8 MAT[S -— 19.".! n.zıı::..-::u CEBIDELIKLER î' Cebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı Ali Cııılılıı bıçıııdın ııçcnloı — Marika bana bu kadar da- rılmanız doğru mudur. Haklısr mız.. Sizi evime geldiğiniz zaman iyi karşılamadim. Fakat bunu be- nim görmemişliğime vermeliydi - niz. Arkamdaki rop dö şambr... yeni servetim başımı döndürmüş- tü. Senden af istiyorum. — Artık beni sevmeyecek misin? — Sizi sevmek.. Artık bu im- kânsız.. — Sizi artık bir dakika bile ya- mımdan eksik etmem. — Dışarıya daima beraber çıkar, beraber do- haşır ve eskisi gibi beraber yaşa- rız. — Şimdi de ben sizinle dışarr ya çıkmam.. —Niçin? — Seninle dolaşmak — benim haysiyetimi bozar da ondan. —— Sebep?.. — Bilmiyorum.. — Söylemelisiniz. — Madem ki msrar - ediyorsu- nuz pek âlâ,. Artık benim bir ca: sus, bir hafiye ile sokağa çıkmam doğru olmaz, bundan korkarım ve bu benim haysiyetime doku- nur. Bu kelime, Ali Cengizi beynin- den vurulmuşa döndürdü. İki üç | dela: — Ben.. Ben.. Ben casuş.. -Ben hafiye ha! Ne diyorsuauz.. Bunu size kim söyledi? İftira iftiral!. A- man ahlâhrm ne büyük iftira!.. — İftira olmasına sebep yok.. Sabahdan akşama kadar dolaşır ve hiçbir İş yapmazsınız. Sonra da - 4şahana bir hayatmız var.. O halde nereden buluyorsunuz bu paraları Bunu yalnız ben değil.. Sizin arka- daşlarınız bile söyliyorlar ve artık elinizin bile sıkılmaması icap eden bir adam olduğunuzu söyliyorlar.. Ali Cengiz cevap vermedi ve Ma rikaya selâm bile veremeden çıktı. Akşama kadar bir serseri gibi öte- de beride dolaştı. Evine geldi. Bü zülüp yattı. Gecesini kâbuslar için- ;ed geçirdi. Aradan birkaç gün geçti. Ma- rikayı görmek için yanıyor fakat eesaret edip gidemiyordu. Kalen- der sokağına birçok defa gitti. Eve giremeden geri döndü. Yine Ka- lender — sokağından dönüyordu. Sultanahmede geldi. Tramvaya at- ladı, Beyoğluna çıktı. Evine yürü Yerek gitmek için Galataşarayda indi. Tam bu sırada Naci ile kar pılaştı. Naci selâm — bile vermek iatemedi. Naciyi bir hayli bozul.| Mmuş ve zayıflamış gören Ali : — Naci ne oldu sana böyle?.. Nasılsın? Artık hiç görünmüyor - *un dedi? — Sana lüzumu yok. Allaha 18- marladık.. — Naci ben sana, size ne yap tım ki benden böyle yüz çeviriyor sunuz.. Ne oldu?, — Iarar etme.. Öyle şeyler var- dır ki itiraf edilemez. Bunu sen, herkesten daha iyi bilirsin.. Se - nin ne yaptığını — ben söyliyecek ya. Ali Cengiz brrakıp gitmek is - ':nu Nacinin kolundan yakala: lt — Ben biliyorum. Fakat hak - "ııııuı. bunu size isbat edece- ğim.. Ben zannettiğiniz gibi düş- kün değilim. Bana hepsini, bütün Marika söyledi. Fa: kat *'lll doğru değil.. Emin ol doğru Gençliğim üzerine yemin | din.. Bize para verdin.. ederim ki dağru değil. Ali Cengiz bunları söylerken bir çocuk gibi ağlamaya başla - mıştı. Naci dayanamadı: — Madem ki böyle.. Bunu is « bat ettiğin gün bütün — dostlarm gene sana ellerini uzatırlar.. Me- rak etme.. Senin azabın, bu tak - dirde geçicidir. Fakat benimki.. Fakat benimki.. Hiç