Yazan: up üp o Diye soracaktı. Fakat buna vı—l kit kalmadı. Don Alvaro, Kapiten özelliye: — Gördüklerini kısaca anlat!.. Senyor Fernando bakalım ne di- Yecek?... Dedi. İspanyol zabiti: — Siz Türklerin ellerinden kur tulup da Don Garsiyanın yanma tiderken biliyorsunuz ki ben-- Diye anlatmağa yeltendi. Halbuki Fernando sabırsızlanı Yordu. Sözünü kestit | — — Biliyorum.. Dışarda anlattık larının da yarıdan çoğunu duy- | dum. Vurulan kim? Ölen kim, ©- hun adını söyle!... | —— Hüsmen Reis!... Fernandonun gözleri dört açıl. dı. Paşını ileriye doğru uzatarak kolizrırtı azacık yana doğru kımıl | datıı. — Nese!... Hüsmen Reis mi? O Mu yuru'du? ö <SAT aa 5 BfT — Öldü ha... Hüsmen Reis öldü demek... — Evet... Gözlerimle gördüm. Hem de benim attığım kurşunla.. Kn"'"l sol kaşmın üstünden ka- 'Asına girdi. Kan 'çinde yüzüstü Yere düştü. Adamları onu kucak- hiyarak kaldırmağa çalıştılar. Fa t o artık doğrulamıyordu. — Sonra?... — Sonrasını bilmiyorum... o firada Don Garsiya bütün askerle- Timle birlikte hemen kendi yanı- ha gitmemi emretmişti. Oraya git tüm., Dövüştük... Yenildik... Güç- lükle o kargaşalıktan kurtularak buraya gelebildim... E:; f&: bas olaydı miz kurtulamazdık D Mozelli anlatıyor. Fakat Fer - Bando onu dinlemiyordu ki... — Hüsmen Reis ölsün ha!,.. Ne h.ü’ü zafer..: Onu vuran elleri bü Avrupa öpüp de başına koy- Sün!... Fakat ben buna - inanamı- we İnanamıyorum... mırıldandı. Dedi. | Mozelli sağ elinin parmaklarını du. Alnına, sağ ve sol omuzla: :Ylı karnına götürerek haç çıkar: ı V SSE Allahın oğlu olan İsa üze- :ı:hındıdırim ki "'“'S&Iı'âı'ıî'îi | ir halde tü dü ni Sördüm. Bıqm’:::.vııruldu. Eğer #özlerim beni aldatıyorsa şeytan Sarpsın... O dakikalarda o kadar Aklım başımda ve gözlerim açıktı =llılnııyı aklıma bile getire- Fernando biraz önce Don Alva: Tonun sorduğunu tekrarladı: — Başka gören yok mu? — Bilmiyorum. Şimdiye kadar “sersem yüzbaşı, —KADIRCAN KAFLI Hüsmen Reis ölsün ha!... Onu vuran elleri bütün Avrupa de başına koysun!... kimse bu haberi söylemediğine | göre, henüz orada bulunanlardan İ dönen yok demektir. Fakat belki bundan sonra... Çünkü demin de söylediğim gibi bozgundan tektük kurtulanların ardı henüz kesilme- di. j Fernando, Hüsmen Reisi iyi ta.| nıyanlardan biriydi. Ceneral Don.t Alvaroya döndü: — Bu, çok büyük bir müjdıdir' ceneralim... Dileriz ki böyle olsun ve Kapiten Mozelli, aldanmış ol masın... Zaten çabuk belli olur. Eğer bu korkunç Türk korsanı 8l mediyso, yahut ölüm kertesinde yaralı değilse birkaç güne kadar yakından top seslerini duyarız. Sonra İspanyol — yüzbaşısına baktı: ? — Eğer dediklerin doğru çıkar- sa birdenbire iki üç basamak yük- selmek bile azdır sana... Fakat Doğru çıkmazsa ve bizi aldattığın anlaşılırsa, işkence meydanında: KI kazıklardan birlade, öülünciye *kadaf rakâf râhât dinletimek hak- kındır.. Değil mi? Mozelli o kadar kendisine inan- dığı ve gözlerine güvendiği halde Fernandonun son sözlerinden tit- redi. Bu korkunç cezayı biliyordu o... — Fakat.. Vurulduğuna ande- diyorum... Vuruldu ve kanlar için- de düştü. Eğer bir mucize olarak ölmediyse... Fernando acı acı güldü: — Görüyorsunuz ya, muhterermr ceneralim... Bununla beraber eğer vuruldu ise en az bir iki ay denize açılamaz... — Belki de hiç açılamaz ve ö- lür.. Ceneral Don Alvaro ile Fernan- tonun yüzünde demindenberi gö rülen büyük sevinç, hafif bir sisle örtüldü. Fakat bu sis, Fernandonun yü- zünde