HARF'R - Xl:'ım l"n:h<1 Çalışan kadınlar ve âile hayatı Eskiden işsizlik can sıkar, sinir- leri bozar ve kendini işgal edecek iş bulamıyan bayanlar kocalarile kavga bahaneleri icat ederek ger- gin sinirlerini yatıştırırlardı. 1* Zaman değişti. Şimdi kadınlar-| da iş güç sahibi oldular. memurdur. Yazıhanelerde aylıkla çalışıyorlar. Kimisi avukat ve hâ- kimdir, hattâ içlerinde saylav olan lar da var. Böyle işlere girmeyen- iştirak Kimisi lerde soysal faaliyetlere * ediyorlar. Kızılayda, çocuk esirge-| me derneginde, vazife almışlardır Eskiden işsizlik yüzünden ka dın kocasını gücendirirdi; şimdi de kadının çok fazla işleri yüzün- den kocası ihmal olunuyor ve gü cenen yine kocadır. Ancak öyle kadınlar var ki bütün bu işleri gör | mekle beraber, kocalarına tahsis edebilecek zamanı bulurlar ve aile| ahenginde hiçbir aksaklık ve ek - siklik olmaz. Dışarıda resmi yahut soysal iş- leri olmıyan kadınlar vardır ki| mızmızlıkları dolayısile kendi hu- susi işlerini, ev faaliyetlerini, ço - €uk bakımlarını bir türlü bitire mezler, bütün gün didinir durur. lar ve akşam kocaları eve gelince onu karşılamak, ona güler yüz gös termek için hiç güçleri kalmamıs- tır. Kocası yemekten sonra : | — Haydi karıcığım bu gece bir | sinemaya gidelim!. Yahut da. — Şöyle mehtapta bir gezinti- ye çıkalım. Dedim'ı. kadın hemen: L2Hiç Hâlim yok; sabahtan ak- ğama kadar çalışmanın ne demek 1 olduğunu biliyor musun? | Sözünü bastırır. Erkek çılışmnv' nın ne demek olduğunu pekâlâ bi lir. Ekmek parasını kazanmak için sabahtan akşama kadar hiç durma dan didinip durmuştur. Artık ona | böyle bir sorgu sorulmaz değil , mi? Bu yazdığımız konuşma her ak-| şam kim bilir kaç evde tekrar edil mektedir? Şurada bir İspanyol sö- | zü hatırıma geldi; söylemeden geç miyeceğim: “Yarın bir gündür; bir kocanın da işi vardır.,, Bir kadın için pırıl pırıl evi ol. mak, temiz ve sağlam çocukları Bulunmak, sofraya lezzetli yemek- ler koymak kâfi değildir. Evli iki insan arasındaki müna- sebet bunlardan bir az fazlasını da istilzam ettirir. Bir çiftin hem Çünkü evlilik! manen, hem de | rın müşterek hayata engel olma - maları gerektir. Birlikte geçecek saatlere başka düşünce ve faaliyet ler ortak olmamalıdır. Erkeklerin hemen hepsi gündüz çalışırlar. Kadın ise dilediği za - man çalışıp eğlenir. Bu sözlerimle| aylıklı işlerde çalışan kadınlardan bahsetmiyorum. İşte bunun için kadın iş ve eğlencelerini o şekilde bitirmelidir ki kocası eve geldiği vakit onunla konuşmağa, yahut dışarıya çıkmağa serbest bulun sun. Erkeklerin birçoğu eve gelin- ce karısının yanı başında bulun- masını bütün gönlü ile ister. Ben çalışkan bir kadının önün- de saygı ile eğilirim; dının önünde bu saygım büsbütün derinleşir. Doktor - Niçin deniz bayramı yapıyqruz 2 afı İ incide) pıldığı zaman elimizde ekserisi $e yaramaz ve köhne 88 gemi bu- lunduğundan filen kabotajdan isti fade edilememiş ve yabancılar 2 yıl daha