te senin ıztı- rabına benzemez. — Ne oldu?. Başıma gelen fe- lâket ne? — Müzeyyen artık benimle ev- lenmiyor. — Sekiz gün sonra bir başkasının karısı olacak. — Bu mümkün mü?.. Babası? — İşte bütün bunları yapan ba bası oldu. Beni ümide düşürdü ve sonra kızını bana vermekten vaz geçti, şimdi onu — İstanbulun en zengin adamı Yekta Beyle evlen: diriyor. Ali Cengiz durakladı: — Yekta Bey mi? Yarabbi!. Bu mümkün mü? Ne garip tesa - düf! — Yekta Beyi tanıyor musun? — Evet.. şu Refik Beyin evin: de gördüğümüz zengin değil mi? — Evet... O.. İşte Müzeyyeni ©6 akşam görmüş ve babasmdan| istemiş.. — Ya.. Merak etme Naci.. Mü- zeyyen onun karısı olamıyacak.. — Deme.. Bildiğin bir şey mi var.. Söyle Allah aşkına.. Ne var nem yoksa sana veririm.. — Lüzumu yok. Bana dost & Hini uzat o kâfi. — Anlatâan a... — Burada değil.. Burada de- ğil.. Haydi, senin evine gidelim.. Sana her şeyi, her şeyi orada an:| latırım. — 21 — Ali Cengiz; Nacinin odasına gi- | rince, kapıyı sürgüledi. — Odanın | her tarafmı, pencerelerin yanları - nı, perdelerin aralarını iyice araş- tırdı. Kendilerinden başka kim- senin bulunmadığına kani olun - ca Nacinin karşısına oturdu ve Bo- bi ile karşılaştığı gece, başından bir vak'a geçtiği, tenha bir sokak- ta eski bir evin mahzeninde ken- disini iki kalpazanınım yakaladı - ğını, gördüklerini kimşeye söyle - memek için kendisini tehdit ettik- lerini ve müvafakat cevabı aldık- tan sonra da gözleri bağlı olarak sokağa çıkarıp bıraktıklarını heye- canla anlattı«. Naci: — Olabilir, dedi. Fakat bu me - selenin benim işle ne alâkası var? — Sabırlı ol şimdi anlarsın ... Ertesi günü sen bizi görmiye gel - Nejadla Demir seni Çemberlitaşta mahal - lebici de bulmak üzere benden ev- vel gittiler, Ben eski elbisemi kal- dırdığım sırada cebimde atuz lira para buldum.. Bunu o sefiller koy- muşlardı. Ne yapabilirdim.. Geri vermek imkânı olmayınca bu pa - rayı harcadım.. — Param var diye bana teklif ettiğin işi kabul etme- | ? dim. Nihayet param bitti. Ben de sana baş vurdum. Beni Refik Be - yin evine götürdün.. Burada kimi gördüm: Kalpazanlarım reisini... — Bu doğru olamaz.. Sana öyle gelmiştir. — Kat'iyen. .Çünkü o günü ta- kib eden sabah bana imzasız bir mektup geldi. Süküt — ettiğim için HABER — Akş'ın Postas Aşk Bir genç kızı haydutluğa sürüklemiş! Budapeşteden yazılıyor: Aylardanberi mühim hırsızlık - lar yapan, bhattâ ellerindeki silâh- larla yolcuların önüne — çıkarak yol kesen ve arkalarında hiç bir iz bırakmıyan korkunç bir takım haydutları Budapeşte polisi niha- yet ele geçirebilmiştir. Tuhaf değil mi? Bütün Buda- peşteyi bu kadar zamandır korku içinde titreten bu çetenin efradı profesyonel cani ve haydutlar de- ğildir; hepsi de memur ve iş sa> hibi insanlardır. Çetede üç te genç kadın vardır. ki bunlardan birisi — aileler nez- dinde yabancı diller muallimliği yapan Dorotca Hinzidir ve çete nin elebaşısı daha doğrusu (kra- liçesi) sayılmaktadır. Polis bunları büyük bir kuyum- €u mağazasını