2? HAZİRAN — 1935 ii'lele şu önündeki koca duvar bir “Yazan: KADIRCAN KAFLI HABER — Akşam Postası No. 46 - kere açılsın da o vakit iç kaleye girmenin kolayını bulurdu Dalyanl:. arkadaşları Frenk Sü- | rısını dinliyor, fakat gürültünün | düşünüyordu. Bu çapraşık düşün - leyman | dipdiri olarak — kiliseye! nereden geldiğini bilenı)ygvezı * girdiğini görmüşlerdi. Bundan son rasını gözlerile takip edemedik -| duvara dayayarak »imlemeyi dü - | >klarr büyümüştü. ve | şündü ve bizaz önce parmakları yürekleri büyük bir heyecanla dur | değen d" var ardında iki — kişinin leri için v - madan çarpıyordu. Fre-k Süleymanın kal' * iyl M , ( & Yürüdül yoldüzdü. Ayaçd, hiç| bir şey olursa — kapana kısılmış bir yere çatpmıyordu. Fakiy, buna | kurd gibi olacaktı. Geriye kaçma - rağmen ona öyle geliyaişgu Ki bu| &r için orada mihraba çıkan basa - korkunç karanlıkta biridenbire a -| makların sondan üçüncüsünü bul - sağılara yuvarlanacaık. derin bir| ması ve kuvvetle basması ve gizli kuyuya C şecek Ve bir daha'or- -| kapının açılmasını beklemesi lâ - dan cıkmwıeılm).' Bunda Haksı' , geşildi. Çünkü o daki' ( AJarda, onun göz-| arkasından yetişirdi. Bumunla be - leri, kendi kir biklerini bile gör -| raber Frenk Süleymanın geri dön - müyordu. Hem> yürüyor, hem de dönüş | önündeki koca duvar bir kere açıl- adımlarını | &m da o vakit iç kaleye girmenin için lâzım lur di; ııyıyor(lu..ın“r ö Her 'J,lşm başında ayağı bir top | pınm ağızında önün karşısına çikâ- 2 yanınca ve uçuruma düş -| cak olan adam, yalnız bir kişi ola- oi k->'—larmi boş olduğunu | bildirdi. Çünkü geçid çok dardı. rağa d mek w“'“nıeı şöyle düşür”yordu: — “Antonyo beni Bebk) larm yüreklerinden daha hızlı vu-.'| — Yoksa Antonyo Frenk Süleyma- k'zî’.'in kızgın konuştuklarını duy - *fü. — Bunlar acaba kimlerdi ? aldatmıyor. | zulmasını istemiyor, Antonyonun :““"". bir delikanlı olduğu anlaşı- | ona bir tuzak kurabileceğini san - Bu şaşkınlık arasında” kuleğmı n ele mi verecekti. Eğer — böyle zımdı. O zamana kadar kim olsa onun meğe hiç niyeti yoktu.. Hele şu kolayımı bulurdu. Bu daracık ka - Lâkin her şeye rağmen işin bo - P '. Kaçıncı defa olarak kendi mıyordu. kend fi böyle söylenmişti ki ileri | — Çünkü Antonyo Frenk Süleyma: YEV yananr- —akları — nemli bir | nr da Hüsmen gibi zincire vurdu - duv ara çarptı. rabilse de bundan ne kazanacak - - — Hah... İştet.. İşte geldik — | u?. T Jiye mırıldandı İş buraya varmakla — ne Piyale T yardu... Bey ablokayı kaldırır, ne de ku- Bekleyecekti. . yumcu Pakaçelli kurtulurdu . Bu duvar kimbilir ne kadar açı- | — Duvarın ardındaki sesler bir an V ycaktı?. için daha çok yükseldi. Bir küfür Frenk Süleyman olduğu yerde | gibi duyuldu. Sonra iki demirin ! riç dönmeden dimdik duruyor; bu- | biribirine çarpmasından doğan bir lunduğu istikameti kaybetmekten ' korkuyordu. Fakat bir kolunu şöy- le vücudunun etrafında dolandır - mak, başının üstünde gezdirmek - | ten de kendisini alamadı.. taşla ürülmüştü.. — Beklemeliyim!.. Dedi ve beklemeğe başladı . her biri birer yıl kadar uzun, ölüm kadar ağır geliyordu. Bekledi. hıırhıtr: bç: levent için bu bekle yiş ne yaman oluyordu?. “.vİE —- NİÇİN ÖLDÜRDÜN? Bulunduğu yer bir mezar kadar sessizdi.. Bu sessizlik içinde bir - denbire bir gürültü duyulur gibi oldu. Bunun — nereden geldiğini hemen kestiremedi. — Kulak ver - di ve bekledi. . çeviriyor, önünü, arkasmı ve yuka Fena halde küf kokan bu yerin | — Artık hiç bir şey