ii TAN Bir kadının Başka bir kadının yavrusunu ölümden kurtardı ve.. Işsiz olan kendi kocasına iş ve para kazandırdı Karısının gösterdiği harrkuiâde kahramanlık yüzünden Londrada bir işsiz koca, iş buldu. Kadın bir akşam evine bir sedye içinde getirilmişti, Fakat bu sed - ye içinde iken hayatınm en mes - ud zamanını yaşadığını da söyle - | miştir, Bu çok meraklı hâdiseyi etrafiy- le anlatalım: Spaşet isimli bir Okadın için, şimdi Londra mecmualarından bi- risi mühim bir meblâğ para mükâ- fatı da vermiştir. Vak'a şöyle olmuştu: Bayan İzabel Spaşet, akşam ü * zeri evinin yakınında olan bir ser- best kütüphaneye giderek gece o- kumak için bir kitap alacağını ko” casma söylemiş ve dışarı çıkmış - tı... Sokağa bisikletle çıkmıştı. Bir kaç dakikaya kadar geri! döneceğini söylüyordu. Fakat vadettiği bu bir kaç da -| kika içinde geri dönmedi. Ve nihayet geri döndüğü zaman, kendisini bisiklet üzerinde değil, bir sedye içerisinde gördüler.. Bu' nunla beraber kadın, yarı baygın haline rağmen, tasavvur edilemi- yecek kadar memnun görünüyor - du. 37 yıllık hayatında “bu kadar sevinçli ve'gururlu bir an yaşadı *| ğini hatırlamadığını, söyledi. Sedye içinde gelen 37 yaşında kadınım saadeti şundan ötürü idi: bir çocuğun hayatmı kurtarmakta büyük bir rol oynamış vebir ana- | yi; hayale sığmıyacak kadar acı ve keskin bir ıstıraba düşmekten alı- koymuştu. Spaşet isimli kadın, serbest kü tüphaneden o akşam için okuyabi- leceği yeni bir kitabı kira ile al - dıktan sonra, bisikleti ile evine dö” nüyordu. Ve nehrin tam kenarın * dan geçmekte iken bir kadmn korkünç bir zavallılık içerisinde kendisine işaret etiğini gördü. Spaşet derhal bisikletten atladı. Ve kadına doğru koştu. Kadın su- yun içinde bocalıyan beş yaşında bir çocuğu göstererek ondan kur tarmasını rica etti. Başka zaman olsaydı, nehir kı yısında daima çalışan bir kaç ki - $iye rastlamak mümkündü. Fakat bu akşam, cumartesi akşamı yani tatil günü olan Pazar dan bir evvelki akşam olduğu için kimsecikler yoktu. Meydanda yalnız bu iki kadın görünüyordu. Çağıran kadın: “Yüzmek bilir misin? Ben bil. güzel bir yüzücü olduğu için der- Miyorum...,, Diye sordu. Öteki kadın, “Ben de bilmiyo - tum !,, diye cevap verdi. Fakat bilmemesine rağmen kendini nehre — salıvermekten çe- kinmiyeceğini söyledi. Çocuk bocalıyordu. Spaşet'in derhal kendi iki ço - cuğu hatırıma gelmişti... Kendi ço- <uklarının bu vaziyette olmasını düşündü. Bu ananm istırabı bey “ Binde şimşek gibi yandı. Nehrin iskele gibi yerinin he - fedakârlığı | Diridiri yakılan kadınlar Hindistanda Hemen sıçradı. Bu âkıbetten Elbiselerini çıkarmağa üz kurtuldular, fakat.. görmeden suyun içine girdi. Ayakları daha yerdeydi. Fakat Zaval I | I ara: pi Sİ Durduğu yerden çocuğa erişemi” & — yordu. şimdide Su buz gibi idi. Belki az sonra yaşıyo rl ar denemez! bunun acısını da çekecekti. Fakat kadın, gösterdiği ilk cesareti kay - betmeden suyun içerisinde daha Hindistana seyahat arkadaşımız anlatıyor: Bizi Bombaya götüren vapurun ilerlere atılarak çocuğu beheme - hal tutmak istedi. Ve bunda muvafak oldu da... ahbap olduğum Avrupada tahsil orkestrası “Şen dul,, operetinin güzel valsini çalıyordu. Vapurda etmiş bir Hintli: — İşte, dedi, sizin ahlâk ve