HAZİRAN — 1935 an Kıllı z Bugün, ikilik ortadan kalkı - yor, iki ülke arasındaki duvar - lar yıkılacak, çukurlar dolacaktır ; Herkes birdir vebirlik demek, kuvvet, rahat ve sevinç demektir. Kılıçlarımızı kötülüğe ve kinleri - mizi kine karşı kullanacağız.. Sa- vaşlarımızı, obalarrmıza akın eden canavarlara karşı yapacağız, İhti- yarlarımız, yüzlerce yıl önce dede- lerimizin yalçın dağlar aşarak bu- raya geldiklerini söylüyorlar. O dağların ardında daha güzel hava, daha tatlı su ve daha bol av var - mış, Birleşen ellerimizin gücü ö- nünde bütün engeller yol verecek - lerdir. Oradan, yeni ufuklara ya- yılacağız!.. Saray bakanı Arık, biraz kenar - da idi. Hayran ve gülümseyen bir yüzle genç hakanı dinliyordu . Argun ona bakarak sordu: — Buna sen ne dersin?, Arık, kalın ve gür 'sesiyle ağır ağır cevab verdi: — Bir lageyiğin masalı vardır . Vaktiyle ilk soyumuzun bu dağla - rın ardından geldiklerini işidiriz .. Onların geldikleri yoldan geçerek dönmek isteyenler de çok oldu ... Fakat böyle bir yol bulunamadı .. Argum, daha şedit ve daha inan dırıcı bir sesle devam etti: — Yol bulamamak, yolun olma- ması demek değildir. Dedem Tu - gay, ateşi yaratmasını bir yabancı- dan öğrenmiş.. Bu yabancı yalçın dağları, bem de — korkunç bir kış gününde nasıl aşıp geldi?.. Biz iş- te bu yolu bulacağız.. Bulamazsak yaratacağız.. Birleşen gönüllerin ateşi, en büyük ateşlerden daha zorludur.. Birlik, her zaman birlik ve sevgi!.. Bir alkış havayı dalgalandırdı . Duvarları sarsar gibi oldu: — Yaşasın Argun han!.. sın yeni hakan!.. Diye bağıran sesler, kale duvar - larında, mazgallarda ve pencere - lerden taşarak kırlarda, büyük a - kisler yapıyordu.. Kurultay dağıldı.. Argun annesine doğru yürüdü.. | Durgun ve dalgm, fakat canının tâ içinden sevinen bu iyi yürekli (U- lus kizı) nn koluna girdi. sının yanına götürdü.. İkisinin el - lerini biribirine verdi: — Baba, gene söylüyorum ve sa- Na 2öz veriyorum ki her şey eski - sinden daha iyi olacak.. Bana ve Ulcaya inan.. — Anne mi de eskisi gibi gene sev!.. O da seni sevecek.. ğil mi anne? Ulcay, oğluna — gururla baktı.. Sonra Hazar hanın koluna girdi . İşte şimdi, babasını öldüren bu adamı bile seviyordu.. Omu zaten timdi sevmeğe başlayordu.. Onun büyük günahlarını, inad ve taş yü - tekliliğini unutmuştu. Ne de olsa Argun onların ortak yetiştirdikleri bir varlıktı.. Genç hakan, annesiyle babasını | Arık ve | Yalnız bıraktı.. Sorgüçi, diğer kumandanlarla birlikte dr - Yarı çıktı.. Sorguçi , kurultaydan önce Ha- Zarhana — söylediklerini Arguna da anlattı.. O zaman genç hakan, Uyurdu: — Nöbetçileri çekiniz!. Köprü - Yü indiriniz!.. Artık ikilik kalma - Mıştır. Herkes dilediği yere gide- tek ve gelecekl! .. Sonra atma bindi.. Arkasından Ynşı—' Baba - | ULUSKIZI | No. 49 | Tarihi âşk ve vo | ııvıç roma, İ gelen yüzlerce atlı ve halk ile bir - likte ateşsiz ülkeye koştu.. Köprüden geçti.. Karşısında ilk gördüğü insan, Camuka oldu. Bu | yiğit adam ve arkasındaki binlerce insan, ellerindeki meş'aleleri sal - layarak Argunu selâmladılar: ' — Yaşasın Argun Han! Yaşasın büyük Tugay'ın torunu!, Diye bağıran sesler, göklere çı - kıyordu.. . . » Ateş bayramı günlerce sürdü ... Yüz yıllarca ayrı yaşayan iki ülke insanları az zamanda kaynaştılar.. | Pek çabuk çoğaldılar.. - Argunun ölümünden sonra onun genç oğlu