisi... Aman, şuna Yetişeyim de yoldaşlık edelim... Daha bir sa- at kadar yol var... Çene çalarız... Hem bakalım, belki bazı öteberi - ler de öğrenirim... Haydi Tavşan- kulak... Deceh... Sen, çok uğurlu hayvansın... Beni, tam istediğim Deeeh!... Fakat, Monsenyör de amma hızlı gidiyor ha... Yetişmek #üç olacak... Deeeh...., Yarım saat daha bayvanı sür - dükten sonra, Ramarama, önünde gideni durdurmak için, bağırma - ğa başladı... Halbuki, bu bağırma üzerine, sahte köylü, eşeğini büs - bütün kamçıladı... Arkaya bakı - yor, bakıyor, koşturuyordu. Nihayet, oldukça yüksek bir! mevkide, gür yeşillikler, bağlar, bahçeler arasında, Yılanlı manas- ir uzaktan görüldü, Bu manzara karşısında, kızlara» ğası, her ne kadar sevindiyse de, Monsenyöre yetişip kendini tanı - tamadığından dolayı hiddetle, hâ- lâ eşeğini kamçılamakta devam etti, İşte, ötede, yolunkenarında dört rahip duruyorlardı. Köylüyü gö - rünce, hürmetle, bir saf teşkil et- tiler. Monsenyörü tanıdıkları bel. liydi. Fakat, delikanlı. ne kadar da heyecanlı. Geriye birkaç kere dönüp bakarak, papazlara: — Acaba başkaları da var mi - diye sordu. — Hayır, efendimiz, bir kişi... Fakat, biz kendisini tanırız... — Karışmayn... Benim de bir bildiğim var elbette... Emrediyo - rum, derhal yakalayın... Anladı - nız mı?... Bir göz işareti çaktı. — Başüstüne, efendimiz... Yolun sık yeşilliklerle örtülü si- > bir noktasında durup bekledi. er, Ramarama, kendi aleyhine ku- | | turmuş, tıkır da tıkır geliyordu.! Jim etmeğe gidiyoruz. Süt beyaz dişlerini göstererek gü. lümsedi: — Bir türlü yetişemedim, efen- dim... Kendimi tanıttıramadım ga. liba... Yılanlı manastıra birlikte gelelim dedimdi. Delikanlı, ona cevap vermedi bile... Hâlâ asabiyetten titriyerek, papazlara: — Bu herif çok tehlikeli bir a - dam... » dedi, . Müslümanların ca- susu olduğunda asla şüphem kal. mamıştır. Sabahleyin nöbet yerin. den uzaklaştığım vakit onun köşe başından çıktığını gördüm. İlk şüphem o zaman uyandı. Sonra, elbise değşitirdiğim sırada çalılar dibinde belirdi ve manastıra gi - deceğimi anlayınca arkama düş - tü... Ani bir feveranla zenciye dön - dü: — Hani pek çok işin varmış da acele ediyordun, fellâh?!... Hal . buki, nereye gideceğimi anlamak için, eşek tedarikine, ahıra koş - muşsun. görülüyor... Ramarama kekeledi: A — Efendim... töt... pöt... — Sus... Hâlâ söyleniyor... Ya- kalayım, sarın, sarmalayın... Sesi çıkmasın... Herhalde, buralardaki €n tehlikeli casuslardan biri bu o- lacak... Atın şunu “Çikmazlar dehlizine..., Bu kadar kat'iyetten sonra, dört papazda itiraza mecal kalmadı: — Başüstüne, efendim... Zenci: “450 altın vergi almak için mektup getirdim... Okuyunca kim olduğumu anlıyacaksınız!,, diye » cekti... Fakat, ancak; — 450 altın ver... - diyebildi. Çünkü, izbandut gibi dört pa - Yazan:(Vâ-N0) HABER — Akşam Postası paz, onu çalapaça edip ağzımı tı - kamışlardı bile... Monsenyör; — Şu küstaha bakın... Bir de 450 altın vereceğini söyliyerek rüşvet teklif ediyor... Artık senin için kurtuluş yoktur... Haydi. “Dolap yoluyla,, salıverin içeri... Bu da ne demekti?.. Hangi “dolap yolu,, ile hangi “çıkmaz -- lar dehlizine,, gönderiliyordu?... Eyvahlar olsun... Meramımı anla - tamıyacak mıydı?... Tantuna mı gidecekti?.. Papazlardan biri, iç harmaniye. sini çıkararak, onu, güzelcene sar. dı, sarmaladı; Tavşankulağa