sularımızda vapur işlet - mişlerdi. İste o vakittenberi Türk deniz tecim — filomuz 12 bin safi tondan 114 bin safi tona yüksel . miştir. Türklerde denizcilik varlığı ta- rihin başlangıcmdan çok evvelki zamanlara dayanır. Orta Asyadaki büyük denizde ve Hazerde ilk de- nizciliği yaratan Türk, Akdeniz kıyılarına indikten sonra da bura- larda ilk denizciliği kurmuş ve a- sırlarca Türk bayrağını dünya de- maddeten birbirini tatmin edebi!-! nizlerinde egemen (hâkim) kılmış mesi demektir. Evet bir dereceye kadar istiklâ- lin de lüzumu vardır. Ayrı ayrı alâkalar bulunabilir. Fakat bunla- Memleketimizde türlü türlü kaplıcalar var, fakat bunların çoğu lâ-| yık olduğu derecde fanınmıyor. ncvıdındıı'. Yirmi dört saatte 350 ton su akıtan bu kaplıca sularının| ken anahtarı almayı terkibinde kükür, Bu civarda yiyecek tır. Barbaroslar, Turgutlar, Piriler Hızırlar yetiştiren Türk denizciliği işte bugün büyük bayramını kut - lulamaktadır. Meselâ Haymana kaplıcaları bu barbo gazi balınmaktadir. Fiyatları da fevkalâde ucuzdur. fakat aile| hayatında muvaffakiyetli bir ka -| 80 H X7|R AN — W Gezintimiz nasıl Kim derdi ki geçti? gökgürültülerinden, yağmurdan sonra hava açacak ve... Dün geceki o şimşekler, o gök gürültüleri, o yağmurlar, o seller - den sonra kim umardı ki ertesi gü- | nü Yalovada çok geçirilecek? Akayın koskoca Kalamış vapuru davlumbazlarına kadar hıncahınç dolu olarak köprüden kalktı, ve Üsküdardan, Kadıköyünden — de | yüzlerce yolcu daha aldıktarı son- ra nerde ise vapurumuzun direk - lerini şapır şapır öpecek olan o al- çak ve yığın yığın yaz bulutlarının altında Marmaraya açıldık. Gece- ki yağmurun bir eşi daha, ha bo - şandı, ha boşanacak derken Büyük adayı tuttuk. Yaz yağmurunun zev güzel bir gün kine öyle kolay kolay doyum ol - madığını bilirim. Ancak hızlı yağ - murları insanı böyle denizin orta- sında tutacak olursa o zaman in - sâan altı su, üstü su ne yapacağını şaşırıyor. Bereket ki nin üstüne gülsuyu serper gibi bir iki ufak tefek serpiştirme ile Yalo- vayı boylamıştık. HABER'in İstanbulun en çok satan bir gazetesi — olduğunu dün Kalamış vapurunda bir daha gör - düm, anladım. Eğer hava geceden ve sabahtan — düzgün olsa idi bel <i de o koskoca Kalamış vapuru muhallebi - bütün gelenleri Yalovaya götür - mak İçin kıçam bsalın / ;halallarla birkaç da istimbot, romorkör, hat- | canım zümbüli havada o kolay ko- tâmayna, salâpurya — bağlamak zorluğunda — kalacaktı? —Acaba vapurda kimler yoktu. İstanbulun bütün semtlerinden, bütün köşe bu cağından mutlak beşer, onar, on beşer, yirmişer kişi gelmişlerdi. Ü- zeri turfanda — karalahana renkli bulutlarla örtülü olan esmer deniz, çarşaftan daha düzgün ve eskiden (insanı kâmil) — denilen evliya! namzetlerinden daha durgundu. Onun için koca — Kalamış çamur rengine bulanmış bu tuzlu suyun üzerinden yağ gibi kayıyordu. Kadıköyünde kendisile şerefyap olduğumuz (onurlandığımız) içki