duyulmaz ol - sağı, solu ve üstü de nemliydi ve | du.. . gürültü işidildi.. Bir inilti... . Sık sık nefes almalar. Ağır bir şeyin yere andıran bir ses daha... düşmesini Ne oluyordu?. Antonyo kapıyı açmak için gel - diği sırada ele mi geçmişti.. Eğer Saniyeleri kendi kalbinin vuruş- | böyle olduysa kiminle karşılaştı .. lariyle ölçüyordu. Buna rağmen | Kiminle çarpıştı? Vurulan kimdi ? Eğer Antonyo vurulduysa işler altüst oldu demekti.. Eğer böyle olduğunu bilseydi. şimdi geri dö - Hele her işi çabucak başaran, | her, arkadaşlarını — da alır ve bu geçitten her ne bahasına malolur- sa olsun iç kaleye girmeye çalışır- dı. Geçidinarka tarafının her halde boş bırakılmayacağı — tabit idi. Belki deondan — sonra daha başka bölmeler, koridorlar, yedek kapılar, belki de gizli geçitler var- dı. Onları nasıl geçeceklerdi? Za - ten Frenk Süleyman bütün bun - ları hesaba kattığı için buraya tek başını bir sağa bir sola| PASNa gelmişti. Frenk Süleyman zifiri karanlık- | viriyor, önünü, arkasını ve yuka - | ta kalbi hızla çarparak — bunları İ | celer arasında kendisini kaybet - miş gibiydi. Parmaklarının ucunu nemli du- vardan ayırmıyordu.. Duvarın kendisine doğru kımıldadığını ve itildiğini duydu ve doğruldu.. Şimdi bunun aralığından acaba kim görünecekti?. Antonyo mu?. Yoksa Frnek Süleymanı öldür« mek yahut ele — geçirmek için hü- cum edecek olan bir sürü düşman askeri mi?, İnce bir ışık karanlığa süzüldü.. Gittikçe yayıldı ve çoğaldı .. Frenk Süleyman bir adım geri çekildi ve kılıcımı sıyırdı. Geniş ağızlı, halis çelikten ya - pılmış olan Türk kılıcı, — korkunç bir görünüşle parladı. Frenk Süleyman kapmın aralı - gından öteye göz attı.. ,Orada Antonyo.gibi giyinmiş o- lan bir düşman zabiti vardı. Fa- kat ışık onun arkasından - geldiği ve yüzü karanlığa baktığı için kim olduğunu hemen anlayamadı.. Fakat kim olursa — olsun Frenk Süleymana hücum için hazırlanan bir hali yoktu. Frenk Süleyman mırıldandı: — Antonyo! Sen misin?. — Evet! Çabuk geliniz!.. İtalyan yüzbaşısının sesi titri- yordu.. O dane kadar — korkulu bir işe girmiş olduğunu anlamış o- lacaktı. Antonyo geriye çekildi ve Frenk Süleyman aralıktan içeriye sıyrıl- dı. Acele yürümüştü. , İrkildi ve yere baktı. , ğ Yerde bir asker, cansız yatıyor- l 4 Gırtlağının kenarından giren bir kılıç ciğerlerine kadar saplanmış ve elbisesiyle yerleri — kana bula - mıştı.. « —Bu kim?. — Nöbetçi?, — Niçin öldürdün?, Antonyo konuşmak — istemedi - ğini gösteren bir hareketle — elini salladı. Yalnız şunları mırıldan - di: — Benim işimi bozmak istedi.. Ve sustu.. Frenk Süleyman — karşısmdaki adamın en küçük — hallerini, söz söyleyişini ve bakışlarını gözden kaçırmıyordu. Hele onun kılıç tu- tan ve her an hücuma hazır duran eline daha çok dikkat ediyordu ... Fakat bütün şüphelerine rağmen Frenk Süleymana ihanet edebile - ceğini sezdiren en küçük bir. kı - mıldanış göremedi. Onun bakış - ları da Frenk Süleymanm bakış - ları gibi başka düşmanlardan ko - runmak için etrafı gözetliyordu. (Devamı var) —— ——— Babası, pek yakında hastaha - neden çıkacaktı. Evlâdı buluna - caktı, Annesi iyileşecekti. . Ve ni hayet, kendine, şerefile mütena - sip bir iş bulacaktı. .. . Hayat tabii mecrasını ve saadet avdet edecekti.. Ümit.. alacak — Demek ki Adnanın — bugün | gelmesini umuyorsun? Rauf, bu cümleyi — söyliyerek, kız kardeşine doğru eğildi. Eve yeni gelmişti. Mihaniki bir surette, Deniz hanımı alnından öptü.. Uzun bir