pek az kaldı. O, şyöle düşü- nüyordu: —. Bu da büyük bir fırsattır. O, böyle yaralı olursa, benim için Be- atrisi kurtarmak ümidi gülümsi yor. Bundan istifade etmeliyim? Fakat ne yapmalı? Ne yapmalı da hem sevgilisine kavuşmalı, hem de yerlere sürtü. len burnunu biraz havaya kaldır malı?... OÇ ARDINDA ? Ceneral Don Alvaro eski sevin- ini k kaybetmişti. Şu cini yarıdan çol K TERüa Hüsmen Reisin vurularak öldüğü- ne yemin ettiği halde sonradan bu inancını gösterememişti. Fernan. donun sorguları üzerine şaşırmış mucizeden, şundan bundan bah setmeğe yeltenmişti. Zaten kafası doluydu. *de bile artık Hüsmen Reisin ölüp No. 71 — Zaten çok fena bir durumda bu lunuyordu. Şu dakikalarda değil, şu günler ölmediğini anlamak için uğraşa - mazdı. Don Alvaro, yüzbaşıyı baştan ayağa kadar süzdü. Sonra sivri çenesindeki #ivri sa- kalını kızgın kızgın titreterek: — Yıkıl karşımdan... Bir daha vereceğin müjdeleri iyice Ööğren: meden önüme çıkma!... Anlıyor musun? Diye haykırdı. Zavallı yüzbaşı sahiden zorda Nakledan: (Hatice Süreyya) ö Gemi kayalara çarparak kırıldı, Dünya güzelinin peşinde.. Fahrünname adlı eski Farisi tarih romanından alınmıstır. * No.12 — adamlar sahile döküldü. Meğer burası... Hasban Şah, iki gencin halleri-| ne bakarak hayran kaldı. “Benim bile bu kadar terbiyeli, bu kadar iyi yetişmiş evlâtlarım yok!,, diye düşündü. Şah: — Siz kimsiniz? Kimin evlâtla- rısınız? - diye sordu. Ferruh: v — Şark memleketlerinde bir ho canın oğluyum. Babam, zengin tüccardır. Benim de terbiyemle uğraşmıştır! - diye cevap verdi. — Yanımızdaki genç? — O da benim amcazademdir. “Aynı zamanda dünyaya geldi- ğimiz ve birliktte büyüdüğümüz için çok sevişiriz... Böylece, bütün gece padişahla sohbet ettiler. Yiyip içtiler. Hasban Şah, gittikçe, bunların: alâleda tecimer (tüccar) çocukla- rı olmadığına kanaat getiriyor - du. “Mutlaka büyük bir hanedan | olacaklar!,, diye düşünüyordu. - kalmıştı. Kızardı, sarardı. Arka arkaya yürüyerek kapıya doğru çekiliyordu. * Ertesi sabah, Hasban Şah, ava çıkınca, Ferruhla Hurremi yanı - na aldı. Güzel atlara binip gittik- leri ve ceylânlar peşinde ok attık- dan müsande istediler. Padişah, pek acınarak, hayıflanarak ve a- lıkoymağa uğraşarak, onlara izin verdi. Büyük bir ziyafetten sonra, son derece mükemmel, eşsiz, em- salsiz bir gemi hazırlattı. En iyi kaptanı, tayfaları verdi. Vedadan sonra, Ferruhla Hurrem, gemiye girdi. Yelken açıp muvafık rüz « gârla Hita yoluna revan oldular. Bu minval üzere on gün kadar gittikten sonra, — pek şiddetli bir fırtima çıktı. Gemi, mükemmel ol- masına rağmen, yoluna devam e- demedi. Akıntılara kapıldı, Dal « galar, o koca sefineyi, ceviz ka-- buğu gibi kaldırdı ve bir ada ke - narında taşlığa attı. Gemi, paramparça oldu. Tay - fası, sahillere döküldü. Ve dermanı olmıyan büyük bir belâ başgösterdi: Akşam üzeri, bir kaya kovuğu na sığınıp yattılar. — Burası, pek vahşi manzaralı bir ada idi. Kor- ku içinde biribirlerine büzülmüş, yatarlarken garip haykırmalar i- şittiler. Bu seslerin hangi semtten geldiğini merak ederek — ortalığı Dışarda hızlı hizli ayak sesleri| |,,, sırada, bu işlerdeki ustalıkla- gözetlediler, dinlediler. duyuldu. Bunlar çabucak yaklaştı. Mozelli kapıyı açmak için elini uzattı- aEökat ea btmada alitlalma dddi gzaman, Feruh Ki | açtı ve bir zabit göründü. Arkasın- rına da hayran kaldı. Hele bir kere, bir ormandan, görülmemiş derecede kocaman bir aslan