© Esikopisin ağzından dinliyece - 475 Yil 24 Ağu Ordumuza yenilen düşman kumandanı anlatıyor 26 ağustos saat 5,30 da başlı - yan büyük hücumun hedefini gös- teren işareti, 13 sene sonra, kulak- larımızda en yeni bir ses gibi bâlâ işitiyoruz. Bu hedefin Akdeniz ol- duğunu işaret eden ses, insanlığın gelecek tarihine, ebediyyen kay - bolmıyacak bir ses gibi, daha söy- lendiği günde yazılmıştır. Biz, 26 ağustosta başlıyarak, bu sesin ardından en büyük bir akm kadar süratle ilerliyen zaferleri - mizi, Anadolu yaylalarında dev - rilen bir ulusun mağlâübiyeti için kutlulamıyoruz. 26 ağustosta kut-| luladığımız şey, dünya siyasal ha- reketlerinin bizi kansız bırakmak! için düşündüğü büyük entrikala - rın mağlâbiyetidir. Türk ordu'a | rı, 26 ağustosta hiçbir vakit 200,000 kişi ile karşı karşıya de - ğildi; ve 90,000 tüfekle dövüşmü- yordu. Karşılarında İtilâf kuvvet- lerinin makineleşmiş hayaletini bulan Türk ordusunun bir mey - dan muharebesinde kazandığı ta - rihsel şeref, ancak bir Avrupalı» lar mağlübiyetinin şerefidir. © je 1922 yılının ağustos ayında bir- denbire mağlüp olan düşman bü- yük bir hercümerç içinde gözük - müştür. Bunun 'en canlı delilini, bizzat düşman başkumandanı » ver mişti, #imiz bir tarih hikâyesi, bugünle- rin, başka hiçbir vesikaya ihtiyaç Söstermeden bize anlatılacak olan canlı bir hakikattir. Nitekim, esa -| fetten kurtulur kurutlmaz kısa bir zaman sonra yazdığı hatırala- rinda Trikopis şunları anlatıyor: — “Ordumuz çok kuvvetli va * ziyetteydi. Bir sabah, Türk ordu-| su birdenbire hücuma kalktı. As-| kerlerime tam bir emniyetim var» dr. İlk defa Türk ordusunun topla- rına karşı büyük bir kahkaha at | mıştım, Fakat çok geçmeden va-| ziyetler değişti. . “İleri mevzide ve tepede bulu- nân askerlerimiz bir ân düşmanın tarama ateşi altında kaldı. Türk topları, saatler geçtikçe coşuyor ve mevzilerimizi mahvediyordu. “Askerlerimiz ilk dakikalarda muharebeye karşı büyük bir heye- can gösteriyordu. Fakat çok geç! meden bu heyecan bir teessür ol- du. İleri mevzi kâmilen bozulmuş ve Türk orduları cenuba doğru akmağa başlamıştı. “Bu vaziyet karşısında ileri kıs taatımızın duramıyacağı aşikârdı. i zabitleri derhal vaziyet hakkında Fakat biraz daha mukavemet et - mek lâzımdı. “Lâkin askerlerimizin kuvvei maneviyeleri bir ânda kırddı. Türkün topu, tüfeği mütemadiyen ateş yağdırıyordu. “İleri mevzidekiler birdenbire| ric'ata başladılar. Mevzii paniğe | ehemmiyet vermek doğru değildi. | Derhal emirler verildi. “Firara başlıyan askeri durdur-! mâk için borular şiddetle çalını * Yordu: “— Dikkat!..; Dur!... “Bu müthiş dakikada kimse kimseyi görmüyor hattâ işitmi - yordu. Firar eden askerler boru- önce stosta olacaktı?... İkinci defa çalman borular muharebe meydanında yanık yanık akisler yaptı, Boruyu! müteakıp sol cenahtaki mevzide bulunan kıtaatımız birdenbire a- teşi kesti. “ — Ne oluyordu? Niçin aleş kesilmişti?.. Süratle giden emir malâmat getirdiler; “— Ateş eden kıtalarımız boru- lardan, “Ateş kes!...., kumanda - sını anlamışlardı; vaziyet feciydi “İhtiyat kıtaların harekete ge » çerek boş mevzileri doldurması icap ediyordu. Bu işler yapılmak için uğraşıldı. Fakat cenuptan sarkan Türk orduları mevzilerini tahkim ederken bir taraftan şimal kıtaları da ilerliyorlardı. "Vakit geçtikçe muharebe da - ha büyük bir şiddet kesbetti; Bir- çok yüksek mevzilerimiz : tama - miyle topçu ateşi altında kalmış! tr. Yeni vaziyetler almağa çalışan bataryalarımız derhal susturula - rak tahrip ediliyordu. Ağır topçu artık yoktu. Kolorduların ve