içmiyenlerin, yani eski Yeşilaycı - ların vapuru, kırk metre ileriden: — Acaba içeride ne var, ne yok, cümbüş, ahenk başlamış mı? Diye dikkatli dikkatli bizim va- puru süzerken Kalamışın güverte- sinde caz; orta katının arka tara - fında saz, ön tarafında Azerbay - can hafif orkestrası kıyameti ko- parıyordu. Haber — gezintilerinin yalancı değil de sahici pehlivanla- rından Talât Delişmen teşrifatçılığını yapıyordu. Onun i- çin vapurda biraz başı sıkılan ona koşuyor, derdine ondan çare arı - vapurun | yordu: —BayTalât, affedersin ama, biz | evden gelirken bizim kanaryanın suluğuna su koymamışız, acaba bu sıcak ve sıkıntılı havada susuzluk- | tan hayvana bir şey olur mu? Bay Talât: — Siz hiç merak etmeyin, diyor- | du, ben şimdi — Yalovadan Haber | namına sizin mahallenin mümessi- | line telefon eder, kanaryanın :u - yunu hemen temin ettiririm ! Bir başkası yanaşıyor: | — Bay Talât, biz evden çıkar - unutmuşuz, | gece sabaha karşı eve nasıl gire- | riz? — Başta ben nlmık üzere bura. | da yirmi otuz kişi var ki, biz zaten bu gece vapurda yatacağız, siz de | bir tarafta yatarsınız? — Siz vapurun ne tarafında ya- tacaksınız — Nerede dermanımız kesilir, düşer kalırsak! Her yıl Haber gezintilerinin bi- rer bülbülü vadır. Bu yılki gezin - tinin bülbülü de fethiyeli Ahmetti Bilmem tanıdınız mı? Fethiyeli Ahmet, dün Kalamış — vapurunun yarı İncili Çavuşu , yarı Bekri Mustfası idi. Daha gidişte Azer - çalgıcrlar, bir Kafkas havası çalarken © merdiven başın- baycanlı da zeybek oyunu oynuyordu. Yalovada otomobil, otobüs se - ferleri eski yıllara göre daha düz- | günleşmiş.., Yalova da daha güzel- leşmiş... * Halk, sıyrıla tadından yenmez bir sıyrıla öğle vakti | çeşitalan o | lay sonu gelmiyen ormanın içine bir yayılış yayıldılar, ve öyle kı - vançlı ve iştihalı bir yemek yedi - ler ki ben bu kadar gezmelerde bu lundum; ancak Haberin — dünkü Yalova safasında, armanların için de yenilen kıvançlı ve iştihalı ye- meğin bir eşini görmedim. Anlaşılan yağmurla herta- rafı sırsıklam olan böyle — büyük ormanlar içinde, öğle — vakti hava zümbülleşince insanın karnı her vakitkinin iki üç misli artıyor! Be- reket ki kaplıcaların olduğu yer - de her şey bol, her şey ucuz.. İn- sanın tâ İstanbuldan buraya taşı- dığı nevale oranın havası ile bir iki saat içinde kül kömürolduktan sonra orada ucuzca ne isterse bu - labiliyor. Ucuzca diyorum, işte ör. neği: Lokman — hekimin iç dediği öz ayranın koskoca bardağı beş ku - | ruş... Ötobüslerin durak yerindeki birinci küçük gazinoda kahvede, çay beş kuruş.. Büyük — gazinoda kahve, çay on kuruş, halis Yaka - cık suyunun şişesi beş kuruş.. Bu- rada oranın bütün — yiyinti içinti fiyat listelerini çıkaracak deği - lim.. Şunu yazmadan geçemiyece - ğim: Yalova kaplıcalarının bu u - cuzluğu karşısında Çardak kahve- sinde iki şişe suya tam elli kuruş para almıyor ki bu olur şey değil.. Hem bu su da oradan bedava dol- durulan