1 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

P H ". y — daiş güç sahibi oldular. wl HABER — Akşam Posfası -—-—— Calışan kadınlar ve âjile hayatı Eskiden işsizlik can sıkar, sinir- leri bozar ve kendini işgal edecek iş bulamıyan bayanlar kocalarile kavga bahaneleri icat ederek ger- gin sinirlerini yatıştırırlardı. Zaman değişti. Şimdi kadınlar- Kimisi — memurdur. Yazıhanelerde aylıkla çalışıyorlar. Kimisi avukat ve hâ- kimdir, hattâ içlerinde saylav olan | Tlar da var. Böyle işlere girmeyen- “Terde soysal faaliyetlere iştirak — #ediyorlar. Kızılayda, çocuk esirge- ! me derneginde, vazife almışlardır. K '— Eskiden işsizlik yüzünden ka - 1 dın kocasını gücendirirdi; şimdi | / de kadının çok fazla işleri yüzün- den kocası ihmal olunuyor ve gü- cenen yine kocadır. Ancak öyle kadınlar var ki bütün bu işleri gör ' — mekle beraber, kocalarına tahsis edebilecek zamanı bulurlar ve aile ahenginde hiçbir aksaklık ve ek - siklik olmaz. Dışarıda resmi yahut soysal iş- leri olmıyan kadınlar vardır ki mızmızlıkları dolayısile kendi hu- susi işlerini, ev faaliyetlerini, ço - cuk bakımlarını bir türlü bitire- mezler, bütün gün didinir durur-| " lar ve akşam kocaları eve gelince onu karşılamak, ona güler yüz gös termek için hiç güçleri kalmamıs- tır. Kocası yemekten sonra : — Haydi karıcığım bu gece bir sinemaya gidelim!. Yahut da. — Şöyle mehtapta bir gezıntı “ye çıkalım. Dedimi, kadın hemen: a Ş0 2& Hâlim yok; sabahtan ak:- "'!';ı a kadar çalışmanın ne demek|' olduğunu biliyor musun? Sözünü bastirır. Erkek çalışma- nın ne demek olduğunu pekâlâ bi- lir. Ekmek parasını kazanmak içir sabahtan akşama kadar hiç durma dan didinip durmuştur. Artık ona böyle bir sorgu sorulmaz değil , gmi? Bir Bu yazdığımız konuşma her ak- şam kim bilir kaç evde tekrar edil. mektedir? Şurada bir İspanyol sö- zü hatırıma geldi; söylemeden geç miyeceğim: “Yarm bir'gündür; bir kocanın da işi vardır..,, Bir kadın için pırıl pırıl evi ol- mak, temiz ve sağlam çocukları bulunmak, sofraya lezzetli yemek- “ler koymak kâfi değildir. “Evli iki insan arasındaki müna- sebet bunlardan bir az fazlasını da istilzam ettirir. Çünkü evlilik çiftin hem — manen, hem de maddeten birbirini tatmin edebil- ' ; mesi demektir. Evet bir dereceye kadar istiklâ- ;1 İinde İTüzumu vardır. Ayrı ayrı : alâkalar bulunabilir. Fakat bunla- rın müşterek hayata engel olma - maları gerektir. Birlikte geçecek saatlere başka düşünce ve faaliyet ler ortak olmamalıdır. Erkeklerin hemen hepsi gündüz çalışırlar. Kadın ise dilediği za - man çalışıp eğlenir. Bu sözlerimle aylıklı işlerde çalışan kadımnlardan bahsetmiyorum. İşte bunun için kadın iş ve eğlencelerini o şekilde bitirmelidir ki kocası eve geldiği vakit onunla konuşmağa, yahut dışarıya çıkmağa serbest bulun - sun. Erkeklerin birçoğu eve gelin- ce karısının yanır başında bulun- masını bütün gönlü ile ister. Ben çalışkan bir kadının önün- de saygı ile eğilirim; fakat