2 M AYIS — 1985 ULUS KIZI görreeeENceneeRLerEEm e srerne AAA $ Yazan: İ Kadircan Katflı ; Hazat han devam ediyordu: — Tugayın ne büyük bir korku Olduğunu ilk olarak — Sosur bana r verdi. Babanın ölümüne de ben sebep oldum. Sesi büsbütün - kısılıyor gibiydi Ve artık Ulcaya bakmıyor, donuk Ve dalgalı ışıkların — titrediği boş öşelere dalıyordu. Genç kız, onun — söyleyişinde bir günahın itirafmı buluyordu. Hazar han sordü: — Beni affader misin?... Ukay birkaç saniye sustu. Ya- t karanlıkta, icindeki acıları yü- züne vuran, bir ceylândan mer- t dilenen bu heybetli ve çam #övdeli adama baktı... Birçok yerleri babasına © kadar nziyordu ki... Cevâp verdi: — Bir şartla.... — Söyle, he istiyorâun?.. — Yapmazsınız!... — Söyle, senin için her şeyi yas b_l'lm. Genç kız başını iğdi. Söyliyece- fi #özün, karşısındaki adamın yü- Zünde yaratacağı izleri görmek- ten korkuüyor gibiydi: — Ateşsiz —ülküye acr!... Onu Yoksul bırakma !... Ona ateğ ver!.. Göreceksin ki şimdikinden dahâ Zengin, daha güçlü ve daha büyük Yacaksın!.., — Babam, bütün hayatında hep h—ıııı için çalıştı — Fakat tali ona X4 olmadır.. 'Hazar'han, - tahtına oturmuştu. Ülday, örüün dizlerinin dibine çök- 'tüş, derinden — gelen ince bir ney esi gibi söylüyordu: — Tugaüy arzusuna erseydi seni Hdümiyecelni. Onun ülküsü, her- K sİ sevmök ve yaşatmaktı. Düşün ir kere... Seni de kendini ateşsiz Ükade bir ailenin başkanı farzet!.. 'kdıgm etleri, sıska ve bir tor- & kemik halindeki çocuklar, diş- ı"lle birer köpek gibi kemiriyor- « Saçları, vücutları kir içinde... l’lıl: kabük çatlak — derilerinin k""İl titreyip duruyorlar. Uzun h! geceleri delik deşik çadırların, İekme ile yıktlar — toprak du- 'İlrnı ortasında titreye titreye hr.nlyı çalişiyorlar. Her dakika lığın içinden fırlıyan bir kurt llr _“l Ve parçâlanmak korkusu var. '“nın karanlığındasın. Ondan % kuınlık olan — kalbinde en k bit parıltı yok... Kârlı ve ka- Mrğalı kışlarda bir cakal yavrusu | 'q:-lvullılırdan dâha mes'uttur. | ti hanların saptıkları çıkmazda ,,. daha cok durmalı? Başkala- Ve İN saadetini, başkalarmın sev- h""lhı görmek, — bilsen, ne tatlı h ir?,. « Ver, onlara da ateşinden .qı:"v_a verl. Onlar da sevin« Ve bir insan gibi — yaşamıya lar!... Ateşsiz ülkeyi ayıs ).H" arları — yık!... Onlar sahla | ve sen onlara bekçi ol!... kız son sözleri güçlükle ve ıı__.lıtııymi söylemişti. Zira hın ağir ağır yerinde döğ: . ona yalvaran Ulcayi ya- '—ıdmdeu uzaklaştırıyor ve Çatılıyordu. — Kalbinde ye "Gi._ a iki fikrin — çarpışması lyul kuvvet ve hâyatla ya- Ateşe doğru yürüdü. İki adım dimdik — durdu. Alqe * Kollarını göğsünün üstünd. | No 30 ün dişleri arâgında , boğul- | | Tarihi âşk ve | i $ D”I.’ romani çaprazladı ve kafasındaki çarpış- mâanımn yüzüne vuran karmakarışık çizgilerile ateşin kızıla çalan göl geleri biribirine kenetlendi. Yüzlerce yıldanberi yüz binler- ce ifşanın ölümüne rağmen halkâ verilmiyen ateş Tanrı, Şu zavallı ve bir çiçek kadar ince kızin hatıri için mi verilecekti?.. Hazar han, en büyük — dedesi Tunguz hanın — hikâyesini andı... Kendisi gibi canlanan ve kuvvet kazanan ulusa her istediğini yap- tıramıyacağı besbelli idi. Her dilediğini yaptıramamak ve en güçlü olamamak... Bü korku onün — damarlarında yeniden eski dik kafalı ve: — Yalnız benis — Yalnız benim dileğim!... Diyen canavarca — duyguları u- yandırdı. Sosurun