Tedlişa lehidleü Çocuğunuzun suallerini nasıl karşılamalısınız? İki yaşından itibaren on yı.ımııı l başlangıcına kadar devre “sorgu sormak çağıdır,,. Bunu bütün ana ve babalar bilir. I Arasıra bir ansiklopedi, hıun] bir kamus açmak mecburiyetinde kalırız, ekseriya da sabır ve ta - hammülümüz tükenir. Bütün —bu sogular Jâzım mıdır? Bunların hepsi ciddiyetle teemmüle değer mi? Çocukların ilk tuhaf sorgula- | rı için uzun ve ağır karşılıklara lü-| zum yoktur sanıyorum. Çückü on-J lar cevabı bir iki dakika sonra u i nutur sonra da verilen cevaplar ekseriya onlarımn — anlıyamıyacağı gibidir. 1 Bütün basit suallere cevap ver - menin bir tek yolu vardır:O da ço- 4 cuğa doğruyu söylemektir. Çocu - | ğa içinden çıkılmaz biçimae mu -W ammalı sözler söylemeyiniz. On - lar basit vak'a ve hakikatleri biz-. den daha iyi anlarlar; lı:ııiyıtlıw karışık yarım yamalak hakikatle- re tahammül edemezler ve ekseri- ya böyle sözler onları korzutur. Çocukların en hayrete şayan hayalleri vardır ve kendilerine ya- | rım yamalak bir hakikat v»iliruw bunu en müthiş bir resim haline sokarlar. Onlara ya doğruyu oldu- | ğu gibi söyleyin; yahut ta cevap yerine siz de bir sorgu ile düşün -| celerini başka bir istikamate çevi-| Tin. Alın size bir misal vereyim: Bir çocuğun küçücük bir köpe - ği vardı ki bütün eğlence ve se- vinci bu hayvanın üzerinde top - lanmıştı. Basit bir çocuk değildi, ıslahı mümkün olmıyacak derece- de hayalperver ve yufka yürekli idi. Ana ve babası kendis'ne oku-! yacakları yahut anlatacakları ma-| salları çok dikkatle seçmek mec-| buriyetinde idiler. Çocuk sergü - zeştlerini seve seve dinler ve bunlardan zevkalırdı, acıklı sözle. re hiç dayanamazdı. Sözün — sonu daima sevinç verici bir biçimde bitmeli, yoksa uyuyuncıya kadar “açkırıklarla ağlardı. Günün birinde küçücük köpek sokağa kaçmış ve bir otomobil al- tında kalarak ölmüştü. Akşam sofrasında çocuk yemek vermek i- cin köpeğ: sordu. Köpek nered? Evden kimse- nin haberi olmadan kaçmış. Na - 811? Çocuğu alıp götürdüler ve kö- peğin kaçtığı yeri gösterdiler. Pe- ki nereye gitti? İşte annenin zekâ- sı burada kendini gösterdi. Oğlu - nun hassasiyetini biliyordu. Ona doğruyu söyliyemezdi. Hemen bir “ualle çocuğu oyaladı: — Köpek kendini burada bed - baht sayarsa nereye gider ki? Çocuk hemen karşılık verdi: — Annesine: Ve mesele böylece kapandı. Ço—L cuk bu köpeğin annesine pek düş- kün olduğuna ve onsuz yapamıya- cağına karar vermişli. Bir kaç gün sonra yeni bir köpek alınmış çocuk ta eskisini unutmuştu. Müşkül bir vaziyeti başarmak için bu hareket tarzı iyi biz netice vermişti. Bazı sual ve cevaplar i - çin ultra - modern olmağa lüzum yoktur. Vaziyete göre işi idare et - mek en elverişli yoldur. | Çocuğun sorduğu bütün sualle- re cevap vermek için elden gelen gayret esirgenmemelidir. Basit ve mutat nesneler için daima doğru- yu söyleyin; ve sual çocuğun he - yecanlarına dokunacaksa, siz de; mukabil suallerle onun dıu.