zamanında o kadar çoğaldılar ki bulundukları yer onlara dar gel - | di. . En sonra bir çoban, bir gün bir | boz kurdun dağların arasında bir delikten kaybolduğunu gördü.. Ö - | teye gidilebileceğini anladı.. Bu - nu herkese söyledi.. Hana haber verdi... Dağı yarmak için toplandılar.. Fakat dağın baştan başa demirden olduğunu gördüler.. Genç bir de- mirci kocaman bir ateş yaktı.. De- | mirden dağları eritti.. Yolu büyüt- | tü., Türk soyu, Martın yirmi ikinci | günü oradan çıktı.. Önüne gelen her engeli yıktı.. Her düşmannın başını ezdi ve sonu gelmiyen bir zafer fırtınası halinde bütün dün - yaya yayıldı.. Bu çıkışa (Ergenekon) dediler. Şimdi nerede büyük bir eser, bü- yük bir zafer ve medeniyet izi bu- Tunursa, onda Türkün damgasını, Türkün büyük dehâsını görüyoruz. İz. D-4-935 —S O N — T A ge çMHİA yAMK y . AKŞAM'ın faydalı | neşriyatından SWIFT |(Cüceler ve Devler memleketinde Gulliverin seyahatleri Bütün dünya gençliğinin en çok sevdiği kitap Türkçeye çeviren: Ercüment Ekrem Talu » . * 4 renkli kapak içinde ciltli ve renkli resimlerle süslü Fiyatı: 75 kuruş Akşam Kitaphanesi | Hayatın neşesi dinç olmaktır. HORMOBİN Tabletleri Yorgun vücutları dinçleştirir iktidarsızlığı ve Bel gevşekliğini giderir, —yaşamak — neşesin inde eder. Eczanelerde, bu'u nur. — İstanbulda fiati 150 Kr. Tafsilât için Galata Posta kutusu 1255 | HABER — Akşam Postası UÜsşküdarda cokfavdann bir müessese: Kız Sana't mektebi Talebesinin eserlerinden mürekkep guzel bir sergi açtı Kız San'at mektebi sergisinden güzel bir köşe Üsküdar Kız san'at mektebi, cemiyete çok faydalı uzuvlar yetiş- tiren bir mücssesedir. Uzun yıl- lardanberi İstanbulda sessizce ça- lışan bu müessese, bize, yarmın tam bir ev ve iş kadını olarak ye- tiştirdiği eserlerini, her yıl biraz daha tekemmül etmiş bir şekilde göstermektedir. Mektebin faal müdürü bayan Vesime ile serginin paviyonlarım geziyoruz. Her köşede ince zevk - lerle bezenmiş, göz — kamaştırıcı | güzellikler.. Ve bunların arasında her şeyden önce göze çarpan bir intizam var. Mektepte mütedavil sermaye atelyesinin dikiş kısmındayız. Pa- risten getirilen profesör bayan Rene Lüinin bu kısımda büyük bir faaliyt gösterdiği, teşhir edilen e- | serlerden belli. Son smıf profesâö- rü bayan Lüi'nin yetiştirdiği ta - lebelerin yaptığı roplar, şapkala-, ve diğer kadın elbiseleri, insana, bu işlerin Parisin en büyük moda atelyelerinde yapılmış hissini ve- riyor. Bayan Vesime anlatıyor: — Bu yıl mektebimizden 17 kız mezun oldu. Bunların hepsi de başlıbaşına birer atelye açabile - cek liyakati göstermişlerdir. Pa viyonlarda gördüğünüz eserler de size bu hususta bir fikir verebi Tir sanıyorum. Şimdi serginin çamaşır kısmına giriyoruz: Burada kavun içi bir kadın ge- celiği; çağlabadem renginde bir kap; ısmarlama — pembe, beyaz, mavi çamaşır takımları.. Krepda- mur pembe ve beyaz blüzlar.. Ma- vi sabahlık ve mavi pijamalar o kadar zarif, o kadar göze çarpı - Bundan sonra, merviden ba - şındaki nakış kısmına geçtik. Ser- ginin bu köşesinde insanı çeken düşündüren çok değerli işler var. Hepsi elemeği.. Önü işlemeli bir blüz için kim bilir kaç gün göz na- ru sarfedilmiş. Ayıntap işi bir ma- sa örtüsünün tamam dört aylık bir emek mahsulü olduğunu söyliyen bayan Vesime ziyaretçilere hat veriyor: — Mektebimiz binası içinde ay- rıca (Akşam