aile hayatında muvaffakiyetli bir ka - dının önünde bu saygım büsbütün derinleşir. < Daktor Nıçın deniz bayramı yapıyoruz ? (Baştarafı 1 incide) pıldığı zaman elimizde ekserisi i - şe yaramaz ve köhne 88 gemi bu- lunduğundan filen kabotajdan isti fade edilememiş ve yabancılar 2 yıl daha sularımızda vapur işlet - mişlerdi. İşte o vakittenberi Türk deniz tecim — filomuz 12 bin safi tondan 114 bin safi tona yüksel - miştir. Türklerde denizcilik varlığı ta- rihin başlangıcından çok evvelki zamanlara dayanır. Orta Asyadaki büyük denizde ve Hazerde ilk de- nizciliği yaratan Türk, Akdeniz kıyılarına indikten sonra da bura- larda ilk denizciliği kurmuş ve a- sırlarca Türk bayrağını dünya de- nizlerinde egemen (hâkim) kılmış tır. Barbaroslar, Turgutlar. Piriler Hızırlar yetiştiren Türk denizciliği işte bugün büyük bayramını kut - lulamaktadır. — ıemfdutumzde türlü — türlü kaplıcalar vVar, fakat bunların çoğu lâ- K )ll olduğu derecde tanınmıyor. Meselâ Haymana kaplıcaları bu Brpi deu'. Yirmi dört saatte 350 ton su akıtan bu kaplıca sularının eli ı terkibinde kükür, karbo gazı bulunmaktadır. Bu civarda yiyecek fiyatları da fevkalâde ucuzdur. 30 HAZİRAN — 1935 Gezintimiz nasıl Kim derdi ki gökgürült sonra hava açacak Dün geceki o şimşekler, o gök gürültüleri, o yağmurlar, o seller - den sonra kim umardı ki ertesi gü- nü Yalovada çok — güzel bir gün geçirilecek? Akayın koskoca Kalamış vapuru davlumbazlarına kadar hıncahınç dolu olarak köprüden kalktı, ve Üsküdardan, Kadıköyünden de yüzlerce yolcu daha aldıktan son- va nerde ise vapurumuzun direk - lerini şapır şapır öpecek olan o al- çak ve yığın yığın yaz bulutlarının altında Marmaraya açıldık. Gece- ki yağmurun bir eşi daha, ha bo - şandı, ha boşanacak derken Büyük adayı tuttuk. Yaz yağmurunun zev kine öyle kolay kolay doyum ol - madığını bilirim. Ancak hızlı yağ - murları insanı böyle denizin orta- sında tutacak olursa o zaman in - san altı su, üstü su ne yapacağını şaşırıyor. Bereket ki muhallebi - nin üstüne gülsuyu serper gibi bir iki ufak tefek serpiştirme ile Yalo- vayı boylamıştık. HABER'in İstanbulun en çok satan bir gazetesi — olduğunu dün Kalamış vapurunda bir daha gör - düm, anladım. Eğer hava geceden ve sabahtan — düzgün olsa idi bel ki de o koskoca Kalamış vapuru bütün gelenleri Yalovaya götür - mek için kıçına kalm — halatlarla birkaç da istimbot, romorkör, hat- tâmavna, salapurya — bağlamak. | zorluğunda kalacaktı? Acaba vapurda kimler yoktu. İstanbulun bütün semtlerinden, bütün köşe bu cağından mutlak beşer, onar, on beşer, yirmişer kişi gelmişlerdi. Ü- zeriturfanda — karalahana renkli bulutlarla örtülü olan esmer deniz, çarşaftan daha düzgün ve eskiden (insanı kâmil) — denilen evliya! namzetlerinden daha durgundu. Onun için koca — Kalamış çamur rengine bulanmış bu tuzlu suyun üzerinden yağ gibi kayıyordu. Kadıköyünde kendisile şerefyap olduğumuz (onurlandığımız) içki içmiyenlerin, yani eski Yeşilaycı - | Tarın vapuru, kırk metre ileriden: — Acaba içeride ne var, ne yok, cümbüş, ahenk başlamış mı? Diye dikkatli dikkatli bizinı va- puru süzerken Kalamışın güverte- sinde caz; orta katının arka tara - fında saz, ön tarafında Azerbay - can hafif orkestrası kıyameti ko- parıyordu. Haber - gezintilerinin yalancı değil de sahici pehlivanla- rindan Talât Delişmen — vapurun teşrifatçılığını yapıyordu. Onun i- çin vapurda biraz başı sıkılan ona koşuyor, derdine ondan çare arı - yordu: —BayTaealât, affedersin ama, biz evden gelirken bizim kanaryanın suluğuna su koymamışız, acaba bu sıcak ve sıkıntılı havada susuzluk- tan hayvana bir şey olur mu? Bay Talât: — Siz hiç merak etmeyin, diyor- du, benşimdi — Yalovadan Haber namıma sizin mahallenin mümessi- line telefon eder, kanaryanın su - yunu hemen temin ettiririm ! Bir başkası yanaşıyor: — Bay Talât, biz evden çıkar - ken anahtarı almayı unutmuşuz, gece sabaha karşı eve nasıl gire- riz? —Başta ben olmak üzere bura- da yirmi otuz kişi var ki, biz zaten bu gece vapurda yatacağız, siz de bir tarafta yatarsınız? — Siz vapurun ne tarafında ya- tacaksınız — Nerede dermanımız kesilir, düşer kalırsak! Her yıl Haber gezintilerinin bi- rer bülbülü vadır. Bu yılki gezin - tinin bülbülü de fethiyeli Ahmetti. Bilmem tanıdınız mı? Fethiyeli Ahmet, dün Kalamış — vapurunun yarı İncili Çavuşu, yarı Bekri Mustfası idi. Daha gidişte Azer - baycanlı — çalgıcılar, bir Kafkas havası çalarken o merdiven başın- da zeybel: oyunu oynuyordu. Yalovada otomobil, otobüs se - ferleri eski yıllara göre daha düz- günleşmiş... Yalova da daha güzel- leşmiş... . . » Halk, sıyrıla — sıyrıla öğle vakti tadından yenmez bir — çeşitalan o canım zümbüli havada o kolay ko- lay sonu gelmiyen ormanın içine bir yayılış yayıldılar, ve öyle kı - vançlı ve iştihalı bir yemek yedi - ler ki ben bu kadar gezmelerde bu lundum; ancak Haberin — dünkü Yalova safasında, ormanların için de yenilen kıvançlı ve iştihalı ye- meğin bir eşini görmedim. Anlaşılan yağmurla herta- rafı sırsıklam olan böyle , büyük ormanlar içinde, öğle — vakti hava 'zümbülleşince insanım karnı her vakitkinin iki üç misli artryor! Be- reket ki kaplıcaların olduğu yer - de her şey bol, her şey ucuz.. İn- sanın tâ İstanbuldan buraya taşı- dığı nevale oranın havası ile bir iki saat içinde kül kömürolduktan sonra orada utuzca ne isterse bu - labiliyor. Ucuzca diyorum, işte ör- neği: İ Lokman — hekimin iç dediği öz ayranın koskoca bardağı beş ku - ruş... Otobüslerin durak yerindeki birinci küçük gazinoda kahvede, çay beş kuruş.. Büyük — gazinoda kahve, çay on kuruş, halis Yaka - cık suyunun şişesi beş kuruş.. Bu- rada oranın bütün — yiyinti içinti fiyat listelerini çıkaracak deği - lim.. Şunu yazmadan geçemiyece - ğim: Yalova kaplıcalarının bu u - cuzluğu karşısında Çardak kahve- sinde iki şişe suya tam elli kuruş para alınıyor ki bu olur şey değil.. Hem bu su da oradan bedava dol- durulan Çağlıyan