çıkarak, gükriyerek sal- Bir hayli — yokladıktan sonra, şunu öğrendiler. Meğer, bu ada, yamyamların: oturduğu ada imiş. Kendilerinden buraya başka bedbahtlar da senin cesaret edemiyeceği bir yas| 'dı u. İçlerindenibirkaçış: hiüş- rarlık gösterdi. Korkunç hayva - ka bir mağaraya sığınmış, vahşi- da başı paçavralarla sarılı, kolu| ym Üzerine yürüyü ği Tatarblk hışi ” ğ yürüyüp mızrağını o-| lerin hücumuna uğradıkları içiz bağlı, dağınık ve yırtık kılıkit bir| ,, . ağzına soktu ve hançe: FerEA, KOLAeTeniz. içlei asker vardı. Kan, toz ve ter birbirine karış- mış, kıllı ve yanık yüzünde ç'ırkiu' ve acındırıcı bir taktım — gölgeler yaratmıştı. Zabit, Don Alvaronun karşısın- da selâm verdi ve dimdik durdu: — Senyor... Bu asker de Hüs men Reisin vurularak düştüğünü söylüyor. Mozelli bu sözleri kapıdan çı - karken duymuştu. Birdenbire geri döndü. Kulak kabarttı. Orada ne Fernandonun, ne de Don Alvaronun bu'unduğunu ha- tırlamıyor gibi ileri yürüdü. Aske- rin omuzundan tutarak yüzüne baktı: — Alberto!.. Sen ha!... Sen de gördün, değil mi? Sol kaşının üs- tünden kurşunla vuruldu ve düş. tü... Öyle değil mi? — Evet... Öyledir. Gözümle gördüm. Yüzbaşı başımı kaldırmıştı. Cenerale dönerek: — Gördünüz mü büyük -ene- ral!... Yalan mt söylüyor muşum? Dedi. Don Alvaro dudak büktü. Yaralı askere baktı: — Hüsmen Reis öldü mü? Öl- düğünü gördün mü? Asker durakladı. Buna nasıl olur da; — Evet... Diyebilirdi. — Vuruldu ve düştü... Başından yaralanan bir adam nasıl olur da ölmez!... (Devamı var) bine geçirdi. Aslan, cansız ceset halinde yuvarlanıp yere düştü! Asker, bu hali görünce: — Aferin ey genç! Sen ne ya-| man şeymişsin! - diye şaştı. lekette herkesin — sevdiği, takdir ettiği insanlar arasma girmişti. hü arttı. Onların şerefine büyük bir ziyafet tertip etti. Kendilerine kıymetli mücevherler, kumaşlar, cariyeler, köleler ve atlar hediye etti. Akşam üzeri de tenha bir yere çekip: — Siz kimseniz, söyleyin ba - na... Herhalde, söylediğiniz gibi hoca yahut tacir çocukları olmı - yacaksınız! - dedi. Onlar da: — Ey padişah! Senden sır şak- lanmaz. Fakat cevher insanm ken dindedir. Yoksa, şunun yahut-ö - tekinin oğlu olmaktan ne çıkar? - dediler. | Böylece lâfı uzatarak - ve tatlı dil dökerek padişahı avuttular, o- Bir gün içinde, iki genç, mem-|, Şahın da onlara karşı teveccü- || yaladılar. Gene işrete ve çalgıya başlıyarak hoşça vakit geçirdiler. Yatıp uyandıkları vakit, Fer « ruh, kalbinde, aşk ateşinin gene yanıp tutuştuğunu hissetti. Hur - reme dedi ki: — Sevgili kardeşim... Burası i- yiş ikram görüyoruz, eğleniyo - ruz... Fakat fazla oturamayız. Yo- lumuza devam edelim. — Peki, efendim... Nasıl ister - sen öyle yapalım. Ben, senin em- rine amadeyim. Bu kararı verdikten sonra, Has- | ban Şahın huzuruna çıktılar, On- Ellerinden kurtulanlar şimdiye kadar görülmemiş. Zira, bu ada, cidden kuş uçmaz gemi geçmez bir yerdeymiş... (Devamı var)! : ai Iıtannuıı.!n_ep cok satılan' hakiki akşam”gazetesidir ,Maântarını HABER'e verenler kâr ederler. Z Sti SN vi HABER AKŞAM POSTASI İOARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi: ISTANBUL HABER Teleton Yazı 28872 idare: 21370 ABONE ŞARTLARI Türkiye — Ecrebi Benelik 1400 Kr. 2700 Kr, 6 avlık 730 ,, 1480 8 avlık 400 . 800 / * ayık 1860 2 300 ? İLÂN TARİFESİ Ticeret Hânlarının aa ResMİ Hânların 10 :ı;uı.ı.:'o Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası KUPON T el95 23-7-9385