yük- leterek sımsıkı bağladı. Sakin a « dımlarla yürütmeğe başladı. Gözleri de kapalı olduğu için, nereye doğru gittiğini göremiyor- du. Fakat, yaklaştıkları tarafta bir gıcırtı vardı. Bir ân durdular. Eşeğin yanrsı- ra gidenlerden hiçbirine ait olmı- yan çatlak bir ses: — Uğurlar olsun... Nereye? — diye sordu. Bir rahip: | — Bu köylü, batpapasa bir eşek syülei hediye getirmiş de onu tes- Gene çatlak bir ses: — Ya... Pekâlâ.. Haydi, uğur. lar olsun... Besbelli, konuştukları, yabancı bir adamdı. Uzaklaşmca Mon sönyör anlattı; — Geceleyin, Ali isminde bir ihtiyar Türk korsaniyle birlikte Hızır'ın penceresi önünde nöbet beklemeğe muvaffak O oldum ve kendisinden çok şeyler öğrendim.. Herhalde teşebbüsümüzde muvaf- fak olacaktık; fakat, iki kadırga. da hemen bu akşam harekete ka- rar verdi... Zannederim, bu yaka. ladığımız kara akrep nevinden ca- susların bir ihbarı üzerine gitmeğe karar vermiş olacak.. Görüyorsu- nuz ki. her zamanki gibi, bu sefer de teşebbüsümüz yarıda kalıyor.. | Artık, kadırgaları yolda haklama- nm çaresine bakacağız.. Fakat, şaştığım bir şey varsa, o da, beni,| asker kılığına ustalrkla sokan ve! Hızır'ın penceresi “önüne diken Torellonun bu casus yamyama şe-| faat etmesidir.. Onun beni takip! edişi, bütün niyetlerini ortaya koy.| du.. Türklerin casus şebekesi Yı-! lanlar manastırının bile içine ka-! dar sokulduğu geçen gün bir kere daha meydana çıktıktan sonra,| Albertino sarayındaki mevki sahi. bi insanlar arasında da bunlardan bulunacağında şüphe etmemeli Fakat, mesele (o yoktür.. Zenciyi haklıyacağız.. Haydi, bindirin do- laba... Haklıdrktan sonra ise. To- rello'ya bile haber vermek yek.. Ramarama, nasıl bir yanlış lığa kurban gittiğini anlıyordu a- ma, ağzı bağlı olduğu için meram anlatmanın imkânı yoktu: “— Başpapaş Sinos'tan başka beni bu badireden kurtaracak bu. lunmaz ama, ona kendimi o nasıl göstersem... - diye düşündü. « deh- TETKİKLER Statistik ve Nüfus sayımı Yazan : Cumhuriyet devri yurtta statistik! kurumunu yaydı. Devlet işlerinin içi- ne dalmak ve herhangi bir devlet me- selesi etrafında doğru bir sonuca var- mak için mutlaka (statistiğe lüzum vardır. Bir konuyu elemek ve onun hakkın- | da bir karar vermek için önce bir ta- kım bilgilerin ortada bulunması ld « zımdır, İşte bu bilgiler statistik bilgileridir. Bunun için Almanlar statistik hak » kındaki fikri daha ziyade (uzatarak ve genişleterek demişlerdir ki “Statis. tik devletin ta kendisidir, o bununla devlet idaresi için statistiğin ne kadar ehemmiyetli ve lüzumla olduğunu an- latmak istemiyenlerdir, Geçmiş zamanlarda dünyada büyük devrimler yapan ve bilyük hareket - leri çeviren İnsanlar, çok ilgelde olsa, statistiğe kıymet ve ehemmiyet ver - mişlerdir, Meselâ meşhur İran impa- ratoru “Dara, vergi toplamak için kadastro yaptırmıştı. İmparator O - güst Romada askerleri, zenginlik ve gelir kaynaklarmı her zaman saydı « rırdı, Fakat statistiğin geçmiş zamanla - ra nisbet kabul etmiyecek (derecede İlerlemesi 19 uncu asırda başlıyarak yaşadığımız asırda en ehemmiyetli bir konü vaziyetini almıştır. Bizde statistik bürosu kurulduktan sonradır ki yurt hakkında temelli bil- gilere doğru gidebilirdik. Staflektik kurumundan önce birde her hesap zan İle yapılırdı. Hiç bir şeyde kat'i bir bilgi yoktu. Yurtta yurttaşların sayısı bile belli