suyudur. Kimbi- lir artık burada başka şeyler ka - çadır? HABER'in dünkü gezintisinde dönüş, gidişten daha yaman kaç- tr. Dönüşten enstar- taneler Önce Doktor Fahrettin Kerimin içki içmeyenler tayfasını Yalova- ya getiren şirket vapuru kalktı. Bu vapur kalkarken Yalovanın yerlilerinden içki içmeyenler elle- rinde koca koca birer bardak ay- ranla iskelede üç defa: — Şa şa şa! Diye bağırdılar ve vapurdaki- | ler de onlara birer gazoz şişesi sallayıp: |— Şa şa şa! Diye karşsılık verdikten sonra yollandılar. Haaa.. Az kalsın unu- geçtı" ülerinden, yağmurdan ve... tuyordum, Yalova kaplıcalarında Doktor Fahrettin Kerime sordum: — Siz niçin böyle yağışlı, ıslak havayı seçdiniz bugün? — Ne yapalım, dedi, bize hep kurucular diyorlar; bizim — biraz da yaşlıktan hoşlandığımızı mey- dana koymak için bu yağışlı günü seçtik! Bundan sonra Akayın Yalova- ya posta yapan vapuru kalktı. Bu vapur kalkarken iskelede çok tuhaf, çok alaylı — bir iş ol - du. Bizir —Haberin vapuru ile gezmeğe gelen bir — ba- yan yanlışlıkla bu vapura girmiş, Bayı da iskelede kalmıştı. Vapur kalkıp ta adamcağız kadını kal- kan vapurun içinde görünce ba- ğırdı: — Ayol, yanlış binmişsin, bari Büyükadada beni bekle! Oğlan nerede, oğlan da senin yanında mı? — Hayır... Oğlın da yanlışlıkla daha önceki vapura girmiş... Köp- rüde bizi bekliyecek! » & * Yılwıdan biraz açıldıktan sonra Sirkecinin namlı şoförü Ci- van ÂAli vapurun baş tarafından yanındakilere denizi göstererek anlatmağa başladı: — Yol düzgün de keyifli gidi- yoruz. Bu kaptan gelsin de bu va- puru ayni düzgünlükle'(Köereste- eiler—Eyüp) (Edirnekâpı— O- takcılar) (Aksaray—Fatih)' (Zey- rek—Unkapanı) yollarında yü- Osman Cemal Kaygısız Gezintimiz, büyük bir alâka u- yandırdığı için vapurumuz kala - balıktan hemen — hemen hiç bir hâdisesiz ve intizamla geçti. Vapurumuzun — doktorluğunu yapan yüzbaşı doktor Abdülka : dire, eczacılığını yapan Türkiye pratik farmakoloğlar birliği umu- mi kâtibi Bünyamin Davit Bito - na, Kalamış vapuru kaptanı Be- kire, çarkçıbaşı Rızaya, kamarat Halide, beşinci şube birinci kı - sım memurlarından 574 İhsana, birinci şube memurlarından 191 Halide gezintimizin hiç bir hâ - disesiz ve büyük bir intizam i- çinde geçmesi için Sösterdikleri alâkadan dolayı atıkça teşekkür ederiz. Teşekkürlerimiz burada bitmi. yor: | Yalova kaymakamı Şefik'a o - tobüslerde yaptırdığı tenzilâttan ve tramvay şirketine d€ İstanbu - lun muhtelif semtlerine dağıla « cak olan okuyucularımızı taşı - mak üzere tramvay bulundurdu » ğu için teşekkür ediyoruz. Teşekkürlerimiz arasına bir de teessüf karışacağından üzülüyo « ruz, fakat kaydetmek mecburi - yetindeyiz. Üsküdar, Kadıkoy ve havalisi tramvayları bize ayni kolaylıkta bulunmadı. Kendisinden ricada bulunduk. Araba bulunduracak - larını vadettiler. Amma — yerine getirmediler. Bizim — bildiğimiz vadedilen şeyler yerine - getirilir. Getirilemiyecekse vadedilmez.-

Bu sayıdan diğer sayfalar: