Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
1 TEMMUZ — 1935 — Yazan: KADIRCAN KAFLİ — No. 50 Neden bu kızı sevdim ve onun ardına düştüm de bg B iraz sonra yatağınızı daha — 39 — : T . N . gekle sokmak için lâzım- “ —— ZINDANDA?... günel bir gee FT Hüsmen ancak on on beş tane gelen şeyleri getireceğira, Kuç ç k bir fenalık yapmak gibi iri yarı askerin kolları — arasında ve sımsıkı bağlı olarak buraya a * tılmıştı. Yiğit Türk akıncısı kor- kunç bir rüya görüyor gibiydi. Ba- şina bu halin geleceğini o zamana kadar rüyasında bile görmüş d * gildi. Bütün savaş ve akmlal’mda_ o kadar dikkatli ve okadar tedbirli idi ki esir olmasına imkân yoktu. Fakat bu sefer güzel Beatrisin aşkı onun gözlerini — karartmıştı. Onun kaçırıldığı yere doğru çil - gin gibi ve bu işin sonu nerey* varacağmı düşünmeksizin koşmuş tu. İşte bu düşüncesizliğinin CE7*” SI o!ları.k da buraya, bu yarı e ranlık izbeye atılmıştı- Dört tarafı memili ÇT D M 'llni!“' - înd;îîğ:::'ı eki küçük ve kalın tel; den cıliz bir ışık demirli p_on“'“ geliyordu. _ İ Kapı da demirdendi. Dışarı çı- ü bize ;::Y:ketlerde bulunmamanızı rica ediyoruz. — Marki hazretleri düşüncele - rini şimdi değiştirmiş — oluyorlar. 5.,bahtsnh"i ne uğrayan ne de so- ran vardı? Acaba bunun — sebebi nedir? Gardiyan buna cevap vermedi ve biraz sonra yemek getireceğini söyliyerek gitti. — , Dışarı çıkmak için kapıyı ara - ladığı zaman Hüsmen — dışarıya baktı ve zindandan daha karanlık olan korzidorun ucunda yalın kılıç iki askerin karşılıklı bekledikleri- ni gördü. Kapı, korkunç bir gıcırtı ile ka- pandı ve gardiyan uzaklaştı. Tam bu sırada derinden derine top sesleri duyulmağa başladı. Bu seslere arkebüzlerin, biri - birile savaşan askerlerin gürültü - leri de karıştı, kılmasma imkân yoktu, Zaten bu:|— —Hüsmen bu'sesleri daha iyi din ryaya getirilirken, kapıdan sonrra da bir iki koridor geçldiğini, bu koridorların köşelerinde duracak olan herhangi bir adamın Hüsme- nin kaçmaması için bol bol yete - ceğini anlamıştı. Buradan çıkmak?... Nereden çıkacak'ı?. Bir türlü kendi kendine sordu - gu bu sorgünun karşılığını vere - miyordu. Fakat buna rağmen her- halde çıkmalıydı. Yoksa — zavallı Beatris ne olurdu? Onun kadar sevgili olan Kızıl Kadırgadan u - zak yaşıyamazdı kj... Kızıl Kadırganiın yüksek kaıfı ; rasında ayakta durdüğü, ©sen Tüz” gârla bağrını şişirerek yeni zafer- lere koştuğu günleri hatırlıyor, yüreği sızlıyordu. Fakat her şeye rağmen: — Neden bu kızı sevdim ve © * nun ardına düştüm de bu haller başıma geldi? Diye kendisini azarlıyordu. Beatrisi £ kadar çok ve o kadar €andan S€VİYordu, Kaybolan hürriyetine ve düş - man elinde 0'aNn sevgilisine kavu - şabilmesi için bu zindandan bik » ması gevekti. Zaten oturacak bir yeri bile yoktu. Taâm manasile H î?eur gibiydi. Saatler böyle geç - İ l_:' ?nıı.ndo birdenbire eei Reisi h_oı tutmağa karar Vermiş ol. malr ki oraya atıldığmdan hitkaç ”'.t ıoıı'r., iri yarı ibr gardyın gel- ınI!» kd!.e deki taştan kanapenin üsğ:: B':ıot minder atmıştı. Fa da Hüsmenin yarım ya - ı#ıllk lnlndığı bir iı:ıyancı ile değilı kümlı: İ'şîüyle bakıyol'ı ye- .ermiz tşıu, ve güzel olacak - Dvesilmek için kalbinin çarpıntı - sını bastırıyor, kulağını duvarlara dayıyordu. En sonra zindan kapı - sına dayadığı zaman Türk askeri- nin savaş seslerini sezer gibi oldu. Kafasınım içi aydınlandı. Gözleri parladı, Kesik bir sesle ve büyük bir se- vinçle şu sözleri mırıldandı: — Bizimkiler... Bizimkiler gel- diler. Zaten başkası olmazdı ki.. 0 sırada İspanyollara karşı düşman- Irk gösteren biricik devlet Fransa idi. Fransızlar ise başlı — başına