fır - kalarm telsizlerinden hiçbiri işe yaramıyacak bir hale gelmişti. “Bu suretle, Türk ordusu, Ada- tepe üzerindeki yüksek mevkileri ve siperleri vurmakta devam edi- yordu. Saat on dokuzda hattı harp muhtelif noktalarda sarsıl - muştı; hattâ birçok yerlerde pa - nikler bile başgöstermişti. Efrat mevkilerini terkediyor; ve pek müşkülâtla yeni mevzilerde topla- nabiliyorlardı. Diğer taraftan Türk kuvvetleri mütemadiyen ya- yıla şimal ve cenuptan mevzi- lerimizi işgal etmekteydiler. Or - dumuzdan ovaya doğru kaçabi - lenlere verileni i | a “— Dur!... “— Dikkat?... “Emirlerini kimse dinlemiyor, HABER — Akşam Postası TARIHTEN BİR. YAPRAK Uğursuzluk getiren filler 717 yıl önce Istanbula nasıl gelmiş, Edir- neye nasıl sürülmüşlerdi? 1618 senesiydi. O sene Osma k hükümetiyle İran hükümetinin arası biraz düzelmiş, bunun üze rine İran hükümeti İstanbula Mu- hib Ali Han isminde “bir elçi gör” dermiş, ayni zamanda dostluğa n'- şan olmak üzere de kocaman bir fil yollamıştı. Bu haber Mısır valisi Mehmet Ali paşanın da kulağına gitmiş o!- malı ki o da padişaha yaranmak ve geri kalmamak için üç fil teda- rik edip İstanbula doğru yola ç: karmıştı. Mehmet Ali paşanm gönderdiği fi'lerden biri fevkalâ- de iri, diğer ikisi ise küçüktü. Deniz yoluyla gelen filler ka- re yoluyla gelenlerden önce İstan. buls varmışlar ve Sultanahmette Dikiitaş karşısındaki büyük ahır- lara yerleştirilmişlerdi. Bundan on beş gün kadar sonra da İranlı- ların “Mahmudiye,, adını verdik- leri büyük fil Üsküdara vardı. Yalnız işin asıl müşkül tarafı bundan sonra başladı: Fili Üsküdar cihetinden İstan- bul cihetine geçirmek! 9 zaman fili vinçle kolayca gü- verlesine alacak ve bir hamlede İstanbul tarafına geçirecek vapur lar falan yoktu. Büyük gemilerin de güverteleri çok yüksek oldu. ğundan filin buna (o yükletilmesi çok güçtü. Nihayet büyük mavna- larin yanyana getirilerek büyük bir sal yapılması, ve filin buna yükletilerek geçirilmesi kararlaştı. rildr, Bı hâdise İstanbulda büyük bir efrat mütemadiyen firar ediyor - du.,, İngiltere Strilingshire'de bulunan bir asma, dünyanın en büyük asması diye şöhret bulmuştur. 44 senelik olan bu asmanın dalları 100 metreye kadar etrafı kaplanıştır. ya ehemmiyet vermiyorlardı. 'Nel Biz seneki mahsulü 2014 salkım üzümü bulmaktadır. v alâka uyandırmıştı. Binlerce kişi Üsküdarda filin yükletileceği küz iskelesiyle İstanbulda çıkarı - lacağı Vezir iskelesi civarına do! muşlardı. Birçok kimseler de ka- yıklara binerek hâdiseyi denizden takip etmeğe karar vermişlerdi. Nihayet öğleye doğru Üsküdar cihetinden üç dört tane büyük mavna sıkı sıkıya birbirlerine bağ landı. Üzerleri birkaç kat kalas ve tahta ile örtüldü. Bundan son- ra fil, İrandanberi kendisini geti: ren sürücülerin gayretiyle ve bin zahmetle bu salaşa bildirildi. Ve İstanbulun yolu tutuldu. Salın İstanbula kadar getirilişi aşağı yukarı bir buçuk saat kada: sürdü. Ve bu esnada birçok teh. likeler atlatıldı. Çünkü ömründe deni; görmemiş olan fil, bu man- zara karşısında fena halde ürk müştü. Birkaç defa kendisini de- nize atmak istedi. Ne ise “Mahmüdiye,, nin İs tanbul cihetine geçirildikten son ra peşine binlerce kişi takılmış ol duğu halde bu da Sultanahmette- ki ahırda duran diğer hemcinsle- rintu yanına götürüldü. Fillerin İstanbula gelmesi İs tanbul halkına yeni bir eğlence te- min etmişti. Her gün bir sürü ka- dım, erkek, çoluk çocuk filleri sey- retmeğe geliyor, Sultanahmet mev danı kalabalıktan iğne atılsa yere düşmiyecek hale geliyordu. Filleri görmek için yalnız İs - tanbulun uzak