ınceıı ni başka bir istikamete suretile fikrini anlayınız. bir nokta da çocuğun güç torgula- rına çabucak cevap vermektir. (,o— cuk doğumu evlenme ve ı—unlırı benziyen z20r sorgularla daima karşılaşırız. Cevap olarak hemen! en basit hakikat söylerimelidir. Şaşırmayın ve tereddüt etmeyin hele suali cevapsız bırakmayı hiç aklınızdan geçirmeyin. Cevap ve kadar normai ve ça - buk verilirse çocuk buna o kadar az ehemmiyet atfeder. Yüzlerce sual vardır ki bunlara cevap bile vermeğe değmez. Çün - kü çocuk böylece kendini zahmet. ten kurtarmak niyetindedir; ken ledivermek istiyor. İşte bu vaziyetler karşısında çocuğa nasıl araştırıp bulabilece - ğini göstermek bizim için bir ülkü olmalıdır. Çünkü ancak - kendisi - nin cevap vereceği suallerdir ki küçük çocuğun hatırasında daimi bir iz bırakır. Amerikan terbiyecisi Herold Me Guire'in makalesinden. insan beyni Dimağ hangi saatler- de daha hassastır ? İlmi araştırmaların göstermek-| te olduğu gibi beynin hassasiyeti, harici bir çok tesirlere bağlıdır. “ Düygu merkezlerile duygu u zuvlarının hassasiyetleri doğru - dan doğruya günün saatine tâbi - | dir: Hassasiyet saat 14 te âzami derecesine çıkarak akşams doğ -| rüutekrar düşer; asgari siniri de sabahın saat 2 ile üçü arasında o- lup buradan itibaren yükselmeğe başlar. Yaşayış ve çalışma şartla- rının değişmesi bu münhaniye hiç tesir etmez. Beynin hassasiyeti yılın mevsi- mine tâbidir: İlk ve sonbaharda âzami derecesine çıkar; kışın ve yazın asgari seviyeye iner. Şahsın yaşı da bu işte müessirdir. Çocuk- lukta zayıf iken 20 ve 25 yaşma kadar mütemadiyen kuvvetleşir ve bundan sonra ihtiyarladıkça gevşer. Hassasiyetin bu çıkış ve inişle- rini izah edici bir çok — vak'alar vardır: Gündelik münhaniler bize niçin kolayca uyuyabildiğimiz ve gündüz uykularının neden tam mânasile rahatsızlandırıcı olma - dığını izah eder. Öğleden sonraki saatlerde beynin çok hassas oldu- ğu zamanlarda harici sebepler o - nu Çabuk tehyiç eder ve sinir mer- kezlerine lâzım olan rahati ver - mez. Yaşa göre çizeceğimiz bir mün hanide 20 ile 25 yaş arasında bil- gileri niçin daha kolay öğrenebil- diğimizi, yaş ilerledikçe anlayışın da neden yavaşlamakta olduğunu anlatır. Beynin hassasiyeti milliyete ve şahsın cinsiyetine bağlı değildir. T İstanbul asliye 3 üncü hukuk mahkemesinden: Fethiye tarafımdan Çemberlitaşda — Sofacular hanında seyyar salıcı Akif aleyhine arılın | davadan dolayı ilânen vaki tehliğata | rağmen müddenaleyh on günde cevap vermediğinden tayin olunan 28 — — 935 pazar günlü saat 10 da gelme- diği veya bir vekil göndermediği tak | yumurta, pide ve saireden ibaret HABER — Akşam Postası ““Zavallı Go Göz önünde tutulacak kuçıık [ Vahşi bayvanlara yem olma - mak için nehir kenarından hayli uzakta kurulan karargâh bir sa - bah yüzlerce Habeş tazafından | sarılmıştı. Sadık Paşa sordu: — Bunlar kimdir?.. Niçin gel - diler?. Tercüman şu cevabı verdi: — Bunlar size durgu getiriyor- lar. — Durgu mu? O ne dercek.. — Habeşistanda Imparatorun : -| askeri ve misafirleri her nereden disinin araştırıp bülması lâzım ge-| | | lenbir işi, başkasına sormukla hal. geçerse ahali onları bestemeğe mecburdur Sizin geçtiğinizi du - yan halk, size durgusunu - getiri - yor. Sadık Paşa, hediyeleri kabul etmemek istedi. Çünkü kâfi mik - tarda yiyecek vardı. Tercüman, i - ki büklüm olarak: — Aman.. dedi. Habeş impara- torunun hediyeleri geri