HABER — Akşam Postam - Ses kiralıyan artistler Meşhur sinema yıldızlarıağzından ko- nuştukları vakit ne his duyar- lar? Marlen Ditrih Marlen Ditrihi duble eden Fransey Mari AZ Graie Garbo ve onun filmlerini dub'z eden Klod Marsi — Sesli sinema ile beraber ortaya! şöyle bir mesele çıkmıştı: Meselâ| ingilizce sözlü olarak çevrilmiş bir | film Almanyada, Fransada nasıl! karşılanacak? İ Bu müşkülün hal çaresi “Dub-! laj,, da bulundu ve bunda, ingiliz-| ce olarak çevirdikleri filmleri Fransada Fransız artistlerine “dub | le,, ettiren, Amerikalılar en ziya-| de muvaffak oldular. Bizde ya- pılan türkçe “dublaj, lar ise maa-| lesef çok muvaffakiyetsiz oldu Fransada yapılan “dublaj, lar- da bilhassa birkaç büyük Ameri -| kan yıldızına seslerini veren, on- ları fransızca konuşturan bazı ti. yatro artistleri çok muvaffak ol. maktadır. Bu artistler hep ayni yıldızım filmini “duble,, ettikleri| için, meselâ Greta Garbonun, Mar.| len Ditrih'in fransızca sözlendiri!-! miş filmlerinden daima aynı ka- Bir Fransız mecmuası bu dub- laj artistlerinden en meşlturlariyle görüşmüş, intibalarını kaydetmiş tir, alıyoruz: * Klod Mersi, Greta Garbonun bütün filmlerinde onun fransızca dublajını yapan, yani filmde Gre- ta Garbo yerine konuşan kadm-| ettiniz mi? Klodet Kiober (sağda).le filmlerini Fransızca sözlen- diren Madlen Larsey dik Fredrik Marş ma “Üimlerini duble eden ( solda ) Röne Flör dır. İntibalarını | şöyle anlatmış - tur. | “— Size bir çok masallar anlata cak, kendimi i- kinci Garbo yerine koyduğumu,>ir gün o ortadan kaybolacak olsa yerine geçecek kudrete kendimde gördü ğümü söyliyectk değilim. Hayır, böyle saçma bir şeyi hatıra getir. mek bile gülünç olur. Perdede elbette sesimi duydu - nuz, Normal olarak Greta gibi konuştum. Bu benim yapmacık sesim değil, tabii sesimdir. Ken- dimi asla zorlamıyorum. İlkin bu meşhur sesle aramızdaki yakınlı- ği daha ziyadeleştirmek istediler. Fakat nihayet tabiilikte karar kıl- dılar. Zaten Gretanm kendisi de| tabiiliğe doğru gitmekte, gittik. çe sadeleşmekte, daha neşeli gö-! Yünmektedir. Yakmda dublajını seyredeceğiniz “Boyalı peçe,, fil-! minde kahkahalarla gülüyordu. Bundan önce Gretanın böyle gül- düğünü hiç görmedim. — Gretayı iyice canlandırabi - liyor musunuz? — Elbette... Üç yıl oluyor ki, onun filmlerini . duble ediyorum. Onunla birlikte yaşadığım günler de oldu. Tiklerini, fuylarını i- yiden iyiye bilirim. — Gretanm bütün filmlerinde| onun sesini duble eden siz misi- niz? — İstisnasız hepsinde benim. — Başka yıldızlarıda duble) , bir Greta — Evet.. Kimi isterler se duble ederim, Ceki Kuperi “Hazineyi sak - lıyan ada,, filminde dub le ettim. Key Fransis, Joan Blondel, Klodet Kolber için çalıştım. Rolle- rimden en çok beğendiğim “Mas- keli kadım,, dır. — Sinema artisti olmak misiniz? Niçin istemeyim? Fakat bu- nun imkânsız olduğunu bildiğim- den düşünmiyorum bile... Mesle- ğimden memnunum.. * Madlen Larsey diyor ki: “.— Klodet Kolberi duble et - mekten büyük bir zevk duymak - tayım, En çok sevdiğim rol Nev- york - Miami'dir. Bu işe Holivud - da başladım. Orada beş ay kal - mıştım, Herkes sesimin oONorma Şererin sesine benzediğini söylü - yordu. “Serbest ruhlar,, filminde ıster İsfiransızca olarak ona sesimi ver - dim. — Başlangıçta ne duydunuz? — Heyecanlı idim. Şimdi her- dum. Fakat yavaş yavaş alıştım. Bu işin asıl heyecanlı tarafı oyna- maktadır. Fakat ne yorucu iş... Almanların maruf artisti Leni Riefenstahl'ı “S5. O, S. Aysberg, filminde duble ettim. En çok Klodet Kolber için çalştım. Klaro | Bov, Nanis Karol, Konstans Be - net'in filmlerinde de sesimi bu ar- tistlere verdim. 1921 de konservatuvardan çık- tım. Fonten tiyatrosunda oyna- dım, » Röne Flör geniş alnı, dudakla- rı ve bakışları ile Şarl Buaye'yi andırır. Fredrik Marşı bir çok filmlerinde duble etmiştir. İnti - balarını şöyle anlatıyordu: *— Bazı rolleri duble etmek biraz daha kolaydır. Bazıları i - çin sese filmin akışına göre ahenk ler vermek, canlılık yaratmak lâ- zımdır. Papağan gibi söylemek- le iş bitmez. Seste şahsiyeti be- lirtmek lâzımdır. Bu da biraz ze- kâvete bağlı bir 1$... Güztav Flörih, Pol Muni, veya Barimuru duble ettiğim zaman sesim baştan başa değişir. Verilen rolü yaşatmak ve yaşatmak lâzımdır. * Mari Fransey, Marlen Ditrih'in ses timsalidir. — Marlenin sesini taklit etmek güç müdür? — Benim için kolaydır. Tabiat- larrım biraz uyusur. Sonra onu mümkün olduğu kadar iyi kopye etmeğe çalıştım. — Sesinizi değiştirmeğe mec - bur oluyor musunuz? — Evet. Marlenin kendi mar- kes mikroda beni duyacak diyor-; çeşit kayısı Büyükderede, tayyare hangarları - tun arka tarafımda, genişçe vadiyi baştan başa kaplıyan bir fidanlık var. dır. Üç senedenberi kıymetli uzmanla * rın (mütehassısların) elinde işlenen; bu alan, yalnız İstanbulun değil bü - tün yurt omeyveciliğini büyütecek, güzelleştirecek yenilik halini almış - tır, “İstanbul vilâyeti meyve ve fidan - lığı, adını taşıyan bu değerli mües - seseyi geçen gün gezdim. Enstitü şefi | Avrupada stajda bulunuyormuş. Şef muavini Şecaat Eken beni omezaketle kabul etti, her tarafı gezdirdi; mü - €ssesenin maksat ve çalışmalarını w - zun uzadıya anlattı. Her tarafı gez - dim, gördüm, söylenenleri de can kulağiyle dinledim ve ikram edilen yumruk büyüklüğünde rayihası, tadı emsalsiz şeftalileri de yedikten son - ra, doğrusu sevinme duydum. Niha - yet meyveciliğimix, her şeyimiz. gibi şarklı tevekkül ve ihmalinden kurta - rıyor, onu batı kültür ve tekniği için- de ıslah etmek yoluna girmiş bulunu - yoruz. Bu itibarla, Büyükderede ten - ha vadiye yerleşmiş, kendii kendine sessiz sadasız çalışan bu müessesenin büyük önemi vardır, Istanbul tabit durumları noktasın - dan meyveciliğe çok elverişlidir ve İs- tanbulun hemen hemen her tarafı bağ, bahçe ve bostanlarla doludur. Yal - nız yurdun diğer yerlerinde olduğu gi- bi İstanbul meyveciliği de yalnız çe - git merakma inhisar etmiş, cinslerin ıslahına, ihracat için fazla meyve ye- tiştirilmesine ve dış (piyasalar için standardize edilmiş cins ve efsafta mey ve hazırlamak işine önem verilmemiş” tir. Meyvecilik enstitüst işte bu gayeler. le 931 yılında kurulmuştur. Şimdi bir ecnebi uzmanın teknik mürakabesi al- tında 22 hektarlık bir arazide çalışan enstitünün mevcut fidanlıklarından ve yemiş bahçelerinden (başka ıslah, üretme, korunma, ambalâj, saklama ve meyveleri kıymetlendirme adlarını taşıyan ayrı ayrı kısımları vardır, Her kısım bir asistanım idaresine ve- rilmiştir. Müessesenin (idari işlerine şef bakmaktadır. Şef muavini de idari ve teknik kısımlarla ayrı ayrı meşgul olmaktadır. Enstitüde bir de meyvecilik yurdu kurulmuştur. Önümüzdeki Cumhuri - yet bayramında açılacak olan bu yurt ta köylü çocuklar, ameli bilgilerle meyveci olarak yetiştirilecektir. İki katlı ve kâgir olan yurdun birin- ci katında konferans ve ders salonları banyo daireleri, oyemekhaneler üst katta da yatakhaneler ve hastane bu - lunmaktadır. Meyvecilik yurdundan çıkarken, şef muavini bana burası hakkıda izahat vermeğe devam ediyor: “Kız ve erkek köylü çocukları bu - rada barındırılacaklar. Yevmiyelerin- den iaşe ve ilbas edilecekler, bir kısım yevmiyeleri de kendi hesaplarına sak- kasını taşıyan hususi bir sesi var- dır. Biraz kalın... Baştan değil, boğazdan gelen bir ses. Çalışılın- ca taklit edilmesi pek kolaydır. İl- kin bu işi becereceğimi ummuyor- dum. Fakat sesimi tıpkı