değildi. tik nüfus ya - zılması memleketimizde yurttaşların sayısını öğrenmek bakımından birin - ci adım oldu. Şimdi, bu yıl yeniden nüfus sayımı, yurdun her köşesinde, yapılacaktır. Yurttaşların sayısının ne kadar ol. duğunu bilmek, bugünkü yurt işleri içinde birinci meseleyi teşkil eder. An cak bunu (hakikate en yakın olarak bildikten sonradır ki yurdun yüksek! politikasının çevrilmesi ve ulus sor - güsünu üstüne alan insanlar için en! zaruri bir şeydir. Bununla beraber her yurttaşın bu yüksek yurt davasında bütün varlığı ile hükümete yardım etmesi kuvvet - liz midir, nedir, bari orada bana rastlasa....,, Fakat, çok geçmeden. bu te- mennisinin boş olduğunu ve her ü- midin mahvolduğunu gördü. Hazin hazin gıcırdadığını ta u- zaktan duydukları şey herne ise, onun yanımda durdular. oPapas. lar, Ramarama'yr eşekten çözdü. Biran, gıcırtı kesildi. Zenciyi rü- tubetli bir yere yatırarak bağladı- lar. — Deh! . dediler. Gıcırtı gene başladı. Kızlara- ası, vücudunun, aşağıya ve daha rütubetli bir yere doğru indiğini farketti, bu çözüp bağlama eme. liyesi esnasında ağzındaki O tıkaç her ne kadar yerinden bile oyna- madıysa da, gözlerinden birinin üzerindeki örtü, hafifçe kımılda- mıştı, Bu sayede indiği yeri gör. dü. Meğer bu kocaman bir bostan dolabına bağlı imiş, Gıcırtı da on- dan geliyormuş... Ramarama, dö- nen (o dolapla birlikte, kuyunun korkunç derinliğine indiğini deh- şetle farketti. Korkusundan az daha durakacaktı. Lâkin tam yanı başmda, sandal giymiş iki rahip ayağınm kendi- siyle birlikf> suya indiğini görerek korkusuna bir de hayret karıştı, (Arkası var) yüreği Necip Ali Küçükağa Denizli Saylav: li bir ödevdir. Benim kanaatime yöre harp zamanında yurttaş, yurdun ko- pışmayı ve çalışmayı kendisi için na- sıl aziz bir öder sayıyorsa, bu mese - le de yurt bakrmı menfaatinden o ka- dar esaslı ve o kadar kuvvetli bir iş- tir, Genel nüfus sayimını İştebuba- kımdan görmeli ve incelemelidir. Bu işe karışmamak, kayıtsız durmak ve - yahut da yanlış sağlık vermek yurda karşı yapılmış suçların en büyüğüdür, Yanlış ve eksik bilgi hiç bilmemekten daha korkunç ve daha çirkin sonüç « lar yaratabilir. Bunun zararı doğru « dan roğruya yurda olur. İşte bunun içindir ki genel nüfus sayımma kar. şı yapılan bir suç doğruca yurda ya- pılmış sayılır. Yurda karşı suç İşliye- cek yurttaş herhalde çok az bulunur. Ben Türk yurttaşını böyle ağır bir suç tan uzak tutarım. Şu halde hiikümetin bizi ödeve ça- Zırdığı günü bekliyelim ve bize veri « lecek ödeve yüksek bir heyecan ve İs- tekle ve büyük bir doğrulukla atıla lim. Bu iş yurdun yüklettiği borçların başmda gelir, Buna bir dakika unut- mıyalım, Ihsan Yavuz SIK ii giyinenlerin TERZİSİ Her ayın i modelini orada bulabilirsiniz ISTANBUL Yenipostahane karşısında Foto Nur yanında Letafet hanmda Kiralık dairs Kabataşta, Sedüstünde Çürük» sulu Mahmud Paşa apartımanında gayet güzel manzaralı büyük beş oda ve bir sofalı, mükellef ha- İ mamlı bir daire kiralıktır. Tramvay istasyonunun hemen yanındadır. Taksime de yakmdır. aa a A 10 ve 15 liraya KIŞLIK PALTO VE PARDESÜ © 20 ve 25 liraya ISMARLAMA Sati yün ve dayanıklı ELBİSE © :B3)ik Müntahap çeşitli, yerli kumaş < lardan en son moda, iki prova- lı temiz malzeme, iyi iş yapılır. Ankara caddesi Orhan & Bey hanı birinci kat Terzi Halil Kâmil mama IE KUPON