verilmez. | Bunun üzerine Sadık Psşa bal, olan bu durguları yanında bulu - nan habeşlere dağıttı. Habeşler büyük bir ateş yakarak tavukları yoldular ve yarı çiy yemeğe baş - | ladılar, Bir saat sonra yüzlerce Habeşlinia gelirdiği hediyererden bir tek şey kalmamıştı. Fakat Wahaşlitarin yamel ya meleri belki yer yüzünde bir eşi - ne daha rastlanmıyacak kadar ga- | yiptir. Habeşliler yedikler? veme - ği kimseye göstermezler, Lurada yemek hazırlandıktan socara on. beş yirmi Habeş, yemekleri düz bir yere koydular. Sonra uzun ve geniş bir çıdırı üzerlerine alarak yemeklerini onun içinde yemeğe başladılar. Yemeklerin hazırlanı - şınr öncden görmiyenler, onların çadırın altında ne yapmakta ol - duklarımı bir türlü anlıyamazlar - dı. Sadık Paşa, Habeşlerin bu va - ziyetini şöyle anlatmakta dır: — Bir hayli insan yan yana s0- kulmuş, çömelmiş, üzeri kümilen kapalı çarşaf kımıldanıyor. —Al - tında bir $ görülüyor. Hokkabaz mıdır. Nedir, belli olamaz.. Bunun sebebi şu idi: Habeşler “göz,, den korkuyorlardı. “Nazar değer,, diye yediklerini kimseye göstermezlerdi. Hattâ Sadık Paşa Habeş hademeden su istediği va- kit hademe gizlice suyu getirir, ve Sadık Paşa suyu içerken eteklorî-ı ni Sadık Paşanın yüzüne doğru kaldırıyor, kimsenin görmesine| mâni oluyordu. Habeşistanda seyahatt» uşak ve katırcı kat'iyyen ata bimezler. Kimin maiyetinde bulunuyorlarsa, silâhlarını da kendileri taşırlar. Sadık Paşanın silâhını da P_lıhıq taşıyordu. Yolda bir av gördü mü, hemen tüfeği Sadık Paşaya veri -| yordu. Eğer av vurulursa, Habeş süratle koşuyor getiriyordu. Dağ yolu devam ederken bır gün öğle yemeği büyük bi» ağacın. altında yendi, hava çok iyi idi./ Ürde gıyabında muhakameye — de-| vam olunacağı tebliğ makamına kalm olmak üzere ilân olunur. | lunduğuna göre zifiri karanlık bir | kânsızdı. Yapılacak hareket onla- f |. Habeşıstan ın iÇçyüzü şo, yabaniler tara fından parça parça edilmişt Fakat akşama doğru Habeş dağ -/ larının üstünde dolaşan bulutlar, kararmağa, gök gürlemeğe başla- dı. Habeş tercüman, Sadık Paşaya yaklaşarak: — Korkmayınız.. Biz bazı gün- ler beş deta ıslanır, beş defa ku - ruruz. Yağmur geçicidir, Bu esnada her Habeşli, omuz - larını bir kaplan derisi ile kapla . mıştı. Sanki hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. Lök gü- rültülerine aldırmıyordu bile. Yağmur bardaktan boşanırca - sına yağmağa başladığı vakit, ka- tırcılar, hemen karargâhı kurdu - lar. Artık gidilemiyeceğini haber veriyorlardı. Yollar, bir kaş daki - ka içinde geçilemiyeçek derecede çamur olmuştu. İ Habşistan dağlarının geceleri, tarif edilmez derecede korkunç bir hal alır. Hele fırtınalı geceler olursa insan ne yapacağını şaşırır. Gece yağmur biraz — dinmişti. Bir aralık uzaktan korkunç — bö - gürtüler duyulmağa başladı. Habeşler, çadırların etrafında çığlıklarla bağırarak dolaşıyorlar- dı. Kendi lısanlarile bağrışıyor - Tardı. Tercüman: — Vahşi hayvanlar earducdi yordu. Vaziyet tehlikeli idi. Bu dağlar- da sürü sürü kaplan, sırtlan — bu - gecede bunlara karşı durmak im- rı korkutmak olacaktı. Fakat bu - nun da imkânı yoktu. Yağmur a - teş yaktırmıyacak halde idi, Bir a-| ralık silâh atmak fikri ileri