soymağa hazırla - nirken — yakalamıştır. Bu işte de muvaffak olsalardı, mesleklerinin en büyük muvaffakıyetini elde & deceklerdi. Fakat soygunculuğa | teşebbüs etmeden iki saat evvel yakayı ele vermişlerdir. Diğer iki kadın, Elizabet Kar- dus ve Maria Papp'dır. Bu sonun cusu Budapeştenin büyük banka- larından birinde daktilodur. Baş lıca vazifesi de kasalarında mü « him miktarda para tutan büyük firmaların hangileri — olduğunu öğrenerek çeteye bildirmekti. Bankadaki vazifesi dolayısile bu işleri tam mânâsile becerebi - len Maria Papp, çete için çok fay- dalı bir elemandı, Çetenin kraliçesi — denilen Do rotça Hinzi ise Grazda doğmuş ve bundan bir sene evvel peşteye gelmiş, bir müddet sonra ders vermekte olduğu ailelerden | birinde gayet yakışıklı bir deli> | kanlı ile tanışmıştır. Szakallos adlı olan bu delikanlı çetenin ile- ri gelen efradındandır. Dorotca çok geçmeden delikan" İıyı çılgınca sevmeğe — başlamış ve onun ısrarile çeteye — girmiş- tir. Tevkifinden sonra polise verdi- ği ifadede: “Sırf sevgi yüzünden haydut oldum,, — demiştir. Buna rağmen ne var, ne yok, — hepsini birer birer anlatmış ve polisler de bu sayede çetenin hepsini ele ge- girmiştir. ayrıca yüz liralık bir banknot da yvardı. —Bana susmakta devam et- tiğim müddetçe — her ay yüz lira gönderileceğini de bildiriyordu .. İşte vaziyetimdeki değişikliğin de sebebi budur. O günden sonra sözlerini tuttular ve her ay yüz li- ra gönderdiler.. — Refik Beyin evinde tanıdı - gmnı söylediğin adam kimdi?. — Senin rakibin, Müzeyyenin kocası olacak herif, Yekta — Bey. Fakat merak etme.. O Mücozeyyeni alamıyacaktır. O adamım kalpa - zan olduğunu isbat edebilmek için çalışacağım.. — Fakat bu o kadar kolay olmıyacak.. Onu bulmama (Devamı var) KUPON 120 8-5-935 Buda.! Yazan: | ! Kadircan Kaflı BALAOUURU ĞADA No. li ! savaş romınl | Çılgın gibi bağırdı: — Baba!.. Ateş.. Ateş hal.. Akşam oluyordu ve otlamaktan dönen hayvanlar obaya yaklaşı - yorlardı, Tugay: — Haydi sen git, hayvanları karşıla ve getir.. Dönüşte burada ateş bulacaksın!.. —?. — Haydi... Babana inanmıyor | | cekavuşsalardı.... musun?. —4 Ulcay bir türlü inanamıyordu . Yoksa babası delirdi mi?, — Haydi git — diyorum sana... Dönüşte, yalan söylemediğimi gö- receksin!.. Ulcaygitti, Genç kız bir türlü inanamıyor - du. İçine ağır bir tasa çökmüştü. Demek ki babası da aklını oynat- mıştı.. O da abuk sabuk söyle - niyordu, Hayvanların arkasından mağa- raya girdi.. Orada hafif bir duman vardı .. Aksırdı.. Tâ uzakta ve mağaranın dibin- de, yanına doğru giren köşesinde bir parıltı gördü.. Hızla yürüdü.. Tugay, kızıl bir aydımlıkta, elin- deki dal parçasiyle, yerdeki bir a- vuç kadar ateşi düzeltiyor, yığın yapıyor, ufak ufak odunlarla bes- Hiyordu. Genç kızın çaktı... Bu, bir rüya değildi. Gözlerini ovaladı ve rüya olma - dığımı bir defa daha gördü.. Çılgın gibi bağırdı: — Baba!.. Ateş.. Ateş ha!.. Tugay buram buram ter içinde- ki yüzünü kaldırdı.. Hayatın en mes'ud gülüşiyle kızma