â- detlerinizin Hintlilere neden o ka dar yabancı ve anlaşılmaz görün düğünü anlatan bir misal... “Şonl dul,, diyorsunuz. Halbuki bir Hintli kadın için dul kalmak fe- Tâketlerin en büyüğünü teşkil e- der. — Fakat benim bildiğime gö” | re, diye cevap verdim, 1825 sene" sinde çıkan bir kanunla Hindis - tanın o vahşi âdeti yasak edilmiş) ti, Artık dul kadınlar, ölen koca" larının cesetlerile beraber yakıl - mıyorlar zannederim? Hintli ahbabım cevap verdi: — Haklısınız. Bu âdet, hamdol: sun, şimdi ortadan kaldırıldı. Fa kat buna rağmen zavallı dul ka - dmlarm vaziyeti şimdi de eski - sinden pek farklı değildir. Hin distana vardığınız ozaman bunu yakından görüp anlıyacaksınız. Hintli ahbabımm O hakkı var. mış. Orada gördüklerimi anlatın ca siz de bana hak vereceksiniz. ... men yanında, mail bir kıyı görülü- etmiş bir daimi bir cehennem azabı içinde yaşamağa mahkümdurlar, Dul kadınların tekrar evlenme | leri mümkün değildir. Kendi aile-| lerinin yanlarına dönmelerine de âdetleri müsaade etmez. Binaen- aleyh bu zavallılar ya dul kaldığı adamm ailesinin yanmda bir esit gibi yaşamak, veya dullara mah: sus hususi yerlere çekilmek mec: buriyetindedirler, Ölen kocalarının ailesinin ya - nında yaşamalarına alelekser im: kân olamaz. Çünkü kocaları öl düğü için arıtk kendileri bir esir. den farksızdırlar. Çocuklarımın ü- zerinde bile hiç bir hakkı tan * maz, Emir altında bir hayvan gi- bi çalıştırılır. Bu sebeple dul kalan kadınla” rın hemen hepsi saçlarını ustura ile kazıtarak diğer dul kadınların yanında bir nevi manastır haya - tıma çekilirler. Kadılar bu akibeti tevekkülle karşılarlar. Çünkü Hintlilerin fel. sefesi şu darbı meselle hülâsa edi- lebilir: “Bir insanın hayatı ne dir: Bir kum çölünde tek bir kum tanesi! Bir kadının hayatı ise hiç!,, Şi a Çocuğun ceketini ele geçirebil. mişti, Fakat şimdi ayakları yer - den kesilmiş ve kendisi de yüz - mek bilmediği için suyun dibine batmağa başlamıştı. Elinden geldiği kadar gayret harcıyarak bir yandan çocuğu da bırakmamağa uğraşıyordu. Ve bu vaziyette tekrar o suyun üzerine çılkmağa çabalarken, na - sılsa çocuğun eteği elinden kur - tuldu. Kurtarmağa çalışan kadın için akıntıya kapılmak korkusuda vardr. Ve bu, mahvolmak demek- ti. Fakat kadın, çekinmeden hâlâ çocuğu da yakalamağa ve bu a - rada kendi hayatiyle de mücadele- ye bocalıyordu. İkinci defa suyun dibine gidin- ce artık bütün yapabileceğini yağ i mış bulunuyordu. Kendisini de kurtarmasa bosu boşuna ikinci! bir hayat daha mahvolacaktı. Bu sırada vak'a yerine henüz gelmiş olan bir diğer kadının u - zattığı sopaya doğru son gayretile kendini attı. Bu sopayı tutunca, ayağını tek- rar suyun sığ diplerinde hissetti. “Çocuk ayağımın dibinde diye haykırdı. Bu ses, koşarak gelen Lukas isimli bir postacının kulağma e - rişmişti. Postacı derhal suya daldı. Hindistanda bir kızın evlenme çağı, ekseriyetle, dokuz yaşmda başlar. Ve 13, 15 yaşlarında dul kadınlar hiç te nadir değillerdir. Bu zavallılar filvaki yüz sene ev vel olduğu gibi, kocalarile bera - ber, mezara sokulmazlar. Fakat ... : Benares şehri, Hindistan mecu- silerinin Mekke veya Kudüs gibi bir (Mukaddes şehir) idir. Hin - distanın en güzel ve en meşhur mabetleri bu şehirdedir. Kubbesi > hali