sürül- dü. Fakat dışardaki gürültüler top| sesini bile işittirmiyecek derece, idi. Habeşlerin bağırışı, silâh se sinden üstündü. Bir Habeş, çare buldu. Sekiz| on kişi büyük çıralar yakarak bi - rer tarafa oklarla saldıracak, bu suretle vahşi hayvanlar ürkütüle - cekti, Çıralar - hazırlandı. Habeşler, büyük bir gürültü ile muhtelif semtlere so'dırdılar. On dakika sonra bir Habeşli, korkudan dudakları çatlamış - bir halde çadıra gelmişti. Şunları an- latıyordu: — İki yüz metre. kadar gitmiş - tim. Birden Goro'nun sesini duy - dum. Bağırıyordu: — Ateşim söndü.. Bana ateş ver... Ona doğru koşarken benim ate- şim söndü. Birden Goro'nun: — Aman.. diye bağırdığını duy-ı dum; Fazle bir şey bilmiyorum. Kaçtım. O muhakkak bir vahşi hayvan tarafından parçalandı. Bu sefer, daha büyük meşale - lerle on kişi Habeşin tarif ettiği | yere gittiler. Habeşin hakkı var » mış. Gösterdiği yerde Goro'nun elbisesinin bir parçası ile meşale - si, diğer tarafta bir bacağı duru - | yordu. Parcalanmıştı. O gece, yalnız bir kurbanla ge- çirildi. Fakat sabaha kadar bütün kafile ölüm terleri dökmüşlerdi. "| Feden konuşan Habeşler — G " & NİSAN — 1”5 Mayısıu on yedinci sabahı tirken, ilik bir rüzgâr esnısğe lamıştı. Kafile sabah kahvaltısını yapıncıya kedar her taraf kuru muş, geceki fırtınanın tek izi kal mamıştı. Şimdi yüksek ağaçlardan hafif bir rüzgâc #ızıyor, kuş sesleri tatli bir musiki gibi kulaklara akıyor du, Şimdi *er Habeş, gece )ılııli bir hayvar tarafından pa çalanan Goro'yu — konuşuyordu. H herkes te: — Aptal.. Kendini koruyama” dı.. diyordu. ... O günün öğle yemeği çak zevk” Ki geçmişti. Bir kaç saat öi dekor tamamile değişmişti. Sadık Paşa da, yabani hayvanlarla bo* ğuşan Habeşlere fazla ikram — et ti. O gün vurdukları av hayvanla rını da onlara bağışladı. Fi yemekten sonra ortaya çıkan hâdise hem gülünç, hem acıklı idi: Bir Habeş, kendini yerdez: çarparak bağırıyordu. El karnma götürüyor, etrafındaki! den yardım ıııııııyoıdıı. İlkönce radan arkadaslar. onun fayla et yediğini sö! leri vakit me* sele anlaşıldı. Bu dağ başında n€ yapılabilirdi. Sadık Paşanın aklı na ishap hapları gelmişti, Hemett ondan bir kaçını Habeşe yuttur * du. Ve bu suretle zavallı Habeşli kurtuldu. Fakat bir daha çiy et yemiyeceğine de yemin etti. N. A.OKAN Altıncı yazı: Bir saatlik mesa bir sırtlan hücumu — Habeşisti maymunları — Kaplan nasıl hü cum eder. Gebe kadınlar jim- nastik yapmalı mı? Sovyet Rusya ebelerile kadı doktorları, gebelik ve cenekolo jik vak'alarda jimnastikin — şifi tesirleri hakkında araştırma| ortaya koymuşlardır. Profesör Arhangelski'nin baş kanlığı altında çalışmakta Moskovanın doğum ve cenekoli klinikleri gebe kadınların mümareselerine çok iyi tahammi etmekte olduklarını ileriye sür mekte ve bunu bütün Sovyet ginleri tasdik etmektedir. Gebelik zamanlarında rasyı bir surette tatbik olunan jimnasti” kadının bütün uzviyetini eder, adalelerin elâstikiytini kW' vetleştirerek karın üzerindeki yiki azaltı* ve bilhassa hazmı iyt leştirir. Binaenaleyh -şifa jimnastikin tatbiki hamil tini-azalttığı gibi doğum da olan rahatsızlıkları da kaldırır. Ayni jimnastik £ hamilden sonra olan denea' ü tatbik edilebilir.