baktı.. Sonra: gözlerinde şimşek — Yavaş söyle!.. Kimse duy - masın!., Kapı kapalı mı?. Kapamak için mağaranın ağzı - na koştu. . Ulcay ateşin önüne diz çökmüş- tü. Ellerini ona doğru uzatıyor, ısıtıyor, derin derin nefes alıyor - yordu. Babası onun başının ucunda ve ayaktaydı.. Genç kız Tugayın boynuna atıl- diz — Bunu nereden buldun?, — Bulmadım, yarattım!.. — Yarattın mı? Fakat.. Nasıl?. Nereden bildin?. : Bu aralık mağaranın dışarısın- dan bir ses geldi: — Heyyyy!. Tugay!.. Ulkcay: — Pançunun sesi .. Dedi... Tugay ateşi küllerle örttü.. Ulcay atıldı: — Ne yapıyorsun?. — Korkma,., Ölmez.. Ölse bile | yenisini yaratırım., Kapıya doğru yürüdü.. Pançu, Tugay'ın niçin görün - mediğini sormuştu.. Mağara tara- fma kaçan bir buzağının arkasın - dan gelmiş de, geçerken yokla - Tugay ,sevincini gizlemişti.. Arkadaşmı çabuk saydı.. Ateşi açtığı zaman — sskisinden durgun, daha güzeldi.. Ulcay onu nasıl yarattığıni bı- basından öğrenmeyi biç düşünmi- yordu. — Bütün gece ikisi de hiç konuşmadan bayun boyuna otur : dular.. Yüreklerinde de, hem tevinç, hem tasa, boyun boyuna sarılmış gibiydi... Ah, bu ateşe kurt akınından ön- Bu hal geç vakte kadar sürdü.. Şimdi Ulcayın hayalinden yarı- | nm parlak günleri birer birer ge- | çiyordu: Babası bütün ülkeye ateşi bağış- layacaktı.. Artık avlar pişirilecek, hastalıklar azalacak, soğuktan ö- Tenler bulunmıyacak, — ocaklarda demirler dövülecek ve kışm kurt- lar, obamıza kadar girip anneleri ve kardeşleri bağazlamryacakdı .. Bu mes'ud yarın, ona genç Bigun - la baş başa geçecek olan bir haya- tı da adayordu... Artık Hazar Hanm — sarayma girmek, onun yüreğini yumuşat - mak, yalvarmak, — kendisini ulus uğruna harcamak da gerek değik di. Fakat acaba Hazar Han onların ateşe kavuştuklarını — görünce ne yapacaktı?. Bu sorgu Tugay'ın kafasında a- teşten bir çengel gibi asılı duru « yordu. Kendi kendisine şu kara: rı vermişti: — Kızım şimdilik kimseye ha - ber vermez.. Ben de söylemem ve yarm akşam belli başlı arkadaş - lardan en çok güvenilenleri top - lar, ne yapılacağımı, eteşin nasıl dağıtılacağını görüşürüz.. Ulcay, dumana — rağmen, ateşi besliyor ve alevlendiriyordu. Tugay da bundan hoşlanıyordu. Zaten vakit geç olduğu için gö- rülmek korkusu yoktu.. — Yalnız, mağaranm kapalı kapısına koca » man derilerden bir kaçmı gerdi « ler, Artık kapıdan bakanlar — bile içerideki ateşi göremezlerdi. Bu gece, hayatlarının en güzel | gecesiydi.. Ateşe kavuşan ulus, onları kim- bilir ne kadar sevecek ve kutlula- yacaktı. Ulusu sevindirmek ve onun yü - reğinde yer almanın büyük tadını nasıl anlatmalı?... (Devamı var) HABER Akşam Posatası IDARE EVİ BUSTANBUL ANKARA CADDESI Telgraf Adresi: ısı-mı:ı.n—ı 'Telefon — Yazı: 28872 — tdare: 24874 seküib eli I ABONE ŞARTLARI ğ Do 8 6 itaylık Türkiye: 120 860 660 1280 Krş. $ Eenebi: 130 445 &40 1610 (i OLAN TARİFESİ £ Ticaret ilânlarınım satırı 18,50 Resmi ilânlar 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer: (VAKIT) Matbaası