elimden #apalnim olan; bu hal yavruyu bulup çıkararak, ke. nara getirdi. N Çocuğa hemen sun'i teneffüs yapıldı. Ve çok sürmeden kendine gelmesini temin ettiler, Bu bir mucize gibi bir şeydi. Postacının, bu kurtarma hâdise - sinde büyük rolü olmuştu. Fakat sonradan yarı baygın bir halde e- vine getirilen. bisikletli Okadm Spaşet, kendini suya (O atmasaydı bu felâket içinde yavrunun daha bir müddet olsun suyun üzerinde tutulabilmesini kim temin oede- cekti?. Yüzme bilmediği halde başka- sinm çocuğunu kurtarmağa atılan iki çocuk anası. Bütün Londra gazeteleri bu hâdiseyi kadınm resmi ile beraber döşettiler, Bu arada işsiz bir adamın ka- rısı olduğu da yazılmıştı, Kocasma bir iş verildi... Cesaretini takdir yollu mükâfatlar, hediyeler gön - > ; DEN | derenler oluyor. Bir tehlikeli macera ile ufak bir | Dul kadınlar, kendilerine mahsus mahalleden her sabah Ganj nehri- İ geçim yolu bulabilmislerdir. ne gitmek üzere çıkarlar Vaktile dul kadın ların diri o yakıl - dıkları yerde şim : : didal kadınlari- | iâhesinin bir hey - : keli vardır. : i Yanda: Dulka. İ dınlar mukaddes nehrin her tarafın: İ da banyo yapa - i abet bunların en meşhurudur. Bu şehrin bir köşesinde dul ka- dınların yaşadığı ayrı bir mahal le vardır. Bu kadınlar (e saçlarmı | traş etmişler, fakat mücevherle - rini bırakmamışlardır. Her birisi, serveti derecesine (o göre, az çok kıymetli birer mücevher sahibi: dirler. Çünkü kocalarının ruhla - rının her hangi bir hayvanın cese- dine temessül ederek gelip kendi» lerini ziyaret edeceğine inanırlar ve onlara güzel, süslü görünmek arzusunu beslerler, Yedikleri yemek hemen mün - hasıran haşlanmış pirinçten iba - rettir, Pirinci haşlayıp tabak ye - rine kullandıkları kuzu yaprağı i- çine dökerek etle yerler. Dul kadınların, bü mahalleden dışarı çıkmaları yasaktır. Yalnız her sabah, hep birlikte, mukaddes tanılan Ganj nehrine gidip her kesten ayrı bir yerde banyo etme" lerine müsaade edilmiştir. Arada sırada çocuklarmı ziya ret ettikleri zamandan başka va- kitlerde dünya düşüncesi kendile- rini hiç meşgul etmez. Brahma dini mucibince, artık onlar müs - takbel hayatlarile meşguldürler. Öldükten sonra ruhlarının baş" ka bir hayvanın cesedine geçece - ğini, ve bu istihalenin böyle de- vam ederek bir gün tekrar insan şeklinde dünyaya gelip kocalarile tekrar buluşacaklarına inanırlar. Bütün düşünceleri bu ideal etra - fında toplanmıştır. . e * Hindistanda cenaze merasimi de başka hiç bir memleketin bu nevi merasimine benzemez. Hint mecusileri ölülerini yakar lar, cesedin külleri mukaddes ne- hir Ganja dökülür. Cenaze mera- simi, ölen adamın servet derece - sine göre değişir. Birinci, . ikinci ve üçüncü sınıf cenaze merasimi vardır. Zenginler için birinci sınıf cenaze merasimi yapılır ve ceset" leri güzel kokulu odunların ate . şinde yakılır. Ceset yakılmazdan önce, ölenin oğlu, müteveffaya yemek ikram eder, (o Ganjın mu- kaddes sularından verilir! Cese * din yakılacağı ateşi hazırlamak, ölen adamın dul kalan (o karısına düşen bir vazifedir. Ateş yakıldığı zaman, rahipler ölüm şarkıları okumağa başlarlar, Ölen adamın (karısı da, vaktile dul kadınların diri diri yakıldıkla- rı yerde bulunan (dul kadınlar # lâhesi) nin heykeli önünde dua e der.