iskemle üzerine yan gelip yatan hemşiresi gülümse - di., — Evet, Adnan, İstanbula dön- dü. Deniz Hanım, biran durduk- tan sonra ilâve etti: — Kırk sekiz saatten beri bura- da... Bu sabah — mektup yazarak geldiğini bildirdi. — Alâ.. Öyleyse ben buradan uçuyorum. Rauf, davranmak alâmeti gös- terdi. Ayağa kalktı. Lâkin, kız kardeşi onu dürttü. — Hayır, gitme, gitme... Bilâ- kis, senin Adnanla görüşmeni isti- yorum... Fakat, sonra ortadan si- Tinirsin... Bizi başbaşa bırakır- SIN... — Nasıl istersen öyle yapayım. Emrine âmadeyim, kardeşim... Bu muhavere, hâlâ, Madam. Bonne'nin evinde, Denizin işgal ettiği odada cereyan ediyordu.. Şimdi artık tamamiyle iyileşmiş olmasına rağmen, genç kız, bura- dan çıkmak için, hiç de acele edi- yora benzemiyordu. İhtiyar yen- gesinin yanına yerleşmek hiç de zevkine gitmiyecekti... Hem, şimdilik pek de soluktu. Yengesine, “bir kaç hafta sayfi- yede hoşça vakit geçireceğim!,; di- yerek izin almıştı. Sayfiyeden dö- nen adamın yüzü yanık olur. Hali iyi olur... Deniz Hanımın halinde tavrındaysa hiç de böyle bir man- zara yoktu! Tamamiyle iyileşme- si, buradan öyle çıkması icab e- Bir Aşkın Hikâyesi Hatice Süreyya wlî'.;'_ diyordu. Sonsuz hyecanları onu büsbütün kuvvetsiz düşürmüştü. Gevşemiş, yumuşak bir hali vardı. Fakat şimdi artık istikbali te- min edilmişti. Dalavereleri iyi çe- virmiş, işini yoluna sokmuştu. Dağrusu, Madam Bonne' de, onu, bu hastanede kalmağa zor- luyordu. Öyle ya: Bu yağlı müş- teriyi kaçırmak, hiç de işine gel- miyordu. Rauf, bu sırada, İstanbuldan ayrılıp başka bir tarafta fırsat ka- çırmağı akla yakın bulmamıştı. Reoşadiyeye yazdığı mektuplar- takip ettiğini söylemişti. Sözde, Atina ile muhaberedeymiş.. Her- halde, kârlı bir netice elde edecek : Miİş... Hakikatte ise, Samiyenin sabık âşıkı, İstanbulda yalnız eğlenmek- le vakit geçiriyordu. Kız kardeşi sayesinde, paraca hiç de sıkıntı çektiği yoktu. Her gece, barlarda, hovardaların bi rinci safını işgal ediyordu. “H.,, kasabasında yüzüstü bıraktığı za - vallı kadını ve dünyaya gelmesine sebebiyet verdiği yavruyu hiç dü- şünmüşoyrdu. Bazan, hatıraları uyanıyordu. Fakat: — “Adam, sen de...,, diyerek bunları zihninden savryordu. (Devamı var) HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI Telgrat Adresli İSTANBUL HABER Telofon — Yazı: 28819 — İdara: 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. ) T0 , | 400 » 150 » 800 serarcasesers eee LENLERArKerErELAREmaArAeAAn. ahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASIM US Basıldığı yeri — (VARIT) Matbaası ingiltere'de Esrarlı cinayetler silsilesinden : Yine eller, kollar bulundu İngilterede korkunç bir cinayet izi daha bulunmuş, bir tren içinde, bu defa, bir insan kolu ve eli, ele geçirilmiştir. Bu kolun, yaşlıca bir kadına aid olduğu anlaşılmaktadır. Ve bun - dan altı ay kadar önce hem İngil - tere, hem bütün dünya matbua- tını ilgileyen — (alâkadar eden) meşhur bavul cinayetlerine, “bir numaralı bavul cinayeti,, ile bir münasebeti olduğu sanılryor. Bulunan el, sağ — el ve koldur. Aid olduğu vücuttan, aylarca ev - vel koparıldığı bellidir. Hangi vücuttan koparıldığı, he- nüz anlaşılamamıştır. Bilinen şey, yalnız bu kadının orta yaşlı oldu- ğudur. | — Altray önce bavullar — içinde | bulunan vücudlarda kol ve baş | yoktu.. Ve bu kollarla — başların | henüz bulunamamış oluşu, bu ye- ni bulunan kolun, bavul cinayet « lerine olan ilişiğini kuvvetlendir - mektedir.