BER | Kılıç dişli kaplan B E R oc ğe Nk iç Jandarn Tüfengi a- Bi Kofi i vurmak isliyen 1 Yarat nişanladı, y y bir nöbelşi kayalardan . aşağı yuvar/anal... - X9,İanla ko. “g live Maykı'a. rarken birdenbire yerliler geceleyım 9 Felala.. Tara ffan hücuma yanında öz Heya di yin kalk'Jılar.. ağırrsamz Mayk Ni 6 © Kültür Direktörlüğünden : | lik mekteplerde talebe kaydına Eye (yarı| Şişli Terakki Lisesi Nişantaşında; Tramvay ve Şakayık caddelerinde lülün birinde başlanacaktır. Birinci sı- ANA iLK - ORTA - LiSE 4 ST Yal 8: Selânikte kurul 919 da İ bul Türkiyeni ki özel okuludur. nıflara bu sene 928 doğumlularla sen» İğ *7 a önce Seltaikte kurulup 110 da İetanbala tanıma Türkiyenin on ceki özel okuludur evvelki doğumlulardan arta kalan.ar alınycakdır. Kül > Kız ve erkekler içim: Yanyana ve geniş bahçeli iki binada ayrı yatı daireleri vardır. Fransizca, Almanca, İngilizce kurlarına dokuz yaşından başlıyarak her talebe girebilir. Yabancı dil öğretmeğe ve her bakımdan talebesini iyi yetiştirmeğe önem verdiği icin sınıflarına cok talebe oturmaz. LİSE! hergün 10-17 tarmonda aşıktır Kayıt işlerine Pazartesi - Çarşamba - Cuma günleri bakılır. Telefon: 42517 4? P#ARDAYANLAR PARDAYANLAR “ kebapçı Greguvarın biricik oğlu bulu-' nan ve babası gibi meşhur olan Lând- ri Greguvar tarafından işletiliyordu. Jan dö Pardayan ise fakir, beş pa - rasız, yirmi yaşlarında uzun boylu çe vik bir delikanlı idi, N Yaz ve kış daima ayni boz kadife -! den elbiseyi giydiği görülür ve başın a da sonradan kral üçüncü Hanri ta - rafmdan moda olarak çıkarılan ge - ne boz kepeden yapılmış yuvarlak bir şapka bulunurdu. Bu şapkanın yan - tarafına takılmış bulunan kırmızı bir horos tüyü güneşin ışığıyla parla » dkça ona büyüklük veriyordu, Boz deriden yapılı çizmeleri ince ve asabi bacaklarına yapışarak oyluk . Parma kadar çıkıyordu. Ökçelerine bü. yük mhmuzlar takmıştı. Kazınmış pü- rüzlenmiş kılıç kayışında uzun bir kı- Mıç asık olup mahmuzlardan kılıca, kılıçtan yamalı bir kısa cekete sıkış - mış geniş göğse, göğüsten dimdik bıyıklara, bıyıklardan ateş saçan göz Jere ve gözlerden okulaklarmm üs * tüne kadar inen şapkaya Obakılın - €p erkeklerde harp meydanında emni- yet veren üstnoms) ( (fevkalâde) bir kuvvet ve kadınlarda da derin bir he- yecan uyandırıyordu. Mağrur bir duruş gözleri bâzan hiddet bazan sevgi ile parlıyan yakı - şıklı bir yüz, mert bir tavır, ince du - daklar ve bu dudaklardan hiç bir vakit eksilmiyen kâh alaylı, kâh tatir kâh acı bir gülümseme. İşte Parda -| yanda görülen bunlardı. Arkasında -| Mi elbise her ne kadar örselenmiş es - kimi, güneşten yağmurdan O rengi| solmuş, kılıç darbelerile ötesi berisi delik deşik olmuşsa da kılığındaki bu derbederlik dehşetle karışık güzel en damını bozamıyordu. Gerek Sen Denis sokağında gerekse Templ ve Sen Antuvan taraflarında, Muvegarson sokağının karanlık mey « hanelerinde şövalye dö Pardayan ken- disini herkese tanıtmış bir Okahra - mandı, Gururlu, sert adımlarla ve bir serseri kadar derbeder olarak geçtiği zaman bir çok kocalar suratlarını ek- şitiyordu. Fakat bir çok kibar kadın - lar kendisini görünce sevimli sevimli bakarak gülümsüyorlar ve zengin ma damlar da gözlerile onu takip etmek için (o tahlıravanlarımın perdelerini kaldırıyorlardı. Kendisi ise bütün bunlardan haber- siz mahmuzlarını çıkırdatarak kısme - tini arayan genç bir kart gibi yürüyor du. Karakollar ona büyük (bir önem (ehemmiyet) verir ve bir vakaya ka - rıştığı zaman İyilikle ele geçirmeğe çalışırdı, Serseriler cemiyeti ona boş yere Ar- go krallığını vermek istiyorlardı. Böylece şövalye dö Pardayanın gü- zelliğinden, müthiş O kuvvetinden ve sıhhatinden başka hiçbir şeyi yoktu. Yahut, daha doğrusu bir Galaoru bir Piposu bir de Jibulesi vardı. Galaör bir at, Pipo bir köpek Jibule bir kılıçtı. Pardayan bu üç şeye nasıl (o sahip olmuştu. Bunu göreceğiz. Jan dö Pardayanın, Luize bir öpü - cük gönderdiğini gördüğümüz günden altı ay kadar evvel babet Oğlunu çağırmıştı. Ihtiyar asker Ooğluyla (beraber iki senedenberi Deviniyer otelinin ka- ranlık bir avluya bakan loş ve dar bir odasında oturuyordu. sa cal sl hi — Oğlum, artık sana veda ediyo -; rum! dedi. Delikanlı babasınm kalbini titreten — Nasıl, hemen gidiyor (musunuz bir tavırla: — Nasil, hemen gidiyor (musunuz baba? diye haykırdı. — Evet oğlum gidiyorum. Bununla beraber sizi de beraber götürmek İs - tiyorum, Pek nadir olarak kızaran sararan genç şövalye bu teklif üzerine kızar - dı. Sonra betibenzi uçtu. Oğlunun her halini gözönünden u » zak tutmuyan ibtiyar Pardayan omuz- larmı kaldırarak söze devam etti; — Bununla beraber Pariste kalma - nın hakkınızda daha hayırlı olacağı - nı zannederim. Yavrum, Paris büyücü karıların, taliin iyiliklerine ve kötü 1 Tüklerini kaynattıkları büyük bir ten- eeredir, Kalınız oğlum. Bu sihirbaz » ların otencerelerini pay ettikleri sırada sizin hissenize de tajlin iyi ta” rafından isabet edeceğini hissediyo - rum, İşte bunun için size veda edi. yorum, — Fakat baba, sizi buradan uzaklaş | tıran sebep nedir? İ — Bir sürü şeyler yavrum. Evvelâ uzun bir yolculuk isteği kalbimi ke * mirip duruyordu. Pariste pek sıkıl - dım. Artık herhalde biraz dolaşmalı » yım. İbtimalki ihtiyar Pardayanm Parisi terketmesine daha kuvvetli bir sebep vardı, Çünkü büyük bir azap İçinde bulunuyordu, Sözüne devam etti; — Belki ebedi olacak şu ayrılış â - nmda size nasihattan başka terkede - cek bir şeyim olmadığıma canım çok sıkılıyor. Bütün o havadisinizi teşkil edecek olan bu naşihatlere uygun ha- reket ederseniz herhalde sizin için fay dahı olur. Jan, gözlerinden dülşen yaşları tu * tamadı. — Neye ağlıyorsun oğlum, Bak ben buna üzülürüm. Bu göz yaşlarını ile - ride uğrıyacağınız felâket zamanları- na saklayınız. Ben gidiyorum seygili yavrum, Fakat sizi hayat denilen ve yo dövlişmeğe gücü yeter bir kahra - man olarak yetiştirdiğim için çok mes udum. Dörüşte çok ustasınız. Fran - sada hiç bir adam düşünemem ki hü- cumlarınıza karşı koysun. Gözünüz korkmaz. bileğiniz yorulmaz, yüzünüz dönmez, hakikaten çesur ve sağlam »- sınız. Sizi on altı senedir beraberim- de gezdiriyorum. Küçük iken arkam - da, biraz büyüdüğünüz zaman hay - vanımm üstünde taşıdım. Bütün Fransayı, Bugonyayı, Provansı baş - tan başa dolaştık. Bir çok zahmetler altında ezildik.Toprakta yattık, aç &al dık, üşüdük. Susuz kaldık, Rüzgâr » ların fırtınaların şiddetine göğüs ger dik. İşte hep bu acılar ovücutlarımızı çelik gibi sağlamlaştırdı. İhtiyar Pardayan oğlunu bir ân gururla seyrettikten sonra devam et- ti: — Oğlum. Bundan sonra rahat ya - ga, Kral gibi yüksek bir âmirin yanm da, servet ve saadet içinde, kraldan daha zengin ve daha mes'ut olarak yaşa! Bir cinayet talilerimizi değiş « tiriyor.. — Bi cinayet mi?.. — Bir cinayet, yahut ahmakeasıma bir hareket! İkisi de bir. Bunu yapan da benim. — Siz ha!.. İmkânsız. Sizin gibi yük