ga an p HABER Küçük Comn'un Başından Geçenlerau.. ıs (X:9) A ürü öüce bize doğru Geliyor. Galiba lar. rını bilmiyoruz. Bu yüz. HABER'in deniz ge - oru TETÇabuk agaclan den kendimizi onlar. im. Bir yere sak. dan korumalıyız. zintisi için İstanbula gel - mişti, . w Jahalım. Gezinti günü akşamı A- merikadan bir telgraf al - dı. Amerika polisi bir tür - lü başa çıkamadığı bir: KALPAZAN çetesi için kendisini Ame - rikaya çağrıyordu. (xX:9) Telgrafı alır almaz der- hal Amerikaya hareket et- ti. Ve giderkende çok sevdiği HABER okuyucu- larına bu Oo macerasını da anlatacağını vadetti. Si” yanımızdon Bizi görme. den geçdiler .Bu gün meğer enlalili günüm - İs mü, 5 pe - N Az katar, xf i #eVgbogu/acok. | “58 ys * SA dım. NM Cücelerin gözle- Uruk köluk bizi 5 Fi keskin, bU- muhafaza edrmez. se mahvoj/du. çabuk suya inelim . i ize yardım pdy öze her cihellen Güve- MELE Sniz! 13< SERSERİLER YATAĞI etmişti de.. Neydi ismi?.. diye bir) yalan uydurdu. — Lantene... | — Evet, onunla.. Arkadaşım bu Lanteneden güzel bir dayak vel mişti, O vakittenberi bu çapkının asılacağını duyarak sevinmek isti. yordu. eyse... Haydi birer da- ha.. z Bardağını uzatarak kahkaha ile gülen yamak: — Öyle ise şerefinize. Sizin ser- seriye iyice dikkat edeceğimi var dederim. dedi, Fanfar sararârak: İ — Ne yapacaksınız? diye sor-! du. — Bu, basit bir şeydir. Bize bir mahküm tavsiye edilince., Anlıyor musunuz? — Evet, evet, devam ediniz. — Ona biraz daha iztirap çek- tirmek elimizdedir. Alnından terler akan serseri bo. ğuk bir sesle: — Ya, ne yaparsınız bakayım? diye bağırdı. İ — Bu bizim san'atin ufak bir hilesidir. Mahküm ipin ucunda sa'landığı esnada bilirsiniz ki biz de ayaklarına asılırız. Bu asılış onun boyun kemiklerini kırar.. O vakit... Fuik! Haydi, uğurlar ola! Yamak bu Fuik kelimesini öyle bir tavurla söylemişti ki zaten he- yecanda olan iki serserinin saçla- rı dimdik oldu. — O vakit, anlarsınız ya, eğer) | kuvvetli asılmayıp yavaşça çeker- sek mahküm yavaş yavaş o ölür.. Hattâ bazan ancak üç dört daki- kada.. Kokarder: — Pek müthiş!. diye mırıldan- dı. — Ne dediniz? — Eğlenceli bir şey dedim.. — Bizim san'atta insan istedi- ği gibi eğlenebilir. . — Bu Lanlenenin yarın.sabah asılacağını söylemiştiniz, değil mi? — Saat yedide.. Eğer içiniz gö- türürse bir çeyrek kadar eğlenebi- lirsiniz. — Mutlaka geliriz. Bu caniyi hangi hapishaneye koydular. — Bak işte bunu bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da, kası- nığın (mahkümun) bize yarın sa- bah teslim edileceğidir. Kokarder hiddetinden bir şey * | söylemediği için şarabın tesiriyle adamakıllı başı dönmeğe başlıyan yamak gevezeliğe devam etti: — Bu cani ustama da ayrıca tav. siye edilmiştir. Onun için mem- nun olacak olan yalnız siz değil. sınız. — Ustanıza mı?.. — Evet. Yani baş cellâda. Hem de yalnız polis müdüründen de- gil, ondan daha fazla sözü geçen biri tarafından.. — Polis müdüründen çok sözü geçen yalnız kral vardır. SERSERİLER YATAG. 199 Dili dolaşmağa ,başlıyan ya- mak: — Anlaşıldı. Sizin bizim bildi. ğimiz şeylerden haberiniz yok. A- sıl korkulacak adamın kim oldu. ğunu bilmiyorsunuz! Kral kraldır. Ben de, buna hayır demiyorum, fa.! kat. Bizim için polis müdürünün sözü daha çok geçer.. Ve polis mü. dürünü de uşak gibi kullanan bir adam vardır. — İşte ben buna inanamam! — Eğer ben ve ustam gibi siz de, muhteşem polis müdürünün bu papasın önünde titrediğini görmüş! olsaydınız bu sözü söylemezdiniz. — Bu bir papas mıdır? — Evet.. Fakat ismini size: söy- liyemem. Onun eline düşmektense cehennemin bütün şeytanlarının e- line düşmeği tercih ederim. Yamak, birdenbire : pek büyük bir korkuya düşmüş gibi : şarap bardağını bir yudumda boşaltarak serserilerden acele ile müsaade a- lip çıktı. Bir müddet sonra Ko- kardrl Fanfar da çıktılar. Kokarder yolda: — Bu sözler hakkında düşün. cen nedir? diye sordu. Fanfar başını salladı: — Bizim Lantene hapı yuttu, zannederim. z — Ah ne olurdu. Bir hafta ka- dar vaktimiz olsaydı. Fakat yarın sabah asılacak! Kokarder sanki acele bir yere gidiyormuş gibi adımlarını gayri ihtiyari sıklaştırdı. Fakat uzun kılıcı delik, yamalı mantosunu artık kahraman bir ta- vurla kaldirmıyor ve şapkasındaki büyük tüy kederli kederli sallanı- yor, başı öne eğilmiş ve gözlerin- den iri yaş damlaları aktığı halde Serseriler Yatağına varmca bir haber onu sevindirdi, Bir fahişe, kolundan yaralı olan Manfredin, Deli Marjantinin evin. de bulunduğunu söyledi. ken USTA LEDU Pöti Şatele hapishanesinin etra. fında bir sürü küçük sokaklar var- dı ki bunlar birbirlerini katederek bir ağ şeklini almışlardı. İşte meşhur Şatele zindanı bu müthiş ağın ortasında bulunuyor. du. Bunlar hava almaz, güneş gör- mez bir takım karanlık ve dar s0- kaklardı. Ortalarında her zaman özlüğü (mahiyeti) belirsiz bir ta- kım pis sular yavaş yavaş akar» dı Bu dar sokaklardan bir tanesi- nin ismi Kediler sokağıydı. Burası en dar, en karanlık, en pis bir yoldu. Mahalle halkı burasını pek teh- likeli addettikleri için gece olur olmaz evlerine dönmekte geciken- ler olursa bu yoldan koşa koşa ge- çiyorlardı. Korkudan doğan bu acele ayni kimselerin bu sokağın ortasında