tıpkısı” na Marlenin sesi buldular. Marleni duble ettiğim zaman mıkrofonun çok yakınında yer a- lırrm. Sesim uzaklaşınca ayni mu. vaffakiyeti gösteremiyorum.,, Mari Fransey, Karol Lombard'ı “Bolero,, ve “Rumba,, filmlerinde duble etmiştir. Meyvecil enstİitÜsÜ Memlekette 360 çeşit meyve tesbit etti Bunların arasında 40 çeşit şeftali, 20 70 çeşit Armut, 6O çeşit elma vardır lanacak ve diplomalarını alınca el « lerine verilecek, Bu yurttan başka, ahçılık, budama gibi işler Ohakkında kısa omüddetli kurslar da açacağız... Yan yana birer ikişer, beyaz ba - danalı binalar. Birer birer giriyoruz. Burası lâburatuvar.. Meyveler bura * da ıstıfaya tâbi tutuluyor, hastalık « larla uğraşılıyor, tahliler yapılıyor. Meyveleri kurutmaya mahsus tertibat da enteresan... Bir büyük demir so - ba üzerine raflar dizilmiş. Meyveler buraya konuyor ve hararet veriliyor.. Bu raflar münavebe ile ve müddetle en yukardan en aşağıya gelmek sure « tiyle yerleri tedrici (o şekilde değişti - rilerek yemişler kurutuluyor, Konserve kısmında masalara vida « lanmış küçük makineler var. Her çe « Şit meyve bunlara takılıyor. Bir çevi « riyorsunuz, saniyesinde meyveler so * yulmuş, çekirdekleri ayıklanmış bir halde emrinize made bulunuyor. Enstitü meyve konserveciliğine 8 « nem veriyor. Kıymetli rehberim, mey- ve saklar-- odasında enstitüde yapıl. mış olan marmalâtlara, reçellereait kavanozları göstererek şunları söy * lüyor: “ En mühim mesele, meyvelerin para etmediği zamanlarda meyveleri kıymetlendirmektir. Bunun için mey - ve konserveciliğini canlandırmak, mey ve kurutma usullerini otamim etmek lâzımdır. Biz burada tecrübeler yap - tık. Bir kilo kaysı marmalatı kavano- za ile birlikte 27 kuruşa mal oldu... Mevvelerinin hiliğinden verağıslı - ğından dalları yerlere sarkmış bodur ağaçların arasında (dolaşıyoruz. Bir asistan önümüzdeki rasat istasyo- nunda o günkü hava ve toprak dere - celerini almakla meşgul. Enstitünün şef muavini göz alabil- diğine uzanan fidanlığı gösteriyor: — Bu sene ihtiyaca kâfi fidan yetiş” tirdik. Şimdiye Okadar 120,000 köklü Amerika asma çubuğu dağıttık. Diğer meyve fidanlarını da halka ucuz ola - rak satıyoruz. Şimdiye kadar şeftali, kaysı, armut, elma, erik, vişne ve ki » razın İncelemeleriyle uğraştık. Bundan sonra incir, fmdık, ahudu » du üzerinde etütler yapılacak.. Şimdiye kadar Avrupa ve Amerika” dan getirilenlerle yurt içinde topla - nan meyve çeşitleri 360 küsura baliğ olmuştur. Bunların içinde 40 çeşit şeftali, 29 çeşit kaysı, 70 çeşit armat, 60 çeşit el- ma vardır. Etüdlerimize daha birkaç sene devam edersek enstitüyü kur - mağa matuf gayeler elde edilecektir, — Cins itibarile kaç türlü meyvemiz vardır? Karun, karpuz ve çileği sebzecilik üzümü de bağcılık kısmma (ayırırsak meyvelerimiz 15 cinstir. Bunların i - çinde en zengin çeşitli olanı armuttar, Enstitünün sade, fakat çok temiz döşenmiş bürosundayız. Şecaat bana duvarlardaki levhaları, vitrinlere ko nulmuş alçıdan bin bir çeşit meyve modellerini göstererek yorulmadan i- zahat vermeğe devam ediyor. Ben o - nun söylediklerini hayret ve takdir hislerinin biribirine karıştığı bir ruh İnancı içinde dinliyorum, Son olarak elime milessesenin hatıra defteri geçi- yor ve ilk açlığım (sayfada Tarım Bakanı Muhlisin birkaç satırı gözüme ilişiyor. Onları size aynen nakletme - den geçemiyeceğim : “Meyvecilik enstitüsünü gezdim. Bu müessese iyi ve geniş bilgi ve yorul * z savaşın bir eseridir. Başlangıç ve az zamanda ilerleme yolunda atılan adımlar milessesenin âtisi için himmet Ni ve kuvvetli mitler veriyor. Bu gü » zel milesseseyi kuranlar işleten ve ya. şatanlara teşekkürler eder ve muvaf- fakıyetler dilerim... i İhsan A. GÖKPINAR