Şarlkenin kalelerine saldıracak kuvvette olimnadıkları — için Türk donanmasının yardımını — dilen - mişlerdi. Piyale Beyin Mesina tarafların- — da olduğunu ve buralara da akımn - lar yapacağını bilivyordu. Herhal - de o, gelmiş olmalıydı. Yoldaşlarının seslerini, Türk toplarının gürültüsünü — uzaktan uzağa duymakla cesareti yüz kat artmıştı. Kaçmak ve kurtulmık için uğraşmanın tam zamanı idi. Demek ki Fernando her ihtima- le karşı Hüsmeni hoş tutmağa bu- karar vermişti. nun için donun korktuğu anlaşı - Fernan le karşı Hüsmen Re- Her ihtima dırmaktan çeki - isi büsbütün kız niyordu. İ Dışarda savaş gür artarak devam ediyordn.. U Genç adam zindanm içinde î:!ı p ğı yukarı dolaşıyor, ikide bır a - pıyı, duvarları, tepedeki min! mini pencereyi gözden geçiriyordu. Bu halile kafese — atılmış o'lan genç ve atılgan bir aslanı andırı * .Vordu_ Aradan çok geçmedi. Kapı yavaş yavaş aralandı. Hüsü gittikçe haller başıma geldi? Ve gardiyan göründü. — Kapıyı tekrar kapadı. Elinde tahtadan yapılmış küçük bir tepsi, içinde de beyaz ekmek - le üstü kapalı bir bakır tabak var- dı. Hüsmene yemek getirdiği besbel li idi. Hüsmen kenara çekildi. Köşeye sindi ve çömeldi. Başını ellerinin arasına alarak son ümitlerini de :lybetmi! olan bir adam halini al- h Gardiyan ona göz attı . Kendi kendine şöyle düşündü: — Bu, Türkler hep böyle olu- yorlar. Savaş alanında önlerine ge- çilmiyor fakat esir olunca da bir kuzuyu andırrıyorlar... Halbuki bu kanaat yüzlerce mi- salden alınmış değildi. Gardiyan - ondan önce birkaç defa Türx e - sirlerinin biribirine zincirlenerek )'götürüldüğünü, hiçbirinin inatçı - lık etmediğini gördüğü için böyle düşünüyordu. Bilmiyordu ki her Türk, 'en uslu içten içe köpüren, — fırlıryacak yer arıyan bir volkan — gibidir. Hattâ o, en az canlı göründükten sonra dır ki en büyük coşkunluğu yapar. Gardiyan tepsiyi ot minderin bir kenarına koydu. ' Hüsmen başını kaldırdı. Ne elinde, ne de odanın içinde şöyle topuz gibi — kullanılacak bir şey vardı. Doğruldu. : Ne zamandanberi ekmek bekli- yen aç bir adam halini takındı. Gözlerini parlattı. Yemeğe doğru koştu. Gardiyan şüphe ile geriye dön- dü. Fakat Türk akıncısınım deli gibi koştuğunu görünce, duruldu. Hüsmen ekmeği kaptı. Kaca - man bir lokma kopardı. —Ağzına attı. Bir daha kopardı, onu da ye - di. Gardiyan böyle görünüşlere a - lışkmdı. Geri döndü ve kapıya Kapı aralandı. Tam bu sırada Hüsmen Reis bir kaplan hrziyle gardiyanın o - muzundan tutarak geriye çekmiş, | ensesine korkunç bir yumruk at- mıştı. Gardiyan en küçük bir seş bile çıkaramadı. Kocaman bir çuval gibi Hüsme- nin üstüne yıkıldı. Hüsmen onu ça- bucak kenara cekti. Kapının hiza- sına düşen ve diğer yerlerden da- ha karanlık olan köşeye sürükle - di. Gardiyan titriyordu. Ayılacak gibiydi. Hüsmen bu sefer onun şa- kağına da eskisinden daha kor . kunç bir yumruk atınca adamcağız yere düştü. (Devamı var) doğru KA cansız gidl we bitkin göründüğü — sırada bile | .sonra, gene işleri güçleri başına | nü de tanımıştı. Bir Aşkımn !"“ Nıkleâen ? Hikâyesi ! Hatice Süreyya | 61 Ve, yaltaklanarak, eğildi: — Eğer buna kat'iyetle inanmı- yorsan yüzüme bak. — Herhalde, kalbimde nasıl bir neşe olduğunu buradan göreceksin... Ah, benim sevgili — Adnancığım!... Ben, bu dakikaları hayatımda unutmıya . cağım.. Kollarını âşıkmın boynuna sar- mıştı... Tatlı sözlerle onun başını döndürüyordu.. Bütün vücudun - dan kadınlık ve parfüm kekuları çıkıyor, delikanlının ne diyeceğini şaşırtıyordu. d * . . Rauf, gizli doğum — evinden çıktıktan sonra, yürümeğe başla - dı. İri iri adımlar atıyordu. Kendisinde muzaffer bir