yerlerinden değil, hattâ yakın vilâyetlerden bile ge- leriler oluyordu. Fakat bu sırada tesadüfen İ;- tanbulda sık sık bazı felâketler zuhur etmeğe başlamıştı. Bazı vakitler günde iki üç yerde birdea yangın çıkıyor, birçok evler yanı? kül oluyordu. Diğer taraftan bir takım kazalar da oluyordu. Bunun üzerine bir takım yo- bazlarla kocakarılar derhal orta ya rivayetler çıkardılar: — Başımıza daha taşların yağ- ma-lığına şükredin! Bütün bu fe- lâksrlere sebep fillerdir! Bu hayvanlar esasen Kâbenin üsl tüne bile yürümemişler miydi? Bu derece küstah hayvanlar İstanbula getirilir, ikrama boğulurlarsa el. bette her şey olur! — Hattâ falan tarihte de İstan- bula bir fil getirilmişti de şöyl: bir felâket olmuştu! Bu esnada birkaç kişinin şura- ya buraya nefyedilmesi bu dedi. konuların büsbütün artmasına 8x- bep oldu. Ve bu teşe'üm gitgi- de arttı, Artık mahalle kahvele- rinde, ötede beride bundan baş- ka bir şey konuşulmuyordu. Bu dedikodular nihayet o de- receye vardı ki biraz yağmur yağ. mayıp kuraklık oldu mu kabahat fillere atılıyor, batan gemilerin kabahati bu zavallı (o hayvanlara yükletiliyor, hattâ bir kadın çocu ğunu düşürse mesuliyet gene fille- re atılıyordu. Artık herkes fillere düşman ke. silmişti, Ahırların önünden geçen- ler salâvat getiriyorlardı. Ayasof. ya camiinde bir vaiz, bu mu- zir (1) mahlüklarım bir an evvel itlâf edilmesinin vacip olduğuna bile söylüyordu. Yalnız bunların ne suretle öl- dürüleceği kararlaştırılamıyordu, Bir kısım halk, zavallı hayvanla rım Sarayburnuna kadar götürül . dükten sonra itilerek denize yu - varlatılmasını ileri sürüyordu. « Fakat buna cevaben bazı kini seler fillerin yüzmek bildiklerini, denize düşürülseler bile yüze yüze tekrar sahile çıkabileceklerini id Ni dia ediyorlardı. Fillerin yüzmek bilip bilmedik leri meselesi uzun zaman münaka. şa edildi. İlmiyle tanınmış birçok kimselerin bu hususta fikirleri s0- ruldu. Buna rağmen fillerin yüz- mek bilip bilmedikleri kat'i suret« te tayin edilemedi. , Sultanahmet meydanında bü. yük bir havuz yapılarak fillerin buraya atılmasını, böylece yüzma bilip bilmediklerini öğrenmek için ileri sürülen fikir de kabili tatbile görülmediğinden reddedildi. Diğer bir kısım halksa, fillerin aç bırakılmak suretiyle öldürülme. sini istiyordu. Fakat aç fillerin fevkalâde kuvvetlenerek zencirle- rini koparmalarından, duvarları yıkarak dışarı (o fırlamalarından, önlerine geleni hortumlariyle kav- rayıp midesine yuvalamalarından korkulduğu için bu fikir de kabul edilmedi. Şaka değil, dört fil bu... Zehirliyerek öldürmek fikrine pek taraftar yoktu. Bunun günah olduğunu söyliyenler olduğu gibi zehirin file tesir etmiyeceğini de iddia edenler de bulunuyordu. Topla öldürmek de pek vahşi- yane ve kanlı addediliyordu. Son- ra fillrin cesetlerini gömmek, de- nize atmak, veya köpeklere ver- mek işi de çok külfetli idi. Hele fillerin kurban bayramına kadar beslenip o zaman Okmeydanına götürmek ve orada kurban ettik - ten sonra etlerini kuşlara bırak « mak yolunda ileri sürülen fikra hemen hemen hiç bir taraftar yok. tu. i Halbuki bir taraftan da kaza. lar, yangınlar birbirini takip edi- yor, dedikodunun arkasr bir tür. lü kesilmiyordu. Halkın *taham- mülü kalmamıştı. Galeyanın bu derece taştığını gören saray da bu filleri - daha fazla İstanbulda muhafazayı teh- like'i buldu. Ve yangmların, nefi- lerin, ve diğer felâketlein önüne geçmek için (1) filleri: Edirneye nefyetmeyi muvafık buldu. Ve bir sabah zavallı filler Edirnekapı - dan çıkarılarak Edirneye odoğru yola düzüldüler..