ölümüne — hükmettiği zaman gibi, sert, açık ve korkunç- tu. Lâkin Ulcaya bakında birdenbi- re değişli. Genç kızın sırtıni ökşas dı: — Git!... Uyu!... Benden her şey ise, fakat bunu isteme!.. dedi. TERMİZ?.. Ulcay, hâkanla, bir hafta yüz yüze gelmedi. Dünyadan ayrı ve yapyaları kaldı. Bütün vakitlerini pencerenin Başında;babasından ve | anaşındari miras kâalarak kanına iş lemiş gibi onu kavrıyan büyük e- meli düşünmekle geçirdi. Her akşam, Hazar — hafit gene görmek ve ona gene — yâlvarabil- mek ümidiyle bekledi. Fakat bu ümit boşa çıktı. Bu yallışzlık sırasımda yaşlıca bir kadın önâ yiyeceklerini getiri- yor; onuzilâ tatlı tatlı konuşuyor- du. Bu kâdınin adi Batu idi, Vakti- le ateştiz ülkeden getirilmişti. Yir« mi yildanberi sâarayda yaşıyordu. Saray başkanı olan kocasının ölü münden sonra pek yâlnız kalmıştı. Çocuğu olmamiştı ve Tüğâyın kı- zına karşı bir eylât sevgisi duyu- yordu. Hattâ bha: -— Eğer bir yavrum ölsüydi, ö- nun tpkı sana benzemesini diler- dim, Demişti. |— Bu söz, anaşiz v& babasiz kalan DUkaym yüreğinde, — karânlıkta A | sılcr Adası Türkçeye cevıren Ahmed Ekrem Tefrıka No. 4 “ : % İ! > v A 4 B E ğ v 0 © " " | î Tamaanit Adam o kadar güzelmiş ki, g'enç Tahiti kızları uğraşmışlar, ve onu öldürülmekten kartarmışlar. Karaya çıkacağımızı söyledik, Bu haber büyük — bir sevinçle karşılandı. Adalılar bizi kendi er- lerine misafir almak için biribir: lerile yarışa girdiler. Görüyorum ki kendime bir ev sahibi - ve dost seçmek lâzım.. Âdet böyle imiş.. Ben de eski deniz talebesi Yöung' un torununu seçiyorüm. Bu Young denilen adam 6 Kadar güzelmiş ki, genç Tahiti kızları — uğraşmışlar, didinmişler ve onu öldürülmekten kurtarmışlar, Pitkern adasinm tarihini bol bol âkan kızıl kanlar, kıp kırmızı yapmıştir. Güvertede bizi davet etmektâ olan bu adamları dedeleri göre- memişlerdir. Bizi bu kadar seviri- lilik ve nezaketle — karşılryan bu yeni ulus o eski âsi gemicilerden çikmiştır. Karaya çıkmakatn kork muyorüm. “İngiliz — Tahiti,, ır- kından olat bu — denizciler yüz yildanberi, usta kayıkçı ününü a!- mışlardır. Yabâhcı bir denizci, de- mir yâtağından karaya sâğ salim ulaşamaz. Çünkü yo' çok siğ ve göze görünmiyen kâyalıklarla dn- ludur. Yerlilerin balina biçimi kı-| yıklarma yerleşip de epey yol al dıktan sonra ingilizce verilen şu kısa emir kulaklarımıza çarpıyor: — Stöp. Kürekleri — yukarı.. sevgiyi söyliyen fısıltı — gibi sıtak dyanışlar yapmıştı. Ulcay öğer bu kâdınâ — rastla- mamış olsaydı bu yalnizlik ve dört duyar icinde yaşıyamâğdı.. Batü; ğenç kızı — ok$iyor, - tatlı #özlerile onu hayâta ısındırıyordu. Hazar hanın yüğünü görmiyeli sekiz gün olmuştu. Batu ö gün de genç kızı pek dal- gıı ve pencere — başında büldü. açlârını okşadi: — Zavallı yayttütuk!... Sen Ha: | Zar hanı seviyorsun!... | Dedi. Ulcay, birdenbire böyle bir sözü işittiği için kafasına — durgunluk ve gözlerine karalti &îbh Hazar hafıı seymek:... Bünu keridi kalbine sördu ve hema: * — Hayır Ceyabini aldı: Lâkiği Battiya bu | cevabr bildirmedi. | Batu devari etti: l (Devamı var) Dalgalara dikkat!.. Kayık bir saniye durdu. Kü- tekler havaya kalktı. - Dalganın tam tepesindeyiz. — Arkamızdan bir dalga, beyaz köpükler halinde çatlayacakken biz denize atılıyo- tüz. Şimdi artık karaya ayak bât- tık... Pitkern adasına çok seyyah gitmez. Senelerce buraya hiç