ku - mandan hali vardı. İstikbal... İstikbal onundu... ! Böyle tevehhüm ediyordu! O sırada, oradan bir taksi ge çiyordu. j Delikanlı, eliyle “dur!,, İşareti yaptı. İ Otomobile atladı. Şaföre: — Çek... Emrini verdi. Beyoğluna gelmişti. — Taksiyi durdurdu. Tesadüfi olarak yürü- meğe başladı. Orada, bir çalgılı kahve dikkatini celbetmişti. — “Yeni açılmış galiba... Na - sıl yer aceba?...,, diye düşündü. İşi yoktu.. Zaten gününü ne su- retle geçireceğini bilemiyordu. Biran, tereddüt etti. “ — Gireyim mi, -girmiyeyim | mi?.. Yoksa, gene bir otomobile atlayıp Maslak — yolundan şöyle - Tlardı. | ye vardı ki, bir Içlerinden biri: — Haydi, delilikler yapalım.. — diye, yerinde zıp zıp zıplamağa başladı. — Bizim de zaten niyetimiz ©.. Kolkola girdiler... —Yürümeğe | başladılar. Rauf, kavalyesiz olan kolunu Aliyeye vermişti. Doğrusu — can sıkıntısiyle geçeceğini tahmin — ettiği bugün zarfında, kendine ar. — kadaşlar bulduğu için pek mem- — nundu. , -d Şimdi, her akılları estiği dükkâ. — na giriyorlar, kiminde bir dondur. — ma yiyor, kiminde bir bira içiyor. — Bu pisboğazlık öyle bir derece. müddet sonra, kendilerini pek bilemez hale gel. — diler. Kahkahaları atıyorlar, bu — sefer geçenleri durdurp kendileri. — ne baktırıyorlardı. Galip: Mti — Şimdi ne yapacağız? — diye sordu. ; — Şurada caz çalıryor.. Haydi girelim... Dansetmek istiyorum.. — Bak, ne güzel yeni bir bar... — Buranın iyi bir şey olacağını mr tahmin ediyorsun? — diye, diğer bir kadın yüz buruşturarak sordu: ; — Niçin fena yer olsun... Ben geçenlerde geldim, vallahi pekâlâ — idi.. Zaten daha iyi bir yere git « meği tavsiye ettiğin de yok.. — Evet, doğru... vi — Haydi, gidelim ""î:'ıçfâııâ'.'iî - Bizi seven 'arkamdan ge K ll — (Devamı var) — Boğaziçine doğru mu sarkayım?.. Yahut Adaya mı gideyim?..,, Böyle düşünmekte iken kula - ğının yanında tatlı bir ses çınladı. — Ay, siz misiniz, Rauf Bey.. Bu saatte hovardalığa — geldiniz galiba... Rauf, döndü. Çalgılı kahveden çıkan bir grup adamla karşılaştı. İki erkek, üç kadın... Erkeklerle, bir müddet — evvel hemşiresi deniz vasıtasile tanışmış tr. Bunlar, taşralı zengin ailelerin çocuklarıydı. İstanbula arada sı - rada kaçamak yaparlar, avuç do - lusu para dökerler, — eğlenirler. RAĞASTANIN! OĞLU Ve Borjiya Ragastanın oğlu formaları: — ile Borjiya formalarını cildlet-i tirmek isteyen okuyucularımızi — 12 — Temmuz — 1935 tarihi-i — ne kadar (Vakit Kütüphanesi)i ve birer numara almak suretiy -i — le bırakmalıdır. ' Cild işin on kuruş ücret öde; ceklerdir. dönerlerdi. İçlerinden birinin adı Etem, ö- tekininki Galipti. Kadınlara gelince, bunlar, bar L> dınlarıydı. Rauf, muhtelif fırsatlarla üçü- Galip: — Akşamcılığa şimdiden baş - lıyacaksınız galiba? — diye alay- la sordu. Rauf, ayni suretle cevap verdi: — İnsan işe biran evvel başla - malı... , ' Aliye ismindeki kadınlardan bi- ri: — Haydi öyleyse şuraya otu - ralım da bir şey içelim... — Haydi... AKŞAM POSTASI i İDARE EVİ | Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi: İSTANBUL H V A 4 Telefon Yazı: 23872 idare; MBIEIŞ ABONE ŞARTLARI Türkiye ; ' Senelik 1400 :(r. :ışg:b;" B 6 avylık 7320 .. 1450 . 3 aylık 400 », &00 yj t aylık 15860 »| 300 : İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının s | Resami ilânların 10 .kt::rıu;:t':: <Sahibi ve Neşriyat Müdürü: | Hasan Rasim Us İ Basıldığı yer (VAKIT) matbaası | _ — Garsaon... Garson. derhal belirdi. — Vilai... Kadeh!er, kadehleri takip etti.. Şimdi artık, altı kişilik grupun| içinde tam manasile bir neşe hü - küm sürüyordu. Kadınlar, eğlen- mek, gülmek, oynamak arzusunu gösteriyorlardı.