5 EYLUL — 1835 ORMANIN KIZI Vahşi hayvanlar arasında ve Afrikanın balta girmemiş ormanla” rinda geçen aşk ve kahramanlık. heyecan. esrar ve tetkik romanı #N“ 96 mum Yazan: Rıza Şekib umuz Ebülulânın bağırışıyle, taşın büyük bir gürültü çıkararak düşmesi arasından çok zaman geçmedi. Mağaranın ağzı bu suretle kapanmış oluyordu — Bu okadar kolay değil. As - Tanlar şimdiden mağaranın ağzın- da pusudalar, İ — Ne vakit bıraktın onları ka - piya... « — Tırmanmadan. Ebülülâ emin olmak için sür'at- İe geriye dönerek yirmi metre ka - dar uzaklaştı.. Oradan mağaranın ağzını gayet kolaylıkla görebili - yordu. Karşa haklıyd.. İkisi de koca - man başları mağaranın ağzına dönük olduğu halde kayaların ar- kasma çekilmişler ve kendilerin - den emin bir tavırla uzanmışlar - dı.. Ebülülâ kayanın nasıl açılaca - ğı araştırmayı sonraya bırakmak taraflısıydı.. Karşaya: — Şimdi biz işimize bakalım... Bunun nasıl açılacağını sonradan araştırırız.. dedi. — Pekâlâ, bakalım.. İkisi de sarp kayalara zorlukla Lırmanarak mağaraya ışık veren deliğe ulaşmaya.çalıştılar, Ebülülâ: — Amma biz genelüzumsuz bir iş yapıyoruz. İkimizin de bura- da bulunması lâzım mı? Mağara Ağzını kapamak icab ederse ne yaparız?. 5 Haklısın . Ebülülâ., . Kafam mütemadiyen kayanın nasıl açıla- cağını araşlırıyor.. Sen burada bu-| lun.. Mağaranm ağzına ben gide “| yim.. Çünkü kayanın nasıl düşü - rüleceğini biliyorum. — Onu da kayanın nasıl açıla - Sağı gibi bilmiyorsun.. — Hayır, hayır.. Emin ol. Ba - bam onu çok yakından ve tekrar anlatmıştı, Unutmaya imkân yok. Âdeta ezber biliyorum.. — Pekâlâ öyleyse .. Karşa mağaranın ağzma gider - ken Ebülülü da ışık deliğine doğ - tu ilerliyordu. Ebülâlâ, ulaşıncıya kadar ol- dukça güçlük çekmişti. Nihayet vardı. İçerisini görmek imkânsız görünüvordu. En büyük güçlük asıl şimdi başlıyordu. Derdini nasıl anlata - <aktı?. İstediğini yerlilere nasıl bildirecekti?, Tecrübeden başka çıka: yol Yoktu. Belki içlerinde arapça bi - len biri vardı. Seslendi: — Hey arapça bilen var mı İçinizde ?. Mağaradan sesleninceye kadar gelen boğuk gürültüler birdenbi - re dinmişti... Fakat, sesine cevab veren bu - lunmamıştı.. Biraz daha bekledik-| ten sonra tekrarladı: | — Hey!.. Size söylüyorum. İçi- mizde arapça bilen var mı?. | Boğuk bir ses cevab verdi: i — Var!. Ne istiyorsunuz ve ne- eden şesleniyorsunuz?, — Benim nereden şeslendiğim *ize lâzım değil.. Filler mezarlı - #ma girenlerin © sonu ölümdür. iömen oradan ayrılmaya bakın . Bir tek fildişine dokunmak çarpıl- mak demektir. Bunu unutmayın .. emen ayrılm. — Filler mezarlığına girenlerin tonu ölüm mü? Bunu söyleyenil görmek isterdik,, — Boşuna zahmet. İnanıp inanmamak size aid.. Şimdi me - zarlığa girdiğiniz mağaranın ağ - zıma bakın. Ne olacağını görecek- siniz!.. Ebülülâ ağzımı delikten ayırdı ve Karşaya seslendi: — Düşür taşı!. | Ebülâlânm haykırışiyle taşın| büyük bir gürültü çıkararak düş - mesi arasmdan çok zaman geç - medi. Mağaranın ağzı tamamiyle denecek (derecede kapanmıştı. Filhakika taşla, mağaranın ağzı üstünde bir açıklık kalmıştı am - ma, buraya tırmanmak imkânı ko- lay kolay bulunamazdı. Taşın düşmesinden sonra ma - ğara içinde müthiş bir panik baş - ladığını delikten yükselen gürül - tüler açıkça anlatıyordu. Ebülülânın keskin sesi bu gü - rültüleri bastırdı: — Nasıl şimdi ölüm ne demek olduğuna inandınız mı?. Cevab veren yoktu.. Neden son- ra ayni s€s: — Şimdi biz ne yapacağız? Dı. şarı nasıl çıkabilceeğiz? — Dışarı çıkmak için hepinizin silâhlarını bize vermesi lâzım. Bu bahsi ancak bu iş bittikten sonra görüşebiliriz. . — Dışarıya çıkmak için silah - larımızı bırakmıya razıyız.. o Yol göslerin... Ebülülâ bu gürültünün bu ka * dar kolaylıkla halledilebileceğine inanmıyordu. Yanlış işittiğine kail olmuştu. — Silâhlarınızı vermeğe razı mışınız?. — Evet.. Bize yol gösterin. Silâhlarmı vereceklerdi. Fakat halli müşkül bir mesele vardı. İçe- ride kaç kişi vardı?. Bunlarm üs - tünde ne kadar silâh bulunuyor - du?. Bunu anlamak imkânsız ol - duğuna göre nasıl hareket ede- cekti? Ya eksik silâh verirler de dışarıya çıkar (oçıkmaz bücuma kalkarlarsa.. İki kişiydiler.. | Bu kalabalıkla (Obaşa © çıkmalarına maddeten imkân yoktu. o Bunu kurnazlıkla öğrenmek kolaylığı da pek görünmüyordu. Kaç kişi olduklarını açıkça mı sormalıydı?, Elbette kolaymı bulacaktı... İçeriye yeniden seslendi: — Siz kaç kişisiniz ve üzeriniz de ne kadar silâh var?. Ayni ses cevab verdi: — Biz yirmi bir kişiyiz.. Üzeri - mizde de aşağı yukarı bu kadar silâh var.. — Güzel. Yalnız bir teklifim var.. O halde evvelâ yirmi bir si - lâhı bana, delikten sarkıtacağım ipe bağlamak suretiyle teslim e- deceksiniz.. Sonra sizi birer birer dışarıya çıkaracağım. o Dışarıya yirmi bir kişi çıktıktan sonra ma « araya iki aslan salrvereceğim.. - Bu şartların mağarada bulu - nanlarca kabul edilmesi güç ola - lacaktı.. — Evet.. Yahut: — Peki.. demeleri uzuyordu.. Neden sonra: — Silâhlarımızı teslim ederiz amma, mağaraya yirmi bir kişi - HABER — Akşam Postam ———— Serseriler Yatağı Ciltleniyor Romanımızı biriktirmiş ulan o kuyucularımızdan bunları ciltlet- mek isteyenlere: Eylülün 15 inci günü akşamına kadar Ankara caddesinde YAKIT. kütüphanesine bir numara muka - bilinde bırakmalıdırlar, Bu tarih- ten sonra müracaatları kabul e dilmez. Ciltleme ücreti 10 kuruştur. sağ i .. ... e Güzelliğin sırrı Çiçeklerin merkezindedir Fransanın Midi havalisi kur - bünde yaşıyan kadınlar. tabiatin çiçeklerin merkezine vazettiği ba- kir bir balmumunun cildi beyaz- latmak ve güzelleştirmek hususun. daki şayanı hayret hassasını tanır- lar, Bu nazik cevherin tasfiyesiyle husule gelen ve (Cire Aseptine) tesmiye edilen ve cild o üzerinde fevkalâde bir tesir icra eden bu güzellik tılsımı; akşamları yat - mazdan evvel tatbik edildikte cil . dinizin sertleşmiş harici tabaka - ismı yumuşatarak parça parça dü -|. . şürür. Sabahleyin tasavvur ede - mediğiniz bir güzellikte taze ve nermin yeni bir cildle karşılaşa - caksınız. Ayni zamanda mün . besit mesamatı, siyah kenleri gi - dermiş olacaktır. Bu Cire Asep - tine denilen güzellik tılsımını kul- landığımda yüzümün çilli ve çir- kin cildini şayanı hayret bir suret te güzelleştirmiş ve beyazlatmış- tır. İstimali gayet kolay ve fiyatı ucuz olan bu Cire Aseptine'i kol- larıma, omuzlarıma ve ellerime de tatbik ediyorum. Bütün eczane - lerde parfümörilerde satılır. Tepebaşı Belediye Bahçesinde BU HAFTA Cuma, Cumartesi, Pazar günü akşamları saat 21 de Hazım tarafından KARAGOZ oynatılacaktır. Istanbul İkinci İcra Memurlu: ğundan: Mahçuz olup satılmasına ka - rar verilen Fiat markalr 509 model husust müstamel spor otomobili 10 — 9 — 935 tarihine rastlıyan salt günü saat 8,30 dan itibaren Taksimde Merkez Garajında satı- Tacaktır. Artırma ikincidir. İstek- li olanların yerinde hazır bulun. maları ilân olunur. e ma m e A e a MA Aaa ZSl 2 den sonra aslan (salıverilmesine razı değiliz. Bu aslanlar ne yapa « caklar.. Ne lüzumu var?, — Madem ki hepiniz yirmi bir kişisiniz, aslanların boş mağaraya salrverilmesinden neden çekini » yorsunuz!. Ebülâlâ bu sualine cevak ala - madı. Bu sırada mağaranın ağzı « nr kapamak için biraz evvel ken - disinden ayrılmış olan Karşa da deliğin yanina gelmisti. Konuşu - lanları dinliyordu. (Devamı var) güzelinin peşinde... Fahrunname adi: eski Parisi Nakleden: (Hatice Sürenya) “e Kapısından içeri bomboştu, sesli veren olmadı, tarih romanından alınmıstır No.54 girdikleri şehir endiler, cevap ürkerek dışarı çıktılar Üç kahraman bir oldular, Kı- lavuz önlerinde, yürümeğe başla- dılar. Geceleyin, kız, hakikaten başka bir tarafa naklolunuyordu.! Büyük bir asker kalabalığının mu- hafazası altındaydı... Üç kahra-' man, askerlerin ortasına atıldı Hepsini çil yavrusu gibi dağıttılar. Kızı alarak, kaçırmağa başladılar. Epeyce bir mesafe katettiler. Hayır, kaçmıyorlardı, Çünkü kor- kuları yoktu. Ad, bütün ordusunu arkalarından gönderirse hepsini mahvedecek kuvveti kendilerinde buluyorlardı. Sahilde bir gemi buldular, Kalk mak üzereydi. Bu gemiyi zaptetti- ler. İçinden yolcusunu ve kaptanı- nı attılar. İçine kedileri yerleştiler Ancak icap eden tayfayı almış- lardı. Bir müddet yelken açıp yol al- dıktan sonra, önlerine ikinci bir gemi çıktı. Korsanlık ederek'onu da zapt- ettiler. Haman'a dediler ki: — Sen, sevgilinle yalnız kalmak istersin. Bizim huzurumuz sizi ra- hatsız eder. Onun için, siz bu ge- mide kalın. Biz yenisine gidelim! Haman, razı olmadıysa da ka- bul ettirdiler. — Canım, biribirimizi kaybe- decek değiliz ki... Nesil olsa ayni istikamete gidiyoruz. Haman, bu teklife razı oldu. Ayrı, ayrı gemilere bindiler. Bir müddet gittikten sonra, birden - bire havalar, değişti, Fırtma çıktı. Dalgalar öyle yükseldi ki, de - ğil öteki gemiyi görmek, gemi halkı biribirini bile göreme: oldu. Herkes canının kaydına düştü.. Çok geçmeden, direkler çatırdadı. bir deniz kazası oldu. — Batıyoruz, Mehlâ... — Evet şehzadem. .Haydi, de - nize atlayalım.. Uzaktan kara görünüyordu. Atladılar.. Yüze yüze sahile çıktıla:, Orada, elbiselerini kuruttular . Bir köye geldiler.. Köylü, kendi -| * lerine izzet ve ikram etti, Parmak| | larındaki yüzük taşlarında, birini| ! satarak, kendilerine yeni "at başi i edindiler. Bir müddet sonra, gene| | yola çıktılar . İki üç gün gittikten sonrs, ufuk- tan bir şehir göründü. İ — Oh, çok şükür! Artrk mede- ni, büyük bir yere geliyoruz!, — Evet, şehzadem! Öyle görü - nüyor! Artık bir kaç gün rahat e- deriz!.. Fakat, acaba buranın bek- şileri nerede?. İşte, kapıya var .| dık. Kimse görünmüyor.. Yaklaşınca Ferruh bağırdı: — Hey.. Kimse yok ma?. Sesine, kendi sadasmın aksin - den başka cevab veren olmadı. Bir daha seslnedi: İ — Hey... Gene ses yok... İki kahramanı da dehşet ald: .! Hakikaten, ürkülmiyecek gibi de- ğildi. Koskoca bir şehir.. (Fakat rafı gezdiler,. Bir tek canlı ferde rastlamadılar.. Hayret içinde dışarı çıktıkları vakit, tarlalarda köylü kılığında bir insana rastladılar, Burasının niçin böyle boş olduğunu sorduk- ları vakit, onlara, köylü dedi kiz — Burası Ruz şehri diy: ma - rüftu. Padişahın oğlunu civarda türeyen meş'um bir aslan parçala- dı. Bu hayvan, öyle yaman bir hayvan ki, kimsenin rahat ve hu - zur içinde yaşamasına (meydan vermiyor. Hepimiz elinden el'â - man dedik, İşte, şehrin boşalması” na sebeb de hem bu aslan, hem de padişahın matemidir, Ferruh çok tanccup etti: Bir aş- lan, bunu nasıl yapabilir? Bu, ne yaman bir canavar olacaktı. Köy - lü, kendisine çok hilekâr bir hay - van olduğunu söylemektle bera - ber, ehemmiyet vermedi. — Şunu avlamağa gideceğim ! - dedi. , R Mehlâ: — Yaz geç, şehzadem!-diye çök yalvardı. — Sen gitmezsen, ben yalatz başrma gideceğim. Böyle bir şehir halkını kaçıran aslan daye de- mekmiş.. #kasa Mehlâ dedi ki: — Sen bir yere gidersin de ben gitmez olur muyum, şehzadem ?... Sen benim velinimetimsin, beni is- teseydin, öldürebilirdin.. Fakat, kurtardın.. Haydi, gidelim İki kahraman, köyden aldıkları atlara bindiler, Kılıçlarını, okla - rını da yanlarına aldılar. Köylü, merak içinde, * arkadan geliyor, gözcü oluyordu, Nihayet, ormanın kıyısma var - dılar.. Burada, Ferruh, o &; attı. Nâradan, kurtlar, kuşlar ürk- tü. Ormanda bir gürültü oldu.. Sazlıklar arasmda uyuyan aslan da hiddetlenerek, homurdanarak başını kaldırdı. İki atlının eralar - da dolaştığını gördü. (Devamı var) HABER AKSAM POSTASI IDARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu ; Istanbul 214 Telgraf adresi; istanbul HABER Yazı işleri telotonu : 24872 idarevellân , : 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye © Ecnebi Senelik 14907. 2700p, 400 ıso . İLÂN TARİFESİ Tıcaret iânlarının satırı 12, Resmi ilânların 10 Kurum Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası içinde kimse yok.. Tamami'e mel e rük bir halde bırakılmış.. Her ta »* il