kız san'atlar mek - tebi) de vardır. Bu mektebin 514 talebesi var. Dersleri akşam üstü olduğu için, şüphesiz ki, kız san' atlar talebesi kadar fazla çalışam' yorlar. Fakat öyle olduğu halde onların vücude getirdiği eserler de de birçok moda atelyelerinin yaptığı işler değerinde — parçalar vardır. Bu atölyeleri de gezdik... Tale- benin yaptığı çiçekler — arasında güller, lâleler, krizantemler, pa- patyalar ne kadar canlı. Yastıklar bervedeler ne zarif.. Yalnız şap- kalar, blüzlar... Pavyon bir müze gibi süslenmiş. Bu kısmın hocası Bayan Adilen'e. ve diğer hocala- rın gayretlerini ve yetişen taleba nin emeklerini takdir. etmemek, hakikati görmemekle birdir. Bundan sonra ütü, kola, — leke, ve yama kısmına geçtik. — Çorap ve elbise örücülüğü, Yarmın ana- larına çok lâzım olan bu kısımda her şeyden ziyade — kuvvetli bir nefis salatalar, turşular, pastalar, tatlılar.. Kendi kendime iftiharla - söy- lendim: — İşte, bu dikişleri, bu yemekleri kolaylıkla yapan kızla rırgız, yarın, kuracakları yuvaları neşe ve saadetle dolduracaklar ! Şimdi en büyük dikiş ve moda pavyonundayız.. Mektebin müdür muavini Ba - yan Cemile, misafirleri ağırlamak- la meşgul. Dördüncü sınıfın ho cası Seher, büyük bir nezaket ve tavula yanımıza sokuldu. Bize bu geniş salondaki işleri gösteriyor: — Bakınız şu gelin elbisesine.. Şuradaki — roplara.. Şu beyaz ve renkli panamalara... Bu senenin hasır şapkalarının bütün Avrupa- dan gelen modellerini talebeleri - miz yapıyor. Kadıköyünde açtığı- mız moda atölyesinde hariçten si- pariş alryoruz.. Gördüğünüz işler Figaronun, Bayan Calibenin yap- tığı işlerden farksız, değil mi? Bütün ziyaretçiler bilhassa ba şapkalar önünde uzun müddet dur dular.. Bu güzel işler, bu sistema - tik çalışma, bu ince teknik karşı- sında, — ziyaretçilerden hiç kimse hayranlığını gizliyemedi. Bayan Seher vekâlet tarafından Avrupaya gönderilmiş.. Dört yı Belçikada ihtisasını ilerlettikten sonra İstanbula — dönmüş, kız sa- natlar mektebinde çalışıyor. Müessesenin her şeyi mükem - mel doğrusu. — Kütüphânesi zen - gin.. İdaresi muntazam.. Hocaları çalışkan. Yetişen talebelerin bir çoğu Anadoluya yayılıyor.. Mem - leketimiz bu genç sanatkârlardan istifade ediyor. * . * Mektebin bahçesine girince, in- sanm yüzüne gülen ve somurtan iki bina ile karşılaşıyoruz: — Biri. asri.. Bugünün, cumhuriyetin €- seri. Öteki, köhne... Tahtaları ü zerinde yürürken, insanın suratı » na dünün uyuşukluğunu, mende - burluğunu haykıran bir gıcırtı du- yuyor! Kültür bakanlığı, umarız ki, çok yakında bu köhne binayi yıktırır, yerine öteki gibi, insana gülen temiz, aydınlık ve asri bir bina yaptırır. Bu kadar — fayda'ı bir müesseseyi her zaman düşün - meli ve korumalıyız. L F. teknik var. Çorap — delikleri öyle mahirane bir şekilde örülmüş ki..! Tebahat kısmı da, önünde du- rulacak pavyonlardan biridir. Bu- rada (Abdullah efendi) ye taş| çıkaran yemekler.. Tavuk kızart - DOKTOR .. Kemal özsan Ürolog — Operatör Bevliye Müteha Kraköy — Ekselsiyor — mağazası yanında., Her gün öğleden sonra maları.. — Tokları bile acıktıran Dünyanın ilk ırmak feribotu.. Bu geminin manli | Poyu 95 metredir. 2000 yolcu ve 110 otomobil almaktadır. kuş anla Ameri adı uçan asında işliyecektir. 2 *den 8- e kadar. — Tel: 41235 mına — gelen Kala - Kala'dır. kada Vaşingtonla Sittel — şehirleri