bir yabantı gelmediği olmuştur. Biz- ler ise ilk defa olmak üzere adav'ı sistematik bir sur&tte tetkika gel- miş bir heyetiz ve — Ingilizletin dünya yüzünde en küçük müstem lekesi olan bu adacığa şimdiye ka! dar — uğramış — pek nadir| Avrupalılarındanız. Herkös etrafımızı — sardı. Düz saçlı ve kirmizi yanaklı, küçücük İngiliz yavruları.. Küçük bir Kız Âsiler adasında bir kulübe Polenezya kadınları çalıştrken de cigara tüttürürler. Cigara, kibrit katusü, makâs ve renkli basmalar dışardan ithal edilen mallardır. Yerlilerin ağaç elyafından yaptıkları ve böcek kabuklarile süsledik- leri baş çatmaları bu ithalât malla rile güzel bir tezat teşkil Bu geveze ve şen anneler mercan eder. kayadıklarından topladıkları mer-« carlarla çok güzel gerdanlıklar yapmatadırlar! az uzakta ve çekingen duruyor. Zavalli vaziyeti, — tatlı ve nazik duruşu gözüme çarpıyor. tenile halis bir Tahiti kızı:. Bauntyden kalan bir hatıra Demek ki ataların hatıralarıcı yaşatmak âdeti tadece — Biyoloci bilginlerinin uydurmuş oldükları bir masal değilmiş!.. Başhâkim beni köye doğrü gö- türdü. Doğrudan doğruya hükü- met konağına girdik. Burası keres teden yapılmış — koskocaman bi» hangara benziyor. İçerde boş bir odada ne olduğuünü bir türlü anlı yamadiğım çirkin bir şey göster- di. Uzunca, yuvarlak, rutubetten küflenmiş vö üstüne çiviler kakılı bir tahta parçası.. Eskiden kalmı bir antika parçası — sandiğim bu odün parçasını uzu uzadiya göz-| den geçirmeme hiç ses Çıkarma- dan müsaade etti. Sonra — övünç| gösteren titrek bir sesle anlattı: — Bu Bauntynin dümen yeke- sidir. Bunu biz dedemin gemiyi batırmış olduğu yerden çıkar - dik. — Şu hikâyeyi bana anlatsa - Bu bir| lügiliz değil.. Siyah gözleri, da! | galı saçlar ve siyaha kaçan esmer' nız |.. Siz bunu her halde bilecek- siniz... Tam yüz yıl herkesin ağ- zında dolaşmış bir hikâye idi. Fa kat madem ki siz hikâyeyi âsi - lerden birinin torunundan duy - mak — istiyorsunuz; İşte ben de anlatıyorum: “Bountynin Tahitide...demirli bulunduğu günlerin hâdiselerini elbette işitmişsinizdir. Dedeleri - miz burada putperestler gibi ya - şadılar, Geçirdikleri tatlı günle - rin, hatıralarını akıllarından - bir türlü silemediler. İçlerinden bir - çoğu ayni hayatı sürmek için tek- rar adaya dönmek istiyordu. Büyük babam onlardan değil « di. Geminin ikinci — süvarisi idi. İyi 'bir İngiliz ailesinden yetiş - miş mükemmel bir centilmendi . Kaptan Bligh de dindar ve doğru bir adam olmakla beraber, kötü bir huyu vardı: Çok hasisti. Hal- buki pintilik, gemicilerin affede- miyeceği bir kusurdur. — Hülâsa gemide kaptanı kimsecikler sev - miyordu. İsyandan bir gün evvel kaptan bir Hindistan cevizi meselesi için dedemi fena halde — azarladı ve “tahkir etti. Gerçekten jentilmen olan bir adam affetmesini bilir, ancak dedem bu hakareti bir tür- lü hazmedememişti. Ertesi günü kaptanı tevkif etmek ve sım sıkı bağlamak suretile — öcünü aldı. Kaptandan sık sık kırbaç dayağı yemiş olan tayfalar, onu öldür- mek istiyordu. Şimdi ismini taşı - dığım dedem, âsi olmakla bera - ber cant değildi; kaptanı koza « man bir şalopaya indirdi; arka - sından da kendisine sadık kalan gemiciler indi... (Devamı var) Yeni Türk Musiki yayım kurumunda Parasız Musiki dersleri Her dersin hocusı temin edilmiştir. Adres; Belediye Binhirdirek Tsık sokak numara (35) ee Spirüleiyz