Çağlıyan suyudur. Kimbi- lir artık burada başka şeyler ka . çadır? HABER'in dünkü gezintisinde dönüş, gidişten daha yaman kaç- tı, Dönüştern enstan- taneler Önce Doktor Fahrettin Kerimin içki içmeyenler tayfasını Yalova- ya getiren şirket vapuru kalktı. Bu vapur kalkarken Yalovanın yerlilerinden içki rinde koca koca birer bardak ay- | ranla iskelede üç defa: — Şa şa şa! Diye bağırdılar ve vapurdaki- şişesi içmeyenler elle- ler de onlara birer gazoz sallayıp: vapur tuhaf, du. ile | Büyükadada beni bekle! — Şa şa şa! Diye karşılık verdikten yollandılar. Haaa.. Az kalsın unu- | sonra tuyordum. Yalova kaplıcalarında Doktor Fahrettin Kerime sordum: — Siz niçin böyle yağışlı, ıslak | havayı seçdiniz bugün? — Ne yapalım, dedi, bize hep kurucular diyorlar; bizim — biraz | da yaşlıktan hoşlandığımızı mey- dana koymak için bu yağışlı günü seçtik ! Bundan sonra Akayın Yalova- ya posta yapan vapuru kalktı. Bu kalkarken — iskeleda çok çok alaylı — bir iş ol - Bizir. Haberin vapuru gezmeğe gelen bir - ba- yan yanlışlıkla bu vapura girmiş, Bayı da iskelede kalmıştı. Vapur kalkıp ta adamcağız kadımnı kal- kan vapurun içinde görünce ba- ğırdı: — Ayol, yanlış binmişsin, bari Oğlan nerede, oğlan da senin yanında mı? — Hayır... Oğlan da yanlışlıkla daha önceki vapura girmiş... Köp- rüde bizi bekliyecek! . » * Yalovadan biraz açıldıktan sonra Sirkecinin namlı şoförü Ci- van Ali vapurun baş tarafından yanındakilere denizi göstererek anlatmağa başladı: — Yol düzgün de keyifli gidi- yoruz. Bu kaptan gelsin de bu va- puru ayni düzgünlükle "TKireste- ciler—Eyüp) (Edirnekâpı— O- takcılar) (Aksaray—Fatih) (Zey- rek—Unkapanı) yollarında yü- rütsün bakalım! Osman Cemal Kaygısız . Gezintimiz, büyük bir alâka u- yandırdığı için vapurumuz kala - balıktan hemen — hemen hiç bir hâdisesiz ve intizamla geçti. Vapurumuzun — doktorluğunu yapan yüzbaşı doktor Abdülka * dire, eczacılığını yapan Türkiye | pratik farmakoloğlar birliği umu- mi kâtibi Bünyamin Davit Bito - na, Kalamış vapuru kaptanı Be- kire, çarkçıbaşı Rızaya, kamarot Halide, beşinci şube birinci kı - sım memurlarından 574 - İhsana, birinci şube memurlarından 191 Halide gezintimizin hiç bir hâ - disesiz ve büyük bir İntizam i- çinde geçmesi için Sösterdikleri alâkadan dolayı açıkça teşekkür ederiz. Teşekkürlerimiz burada bitmi. yor: ! Yalova kaymakamı Şefik'a o - tobüslerde yaptırdığı tenzilâttan ve tramvay şirketine de İstanbu - lun mühtelif semtlerine dağıla - cak olan okuyucularımızı taşı - mak üzere tramvay bulundurdu » ğu için teşekkür ediyoruz. Teşekkürlerimiz arasına bir de teessüf karışacağından üzülüyo « ruz, fakat kaydetmek mecburi - yetindeyiz. Üsküdar, Kadıköy ve havalisi tramvayları bize ayni kolaylıkta bulunmadı. Kendisinden ricada bulunduk. Araba bulunduracak - larını vadettiler. Amma — yerine Bizim — bildiğimiz vadedilen şeyler yerine - getirilir. Getirilemiyecekse vadedilmez. getirmediler.